GÖRÜŞ

Amerikan dış politikasında Trump sarkacı –  NEOCON mu MAGA mı?

Yayınlanma

Trump’ın belki de en çekici yanı herkesin “kendine özel” bir Trump’ının olması. “Bataklığı kurutacağım” diyor ve müesses nizam karşıtından oy alıyor. “Zengine vergiyi kısacağım” diyor zenginden destek topluyor. Bir andan İsrail’e sınırsız destek vereceğini söylüyor, diğer yanda Araplara gidip “Gazze savaşını ben bitireceğim” diyor. İşin en ilginç tarafı bu söylemlerin tamamı karşılık buluyor. Herkesi üzmekten korkan ve kimseye bir şey söyleyemeyen demokratların aksine her kesime bu şekilde ulaşmayı başarıyor.

Bu kişiselleştirilebilen Trump deneyimi muhafazakarları bir kez daha iktidara taşıdı. Tabii bahsettiğim sadece seçmene yönelik bir mesele değil. Yeni dönem kabinesi belli oldukça benzer bir denklem dış politikada da mevcut. Bazısı Marco Rubio atamasını görüp “Bak işte bu adam Neoconlara çalışıyor!” yorumunu yaparken bazısı da Tulsi Gabbard’ı göstererek “İşte aradığımız izolasyoncu Trump!” diye seviniyor. Ancak Trump’ın yeni dönem şifreleri iki kelime üzerine kurulu; Denge ve itaat. Kabineye seçilen kişiler, Cumhuriyetçi parti içerisindeki iki kanadı da memnun etmeleri ancak daha önemlisi Trump’a koşulsuz sadakat göstermeleri için seçildiler.

Bunun başlıca sebebi Trump’ın elde ettiği büyük zafer. 2016’ının aksine bu seçimde elde edilen mutlak zafer sayesinde Trump’ın politikalarının tartışılması epey zor gözüküyor. Dahası, 2022 ara seçimlerinde pek iyi sonuç elde edemeyen MAGA kitlesi, sonradan partiyi öyle bir baskıladı ki kamuoyu gözünde Neocon olarak tanınan Nicki Haley ya da Mike Pence gibi isimler ön seçim sürecinde yok olup gittiler. Hatta seçim sonrası anladık ki partinin Cheney’ler gibi eski topraklarının muhafazakâr kamuoyunda pek bir karşılığı kalmamış. Tüm bunlar MAGA hareketini yeni kabinede de dominant taraf yapıyor.

Ancak bu denge politikasında MAGA’nın ağır basmasına karşı argümanlar da var. Mesela Pete Hegseth gibi Trump kabinesinin üyelerinin Ukrayna meselesinde “desteğe devam” sinyalleri vermesi partinin Neocon kanadının yeni hükümette kuvvetli olabileceği algısını yaratmıştı. Ancak mesele bundan biraz daha kompleks.

Ukrayna’da Barış Rüzgarı

Ukrayna Savaşı’nın üçüncü yılı ibre iyice Rusya’ya dönerken gözler Trump’ın en büyük vaadi olan “birinci günde barış getirme” planına çevrildi. Tabii kabine üyelerinin Ukrayna demeçleri hala kafaları karıştırıyor. Peki Trump’ın Ukrayna politikası ne olacak?

Trump’ın politikalarında en çok önemsediği meselelerden birisi bireysel estetiğidir. Hamlelerinin kendisiyle ilgili oluşturduğu görüntü keskin olarak pozitif olmalıdır. Mesela Biden’ın Afganistan rezaletini Trump kabullenemez. Bu açıdan estetiği başka siyasetçilere nazaran daha fazla önemser. İşte Ukrayna’da da Rusya’nın bütün Ukrayna’yı yuttuğu bir ortam Trump’ı hiç iyi göstermeyecektir. Eğer başarılı bir barış süreci geçirmek isteniyorsa Ukrayna masaya zayıf ve isteksiz müttefiklerle oturamaz. Trump’ın oğlu Donald Trump Jr. ne kadar Zelenski’ye “1 aylık harçlığın kaldı” dese de Trump yönetimi böylesi bir tutum alamaz. Eğer iki türlü de Ukrayna’ya destek kesilecekse Rusya neden barış için görüşsün ki? ABD, gerçekçi bir barış anlaşması için görüşmelerin sonuç vermemesi halinde silah desteğine devam edeceği izlenimini yaratması gerekiyor. Trump beğense de beğenmese de başına geçtiği ülke Ukrayna Savaşı’nda bir taraf. Bu nedenle barış isteğiyle savaş çanlarının dengesini iyi tutturması gerekecek.

