Bizi Takip Edin

AMERİKA

Bolsonaro gitse de fikirleri Kongre’de hala baskın

Yayınlanma

Brezilya’da eski Başkan Bolsonaro’nun taraftarlarının Kongre, Başkanlık Sarayı ve Yüksek Mahkemeyi bastığı görüntüler tüm dünyada gündem oldu. Siyaset Bilimci Hüsamettin Aslan, Brezilya’yı bu krize götüren süreci, ülkedeki kutuplaşmayı ve Lula da Silva’nın krizi yönetme şeklini Harici’ye değerlendirdi.

Hüsamettin Aslan

‘Bolsonaro’nun otoriter yönetim tarzı birçok sınıfı ötekileştirdi’

  • Brezilya’yı Kongre baskınına götüren süreci anlatabilir misiniz? Böyle bir olay bekleniyor muydu? Bu siyasi ve toplumsal kutuplaşma nasıl oluştu?

2022 yılında Brezilya genel seçimlerinden zaferle ayrılan Lula da Silva üçüncü dönem başkanlık görevini yerine getirmek için 1 Ocak 2023’te devir teslimin ardından Brezilya’da resmen görevine başladı.

Seçim öncesi genel durum şöyle: Brezilya’da özellikle Covid-19’un getirmiş olduğu ekonomik yıkım ve bu ekonomik yıkımla birlikte aşırı sağcı Bolsonaro’nun getirdiği otoriter ve milliyetçi yönetim tarzı Brezilya’da birçok sınıfı ötekileştirmişti. Bu bağlamda Bolsonaro’yu başta evanjelik toplum, dindar kesim, sağ cumhuriyetçi ve milliyetçiler, silahlı kuvvetler, sermaye sınıfı ve kırsal kesimde yaşayan çiftlik sahipleri desteklemekteydi. Lula da Silva’yı ise özellikle şehir hayatında dışlanmış kesimler, yoksullar, işçiler, öğrenciler, Z kuşağı, Latin Amerika’nın ve Brezilya’nın en güçlü sivil toplum kolektifleri olan LGBTİ hareketleri desteklemekteydi. Brezilya seçimleri öncesi anket şirketlerine göre Lula da Silva’nın Bolsonaro’nun 10 ila 15 puan önünde bitirmesi beklenirken, özellikle Bolsonaro seçim stratejisini, aile değerleri, vatan ve tanrı gibi muhafazakar değerler üzerine inşa edip beklenenden fazla oy olarak seçimi ikinci tura taşıdı ve Lula da Silva’nın 1.8 puan gerisinde bir oy alarak seçimi kaybetti. Lula da Silva’nın kısa marjla seçimi kazanması belki hukuken değil ama siyaseten ülkede tartışıldı. Hatta Dünya Kupasına katılan Brezilya futbol takımının başarıları bile ülkede kutuplaşmayı giderememişti. Binlerce Bolsonaro taraftarı otoyolları kapattı ve askeri kışlalar önünde darbeye davet mitingleri yaparak ordunun yönetimi ele geçirmesi ve solcu Lula da Silva ve onların destekçilerine bırakmaması için aylarca gösterilerde bulundular. Ancak Bolsonaro hukuken seçim sürecini kabul ederek geçiş sürecini başlattı ve 1 Ocak 2023’te görevin Lula da Silva’ya teslim edilmesi noktasında denetim kurumlarını harekete geçirdi.

ABD Kongre baskını ile benzerlikler

Bolsonaro’nun başta Covid-19 döneminde aldığı ve almadığı kararlarla ilgili ve otoriter yönetimi ile ilgili hakkında açılmış birçok dava bulunmaktaydı. Bu bağlamda hem avukatlarının vermiş olduğu telkinle hakkında olası bir tutuklama kararına karşı önlem almak için ve hem de rakibi Lula da Silva’yı tebrik etmemek ve devir teslim törenine katılmamak için ülkeyi terk ederek önceki ABD Başkanı Trump’ın yaşadığı Miami’ye gitti. Tabii hem seçim öncesinde hem de seçim sonrasında gerek Brezilya’da gerekse uluslararası ilişkilerde Latin Amerika’yı takip eden tüm uzmanlar, Bolsonaro’nun Trump ailesiyle yakın olan ilişkisini göz önünde bulundurarak ve aynı zamanda Bolsonaro’yu destekleyen sosyolojinin de aynı networkten yani evanjelik networkten beslenmesinden ötürü 6 Ocak 2021 yılında Amerikan Kongresi’ndekine benzer bir baskının Brezilya’da da olabileceğini bekliyordu.

