DÜNYA BASINI

Başka bir spor tarihi: Burjuva olimpiyatlarına karşı işçi olimpiyatları

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Hem siyasi hem de sportif açıdan tartışmaların odağındaki Paris Olimpiyatları sona yaklaşırken, aşağıda çevirisini verdiğimiz makale önemli bir hatırlatma yapıyor: Bir zaman “burjuva” olimpiyatlarına karşı “işçi” olimpiyatları vardı! Faşist karanlık tüm kıtayı sararken, daha aydınlık bir dünya için “yarışan” işçi atletler, Cezayir ve Fas gibi sömürge ülkelerin yoksul sporcuları, Amerika kıtasının ırkçılıkla mücadele eden kara derili emekçileri Uluslararası İşçi Olimpiyatları’nda bir araya geliyor, milli marşlar yerini Enternasyonal’e, ulusal bayraklar yerini kızıl bayrağa bırakıyor, sportif rekabet için kültürel etkinlikler şart koşuluyor, Barselona’da faşist darbenin haberini alan “Halk Olimpiyatları” katılımcısı sporcular eline silah alıp Cumhuriyet’i savunmak için antifaşist siperlere koşuyordu.(*) Buna karşılık “burjuva” Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), “olimpiyat” sözcüğünü bile kendi mülkü ilan ediyor, Berlin’de “nazi olimpiyatları”nı düzenleme rezaletine de imza atıyordu. Son olarak, metindeki köşeli parantezler bize aittir.


Burjuva Olimpiyatları ve İşçi Olimpiyatları

Jules Boykoff
Verso
6 Ağustos 2024

“İlk başta savaşa bir alternatif olarak düşünülen modern Olimpiyatların kendilerinin düşük yoğunluklu bir savaş biçimi haline gelmesi büyük bir ironidir.” – Mike Davis

İki savaş arası yıllarda, Uluslararası İşçi Olimpiyatları işçi hareketinin önemli bir parçasıydı. IOC tarafından uygulanan kısıtlayıcı amatörlük tanımı yüzünden pek çok işçi oyunlara katılamıyordu. Fakat bazılarının kökleri 1890’lara kadar uzanan işçi spor kulüpleri, Çekoslovakya’dan Kanada’ya kadar pek çok ülkede işçilere ve ailelerine fiziksel katılım için bir çıkış noktası sağladı. IOC’nin kökleşmiş elitizminin aksine, bu spor kulüpleri sporun demokratikleşmesini savundu ve beceri seviyesi ya da sınıfsal geçmişi ne olursa olsun herkesi katılmaya teşvik etti. 1920 yılında sendikacılar, kongrenin İsviçre’nin Lucerne kentinde yapılması nedeniyle Lucerne İşçi Sporları Enternasyonali veya LSI olarak da adlandırılan Sosyalist İşçi Sporları Enternasyonali’ni (SWSI) kurdular. SWSI, İşçi Olimpiyatlarının düzenlenmesinde başlıca liderlik rolünü üstlendi.

İlk İşçi Olimpiyatı 1925 yılında Frankfurt’ta düzenlendi. Dört gün süren etkinlikte on dokuz ülkeden 150.000 katılımcı yer aldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan ülkelerin (Almanya ve Avusturya) davet edilmediği Antwerp (1920) ve Paris’teki (1924) “burjuva olimpiyatlarının” aksine, İşçi Oyunları tüm katılımcılara kucak açtı. Eğer bir spor dalında yarışmak isteniyorsa, kültürel festivale katılmak zorunluydu. Dolayısıyla katılımcılar sporlarını yaptılar ama aynı zamanda şarkı söylediler ve oyunculuk yaptılar. Açılış töreninde 1.200 kişilik bir koro yer aldı. Daha sonra 60.000 kişi “İşçilerin Toprak İçin Mücadelesi” adlı bir performans sergiledi. Açılış ve ödül törenlerinde ulusal bayrakların yerini kızıl bayraklar, ulusal marşların yerini ise “Enternasyonal” aldı. Bu oyunların sloganı “Artık savaş yok” idi. 

Olimpiyat, solda daha geniş çaplı ilişkilere zarar veren sekterlikten muzdarip olmasına rağmen büyük ölçüde başarılı olarak kabul edildi; SWSI ve komünist Kızıl Spor Enternasyonali (RSI) arasındaki anlaşmazlıklar, ikincisinin dışlanmasına yol açtı. İşçi spor örgütleri bir tarafı ya da diğerini seçmek zorunda kaldı. William Murray’in belirttiği gibi, “Her iki kuruluş da, genellikle stadyumları gibi sosyalist geçmişin kahramanlarına adanmış kendi spor toplantılarını düzenlediler, fakat ne birbirleriyle ne de birbirlerine karşı yarıştılar.” İkinci İşçi Olimpiyatı 1931’de Viyana’da gerçekleşti. Yirmi üç ülkeden yaklaşık 80.000 işçi-sporcu katıldı. Organizatörler katılımı artırmak için Oyunları Sosyalist ve İşçi Enternasyonali’nin dördüncü kongresiyle birleştirdi. Oyunlarda çocuklar için ayrı bir spor festivalinin yanı sıra sanat gösterileri ve kitleler için koşu ve yüzme etkinlikleri de yer aldı. Futbol turnuvasının final maçına yaklaşık 65.000 kişi katılırken, bisiklet finallerine 12.000 ve su topu şampiyonluk maçına 3.000 kişi gitti. Oyunların son gününde 250.000 olduğu tahmin edilen bir kalabalık, yaklaşık 100.000 atletten oluşan bir “şenlik yürüyüşü” izledi.

