DÜNYA BASINI

ABD neo-merkantilizme doğru kötü tasarlanmış bir dönüş yapıyor

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Ukrayna ihtilafının ardından Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı ağır ambargolar, ülkeyi Çin ile halihazırda var olan yakın ilişkilerini derinleştirmeye sevk etti. Dünyanın en büyük emtia tedarikçisi olan Rusya ile üretim devi Çin’in yakınlaşması ve gelişmekte olan bir dizi ülkeyle ortaklığa giderek yeni platformlar oluşturması ya da var olan platformları daha işler kılmaya başlaması kuşkusuz son bir yılın en ciddi sonuçlarından biriydi. Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü araştırmacılarından Gary C. Hufbauer, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın nisan ayında Brookings Enstitüsü’nde yaptığı “yeni Amerikan manifestosunu” ele almış.

ABD neo-merkantilizme doğru kötü tasarlanmış bir dönüş yapıyor

Gary C. Hufbauer

East Asia Forum

4 Haziran 2023

ABD’nin Çin’den kopmasıyla neoliberalizm dışarı, neo-merkantilizm içeri olurken, kurallara dayalı serbest piyasa ticaretine bağlılık terk ediliyor.

Nisan 2023’te Brookings Enstitüsü’nde konuşan ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ulusal güvenlik ve sanayi politikasını ABD ticareti için yol gösterici ışıklar olarak ilan etti. Sullivan, reçetelerini yumuşak tonlarda ve akılda kalıcı ifadelerle dile getirdi. “Ayrıştırma” dışarı, “riskten arındırma” içeri oldu.

Maksat, mazinin piyasa odaklı Washington Konsensüsünden farklı bir şey olan “yeni bir konsensüs oluşturmak” oldu. Ulusal güvenlik kısıtlamalarının sınırları “küçük bahçe, yüksek çit” olarak çizildi.

ABD’nin güvenliği Çin’e karşı bir “teknoloji ablukası” değil, daha ziyade “eşit bir oyun alanı” oluşturmaya çalışıyor. Bu ifade Napolyon’un “kadife eldiven içinde demir yumruk” sözünü anımsatıyor.

Sullivan’ın ifadelerinde bilindik neo-merkantilist temalar vardı. Bunlar arasında İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ticaret anlaşmalarının ABD’deki günlük hayatı iyileştirmek için çok az şey yapması ve çalışan insanlar yerine en çok zengin Amerikalıları zenginleştirmesi yer alıyor. Neo-merkantilist temalar ayrıca sanayi politikasının ihmal edilen sektörlerde inovasyonu canlandırmak için gerekli olduğunu öne sürüyor.

Müttefiklerin, özel yatırımları ABD kıyılarına çekerken bile ABD’nin büyük teşviklerini kabul etmeleri gerektiğini ve geniş tanımıyla ulusal güvenliğin piyasa güçlerinden öncelikli olması gerektiğini vurguluyorlar.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Sullivan’ın konuşması neo-merkantilizmin papazlarından alkış aldı. Bağımsız köşe yazarı Clyde Prestowitz, serbest ticaret ve küreselci politikalara sırtını döndüğü için Sullivan’ı alkışladı. Roosevelt Enstitüsü’nden Todd Tucker, sanayi politikasını benimsediği ve “can çekişen neoliberalizmden uzaklaştığı” için Sullivan’ı içtenlikle destekledi.

American Progress’ten Oren Cass “ayrışmanın şart olduğunu” söyledi ve Sullivan’ı ulusal güvenlik ve sanayi politikasının üstünlüğünü yeterince ileri taşımaması konusunda uyardı.

Sullivan ve destekçileri temel hakikatleri görmezden geliyor. Ulaşım ve iletişim alanındaki devrimlerin eşlik ettiği savaş sonrası liberalleşme, milyarlarca insanın yaşam standartlarını yükseltti. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nin kazancı şu anda yıllık 2 trilyon Amerikan dolarından fazla ve bu da GSYİH’nin yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor.