Ancak Brezilya’da 1 Ocak 2023’te benzer bir girişim gerçekleşmedi. Hiç kimsenin beklemediği bir anda sürpriz bir şekilde devir teslimden bir hafta sonra aşırı sağcı Bolsonaro taraftarları Brezilya Kongresini, Başkanlık Sarayını ve Yüksek Mahkeme binasını işgal ederek ortalığı talan ettiler. Brezilya kamu kurumlarının işgale uğraması hem Brezilya’da hem de dünyada şok etkisi yarattı. Binlerce kişinin Brezilya kamu kurumlarını ele geçirerek, yakıp yıkması dünya medyasının ana gündemi oldu. Bu bağlamda gözler Lula da Silva’yı aradı. Ancak Lula da Silva, São Paulo şehrinde afetten dolayı yaşanan durumu incelemek için başkent dışındaydı. Sao Paulo belediyesi de aynı zamanda sağ kökenli bir belediye tarafından idare edilmektedir. Lula da Silva bunun dışında bir ilçe belediyesinde de konuşma yaparak, yapılanları faşist bir eylem olarak nitelendirmiş ve sorumluların yakalanarak gerekli cezaları alacağı yönüne bir açıklama yapmış ve dik bir duruş sergilemiştir. Nitekim olaydan hemen sonra özellikle asker devreye girerek, göstericileri kamu binalarından uzaklaştırdı. Ancak bu süre içerisinde özellikle polisin ideolojik formasyonundan ötürü milliyetçi bir reaksiyon gösterip Bolsonaro taraftarı göstericilere toleranslı davranması hem Lula da Silva’nın hem de konuyu takip eden otoritelerin dikkatini çekmiştir. Lula da Silva eyalet valisi Rocha’yı ve güvenlik istihbarat şefini görevden alarak eyalette olağanüstü durum ilan etti.

‘Bolsonaro döneminde ülke askeri vesayetle yönetildi’

Bolsonaro’nun görev süresi içerisinde muvazzaf ve emekli 10 bin ila 11 bin civarında asker sivil kadrolara atandı. Bu bağlamda Brezilya, Bolsonaro yönetimi döneminde her ne kadar bir askeri darbe olmamış olsa da, bir vesayet altında yönetildi. Nitekim Lula da görevi devralmadan önce 8 bin askerin görevden alınacağı yönünde bir açıklama yaptı. Bu bağlamda son kongre baskını aynı zamanda bürokrasinin militarizasyonu açısından önemli bir çıktı olarak değerlendirilebilir. Zira Bolsonaro’ya yakın ilgisi olan sivil bürokratların, askeri kadroların ve polis kadrolarının bu gösterilere engel olmaması ideolojik bir formasyondan ileri geldiği gibi aynı zamanda bürokratik bir motivasyondan da kaynaklanmaktadır. Nitekim Lula da Silva da gösterilerden sorumlu olarak eyalet ve güvenlikten sorumlu bakanı ve eyalet valisini görevden aldı. Bu anlamda yaşanan bu durum Brezilya iç siyasetinde bir rövanşizmin çıktısı olarak değerlendirildiği gibi, Lula’yı destekleyen kitlelerin de kendi içerisinde Bolsonaro taraftarlarına duyacağı bir öfkenin temel taşını oluşturmaktadır.

