Hindistan siyasetinin önde gelen isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı, Türkiye, Mısır, Fransa ve Rusya’da büyükelçilik görevlerini yürütmüş tecrübeli bir diplomat olan Kanwal Sibal, çok kutupluluk ekseninde Hindistan’ın konumu, BRICS’in genişlemesi, G20’nin işlevi ve Hindistan siyasetine dair konularda Harici’ye değerlendirmelerde bulundu.
Dünya siyasetinde artık en çok tartışılan kavramlardan biri ‘çok kutuplu dünya’.
Dünyanın artık ABD önderliğindeki tek kutuplu sistemi kaldıramayacağını savunan ülkeler, kimsenin kimseye tam üstünlük kurmadığı ve eşitler arası ilişkilerin tek geçerli sistem olması gerektiği bir dünya düzeni hedefliyor. Elbette, beklenen bu büyük dönüşüm sakince yaşanmayacak. Başta Ukrayna savaşı olmak üzere, günümüzde savaşlar, renkli devrimler, siyasi operasyonlar ve benzeri bütün gelişmeler, bu yeni dünyanın doğum sancıları.
Bu tartışmada, aktif kriz başlıkları üzerinden düşünüldüğünde ABD’nin karşısında en başta Çin ve Rusya’yı görüyoruz. Bu yeni dünyanın doğumunda en kilit ülkelerinden biri olan Hindistan ise, kurulan ortaklıklara rağmen Rusya ve Çin’den daha farklı bir yol izleme eğiliminde.
Hindistan siyasetinin önde gelen isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı, Türkiye, Mısır, Fransa ve Rusya’da büyükelçilik görevlerini yürütmüş tecrübeli bir diplomat olan Kanwal Sibal, çok kutupluluk ekseninde Hindistan’ın konumu, BRICS’in genişlemesi, G20’nin işlevi ve Hindistan siyasetine dair konularda Harici’ye değerlendirmelerde bulundu.
BRICS’in genişlemesi konusundaki zorlukları ve Hindistan’ın tercihlerini anlamak için önemli ipuçları sunan Sibal, uluslararası düzenin değiştirilmesi gerekliliğine dikkat çekerek Hindistan’ın bu konuda nasıl bir rol üstlenebileceğini tartışıyor.
‘Çok sayıda jeopolitik pazarlık söz konusu’
BRICS’e katılmak için 23 ülkenin resmi başvuruda bulunduğunu hatırlatan Sibal, kabul sürecine ilişkin çeşitli kriterlerin belirlenmesi ve fikir birliğine varılması gerektiği görüşünde. Sibal aynı zamanda bu süreçte jeopolitik pazarlıkların geçerli olduğunu ifade etti:
“Çin, Rusya ve hatta Hindistan’ın, gruba katılmaya uygun olması gereken benzer düşüncelere sahip ülkeler konusunda tercihleri olacağı için çok sayıda jeopolitik pazarlığın söz konusu olduğu açık.”
‘Çin, alternatif bir uluslararası düzen yaratmak istiyor’
BRICS’in önde gelen ülkelerini değerlendiren Sibal, Çin, Rusya ve Hindistan’ın konumuna ilişkin ise şöyle konuştu:
“Çin Kuşak ve Yol İnisiyatifi aracılığıyla uluslararası sahnede oldukça aktif ve son birkaç yüzyıldır ve özellikle 1945’ten sonra, esasen ABD tarafından inşa edilmiş bir uluslararası düzen olan Batı hegemonyasına meydan okuyacak ortaklıklar oluşturmak için dünyanın çeşitli köşelerine ulaşmak istiyor. Dolayısıyla Çin, kendisinin jeopolitik çıkarlarını paylaşan ve onunla bağlarını güçlendirmek ile ilgilenen ülkelere yönelik alternatif bir uluslararası düzen yaratmak istiyor.”
‘Rusya, BRICS’in genişlemesini çok kutupluluğa doğru bir ilerleme olarak görüyor’
“Rusya, bildiğiniz gibi, özellikle Ukrayna ihtilafından sonra, çok kutupluluğu teşvik etme konusunda artık her zamankinden daha fazla ses çıkarıyor. Ve Rusya, BRICS’in genişlemesini çok açık bir şekilde çok kutupluluğa doğru bir ilerleme olarak görüyor. Bu nedenle, BRICS’i genişletmek ve çok kutupluluğu teşvik etme açısından güvenilir olabilecek ülkeleri de dahil etmek istiyor; bu, genel olarak küresel Güney olarak adlandırılan bölgedeki kilit ülkeler anlamına geliyor.”