Viyana’daki sosyalist yönetim Olimpiyat için 1 milyon dolar maliyetle atletizm sahası, bisiklet parkuru ve yüzme havuzundan oluşan yeni bir stadyum inşa etti. Katılan binlerce sporcuyu ağırlamak için soyunma odaları inşa edildi. Robert Wheeler’a göre Viyana Olimpiyatı “birçok açıdan işçi spor hareketinin doruk noktasıydı” ve “Placid Gölü ve Los Angeles’taki 1932 Olimpiyatları ile karşılaştırıldığında daha olumlu ya da iyiydi.”

1936 yılında İspanya’daki Cumhuriyetçi hükümet, 1936 Berlin Olimpiyatlarına ya da “Nazi Oyunlarına” karşı bir Halk Olimpiyatı planladı. Comitè Català Pro-Esport Popular [Katalan Halk Sporları Komitesi], işçi atletlerin yanı sıra siyasi nedenlerle Berlin Oyunlarını boykot etmek isteyen IOC onaylı atletler için bir karma Oyunlar yaratma niyetiyle planlamaya öncülük etti.(**) Organizatörler katılımcılar için üç kademeli bir sistem kurdu: elit sporcular, elite yakın sporcular ve işçi spor kulüplerinden eğlence amaçlı sporcular. Finansman İspanya merkezi hükümetinden, Katalan özerk hükümetinden, Barselona Belediyesinden ve Fransa’daki Halk Cephesi hükümetinden geldi. Çok sayıda sanat sergisi planlandı. Katalan yazar Josep Maria de Sagarra Olimpíada Popular [Halk Olimpiyatları] marşının sözlerini, Alman müzisyen Hans Eisler ise orkestrasyonunu yaptı. IOC’nin aksine Halk Olimpiyatı organizatörleri, sömürge statülerine rağmen Cezayir ve Fas’tan sporcuların katılımına izin verdi ve Katalonya, Euskadi (Bask ülkesi) ve Galiçya’ya ulus statüsü tanıdı. Filistinli atletler ve ABD’li işçi atletler gibi Kanadalılardan oluşan bir grup da katılmayı planlıyordu. Fakat tüm bu planlar suya düştü.

Açılış töreninin yapılacağı 19 Temmuz 1936 günü, Francisco Franco liderliğindeki faşist güçler Olimpíada Popular’ı engelleyen bir darbe gerçekleştirdi. Bazı sporcular sokaklarda faşistlerle savaştı. Diğerleri ise daha güvenli yerlere kaçtı. Halk Olimpiyatı iptal edilmiş olsa da, üçüncü Uluslararası İşçi Olimpiyatı ertesi yıl Antwerp’te başarıyla düzenlendi. On yedi ülkeden yaklaşık 27.000 işçi sporcu katıldı. Oyunların son gününde stadyumdaki etkinliklere yaklaşık 50.000 kişi katıldı ve 200.000 kişi şehir boyunca final yürüyüşü yaptı.

Bu oyunlarda RSI sporcularının Avrupa’da faşizmin yükselişine karşı birleşik bir cephe olarak katılmalarına izin verildi. Bu emek dayanışması –Halk Cephesi– kayda değer ve İşçi Olimpiyatları tarihinde benzersizdi. Spor festivali Barselona’nın iddialı bir şekilde planlanan ihtişamına ulaşamamış olsa da, düzenlendiği zorlu dönem göz önüne alındığında önemli bir başarı olarak kaldı. Bir sonraki Uluslararası İşçi Olimpiyatı’nın 1943 yılında Helsinki’de yapılması planlanmıştı, fakat İkinci Dünya Savaşı bunun gerçekleşmesini engelledi.

