GÖRÜŞ

Hindistan’ın demografik yönü: Avantaj mı yoksa dezavantaj mı?

Yayınlanma

Dünya çapında 8 milyardan fazla insan var ve her geçen gün bu sayı daha da artıyor. Dünya nüfusunun üçte birinden fazlası Hindistan ve Çin’de yaşıyor. Birleşmiş Milletler’in 1950’lerde küresel demografik verileri izlemeye başlamasından bu yana Çin, dünyanın en kalabalık ülkesi unvanını elinde tutarken bunu Nisan 2023’te Hindistan devraldı. 2064 yılında nüfusunun zirveye ulaşması öngörülen Hindistan’ın, o zamana kadar aradaki farkı açmaya devam etmesi bekleniyor. Ayrıca, Çin’in nüfus artışı yalnızca durmakla kalmıyor, aynı zamanda yaşlanıyor. Ortalama yaş şu anda Çin’de 39 iken Hindistan da 28.

Hindistan nüfusunun yüzde 40’ından fazlası 25 yaşın altında. Doğru şekilde ele alınırsa bu, Hindistan için büyük bir avantaj olabilir çünkü bu, ülkede çeşitli sanayi, iş ve eğitim sektörlerine giren bir sürü yeni beyin, Hindistan’a yirmi ile otuz yıl kadar dayanabilecek devasa bir işgücü tabanı anlamına geliyor. Önümüzdeki yıllarda dünyanın bazı güçlü uluslarının nüfuslarında ve dolayısıyla işgücünde azalma yaşanırken Hindistan’da böyle bir sorun yaşanmayacak. Ve bu büyük nüfusun İngilizce konuşan nüfus olması da ek bir avantaj.

Ancak bu, Hindistan için hem heyecan verici hem de göz korkutucu bir manzara. Evet, bir yandan genç nüfusu büyük bir potansiyel iş gücü sağlıyor. Bu demografik kazanç, -eğer kullanılırsa- Hindistan’ı dünyadaki en güçlü uluslardan biri haline getirebilir. Ama bu, Hindistan’ın tüm bu gençlere iş sağlaması gerektiği anlamına da geliyor. Ve eğer bunu başaramazsa, daha da yoksulluğa düşme riski var. Büyümeyi kontrol altına almak amacıyla Hindistan’ın Çin ile aynı hataları yapabileceği veya geçmişindeki karanlık bir dönemi yeniden ziyaret edebileceği yönünde kaygılar da var.

Nüfusun büyümesine yardımcı olan üç faktör var: doğum oranları, yaşam beklentisi ve göç. Hindistan ve Çin için temel unsur her yıl doğan bebek sayısıdır. Her iki ülkede de bu sayı düşüyor; kadınlar geçmiş yıllara göre daha az bebek sahibi oluyor. Yalnızca Hindistan’ın doğurganlık oranı Çin’inkinden daha yavaş düşüyor. Nüfus patlaması, insanların daha zengin ve daha eğitimli olduğu güney ve batı bölgelerine göre daha fazla bebek sahibi olduğu iki kuzey devleti Bihar ve Uttar Pradesh’ten kaynaklanıyor. Hindistan devleti Bihar, kadın başına 2,98 doğum oranıyla ülkenin en yüksek doğurganlık oranına sahip. Doğurganlık oranları genellikle kuzey Hindistan’da güneye kıyasla daha yüksek. Demograflar, güney devletlerinde aile planlaması ve doğum kontrolünün yaygınlaşmasının doğurganlık oranlarındaki düşüşün ana nedeni olduğunu söylüyor.