‘Hindistan, BRICS’in tamamen Batı karşıtı bir grup haline gelmesini istemeyecektir’
“Hindistan doğal olarak genişleme açısından BRICS içinde çok daha fazla dengeye sahip olmak isteyecek ve BRICS’in tamamen veya esas olarak veya büyük ölçüde Batı karşıtı bir grup haline gelmesini istemeyecektir çünkü bu, halihazırda parçalanmış olan uluslararası toplumun amacına hizmet etmiyor. Ve eğer açıkça Batı karşıtı olan başka bir grup yaratırsanız, o zaman uluslararası toplumu daha da parçalayacaksınız. Dolayısıyla Hindistan, belli bir jeopolitik dengeyi sağlayacak ülkelerin de örgüte dahil edilmesini isteyecektir.”
Yeni üyelikler ve eksiklikler
BRICS üyeliğine kabul edilen ülkelerin ‘bir miktar dengesizlik oluşturduğunu’ düşünen Sibal, bu ülkelerin çoğunluğunun Batı Asya veya Orta Doğu bölgesinde yer aldığını belirtti.
Etiyopya’nın Çin’in Afrika’daki nüfuzu açısından bir merkez olduğunu hatırlatan Sibal, Rusya’nın da desteğiyle Etiyopya’nın jeopolitik gerekçelerle üyeliğe davet edildiğini söyledi.
“Afrika’da daha makul bir aday açıkça Nijerya olurdu. Ancak Nijerya üyelik başvurusunda bulunmadığını söylüyor” diyen Sibal, genişlemede herhangi bir Asya ülkesinin bulunmamasının da dikkat çekici bir unsur olduğu görüşünde:
“Bu genişlemede eksik olan diğer unsur ise Asya’dan herhangi bir ülkenin bulunmaması. Zirveye Endonezya katıldı ancak Endonezya dahil edilmedi. Endonezya cumhurbaşkanı, üyeliğin artıları ve eksileri üzerinde daha fazla düşünmek istedikleri için son dakikada adaylıklarını geri çektiklerini söyledi. Endonezya’nın dahil edilmemesinin nedenleri ne olursa olsun, gerçek şu ki Asya bu genişlemede eksik. Yani genişleme süreci henüz bitmedi.”
‘Hindistan’ın kesinlikle hiçbir çekincesi yok’
Sibal ayrıca, yeni ülkelerin katılımı konusunda ‘Hindistan’ın hiçbir çekincesi olmadığını’, çünkü ülkesinin bu ülkelerle zaten iyi ilişkilere sahip olduğunu söyledi:
“Hindistan’ın kesinlikle hiçbir çekincesi yok çünkü bu ülkelerden 5’iyle Hindistan’ın stratejik ortaklığı var. Bu ülkelerin liderlerinden 5’i Hindistan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarımızın baş konukları oldu. Etiyopya’yla da çok uzun süredir devam eden bir ilişkimiz var, Afrika’da Hindistan’ın kredi limitlerinden en çok yararlanan ülkelerden biri.”
‘BRICS’in bazı dezavantajlara sahip olduğu bir gerçek’
Hindistan ve Çin arasındaki farklılıkların ittifaka yansımaları üzerine de konuşan Sibal, şunları söyledi:
“BRICS içindeki bölünmeler konusunda, Hindistan ve Çin arasındaki ciddi farklılıklar nedeniyle BRICS’in bazı dezavantajlara sahip olduğu bir gerçek. Öte yandan yaşanan genişlemeye baktığınızda artık birbirine zıt başka ülkelerimiz var. İran ve Suudi Arabistan var, zor ilişkileri olan Mısır ve İran var. Arjantin ve Brezilya Latin Amerika’da rakipler.