Askerlerin göstericilere müdahalesiyle Başkanlık Sarayı, Yüksek Yargı binası ve Kongrenin göstericilerden temizlenmesinin akabinde başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere, Latin Amerika ve Kıta Avrupası’ndan birçok lider Brezilya ve Lula da Silva’ya geçmiş olsun dileklerini ileterek demokratik kamu kurumlarına olan saygılarını yenilediler. Bu bağlamda Latin Amerika ve Brezilya’da 2015 yılında başlayan sağ ve milliyetçi hükümetlerin 2023’ün ilk günleri ile birlikte büyük oradan tasfiye edildiğini görüyoruz. Özellikle kıtanın ekonomik, askeri ve siyasi anlamda ilk 5 ülkesi olan Brezilya, Arjantin, Meksika, Şili ve Kolombiya’nın tamamı sol ve solcu hükümetler tarafından yönetilmektedir. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri de otoriter bir söylemi geliştiren Trump gibi bir liderden arındırılarak, aslında  küresel sistemle benzer refleksleri geliştiren bir hükümetler silsilesi geliştirilmektedir.

‘Hem Temsilciler Meclis’inde hem de Senato’da muhafazakarlar baskın’

  • Lula yönetimi kısa sürede kontrolü sağlasa da ülkede gerginlik devam ediyor. Sizce olayların devamı gelecek mi? Lula hükümeti ne gibi adımlar atacak?

Brezilya’da yaşanan bu durum yakın bir gelecekte de kutuplaşma ve gerginliğin devam edeceğini göstermektedir. Lula da Silva her ne kadar seçimleri kazanmış olsa da Kongre’de üstünlüğü sağlayamadı. Bu bağlamda hem Temsilciler Meclis’inde hem Senato’da Bolsonaro’yu destekleyen siyasi grupların üstünlüğü bulunmakta. Hem sağ partiler hem de muhafazakar evanjelikler Temsilciler Meclisi’nde ve Senato’da  bir üstünlüğe sahip. Bolsonaro her ne kadar seçimleri kaybetmiş olsa da Bolsonaro’yu destekleyen fikir ve düşünce akımları Brezilya Kongresi’nde üstünlüğü sağlamaktadır. Dolayısıyla Lula da Silva ya Kongre’de uzlaşmacı bir tutum izleyecektir – ki sağ partiler ve evanjelik parlamenterler oldukça agresif ve uzlaşma konusunda katı bir tutum sergilemektedir – ya da ülkeyi kararnamelerle yönetecektir. Her hâlükârda Lula da Silva’nın ülkenin kritik konularında karar almasına ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Sonuç olarak Brezilya’da yaşanan bu gerilimin yakın bir zamanda da devam etmesi beklenmektedir. Nitekim Brezilya’da Kongre ve silahlı kuvvetler noktasında bir üstünlüğe sahip olan sağ siyasi gruplar Lula da Silva’nın karar alma mekanizmasına sık sık müdahalede bulunacaklardır. Ancak yargı ve medya gücünü elinde bulunduran Lula, uluslararası konjonktürde Bolsonaro karşıtlığı üzerinden kendisine alan açmaktadır. Ancak Brezilya’nın öncelikle sakinleşmeye ihtiyacı var. Aşırı kutuplaşma öncelikle hem kamu kurumlarına hem de topluma ciddi zararlar vermektedir. Lula ilk iki başkanlığında proaktif bir dış politika stratejisi izlemiş, Asya’da, Afrika’da ve Avrupa başkentlerinde saygıdeğer bir lider olmuştur. Bu bağlamda Lula da Silva’nın dış politikadaki bu proaktif yönetimi Brezilya ekonomisine olumlu katkılar sağlamış, Brezilya dünyanın beş ekonomisi arasına yerleşmiştir. Özellikle Covid-19 ve Bolsonaro’nun devlet tecrübesinin az olması nedeniyle Brezilya ekonomisi ciddi bir resesyona girmiş ve dünyada 9. ekonomi olmaya kadar gerilemiştir. Covid-19’un getirmiş olduğu ekonomik yıkım siyasetle birleşince ülke ciddi bir kutuplaşmayla karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda Lula da Silva’nın proaktif dış politika stratejisi hem ülke ekonomisine hem de toplumsal kutuplaşmayı gidermeye ciddi bir kazanım getireceğinden, Brezilya siyaseti içerisinde Lula da Silva olumlu katkı yapacak yegane aktör olarak görünmektedir.