Sahadaki durum Ukrayna’nın aleyhine doğru gidiyor. Askere alım yaşı 25’e düşürülmesine rağmen insan gücü sorunları çözülmedi. ABD, Ukrayna’ya 18’e kadar düşürülmesi için çağrı yapıyor. Ancak 18-25 yaş aralığı Ukrayna’nın en küçük demografisi. Askere alınmaları demek Ukrayna’nın önümüzdeki yıllardaki demografik krizini büyütecek. Dahası, rotasyona giremeyen Ukraynalı tugaylarda firar krizi var. 2024 Ocak ve Ağustos ayları arasında 45 bin 543 Ukraynalı asker firar etti. 2022’den bu yana toplam firar sayısı ise 81 bin 167. Yani savaş boyunca yaşanan firarların yarısı son 8 ayda gerçekleşti. Bunlar tabii “mimimum” sayılar. Ukrayna’nın kaydını tutabildiği firarlar. Gerçek sayıyı bilmek zor.

Bunların yanında Ukrayna’nın Kursk macerası iyiye gitmiyor. Rus ordusunun panikle asker kaydırmasını beklerken elde ettikleri Rus toprağını korumak için kendi birliklerini kaydırmak zorunda kaldılar. Bu sayede Rusların Donbass’taki ilerleyişi hızlandı. Rusya, 490 kilometre kare ile savaşın ilk ayı hariç en çok toprak elde ettiği ayı geçirdi. Tam da bu yüzden Trump’ın Ukrayna’ya kesin olarak desteği bitirmesi barış görüşmelerinde elini zayıflatacaktır. Trump, insan gücü sorununu çözmüş bir Ukrayna’yı barış masasında tercih edecektir.

Suriye’de benzer denklem

Son üç gündür dünya Suriye’deki muhalif grupların Halep taarruzu karşısında şokta. Taarruz Suriye İç Savaşı’nda 4 yılı aşkın süre ağır çatışmalara sahne olan Suriye’nin en büyük ikinci kenti olan Halep’in kısa sürede ele geçirilmesiyle sonuçlandı. Halep’in yanı sıra Suriye Milli Ordusu (SMO) kentin doğusundaki Kuveyrez hava üssünü ele geçirerek YPG-PKK unsurlarının kontrolünde bulunan Tel Rıfat bölgesinin etrafını sardı.

İşte böylesi bir kaotik ortamın Suriye’de oluşması “Trump döneminin ayak sesleri” olarak görülebilir. Cumhuriyetçilerin Başkanlık için hazırlık programı olan Project 2025’te “YPG ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi” gibi ifadelerin yanı sıra Trump’ın Suriye’den çekilme arzusu da bu ihtimali yükseltiyor. Ancak ben bu gelişmelerin Trump dönemi dış politikasından bağımsız olduğu kanaatindeyim. Trump, henüz koltuğa dahi oturmadığı gibi öncelediği iç politika meseleleri var. Özellikle Pentagon ve istihbarat kuruluşlarında Demokrat nüfuzunu azaltmaya çalışacak.

Geçtiğimiz yıllarda Atlantik Konseyi üyesi Rich Outzen ve George W. Bush dönemi güvenlik danışmanı Dov Zakheim ile yaptığım röportajlarda Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı operasyonlar için “Fırat’ın batısı ABD’yi rahatsız etmez” ifadelerini çokça duydum. Bugün oluşan denklemi daha çok İran, Suriye ve Türkiye arasında değerlendirmek gerekir. Bölgedeki yeni ABD politikalarını gözlemlemek için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Sonuç olarak Trump dış politikasını önümüzdeki yıllarda MAGA ve Neocon dengesi içinde gidip gelen bir sarkaç olarak görmekte fayda var. Sarkacın hangi yöne doğru gideceğini ise Pentagon’dan ziyade Trump’ın iki dudağının arası belirleyecek. Bu nedenle diğer ülkeler ABD ile ilişkileri konusunda Trump’ın “huyuna” gitmeye çalışacaklar. Demiştim ya herkesin kendine has bir Trump’ı var… Bakalım önümüzdeki dört yıl bize kaç farklı Trump gösterecek!

Çok Okunanlar

Exit mobile version