Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“ABD de Direniş Ekseni de yıpratma savaşını kendi çıkarlarına uygun buluyor”

Yayınlanma

ABD ve “Direniş Ekseni” diye bilinen İran ve ona yakın silahlı grupların 7 Ekim’den sonra başlattığı karşılıklı saldırılar, ABD’li üç askerin öldüğü Kule 22 saldırısıyla yeni bir boyut kazandı. ABD’li yetkililer saldırıya askeri yanıt vermeye hazırlandıklarını açıkladı. Peki bu saldırının boyutu ne olacak? Washington, İran’ı doğrudan karşısına alabilir mi? Gelişmeler Gazze savaşının bölgeye yayılma olasılığını nasıl etkiliyor. Yakın Doğu Haber Genel Yayın Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu ile Kule 22 saldırısını ve sonrasında neler olabileceğini konuştuk.

□ Tanf üssüne 22 km yakınlığındaki bu üssün hedef alınmasının özel bir nedeni var mı?

Bölgede Amerika ve İsrail egemenliğine karşı ‘çeşitli düzeylerde’ mücadele eden ‘Direniş Ekseni’ adlı bir ittifak sistemi var. Direniş Ekseni, hedefini Amerika’nın İsrail liderliğinde bir bölgesel düzen kurma stratejisini etkisiz kılmak olarak açıklıyor. ‘Direniş Ekseni’nin mücadelesinin ‘düzeyleri’ de Amerika’nın İsrail liderliğinde bölgesel düzen kurma stratejisi çerçevesinde uygulamaya koyduğu planlara göre şekilleniyor.

Örneğin Amerika 2003’te Irak’ı işgal ettiğinde söz konusu stratejisi çerçevesinde ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ (BOP) planını açıklamıştı. Hatırlanacağı üzere 8-10 Temmuz 2004 tarihinde Amerika’nın Georgia eyaletine bağlı Sea Island bölgesinde yapılan G8 zirvesinde BOP’un genel olarak benimsendiği resmi bir bildiriyle açıklanmış ve Amerikan müttefiki ülkeler arasında da bu proje doğrultusunda rol dağıtımı yapılmıştı.

İşgal edilen Irak’ta model bir devlet kurulacak ve diğer bölge ülkeleri de bu modele göre yeniden düzenlenecekti. BOP’un özeti buydu.

Amerika’nın Irak’ı işgali BM Güvenlik Konseyi’ne hatta Avrupalı müttefiklerinin itirazlarına rağmen gerçekleşmişti. Yani tüm dünyayı çiğneyerek Irak’ı işgal eden Amerika’nın BOP projesini gerçekleştirmesini önleyebilecek bir güç de gözükmüyordu. Çünkü diğer ülkeler ya projeye destek vererek Amerika tarafından ödüllendirilmek istiyor veya sessiz kalarak Amerikan şerrinden korunmaya çalışıyordu.

Örneğin dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da projenin ilgili kısmında dönemin Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’le birlikte rol almış ve bunu “BOP’un eş başkanıyız” diye açıklamıştı.

Irak’ta 30 Ocak 2005’te başlayıp 17 Aralık 2005’te sonra eren siyasi süreçler sonunda Amerika’nın öngördüğü devlet modeli kurulamadığı için BOP başarısız oldu. Bu yüzden de 2004’te herkesin hararetle tartıştığı BOP, 2005’ten sonra çöp oldu.

BOP neden kurulamadı? Çünkü Direniş Ekseni, İran Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin belirlediği çok yönlü bir stratejiyle Amerika’nın Irak’ta öngördüğü model devleti kurmasına izin vermedi.

Direniş Ekseni tıpkı şimdi olduğu gibi o dönemde de ‘yıpratma savaşı’ stratejisi izledi. Yani şimdi nasıl İsrail ve müttefiklerine karşı açık bir savaş ilan edilmediyse o dönemde de Amerika ve müttefiklerine karşı açık bir savaş ilan edilmedi. Ancak hem Irak’taki siyasi gruplar organize edilerek siyasi düzeyde hem de direniş grupları desteklenerek askeri düzeyde mücadele verildi ve Amerikan modeli sabote edildi.