‘Lula kutuplaşmayı gidermeye odaklanacak’

Lula da Silva ülkedeki bu kutuplaşmayı gidermek için hem Brezilya statükosuna selam göndererek cumhurbaşkanı yardımcısını sağ kökenli bir siyasetçi – aynı zamanda eski cumhurbaşkanlığı seçimi rakibi – yapmış hem de savunma bakanlığına yine asker kökenli bir siyasetçi getirmiştir. Ayrıca Lula, kendi tabanıyla çelişmeyen görüntüler ve sözler vermekten geri durmadı. Özellikle başkanlık devir tesliminin yapıldığı 1 Ocak 2023 günü Brezilya kamuoyuna bütüncül bir mesaj vermek için yanına yerli hareketinden bir kişi, LGBT hareketinden bir kişi, Youtuber, siyahi bir kadın, hayvan aktivisti ve evanjelik bir kadın siyasetçiyi alarak toplumun dışlanmış kesimlerini bir arada tutmaya çalışan ve seçkin zümreyi de yönetim içerisinde gösteren korporatist bir yönetim kurmuştur. Ancak Kongre baskınından anlaşıldığı üzere bu mesaj yerine ulaşmamıştır.

AMERİKA

Trump’ın yeni “sınır çarı” Tom Homan

Yayınlanma

ABD’de seçilmiş başkan Donald Trump tarafından yeni yönetimin “sınır çarı” “şahin” göçmen karşıtı tutumuyla bilinen eski polis şefi Tom Homan oldu.

Bir zamanlar New York eyaletinde polis memuru ve Sınır Devriyesi ajanı olan Homan, Obama yönetimi tarafından 2013 yılında Göçmenlik ve Gümrük Muhafazanın (ICE) sınır dışı etme şubesinin başına getirilmişti.

Homan’ın Başkan Obama döneminde ICE’de görev yaptığı süre boyunca kurum rekor sayıda resmi sınır dışı işlemi gerçekleştirdi. Obama, Homan’a en yüksek kamu hizmeti beratı olan Başkanlık Rütbe Ödülü vermişti.

İlginç bir nokta, Obama yönetiminde ılımlı bir isim olarak tanınan Homan, Trump yönetiminin ilk dönemlerinde bazı sertlik yanlılarının eleştirilerine maruz kalmıştı. Fakat Homan, Trump yönetiminin en şahin göçmenlik politikalarının yüzü haline geldi.

Öte yandan The Atlantic‘e göre Homan, 2014 yılında Obama’nın İç Güvenlik Bakanı Jeh Johnson’a caydırıcı bir önlem olarak aileleri ayırmayı önermiş, Johnson ise bu fikri “kalpsiz ve pratik değil” diyerek reddetmişti.

Trump ilk döneminin başlarında Homan’ı ICE’nin direktör vekili olarak atadı. Homan, belgesiz göçmenlerin Trump yönetimi altında “korkmaları gerektiğini” söylediğinde tartışma yaratmıştı.

Homan, Trump yönetiminin ilk döneminde binlerce göçmen çocuğun ebeveynlerinden ayrılmasına yol açan meşhur “sıfır tolerans” politikasının fikir babalarından biriydi.

Bu kapsamda ebeveynler yasadışı girişten yargılanırken, çocuklar, onları yeniden bir araya getirme planı olmadan refakatsiz çocuklar için barınaklara gönderildi.

Homan, dönemin İç Güvenlik Bakanı Kirstjen Nielsen’in aile bölünmelerine yeşil ışık yakmak için onayladığı politika notunu imzalayan üç yetkiliden biriydi. Homan Haziran 2018’de ICE’den ayrıldı.

Ekim ayında CBS News’in “60 Minutes” programına verdiği bir röportajda Homan, Trump’ın seçim kampanyasındaki önemli vaatlerinden biri olan Amerikan tarihindeki en büyük sınır dışı operasyonunun ABD hükümeti tarafından nasıl gerçekleştirileceğini özetlemişti.

