Xi, beş yıl aradan sonra Avrupa’ya ilk ziyaretini gerçekleştirerek Çin ve Avrupa ülkeleri arasında önemli bir diplomatik angajmana imza attı. Ancak son dönemde yapılan tartışmalar ziyaretin Avrupa içindeki bölünmeleri daha da derinleştirebileceği yönünde. Foreign Policy’nin genel yayın yönetmeni Ravi Agrawal, Çin’in Avrupa’yı ‘bölmeyi ve fethetmeyi’ amaçladığını yazdı. Brookings Enstitüsü, Xi’nin ziyaretinin Avrupa birliğindeki fay hatlarını ortaya çıkardığını belirten bir yorum yayınladı. Almanya’dan DW News ‘Avrupalı liderler Çin Devlet Başkanı’nın ziyareti konusunda neden bölünmüş durumda’ diye sordu.
Putin 16 Mayıs’ta Çin’i ziyaret etti. Avrupa, Ukrayna Savaşı ile ilgili konularda yine bölünmeler yaşadı: Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler nasıl değerlendirilmeli? İki ülke arasındaki ‘normal’ ticaret Rusya’nın savaş çabalarına ne ölçüde katkıda bulundu? Bu ticarette yer alan bazı Çinli şirketlere yaptırım uygulanması makul müdür? Çin’in barış planına nasıl tepki verilmelidir?
Çin’in birleşik bir Avrupa’ya ihtiyacı var
Avrupa zaten oldukça bölünmüş durumda. ÇKP neden bu bölünmeleri daha da derinleştirmekle uğraşsın? Ne de olsa “Yeni Avrupa” ya da “Eski Avrupa” terimlerini Çin icat etmedi. Yirmi yıl önce bu terimleri kamuoyuna kazandıran kişi dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’di.
Avrupa ülkeleri göç krizinde yük paylaşımı, sınır kontrolleri ve iltica politikaları üzerinde tartıştı. Çin’in ise krizle hiçbir şekilde ilgisi yoktur.
Polonya, yargı reformları konusunda Avrupa Komisyonu ile mücadele etti. Aslında Çin her zaman uluslararası sahnede ulusal egemenliğin önemini vurgulamış, ancak Polonyalı siyasetçileri AB’ye karşı hiçbir zaman özel olarak kışkırtmamıştır. Aksine Çin, Avrupa entegrasyon sürecini desteklediğini defalarca ifade etmiştir.
Neden peki? Bu sadece diplomatik bir dil mi? Teorik olarak, bölünmüş bir Avrupa’daki uluslar etkilenebilir, manipüle edilebilir ve zorlanabilir, ancak korkarım ki Çin bundan hiçbir şekilde faydalanamaz.
En azından İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin Avrupa’da derin kökleri var. Eğer Avrupa bölünürse, ABD medya, akademisyenler, düşünce kuruluşları, danışmanlar ve politikacılar üzerindeki ezici etkisi nedeniyle Avrupa uluslarını etkili bir şekilde manipüle edebilecek tek varlık haline gelecektir. Çin benzer bir yaklaşım sergilemeye kalkışsa bile ABD, Çin’in çoğu Avrupa ülkesindeki çabalarını kolaylıkla engelleyecektir.
Putin Rusya’sı, Avrupa’daki sözde sağcı partilerin takdirini kazanmak için bir şekilde başka bir yaklaşım bulmuş gibi görünüyor. Ancak bu yaklaşım savunmacı bir nitelik taşıyor. Amerika’nın etkisi bir ya da iki seçim döneminde dengelenebilir, ancak mesele temelden çözülemez. Dahası, Çin bunu yapacak kaynaklardan yoksundur.
Daha birleşmiş bir Avrupa’ya ne dersiniz? İyimser bir tahminle Avrupa’da bağımsızlık ve özerklik duygusunun daha da uyanacağını düşünüyorum. ABD ve Avrupa arasındaki çatışmalar daha belirgin hale gelecek ve Avrupa ülkeleri ABD müdahalesine direnmek ve bağımsız olarak daha fazla karar almak için daha güçlü istek ve yeteneklere sahip olacaktır.
Bazı insanlar ‘Çin tehdidi teorisini’ abarttıklarında, Çin’e boyun eğmekten bahsedebilirler, ancak bu asla gerçekleşmeyecek. Avrupa birçok konuda Çin’e ‘hayır’ demeye devam edecektir. Ancak Çin için daha bağımsız bir Avrupa, ABD’nin neredeyse serbestçe manipüle edebildiği bölünmüş bir Avrupa’ya kıyasla nispeten daha adil bir rekabet ortamı sunacaktır.
Ukrayna Savaşı Avrupa’nın birleşmesine yardımcı olabilir mi?
Putin’in Çin ziyaretinin Çin-Rusya ikili ilişkilerini daha da sağlamlaştırdığına ve bir dizi yeni işbirliği girişimi başlattığına şüphe yok. Ancak Xi Jinping’in Putin’i sıcak bir şekilde karşılaması, savaşın dengelerini Rusya’nın lehine çevirecek bir “tehdit” olarak değil, egemen devletlerin uluslararası sahnede oynayabileceği proaktif rolün bir göstergesi olarak görülmelidir.
Avrupalılar için bu, daha fazla düşünmek için bir fırsat. Avrupa neden Rusya ile işbirliği alanını kaybetti? Avrupa neden ucuz enerjiye erişimini kaybetti? Avrupa’nın çok sayıda Ukraynalı mülteciyi kabul etmesi ve insanlığa önemli yardımlarda bulunması doğrudur, ancak tüm bu trajediler önlenebilirdi.
Putin ‘özel askeri operasyonu’ başlattı ama NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin temsil ettiği sürekli provokasyon gerçekten Avrupa’nın çıkarına mıydı? Avrupa’nın NATO’nun doğuya doğru genişlemesine verdiği destek, ABD’nin Rusya üzerindeki baskısını artırmasına yardımcı olurken, kendi stratejik tamponunu zayıflattı. Gözlemciler açısından bakıldığında, sadece Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından verilen sözlere ihanet etmek bile Avrupalılara ciddi bir manevi zarar vermek için yeterlidir.
Büyük bir Avrupa gücünün lideri olarak Macron, stratejik özerklik konusunda bir vizyona ve farkındalığa sahip ancak aynı zamanda Ursula von der Leyen gibi Amerikan yanlısı olarak görülen siyasetçilerle ilişkilerini de yürütmek zorunda. Bu arada Sırbistan ve Macaristan, nispeten daha küçük ülkeler olmalarına rağmen, Avrupa içinde benzersiz siyasi nişlere sahipler.
Xi Jinping’in bu üç ülkeyi ziyaret etme tercihi kuşkusuz anlamlı bir diyaloğun temelini oluşturan özerkliklerini dikkate almaktadır. Ancak Çin’in beklentisi, Avrupa’yı “bölmek” için onların diğer Avrupa ülkelerinden farklılıklarını vurgulamak değil. Bunun yerine uzun vadeli hedef, daha fazla Avrupa ülkesinin bu üç ülkenin sergilediği özerkliğe uyum sağlamasıdır.
Rusya da bu noktayı Avrupa’ya defalarca vurgulamış, Çin, Hindistan ve hatta Brezilya ve Endonezya’yı Avrupa’dan daha fazla egemenliğe sahip oldukları için övmüştür. Eğer Rusya daha bağımsız ve özerk bir Avrupa’nın kendi çıkarlarına zarar vereceğinden endişe etmiyorsa, o zaman Çin’in endişelenmesi için daha da az neden var demektir.