Halbuki Amerika on binlerce askeriyle Irak’ta mutlak hakimdi ve Irak’taki birçok siyasi grup da yeni düzende hâkim rolü kapabilmek için Amerika’yla işbirliğine can atıyordu. Amerikan rejimi 30 Ocak 2005 öncesinde tayin ettiği geçici hükümetle Irak’ta nasıl bir devlet istediğini ortaya koymuştu; ancak 30 Ocak- 17 Aralık 2005 arasındaki 11 aylık siyasi süreçler Irak’ta Amerika’nın değil, General Kasım Süleymani’nin öngördüğü devlet modelini ortaya çıkardı.

Amerikan müttefiki Arap rejimleri de işte bu yüzden Amerika’yı Irak’ı İran’a altın tepside sunmakla, ‘Şii Hilali’ kurulmasına zemin hazırlamakla suçladı. Obama bu yüzden Irak’tan çekilme vaadiyle başkan seçilebildi. Trump bu yüzden “trilyonlarca dolar harcadık ama ne kazandık hiç” diye isyan ediyor.

BOP projesi Direniş Ekseni’nin siyasi ve askeri düzeylerdeki mücadelesiyle çöpe gönderildi; ancak Amerikan rejiminin İsrail liderliğindeki bölge düzeni kurma stratejisi varlığını sürdürüyor.

Bu strateji 2011’deki ‘Arap Baharı’ ile yeniden uygulanma şansı buldu. BOP’a şiddetle tepki gösteren bölge ülkeleri ve halkları da ‘Arap Baharı’nı şiddetle destekledi. Halbuki Arap Baharı, BOP’un yeniden güncellenmesinden başka bir şey değildi.

ABD ve bölgedeki müttefikleri 2011’de devrilen Hüsnü Mübarek ile Zeynelabidin bin Ali’nin yerine Mısır ve Tunus’ta Amerikan yanlısı rejimler kurmak, Bahreyn ve Yemen’deki Amerikan yanlısı rejimleri muhafaza etmek ve Suriye ve Libya gibi Amerikan karşıtı devletleri ise yok etmek için muazzam bir işbirliği yaptı.

Mısır, Tunus, Bahreyn ve Libya’da başarılı oldular; ancak Direniş Ekseni onları Suriye ve Yemen’de bir kez daha hezimete uğrattı.

20 yıllık bu özetin sorunuzla doğrudan ilgili olmadığının farkındayım; ancak İsrail ve Amerikan rejiminin çıkarlarının neden bugünlerde hedef olduğunu, hedef alanların kimler olduğunu ve amaçlarının ne olduğunu açıklayabilmek için bu özet gerekliydi diye düşünüyorum.

Şimdi sorunuza doğrudan cevap vereyim. Hayır bu üssün hedef alınmasının özel bir anlamı yok. İsrail liderliğinde bölgesel düzen kurma stratejisinin sahibi olan Amerika’nın ve Gazze’de soykırım yapan İsrail rejiminin bölgedeki tüm varlıkları Direniş Ekseni bileşenlerinin hedefi.

Irak İslami Direnişi, Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerini ve İsrail işgali altındaki hedefleri vuruyor.

Yemen İsrail gemilerini ve İsrail çıkarlarını savunmak için kendisiyle savaşan Amerika ve İngiliz gemilerini vuruyor.

Hizbullah ise Lübnan sınırındaki İsrail askeri altyapısını vuruyor. Bu operasyonlar Gazze savaşı durduruluncaya kadar sürecek; ancak Amerika’nın stratejisi değişmeyeceği için bir başka zaman ve yerde tekrar devam edecek.

Direniş Ekseni, Amerika ve müttefiklerine karşı doğrudan açık bir savaş açamıyor. Çünkü böylesi bir savaşta sadece Batılı ülkelerin değil, bölgedeki ülkelerin de düşmanlığını çekeceğini biliyor. Bu yüzden zamana yayılan yıpratma savaşı veriyor. Gözüken o ki bu savaş Amerikan rejiminin bölgedeki askeri varlığı ve İsrail liderliğindeki bölge düzeni kurma stratejisi devam ettikçe sürecek.