Homan, Trump’ın kampanya vaadi için “Göçmen toplumu için tehdit edici değil. Yasadışı göçmen toplumu için tehdit edici olmalı. Ama tarihi bir yasadışı göç krizinin hemen ardından. Bunun yapılması gerekiyor,” demişti.

CBS News muhabiri Cecilia Vega’ya, önce suçluları ve ulusal güvenlik tehditlerini hedef alacağını ve daha sonra ülkede yasadışı olarak bulunan ve sınır dışı edilmesine karar verilen suçlu olmayan göçmenleri sınır dışı etmeye çalışacağını söyledi.

Biden yönetimi şu anda ICE’ye ciddi suçluları, ulusal güvenlik tehditlerini ve sınırı yeni geçenleri tutuklamaya ve sınır dışı etmeye odaklanma talimatı vermiş durumda ve ciddi suçlar işlemeden uzun süredir ABD’de yaşayan belgesiz göçmenleri sınır dışı edilmekten koruyor.

Homan ayrıca, Biden yönetiminin 2021’de sonlandırdığı işyerlerinde geniş çaplı göçmen gözaltılarını yeniden devreye sokacağını belirtti. Homan, işyeri göçmenlik uygulamaları için, “Bu gerekli olacak,” dedi.

Bununla birlikte Homan, sınır dışı etme operasyonunun “toplama kampları” veya “mahallelerin toplu olarak taranmasını” içermeyeceğini ileri sürdü.

Homan, toplu sınır dışı işlemlerinin aileleri ayırmadan yapılıp yapılamayacağı sorusuna ise, “Elbette yapılabilir. Aileler birlikte sınır dışı edilebilir,” cevabını verdi.

Bir araştırma, yaklaşık 4 milyon ABD vatandaşı çocuğun belgesiz bir ebeveynle yaşadığını gösteriyor.

Homan ayrıca Heritage Foundation’ın muhafazakâr hükümet vizyonunun bir taslağı olan “Project 2025”e katkıda bulunanlar arasında yer alıyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Stephen Walt, 10 maddede ABD seçimlerini yazdı: Winter is coming!

Yayınlanma

Uluslararası İlişkiler teorilerinde realist yaklaşımın öne çıkan isimlerinden biri olan, Harvard Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Stephen M. Walt, Foreign Policy’de Trump’ın iktidara geri dönüşüyle ilgili çıkarımlarını ve bunun iç ve dış politikaya olası etkilerini yazdı. Makaleyi sizler için çevirdik.

***

Stephen M. Walt, Foreign Policy

Trump 2.0 hakkında ne düşünmeli?

Sinemaseverler devam filmlerinin nadiren iyi olduğunu ve genellikle orijinalinden daha karanlık bir hal aldığını bilirler. Trump’ın Başkan olduğu ilk bölüm pek çokları için hayal kırıklığı, bazıları içinse ölümcül oldu ve bu da Trump’ın 2020 seçimlerini neden kaybettiğini açıklıyor. Yeniden çevrilmiş hali daha da kötü olacak – işte 2024 ABD başkanlık seçimlerinin en önemli 10 çıkarımı.

ABD siyaseti bir gizemdir. ABD seçim siyasetinin nasıl işlediğini kimsenin anlamadığı ve bu konudaki geleneksel bilgeliğin çoğunun son derece yanlış olduğu, daha önce açık değilse bile, artık ezici bir şekilde ortada. Anketler güvenilir değil, “saha oyununun” önemine ilişkin gerçekler geçerli değil ve ne olacağını bildiğini düşünen tüm akıllı insanlar sadece yanılmakla kalmadı, aynı zamanda çok fazla yanıldılar. 2016’da olduğu gibi, eski ABD Başkanı Donald Trump ve ekibinin de hepimiz kadar şaşırdığından şüpheleniyorum. Benim kabaca görüşüm, ABD’li elitlerin hala toplumda ne kadar büyük bir öfke ve korku olduğunu ve bunların çoğunun kendilerine yönelik olduğunu hafife aldıkları yönünde. Demokratlar için neyin yanlış gittiğini ve uzmanların bunu neden bir kez daha gözden kaçırdığını açıklayan bir yığın post-hoc analiz olacaktır, ancak aynı “uzmanların” bunu anlamak için sekiz yılı vardı ve yine de kafaları karışmış haldeler.