Dolayısıyla BRICS’in üye devletler arasındaki bu farklılıklarla birlikte yaşamak zorunda kalacağını ve ikili farklılıkların ötesinde, daha demokratik ve eşitlikçi bir dünya düzeninin desteklenmesine ve gerçek çok kutupluluğa doğru ilerlemeye yardımcı olacak belirli genel uluslararası ilkeler üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarını görmek zorunda kalacağını düşünüyorum.”
‘Gelişmekte olan ülkeler, yaptırımlara katılmasalar bile ABD’nin karşısına düşmekten korkuyor’
Finansın silah olarak kullanılmasının ve doların uluslararası düzende nasıl etkili bir şekilde kullanıldığının altını çizen Sibal, “Doların, ülkeleri dış politika ve belirli ülkelerle ilişkiler konusunda Batı’nın emirlerine uymaya zorlamak için jeopolitik bir araç olarak nasıl çok etkili bir şekilde kullanıldığını gördük. Gelişmekte olan ülkeler ise, yaptırımların mantığına ve yaptırım politikasına katılmasalar bile ABD’nin karşısına düşmekten ve ABD finans sisteminin dışında kalmaktan çok korkuyor. Çünkü dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika Birleşik Devletleri’ne büyük ilgi duyuyorlar ve uluslararası ticaret hala para birimleriyle değil dolar üzerinden yapılıyor. Bu ülkeler Batı karşıtı olmayabilir, ancak uluslararası sistemde, diğer ülkelerin, uluslararası yönetişimde makul bir şekilde söz edebileceği bir değişiklik isteyeceklerdir. Ve eğer bu gündeme uymazsanız, yaptırım ya da ceza almanız söz konusu olmamalı” ifadelerini kullandı.
‘BM Güvenlik Konseyi’nde bile fikir birliği yok’
Ukrayna savaşı üzerinden Rusya’ya yönelik yaptırımlara değinen Sibal ayrıca, “Yaptırımlar için ABD’ye kim yaptırım uygulayacak? Dolayısıyla, söylediğim gibi uluslararası yönetişimin daha demokratik ve eşitlikçi olabilmesi için sistemde bir değişiklik yapılması gerekiyor. BM Güvenlik Konseyi’nde bile bir fikir birliği yok, BM Güvenlik Konseyi çalışmıyor. Artık BM Güvenlik Konseyi’ndeki tüm büyük güçler aynı zamanda G20’de de yer alıyor. Şimdi eğer Birleşmiş Milletler’de birlikte çalışamıyorlarsa, G20 gibi daha küçük bir forumda nasıl gerçekçi bir şekilde birlikte çalışabilirler? Aynı farklılık, aynı zorluklar, aynı çekişmeler, aynı yüzleşmeler G20’ye de sıçrayacak” dedi.
‘Hindistan en iyisini yaptı, akıllıca düşündü’
Söz konusu uluslararası kriz başlıklarında Hindistan’ın konumunu da değerlendiren Sibal, şunları söyledi:
“Hindistan en iyisini yaptı, iyi ve çok akıllıca düşündü. İki tarafı bir araya getiremeyeceği, rekabetin, çatışmanın, husumetin sebeplerinin çok derin olduğu daha baştan anlaşılmıştı. Bu nedenle Hindistan haklı olarak Küresel Güney’in çıkar kaygılarına ve gündemine odaklanacağını söyledi. Bu nedenle G20 dışişleri bakanları toplantısı öncesinde Hindistan Küresel Güney liderlerini sanal bir konferansa davet etti ve Küresel Güney’in 125 lideri katıldı. Onların tüm tercihlerini, beklentilerini ve kaygılarını gerektiği gibi not ettik.
Bunları da G20’deki tartışma gündemimize yansıttık. Ayrıca felaket, altyapı, küresel sağlık sorunları, dijital ekonomi, kapsayıcı büyüme sorunları, kadınların güçlendirilmesi sorunları, özellikle ekonomilerin dijital dönüşümleri ve bunların gelişmekte olan ülkelerde daha da ileriye gitmesine nasıl yardımcı olabileceğine ilişkin kendi fikirlerimizden bazılarını ekledik.
Hindistan’ın masaya koyduğu endişelerini Küresel Güney, Brezilya ve Güney Afrika’nın takip edeceğini umuyoruz.