ABD’nin nasıl bir karşılık vermesini bekliyorsunuz İran sınırları içerisine bir misilleme saldırısı öngörüyor musunuz?

Hayır, Direniş Ekseni nasıl kendi potansiyelinin ve gücünün farkında olduğu için Amerika’ya karşı açık ve doğrudan bir savaş açmıyorsa, Amerikan rejimi de kendi potansiyelini ve risklerini bildiği için ‘yıpratma savaşına’ açık ve doğrudan savaş ilan ederek karşılık vermiyor. Yani iki taraf da çatışmaların yıpratma savaşı düzeyinde kalmasını kendi çıkarlarına uygun buluyor.

Bu yüzden de Direniş Ekseni bileşenleri Amerikan ve İsrail hedeflerini vururken Amerikan ve İsrail rejimleri de Direniş Ekseni’nin İran dahil tüm bileşenlerine suikastlar veya noktasal saldırılarla karşılık veriyor.

Geçen hafta Pentagon’un Suriye’den çekilme planı üzerinde çalıştığına dair haberler yayıldı. Yaklaşan seçim nedeniyle savaş karşıtı oylar için sızdırılan bir haber de olabilir ancak Washington’da Suriye’den çekilme yönünde güçlü sesler olduğu biliniyordu. Bu saldırı, Washington’daki çekilmeye yönelik sesleri nasıl etkiler? Daha da güçlendirir mi yoksa tam tersi bir etki mi yapar?

Amerikan rejimi, 2014’ten beri IŞİD bahanesiyle Suriye’de bulunuyor. Ancak Suriye’deki asıl varlık sebebi Direniş Ekseni’nin İran’dan başlayıp Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a ve Lübnan’dan da hiç kimsenin bilmediği kanallarla Gazze’ye ulaşan lojistik ikmal koridorunu kesmek.

3 aylık vahşi bombardımana rağmen Gazze’de herkesi hayretler içerisinde bırakan direniş askeri altyapısı bu koridorun sonucu. Amerika ve müttefikleri ‘Arap Baharı’ sırasında Suriye’de ‘devrim’ yapabilseydi bu koridor yok olacak ve Lübnan da Gazze’nin kaderine mahkûm edilecekti.

Amerika ve müttefikleri Suriye’de Direniş Ekseni’ne yenildiği için Amerika askeri varlığıyla bu koridorun kullanımını engellemeye çalışıyor. Bunu yaparken de hiçbir maddi külfet altına girmediği gibi yağmaladığı Suriye petrolü ve tahılı sayesinde para kazanıyor ve paralı askerlerini finanse ediyor.

Bu şartlar altında Amerikan rejiminin Suriye’den çekilmesini beklemek gerçekçi gözükmüyor. Amerikan rejiminin Suriye’den çekilmesi Irak’taki varlığıyla doğrudan ilişkili. Çekilme konusunun bugünlerde gündeme gelmesi de tamamen Irak’la ilgili bir durum.

Hatırlanacağı üzere Amerikan rejiminin General Kasım Süleymani’ye yönelik terörist saldırısının ardından Irak parlamentosu Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesini öngören bir karar almıştı. Ancak Irak’taki çok parçalı siyasi yapı ve Irak’ın işgalden bu yana ekonomik olarak Amerika’ya bağımlılığı Irak hükümetinin bu kararı uygulamasına izin vermedi.

Amerikan rejiminin misilleme gerekçesiyle Irak Halk Seferberlik Güçlerine yönelik saldırıları Irak hükümetini içeride zor durumda bırakıyor. Çünkü Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) Irak silahlı kuvvetlerinin bir parçası ve yasal olarak başbakana bağlı. Dolayısıyla Irak başbakanları, kendisine bağlı resmi bir gücün, ülkede sözde terörle mücadele için bulunan yabancı güçler tarafından vurulmasını kendi kamuoyuna izah edemiyor.