Trump öngörülemez olacak. Evet, öyle. Trump öngörülemezliği başkalarının dengesini bozan bir özellik olarak görüyor ve hakkını verdiği dengesiz davranışlarıyla bir üne sahip olması onu tutarsız olduğu için eleştirmeyi zorlaştırıyor. Bu nedenle, destekçileri de dahil olmak üzere hiç kimse onun tam olarak ne yapacağını bildiğinden emin olmamalıdır. Kişisel siyasi ve mali çıkarları dışında bir şey yapmayacağı kesin ama bunun politikaya nasıl yansıyacağını anlamak mümkün değil. Kampanyası sırasında pek çok çılgınca şey söyledi, ancak bunların ne kadarının palavra ve blöf, ne kadarının samimi olduğunu göreceğiz.

Dahası, Cumhuriyetçi Parti içinde başta Çin olmak üzere bazı kilit konularda önemli bölünmeler var. Realistler Asya’ya odaklanmak ve ABD’nin Tayvan’a olan bağlılığını güçlendirmek için Avrupa’dan (ve belki de Orta Doğu’dan) kopmak isterken, izolasyonistler ve liberteryenler neredeyse her yerden kopmak ve kendi ülkelerindeki idari devleti parçalamaya odaklanmak istiyorlar. Ve bu insanlardan bazılarının Asya’da nükleer silah kullanma konusunda oldukça korkutucu fikirleri var. Kimin hangi görevlerialacağına dikkat edin, ancak bunu bilmek bile size her şeyi anlatmayacaktır çünkü her iki grup da yönetimde yer alacaktır ve Trump bunlar arasında pinpon oynayabilir.

Ayrıca Trump’ın dış ilişkilere ne kadar önem vereceği de belli değil. Öncelikle Demokrat rakiplerinden intikam almaya ve kötü şöhretli Proje 2025’te açıklanan radikal iç gündemi takip etmeye mi odaklanacak yoksa ABD politikasını tüm dünyada dönüştürmeye mi çalışacak? Sizin tahmininiz de benimki kadar iyi. Ama unutmayın: Trump aynı zamanda enerjisi ve odaklanma yeteneği gözle görülür şekilde azalan bir adam (ve ilk döneminde bu kadar etkileyici değildi). Atadığı kişiler, bir şeyler ters gidene ve suçu üstlenmek zorunda kalana kadar çok fazla serbestliğe sahip olacaklar. Sonuç olarak: Ben de dahil olmak üzere hiç kimse Trump’ın ne yapacağını bildiğinden emin olmamalı.

Liberal hegemonya öldü. ABD Başkanı Joe Biden, Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve ekiplerinin geri kalanı, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ABD dış politikasına yön veren liberal hegemonya stratejisini canlandırmaya çalıştılar. Girişimleri daha önceki versiyonlardan daha başarılı olmadı ve seçmenler şimdi kesin bir ret cevabı verdi. Trump’a oy veren insanlar demokrasiyi yaymakla ilgilenmiyor, insan haklarını önemsemiyor, serbest ticarete derin bir şüpheyle yaklaşıyor, yabancıları ülkeden uzak tutmak istiyor ve küresel kurumlara karşı temkinli davranıyor. Trump’ın açıkça düşmanca olmasa da tüm bunlara karşı kayıtsız olduğunu biliyorlar ve bu onlar için sorun değil.

Hem Demokratları hem de Cumhuriyetçileri bu başarısız stratejiye bağlı kaldıkları için defalarca eleştirdiğim göz önüne alındığında, seçim sonuçlarından memnun olacağımı düşünebilirsiniz. Ben memnun değilim, çünkü Trump’ın dış ve iç politikaya yaklaşımının Amerikalıları daha da yoksul, daha bölünmüş ve daha savunmasız bırakacağına inanıyorum. İşlerin şu anda kötü olması daha da kötüye gitmeyeceği anlamına gelmiyor.