Azalan popülaritesine rağmen ticaret, Amerikalılar arasında hala çoğunluk desteğine sahip. Seçkin firmalara verilen devasa sanayi teşvikleri Amerika Birleşik Devletleri’nde büyümeyi hızlandırmakta başarısız olabilir. İster yerli ister yabancı olsun, önde gelen firmalar arasındaki yoğun rekabet daha iyi bir formül gibi görünüyor.

Eğer ABD küresel liderlik rolünü önemsiyorsa neoliberalizm neo-merkantilizmden çok daha üstündür.

ABD Ticaret Temsilcisi Katherine Tai’nin sözlerini yineleyen Sullivan, “21. yüzyıl hedeflerine” ulaşmak için eski moda serbest ticaret anlaşmalarının aksine “modern ticaret anlaşmaları” önerdi. Bu hedefler yeşil enerjiyi teşvik, dijital altyapıda güvenlik ve açıklığı tesis etmek, kurumsal vergilendirmede dibe doğru yarışı önlemek, emeği ve çevreyi korumak ve yolsuzlukla mücadele etmek.

“Modern ticaret anlaşmalarının” görünen yüzü, Sullivan ve Tai’nin kutsadığı hedeflere ulaşmak için ne ekonomik teşvikler ne de yaptırım mekanizmaları öngören bir anlaşma olan Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi.

Gümrük vergisi indirimleri masada değil. Dolayısıyla, Amerika’yı Satın Al’dan feragat edilmesi ve Amerikan limanları arasında sevk edilen malların yalnızca Amerikan gemileriyle taşınmasını gerektiren Jones Yasası’na istisna getirilmesi gibi pazara erişim hükümleri de göz ardı edildi.

Tayvan, iktisadi boşluğu vurgulamak istercesine, ABD ile yaptığı paralel anlaşmayı, nihai serbest ticaret anlaşması için “yapı taşı” olarak nitelendirdi. Fakat taslak anlaşmada tarım ticaretinin önündeki engelleri azaltan, mamul mallar üzerindeki gümrük vergilerini düşüren ya da Amerika’yı Satın Al düzenlemelerini gevşeten hiçbir şey yok. Bu tür pazara erişim hükümleri Tayvan’ın dilek listesinde üst sıralarda yer alıyor.

1776’nın Adam Smith’inden günümüze, serbest tüccarlar ulusal güvenliğin önceliğini kabul ediyor. Ancak baki olan soru, uygun kısıtlama alanıyla ilgili. Bir ülkenin, şirketin, ürünün ya da teknolojinin ABD’nin, ülkenin ulusal güvenliğini tehdit edip etmediğine ilişkin kararları hem kamuoyu hem de yargı denetiminden muaf ve iktisadi maliyetler kasıtlı olarak göz ardı ediliyor.

Sullivan, Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu sürece bu alan dar kalabilir, fakat halefi daha geniş fikirlere sahip olabilir; özellikle de eski ABD Başkanı Donald Trump ikinci kez seçilirse.

ABD Başkanı Joe Biden, iç gündemini ve ticaret cephesinde yasama faaliyetini artırmayı başarıyla uyguladı ve şimdi Kasım 2024’te seçilecek başkanı bekliyor. Bu, Biden’ın iddialı Dünya Ticaret Örgütü ajandasını hızlandırmak için başkanlık yetkilerini kullanmasının zamanı olsa gerek.

Biden böylece önümüzdeki 18 ay boyunca Ukrayna’nın müdafaasına haklı olarak odaklanmasına dünya ekonomisini de eklemeli.

Ancak Sullivan Dünya Ticaret Örgütü’ne sadece zayıf bir selam verdi. Sullivan’ın sözleri, piyasa ilkelerine saygılı, kurallara dayalı bir ticaret sisteminin inşasında ABD’nin liderliğine yönelik hiçbir çağrı içermiyordu. Fakat Sullivan’ın sözleri, ABD’nin küresel ekonomiye yönelik politikası konusunda Başkan Biden’dan duyacağımız son sözler olmamalı.

Çok Okunanlar

Exit mobile version