Bu yüzden de Irak meclisinin 2020 tarihli kararına atıf yaparak Amerika’ya çekilmesi yönünde baskı yapıyor. Amerikan rejiminin Irak’a karşı kullanacağı kozlar oldukça istediğinde tıpkı Adil Abdülmehdi hükümeti örneğinde olduğu gibi hükümetleri devirebiliyor. Üstelik de bunu “Irak halkının talebi” ile ve İran’ı suçlatarak yapabiliyor.

Irak İslami Direnişi’nin Gazze’ye destek için Amerikan hedeflerine yaptığı saldırılar çekilme konusunu yeniden gündeme getirmiş olsa da Amerikan rejimi henüz Irak’ta, 1983’te Lübnan’dan kaçmasını gerektiren şartlar oluştuğunu düşünmüyor.

Hizbullah’ın 1983’teki operasyonunda yüzlerce deniz piyadesini kaybeden Amerika, Lübnan’dan açıkça kaçmıştı. Ürdün’deki operasyonun Amerika’yı Irak’tan kaçmaya zorlayacağını sanmıyorum. Ayrıca Amerikan rejiminin Irak’tan çekilmedikçe Suriye’den de çekileceğini düşünmüyorum.

□ ABD bir yandan savaşın bölgeye yayılmasını istemediğini söylüyor diğer yandan Husilere yapılan saldırılar gibi adımları, bu riski artırıyor. Özellikle bu saldırı ve ABD’nin vereceği olası yanıt, savaşın yayılmasına yol açabilir mi?

Bir önceki soruda söylediklerim bu soru için de geçerli. İki taraf da çatışmaları ‘yıpratma savaş’ düzeyinde tutmayı kendi çıkarına görüyor. Yemen, Irak Direnişi ve Hizbullah, İsrail rejimi ve yandaşlarına, açık ve doğrudan savaş ilan etmeden onları açık ve doğrudan savaşın etkilerine maruz bırakıyor.

İsrail rejimi ve yandaşları, Direniş Ekseni’nin bileşenlerine açık ve doğrudan savaş başlatarak sonuç alabileceğini düşünseydi bunu şu üç ayı aşkın zaman içerisinde defalarca yapardı. Sadece Yemen’in operasyonları bile kendileri açısından küresel ölçekte ekonomik kayıplara mal oluyor ancak bir koalisyon kurmayı bile başaramıyorlar. Amerikan rejiminin koalisyonuna katılmayan ülkeler Gazze’yi veya Yemen’i destekledikleri için bu kararı alıyor değil. Yemen’e karşı savaşla hiçbir sonuç alamayacaklarını bildikleri ve savaşın kendilerine çok daha pahalıya mal olacağını gördükleri için Amerikan rejiminin koalisyonundan uzak duruyorlar.

Zira Yemen Bab el-Mendeb silahını şu an sadece İsrail’e giden gemiler için kullanıyor. Amerikan rejiminin müttefiki dahi olsa şu an kendi deniz ticaretini ilgilendirmeyen hangi ülke sırf İsrail rejiminin çıkarı için kendi ticaretini Yemenlilere hedef yapmak ister?

Dolayısıyla mevcut şartlarda bariz bir değişim olmadıkça Direniş Ekseni ile ‘soykırım ekseni’ arasındaki savaşın ‘yıpratma savaşı’ düzeyinde kalacağını ve bölgesel savaşa dönüşmeyeceğini düşünüyorum.

Amerikan rejimi blöf yoluyla sonuç alabilmek için ‘bölgesel savaş’ tehdidini gündeme getiriyor olabilir; ancak böyle bir savaşın sonunda, sadece İsrail liderliğindeki bölgesel düzen stratejisini değil, İsrail rejiminin varlığını kaybedebileceğini çok iyi biliyor.

İsrail dışarıdan göçle var olabilen yapay bir devlet, stratejik derinliği yok ve Hayfa’daki kimyasal tesisler ve Dimona’daki nükleer tesis düşünüldüğünde ‘kitle imha silahlarının’ üzerinde oturuyor.