Başarılarına rağmen, İşçi Olimpiyatları dönemin ana akım medyası tarafından büyük ölçüde marjinalize edildi ve daha geniş kitlelere ulaşmaları sınırlandırıldı. Sosyalistler ve komünistler arasındaki bölünme de etkinliklerini engelledi. Oyunlarda, atletizm rekorları kırma taahhüdü ile rekabetçi olmayan kitlesel katılım taahhüdü arasında da belirli bir gerilim vardı; rekor kırmak için çabalayan birçok işçi sporcu arkadaşları tarafından “burjuva” olarak etiketlendi. James Riordan, aleni siyasetin İşçi Oyunlarının siyasi değerinin altını oymuş olabileceğini savunuyor: “Birçok işçi sporu lideri, bir spor organizasyonunun daha az aleni bir şekilde siyasi olarak daha etkili olabileceğini anlayamadı.” Kadın Olimpiyatları gibi, alternatif İşçi Olimpiyatları da IOC’nin iktidar simsarları üzerinde kesinlikle bir etki yarattı. 

Avery Brundage arşivinde 1936 Barselona Halk Olimpiyatı ile ilgili broşürlerin yanı sıra Amatör Atletizm Birliği’ne bu oyunlara katılmaları için yapılan bir davet de bulunmaktadır. Bu tür bir terminoloji, IOC’nin alternatif Oyunların organizatörlerinin Olimpiyat markasını ihlal ettiği yönündeki endişelerini arttırdı. IOC İcra Komitesi’nin 1925 tarihli tutanakları şunu not ediyordu: “‘Olimpiyat’ kelimesinin yanlış kullanımı [sic] hızla artıyordu ve bunu kullanan organizasyonlar arasında ‘Kadınlar için Olimpiyat Oyunları’, ‘İşçi Olimpiyat Oyunları’, ‘Öğrenci Olimpiyat Oyunları’ vardı. Bu kuruluşların üyeleri hazır bulundu ve ‘olimpiyat’ kelimesinin IOC’nin malı olduğu ve kullanılamayacağı söylendi.”

Bununla birlikte yakın zamanda Olimpíada Popular resmi Olimpiyat tarihine yeniden dahil edildi; Barselona’daki Olimpiyat Müzesi’nde alternatif yarışmanın posterleri ve organizatörlerin hedeflerinin kısa bir açıklaması yer alıyor. Bu arada “burjuva olimpiyatları” da devam etti.

 — Jules Boykoff’un Power Games: A Political History of the Olympics [İktidar Oyunları: Olimpiyatların Siyasi Tarihi] kitabından düzenlenmiş bir parçadır.


(*) Nazi zulmünden kaçan Alman-Yahudi sporcu ve direnişçi Max Friedemann, Halk Olimpiyatları’na katılmak için bulunduğu Barselona’da faşist-frankist darbenin haberini aldığında silah bulma umuduyla Komünist Parti bürosuna gider ve “hiç kalmadığı” yanıtını alır. Friedemann ve daha sonra “Thälmann Tugayı” olarak İspanya İç Savaşı’nda savaşacak arkadaşları sonraki günlerini avcılık dükkânlarından tüfek ve silah alarak geçirir. Friedemann, Barselona’da faşist darbeye katılan garnizonu kuşatan antifaşist birliğin de içindedir. Hikâye için bkz. Giles Tremlett, The International Brigades: Fascism, Freedom and the Spanish Civil War (Bloomsbury, 2021), Londra, s. 25.
(**) Halk Olimpiyatları’nın “ruhunu” anlamak isteyen okurları şu uzun alıntıyı okumaya davet ediyoruz: “Buna karşılık, Halk Olimpiyatı’nın resmi afişinde üç yüzden biri olarak siyah bir sporcunun yüzü yer alıyordu. Organizatörler ABD takımında ‘zenci sporcuların’ yer almasını özellikle istemişlerdi çünkü ‘biz ırklar ve halklar arasında kardeşliği temsil eden gerçek Olimpiyat ruhunu savunuyoruz… Olimpiyatlarımız zenciler, Yahudiler ve Araplar gibi yasaklanan ya da ayrımcılığa uğrayan ırklara bir fırsat verecektir.’ ABD takımında, ‘Nazi Almanya’sındaki ırkçı ve dini ayrımcılığı’ protesto etmek için ABD Olimpiyat takımına girmeyi reddeden Pittsburgh’lu on dokuz yaşındaki yetenekli siyah Altın Eldiven şampiyonu boksör Charles Burley (49 maç, 43 galibiyet 13 nakavt dahil ve 6 mağlubiyet) de yer aldı. Siyah sendikacı, sprinter ve engelli koşucu Dorothy ‘Dot’ Tucker da on kişilik takımla birlikte Atlantik’i geçti. Beyaz atletlerini giymiş olan Burley ve Cornell Üniversitesi’nden ağır sıklet Irv Jenkins, kendilerini Avrupa’ya götüren geminin güvertesinde antrenman yapmışlardı. […] Hem Amerika’da hem de Avrupa’da ırk, eğitim ve sınıfı birbirinden ayıran çizgilerin bu denli yuvarlak bir şekilde görmezden gelinmesi hâlâ çarpıcı bir şekilde alışılmadık bir durumdu.” Bkz. age, s. 20. (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version