Hindistan genelindeki kadınların üçte biri herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmıyor. Ancak bunu yapanların yüzde 60’ı cerrahi prosedürü tercih ediyor. Enteresan bir biçimde, Hindistan’da kadınlar arasında en yaygın doğum kontrol yöntemi kısırlaştırmadır. Ve daha da ilginç olanı, bu kadınların yüzde 70’e yakını hiçbir zaman geçici bir doğum kontrol yöntemi dahi yaşamamıştır. Hindistan Nüfus Kurumu Genel Müdürü Poonam Muttreja, “Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar yüksek kısırlaştırma oranlarına sahip değilsiniz” diyor. Peki neden bu kadar çok kadın kısırlaştırma ameliyatlarını seçiyor? Birçoğu Hindistan hükümeti tarafından istihdam edilen bölgesel sağlık çalışanları tarafından teşvik ediliyor ve nakit teşviklerle ikna ediliyor. Hindistan Ulusal Kırsal Sağlık Misyonu’nun bir parçası olarak Sağlık ve Aile Refahı Bakanlığı tarafından istihdam edilen toplum sağlığı çalışanları olan Akredite Sosyal Sağlık Aktivistleri (ASHA’lar), bölgesel alanları veya köyleri ziyaret ediyor ve yerel halkı bu konuda eğitiyor. Bir veya iki çocuğun yeterli olduğu ve hayat pahalılığı nedeniyle daha fazla çocuk yetiştirmenin çok zor olduğu fikri aşılanıyor ve kalıcı kısırlaştırmayı tercih etmeleri için motive ediliyor. Sağlık departmanı, sağlık çalışanlarının tavsiyesine uyarak operasyonu tercih eden kadınların banka hesap numarasını alıyor ve genellikle cüzi bir miktar olmak üzere bir miktar nakit aktarıyor. Ancak bu tazminatı almayanlar da oluyor. Yani, operasyonu kabul eden her kadına kesin olarak bir ödeme yapılıyor değil. Ayrıca, araştırmacılar, çoğunlukla yoksul toplulukları hedef alan teşvik odaklı aile planlamasının eğitim temelli modeller kadar güvenli veya etkili olmadığı konusunda uyarıyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’ndan bazı araştırmacılar, bunun tek yöntem olmadığına ve en iyi yöntem de olmadığına vurgu yapıyor. Bu arada, hükümet programından fayda görecek olanlar yalnızca ameliyatları seçenler değil. Kendilerini yönlendiren sağlık çalışanları da maddi ikramiye alıyor. Hükümet, ameliyatları seçenlere kabaca 60 dolar tutarında bir tazminat verirken ASHA çalışanlarına aylık kabaca 100 dolar tutarında bir ücret ödüyor. Tabii bu ödemeler değişken. Örneğin, Haryana’da ASHA çalışanları, üçten az çocuğu olan ve ameliyat olan her kadın için yaklaşık 45 dolar alıyor. Üçten fazla çocuğu olan kadınlar için sağlık çalışanı komisyonu yaklaşık 15 dolara düşüyor. Bir de kaçınılmaz olarak, sağlık çalışanlarına yönelik hükümet teşviklerinin, onları diğer, çok daha güvenli doğum kontrol yöntemleri yerine, kadınları ameliyata itmeye teşvik ettiği ve onların, kadınların geçici yöntemlerden elde edebileceği faydalar konusunda danışmanlık yapmaya, motive etmeye veya daha fazla bilgi paylaşmaya yatırım yapmadığı gerçeğini doğuruyor.

Hindistan hükümeti aile planlaması programının “hedefsiz ve gönüllü” olduğunu söylerken Hint uzmanlar, Hindistan’ın, erkeklerin doğum kontrolüne daha fazla katılmasına ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Ancak şu ana kadar bu konuda herhangi bir eylem yapılmadı. Ve Hindistan’ın nüfus kontrolü geçmişi, politikacıların neden erkekleri hedef alma konusunda kaygı duyduğunu açıklıyor.

1960’ların sonunda henüz başbakan olan -Hindistan’ın henüz ilk ve tek kadın başbakanı ve daha da önemlisi Hindistan’ın Demir Leydisi- Indira Gandhi, Hindistan parlamentosu üzerinde neredeyse tam kontrol elde etti ve sosyalist ve laik politikaları nedeniyle özellikle ‘marjinal’ gruplar (kadınlar, yoksullar ve alt kastlar) arasında oldukça popülerdi. O dönemki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Lyndon B Johnson’ın yönetimi altında, Rockefeller Vakfı gibi büyük Amerikan şirketleri nüfus kontrolü için lobi faaliyetleri yürütüyordu. Johnson, 1966’da Washington DC’ye yaptığı ziyaret sırasında Gandhi’ye Hindistan’ın artan nüfusuyla mücadele etmesi için baskı yaptı. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) gibi güçlü kurumlar da Hindistan hükümetine kısırlaştırma politikaları uygulamaya koyması için baskı yapıyordu.

1975’te Indira Gandhi ülke çapında acil durum ilan etti. Hindistan’ın nüfus artışından kaynaklanan baskıya yanıt olarak erkekleri hedef alan yaygın bir zorunlu kısırlaştırma programı başlattı. Çoğunlukla yoksul veya Müslüman bölgelerdeki köyler güvenlik çemberine alındı ve polisin erkekleri ameliyata götürmek için zor kullandığı kaydedildi. Bazı erkeklere arsa gibi teşvikler teklif edildi ya da bunu yerine getirmemeleri halinde para cezası ya da iş kaybıyla tehdit edildi. Yalnızca 1976’da 6 milyondan fazla erkeğe cerrahi doğum kontrol yöntemi uygulandığı tahmin ediliyor ve çoğunun prosedüre zorlandığı belirtiliyor.