‘G20’nin yine de ABD ürünü olduğunu unutmayalım’
Bu şekilde G20’nin gündemini bir nebze de olsa dengelemeye çalışıyoruz. G20’nin yine de ABD ürünü olduğunu unutmayalım. Esasen 2008 mali krizinden sonra, içinde G7’nin de bulunduğu, Batı liderliğindeki bir grup vardı. Ekonomiyi tek başlarına yönetemedikleri için o dönemde dünya ekonomisi ve finansal istikrar kaygıları o kadar büyüktü ki, gelişmekte olan bazı ekonomileri katılmaya davet ettiler. Ama bu yine de Batı liderliğindeki bir grup. Ancak Hindistan’ın yapmaya çalıştığı şey, tartışmalarda yalnızca Batı’nın kaygıları ve gündemlerinin değil, aynı zamanda Güney’in kaygılarının ve beklentilerinin de hakim olduğu bir grup olarak onu daha dengeli hale getirmek.”
‘Çip konusunda hemen devrim niteliğinde bir değişim olmayacak’
ABD ile Çin arasında devam eden ‘çip savaşlarında’ Hindistan’ın konumunu da değerlendiren Sibal, ülkesinin tedarik zincirleri açısından ‘hemen devrim niteliğinde bir değişim olacağını düşünmediğini’ söyledi ve “Hindistan, Hindistan’da çip üretim kapasitesi oluşturmaya odaklanmış durumda. Hindistan’da çip üretimine yönelik herhangi bir projeye hükümetin %50 finansman katkıda bulunacağı PLI planı adı verilen bir sistemimiz var. Yani burası en büyük merkez. Ve bir veya iki Amerikan şirketi Hindistan’da bazı temel tesisler kurmaya karar verdi. Ucuz üretim için özel sektörde ortak girişim kurulabilir mi diye Tayvan ile görüşüyoruz. Bu konuda ilerlemenin yavaş olduğunu düşünüyorum ancak ABD’nin de kendi çip endüstrisini geliştirmek istediği açık. Çip eylemi ya da adı her neyse onlarda var. Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmak istiyorlar. Belirli bir çip kategorisi için alternatif bir kaynak olarak Hindistan’a bir dereceye kadar yardım etmeye istekli olacaklardır. Ancak bu ancak orta ve uzun vadede başarabileceğimiz bir şey” ifadelerini kullandı.
Sibal, Manipur’da yaşanan din temelli çatışmaların aynı zamanda ‘kışkırtılan’ bir sorun olduğunu vurguladı ve ‘dış müdahalelerin güçlü bir Hindistan istemediğini’ belirterek bölgedeki çatışmalara dair şunları anlattı:
“Hindistan’da 1,4 milyar insan var. Manipur bir köşede, Hindistan’ın Myanmar sınırındaki küçük bir köşesi ve bildiğiniz gibi Myanmar’da çok fazla kargaşa var. Çeşitli kabileler ile merkezi hükümet ve ordu arasında bir çatışma var. Böylece Manipur’daki kabilelerle bağlantısı olan Myanmar’dan birçok kabileye rastladık. Bunun yanında, Manipur tepelerinde artık çok ciddi bir uyuşturucu sorunu var. Uyuşturucu Myanmar’dan geliyor ve hükümet bunu ortadan kaldırmaya çalıştı ve bu, uyuşturucu kaçakçılığı, haşhaş yetiştiriciliği ve diğer her şeyle uğraşan insanlara durumu istikrarsızlaştırmaya çalışma fırsatı verdi.
‘Çok zor ve karmaşık bir durum’
Bu, olup bitenlerle ilgili çok önemli bir faktör. İkincisi, Manipur’da, tepelerde, Hindistan’ın sömürgeleştirildiği dönemde bu insanlar Hıristiyanlaştırılmıştı. Dolayısıyla uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer her şeyin etrafında yoğunlaşan çatışma artık bir bakıma Hıristiyan-Hindu meselesi haline geldi çünkü tepelerdeki kabileler düzlüklerdeki kabilelerle karşı karşıya geliyor. Ve bu iç çatışmanın bir parçası olarak tapınakların yakıldığı ve tabii ki kiliselerin de yakıldığı bir gerçek. Hindistan hükümeti durumu istikrara kavuşturmak için çok sayıda asker gönderdi. Çok zor ve karmaşık bir durum.