Direniş Ekseni’nin devlet bileşenlerini boş verin, sadece Hizbullah bile İsrail’in üzerinde oturduğu Hayfa’daki kimyasal, Dimona’daki nükleer ‘bombayı’ patlatmaya kadir ve bunu da en iyi İsrailliler biliyor. Amerika, İsrail için Pirus zaferi istemiyor.

ORTADOĞU

Hamas’ın Batı Şeria lideri İsrail hapishanesinde öldürüldü

Yayınlanma

Hamas’ın Batı Şeria’daki lideri Mustafa Muhammed Ebu Ara, tutuklu bulunduğu İsrail hapishanesinde hayatını kaybetti. 7 Ekim’den bu yana İsrail hapishanelerinde işkence veya ihmal nedeniyle öldürülen tutuklu sayısının 19’a yükseldi.

Filistin Esirler Cemiyeti ile Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı Esirler ve Serbest Bırakılanlar Heyetinden yapılan ortak açıklamada, işgal altındaki Batı Şeria’nın Tubas kentine bağlı Akaba beldesi sakinlerinden Ebu Arra’nın sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine hastaneye kaldırıldığı belirtildi.

Rimon Hastanesinden Soroka Askeri Hastanesine sevk edilen Ebu Arra’nın yaşamını yitirdiği aktarılan açıklamada, evli ve 7 çocuk babası olan Ebu Arra’nın 1990 yılından bu yana birçok kez İsrail tarafından tutuklandığı kaydedildi.

Ebu Arra’nın İsrail hapishanelerinde toplam 12 yıl yattığı paylaşılan açıklamada, 63 yaşındaki Filistinlinin son olarak 30 Ekim 2023’te idari tutuklamaya tabi tutulduğu hatırlatıldı.

Açıklamada, “Ebu Ara’nın, tüm mahkumlar gibi, Gazze’ye yönelik imha savaşının başlamasından bu yana, İsrail hapishaneleri ve kamplarındaki mahkûm ölümlerinin başlıca nedenleri olan işkence, açlık ve tıbbi ihmal de dahil benzeri görülmemiş suçlar ve prosedürlerle karşı karşıya kaldığı” vurgulandı.

Ebu Arra’nın tutuklanmadan önce ciddi sağlık problemleri yaşadığı belirtilen açıklamada, “Ebu Arra, ilaçlarından mahrum edilerek ölüme terk edildi. Bu Filistin halkına karşı devam eden soykırım suçları kapsamında yapıldı” denildi.

Filistinlinin ölümünden İsrail hapishane idaresinin sorumlu tutulduğu açıklamada, İsrail hapishanelerinde tutulan 9 bin 700’ü aşkın Filistinlinin akıbetinden de hapishane idaresinin mesul olduğu kaydedildi.

Açıklamada, 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail hapishanelerinde ölen Filistinlilerin sayısının 19’a çıktığı aktarıldı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Mısır, IMF incelemesi öncesi akaryakıt fiyatlarını %15 artırdı

Yayınlanma

Mısır, Aralık 2025’e kadar sübvansiyonları kademeli olarak kaldırma planının bir parçası olarak akaryakıt fiyatlarını artırdı. Bu hamle, vatandaşların hoşnutsuzluğuna yol açan elektrik kesintilerinin devam ettiği bir dönemde geldi.

Mısır 2022’den bu yana, verdiği kredilere karşılık Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) talep ettiği ekonomik bir “reform” programı uyguluyor. Bu program çerçevesinde para birimi dört kez devalüe edildi, gıda ve enerji sübvansiyonları önemli ölçüde azaltıldı, ancak bazıları hala yürürlükte.

The National’a konuşan mali analistler, akaryakıttaki fiyat artışlarının IMF’nin Mısır’a verdiği 820 milyon dolar tutarındaki kredinin üçüncü diliminin ödenmesi için temel bir şart olduğunu söyledi.

IMF, Mısır’ın gıda ve yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması şartını yerine getirmesini beklerken reform programının üçüncü incelemesi 10 Temmuz’dan 29 Temmuz’a ertelendi.