Gandhi’nin partisi, muhalefetinin destek kazanmak için acil duruma ve kısırlaştırma politikasına karşı yaygın tepkiyi kullanmasının ardından ertesi yıl iktidardan düşürüldü. Hindistan, dünyada aile planlaması ve nüfus kontrolü yöntemlerini uygulamaya koyan ilk ülkeydi, ancak zorla kısırlaştırma planı artık Indira Gandhi hükümetinin karanlık bir mirası olarak görülüyor. Tıpkı komünist Çin’in tek çocuk politikasının 1980’de yürürlüğe girmesinden bu yana yaptığı gibi, Hindistan’ın zorla kısırlaştırma politikası da gelecekteki hükümetlerin peşini bırakmadı ve odak noktasını erkeklerden uzaklaştırdı. Aile planlamasının gerekliliği kabul edilse de bu, politik açıdan sakıncalı hale geldi, Hindistan’da hükümet kısmen zorunlu aile planlaması nedeniyle seçimleri kaybetti.

Buna karşın hükümetler yıllar içinde teşvike dayalı kısırlaştırma programları da dahil olmak üzere ölçülü bir biçimde nüfus kontrol politikalarını hayata geçirdi. Bu politikalar da benzer şekilde zorlayıcı olarak tanımlandı ve hükümet bunları ülkenin dini yapısını kontrol etmek için kullanmakla suçlandı. Hindistan’ın Müslüman nüfusu, dini gruplar arasında en yüksek doğurganlık oranına sahip ve onu Hindu çoğunluk takip ediyor, ancak Müslümanlar aynı zamanda doğumlarda en hızlı düşüşü de yaşıyor.

Ulusal hükümet, Hindistan devletlerinin kendi aile planlaması politikalarını benimsemelerine izin veriyor. Çeşitli siyasi partilerin liderliğindeki birçok devlet, iki çocuk politikası uyguladı. Bu, insanların daha fazla çocukları varsa devlet işlerine başvurmalarını veya yerel seçimlere katılmalarını kısıtlıyor anlamına gelir.

Narendra Modi’nin Bharatiya Janata Partisi’nden politikacılar sıklıkla nüfus artışının sorumlusu olarak Müslüman azınlığı suçladılar. Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Assam devletinde Başbakan Himanta Biswa Sarmam, Müslüman halk arasında “yoksulluğu ve cehaleti ortadan kaldırmanın” tek yolunun nüfus kontrolünün olduğunu iddia ederek iki çocuk politikasını duyurdu. Eleştirmenler bunun, Hindu milliyetçi hükümetinin Müslüman azınlığı hedef almak için nüfus artışını bir bahane olarak kullanmasının bir örneği olduğunu söylüyor.

Hindistan’ın nüfusu önümüzdeki 20 yıl içinde 1,6 milyara ve 2064’te neredeyse 1,7 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Ancak bir sonraki küresel süper güç olmak istiyorsa kartlarını doğru oynamak zorunda. Her yıl yaklaşık 8 milyon genç iş piyasasına giriyor. Ancak Hint yetişkinlerin yarısından azı çalışıyor, Çin’de ise bu oran üçte iki. Hindistan’daki iş gücünün yüzde 90’ı, düzenli maaşı, sabit çalışma saatleri ve sosyal yardımları olmayan, güvencesiz çalışan iş gücü. Hindistan’ın işsizlik sorunuyla karşı karşıya olduğu ve gençlerine yeterli iş imkanı sağlayamadığı gerçeği var. Yalnızca bir önceki yıl Hindistan’ın en büyük işverenlerinden biri olan demiryollarındaki 35 binlik istihdam duyurusu 10 milyondan fazla başvuru aldı. Bu, devamında, Bihar ve Telangana devletlerinde başvuru sahiplerinin şeffaf olmayan işe alım süreci iddiasıyla şiddetli protestoları getirdi.

Ayrıca konu yalnızca gençler değil; Hindistan’ın belki de en büyük kullanılmayan varlığı kadınlardır. Yetişkin kadınların yalnız yüzde 10’u Hindistan’da bir işe sahipken bu oran Çin’de yüzde 69.

Çok Okunanlar

Exit mobile version