Bütün bunlar ve dış müdahaleler, Hindistan’daki merkezi hükümeti zayıflatmak isteyen iç muhalefet güçleriyle birleşiyor. Güçlü bir Hindistan istemiyorlar, Hindistan’da güçlü bir liderlik istemiyorlar. Bu, Hindistan gibi eski sömürge ülkeleri Batı’nın direktiflerini takip etmesi gereken ülkeler olarak görenlerin gündemine pek uymuyor.”
Dış müdahaleler yoluyla toplumun istikrarsızlaştırılmasının hedeflendiğini savunan Sibal, bunun için Hindistan’da ‘verimli’ bir zemin olduğuna ve Batı’da buraya oynayan lobilerin rolüne dikkat çekti ve Hindistan’ın devletler düzeyinde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan gibi İslamcı ülkelerle çok iyi ilişkilere sahip olduğunu vurguladı.
Sibal, “Biz 1,4 milyar insanız. Bunlar her zaman Hindistan’ın bir köşesinde veya diğer köşesinde sorunlar olacak ve bu durum ilgili lobiler tarafından, sanki bu durum Hindistan’ın her yerinde oluyormuş gibi bir tablo sunmak için her zaman istismar edilecek, ki bu kesinlikle doğru değil” ifadelerini kullandı.
‘Hükümet aracıları devre dışı bırakmak istedi’
Ülkedeki tarım reformu adımlarına dair de konuşan Sibal, tarımda reform yapılmasına kesinlikle ihtiyaç olduğunu belirterek, Modi hükümetinin tarım sektöründeki özelleştirme adımlarının ‘tarımın yabancılara verilmesi’ değil, mevcut durumdan fayda sağlayan aracıların devreden çıkarılması amacını taşıdığını söyledi:
“Hükümet bu aracıları devre dışı bırakmak istedi, dijital bir ekonomi haline geldiğimiz için ise çiftçiler kendilerini Hindistan’ın herhangi bir köşesine dijital olarak bağlayabiliyor. Yani hükümet, ellerindekini Hindistan’da en iyi fiyatı alabilecekleri yerde satmalarını söyledi. Ancak çok güçlü olan aracının çok fazla para gücü de var. Eyleme geçtiler ve bu ajitasyonu başlattılar. Hindistan’ın geri kalanının bu tarım reformlarıyla hiçbir sorunu yoktu. Pencap’ta pirinç ve buğday hükümet tarafından sabit fiyatlarla satın alınıyor. Bu insanlar için harika bir şey, çünkü hükümette garantili bir alıcıları var. Üreticiler herhangi bir doğal nedenden dolayı etkileniyorsa tazminat alıyor, devletten ürünleri için fiyat artışı talep etmeye devam ediyorlar.
Yani hükümetin yapmak istediği şey, onlara daha fazla para getirecek daha sofistike tarım ürünlerine yönelmeye zorlamaktı. Hindistan artık giderek daha fazla tüketim toplumu haline geldiğinden, yalnızca pirinç ve buğday üretmekten ziyade bu şeyler için de bir pazar var. Pirinç çok büyük miktarlarda su tüketiyor ve bunun Pencap’taki su seviyesi üzerinde ciddi etkileri oldu.”
‘Konu yurt dışındaki Hint karşıtı diaspora tarafından ele alındı’
Özetle, bu çok politik bir konu haline geldi ve daha sonra yurt dışındaki Hint karşıtı güçler tarafından ele alındı, özellikle de Pencaplı insanlardan oluşan büyük bir diasporanın bulunduğu Kanada, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nde. Ve böylece bunu teşvik etmeye, bunu sürdürmek için finanse etmeye başladılar. Bu insanlarla birkaç tur görüştükten sonra hükümet onların hiçbir yere gitmeyeceklerini hissettiğinde geri adım atmaya karar verdi çünkü Pencap, Pakistan sınırında çok hassas bir eyalet. Pakistan, Sih ayrılıkçılığını teşvik etmek için çok uzun zamandır Pencap’ta açık bir şekilde faaliyet yürütüyor. Böylece hükümet daha büyük güvenlik nedenleriyle reform tasarısını geri çekmeye karar verdi. Ancak bir aşamada bu reformların gelmesi gerekiyor.”