IMF’nin mart ayında kredi programını 5 milyar dolar genişletmesinden bu yana hükümet akaryakıt fiyatlarına ikinci kez zam yaptı. Mısır, anlaşmanın bir parçası olarak yakıt sübvansiyonlarını azaltmayı taahhüt etmişti.

Nisan ayında IMF, Mısır’ın 2024/25 yıllarında yakıt sübvansiyonları için 331 milyar Mısır lirası (6,85 milyar dolar), 2025/26 yıllarında ise 245 milyar Mısır lirası harcayacağını tahmin etmişti.

The National’ın haberine göre hükümetin sübvansiyonları kaldırma çabaları, son yıllarda yaşam maliyetlerinin arttığını söyleyen vatandaşların direnişiyle karşılaştı. Günlük yaşamı sekteye uğratan ve Mısırlılar arasında öfkeye yol açan sürekli elektrik kesintileri durumu daha da kötüleştirdi.

Hükümet elektrik kesintilerini rekor tüketim ve teknik arızalara bağlıyor ancak pek çok vatandaş bu açıklamaları bahane olarak görüyor.

Bazı uzmanlar sübvansiyonların azaltılmasının uzun vadede elektrik sektöründe yeni yatırımlar için alan açacağını ve nihayetinde elektrik kesintilerini ortadan kaldıracağını söylüyor.

Ancak hükümet kısa vadede IMF’nin şartlarını yerine getirmek ve halkın hoşnutsuzluğunu yönetmek arasında tehlikeli bir yolda ilerlemek zorunda.

Akaryakıt fiyatlarına yapılan zamlar, IMF kredilerini güvence altına almak için gerekli olsa da hükümet ile vatandaşlar arasındaki ilişkiyi daha da gerginleştirebilir.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Ateşkes müzakerelerine “Biden” rötarı

Yayınlanma

İsrail müzakere ekibi, Hamas ile ateşkes ve esir takası müzakereleri için bugün Doha’da yapılması planlanan görüşmeleri bir hafta sonraya erteledi.

Üst düzey bir İsrailli yetkili, gecikmenin nedeninin Başbakan Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşmenin ertelenmesi olduğunu belirterek, Başbakan’ın nasıl ilerleneceğini değerlendirmek üzere ortaya çıkan anlaşmayı Biden’la görüşmeyi planladığını söyledi.

Kaynak ayrıca müzakere ekibinin toplantıdan sonra görüşmeler için yola çıkacağını söyledi, ancak tam zamanını belirtmedi. İsrail medyası heyetin ancak önümüzdeki hafta yola Doha’ya gidevileceğini bildirdi. Kaynak, gecikmeye rağmen müzakerecilerin Arap arabulucularla görüşmeleri uzaktan sürdürdüğünü vurguladı.

Hamas’ın elindeki rehinelerin aileleri, heyetin seyahatinin ertelendiği haberine öfke duyduklarını ifade ettiler.

Rehinelerden Matan Zangauker’in annesi Einav Zangauker, “Netanyahu Kongre önünde masadaki anlaşmayı kabul ettiğini açıklamak yerine, kişisel nedenlerle anlaşmanın ilerlemesini engelliyor” dedi.

Ayrıca aileler, İsrailli müzakere heyetiyle “acil toplantı” yapılmasını talep etti.

“Esir Aileleri Forumu” tarafından yapılan açıklamada müzakereler konusunda güven krizinin olduğuna işaret edildi. Açıklamada, “Başbakan (Binyamin Netanyahu) iki haftadır arabulucuların anlaşmanın uygulanmasına ilişkin taleplerine yanıt vermekten kaçınıyor” denildi.

Esir ailelerine müzakere sürecine dair sağlanan bilgilerin gerçekliği yansıtmadığı aktarılarak, “Bu ayak sürüme, sevdiklerimizi geri getirme şansının kasıtlı sabote edilmesidir. Müzakereleri etkili şekilde baltalıyor ve ciddi bir ahlaki başarısızlığa işaret ediyor” denilen açıklamada, esirlerin geri dönüşüne ilişkin “dürüst rapor” sunmanın güvenlik servislerinin sorumluluğunda olduğu vurgulandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English