Yaklaşan ticaret savaşına dikkat! Trump’ın seçim kampanyasında herkese 1930’ların gümrük vergilerini uygulamaktan bahsetmesinin sadece bir palavra ya da blöf olması ve daha bilgili insanların onu böylesine hızlı ve kendine zarar veren bir adımdan vazgeçirmesi mümkündür. Yine de bunu bilmek zor ve pek çok şey Trump’ın bu konuyu Robert Lighthizer gibi korumacılara mı havale edeceğine yoksa nispeten açık pazarlara ve küresel tedarik zincirlerine bağımlı olan yeni teknoloji dostlarını mı dinleyeceğine bağlı. Trump hiçbir zaman modern ekonomilerin nasıl işlediğine dair sofistike bir anlayış sergilemedi, bu nedenle ciddi bir ticaret savaşı başlatırsa pek çok istenmeyen olumsuz sonuç bekliyorum (yani artan açıklar, tahvil piyasası baskıları, enflasyon vb.) Kendisinden başka suçlayacak kimsesi olmayacak ama eminim bir yerlerde uygun bir günah keçisi bulacaktır.

Avrupa perişan halde. Trump, ABD’nin Avrupalı müttefiklerini stratejik bir varlık olarak görmüyor ve uzun zamandır Avrupa Birliği’ne açıkça düşmanlık besliyor. Geçmişte AB’den düşman olarak bahsetti ve Brexit’in harika bir fikir olduğunu düşündü çünkü AB’nin ekonomik konularda tek bir sesle konuşabileceğini ve bu nedenle ABD’nin etrafından dolaşmasının daha zor olduğunu anladı. The GOP (Grand Old Party) her türlü düzenlemeye olmasa da çoğuna karşı ve Elon Musk gibi insanlar Avrupa’nın dijital gizlilik konusundaki daha sıkı kurallarına karşı çıkıyor. Trump’ın Brüksel’i görmezden gelmesini, ABD’nin çok daha güçlü bir konumda olduğu Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilere odaklanmasını ve AB’yi zayıflatmak ya da bölmek için elinden geleni yapmasını bekleyin. Bu tehlikenin Avrupalıları (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un sürekli savunduğu gibi) muhalefet için bir araya getirmesi mümkündür, ancak her ülkenin kendi başının çaresine bakması daha olasıdır.

NATO’ya gelince, Trump tamamen çekilmeye karar verebilir, ancak örgüt Amerikalıların çoğu tarafından hala popüler ve resmi bir çekilme Savunma Bakanlığı ve Kongre’deki bazı Cumhuriyetçilerden çok fazla tepki alacaktır. Avrupalıları yeterince şey yapmadıkları için sürekli azarlarken ve onları ABD silahlarına daha fazla savunma doları harcamaya zorlarken ittifak içinde kalması daha olası. Bu yaklaşımı benimseyen ilk ABD başkanı olmayacaktır. Biden yıllarının sıcak banyosundan sonra Trump 2.0, ABD’nin Avrupalı ortaklarına soğuk bir duş gibi gelecektir.

Ukrayna gerçekten perişan halde. Harris’in de seçilmiş olsaydı Ukrayna’daki çatışmaların sona ermesi için çok çaba sarf edeceğine inanıyorum ve mümkün olan en iyi anlaşma yine de Kiev için oldukça olumsuz olurdu. Ancak ABD desteğinin devam edeceği ihtimalini kullanarak Ukrayna’ya daha iyi koşullar sağlamaya çalışır ve Rusya ile anlaşma yapıldıktan sonra da bir miktar güvenlik yardımı sağlardı. Trump’ın ABD yardımını kesmesi ve Avrupalılara Ukrayna’nın kendi sorunları olduğunu söylemesi çok daha muhtemel. Kongre’yi yeni bir büyük yardım paketine oy vermeye ikna etmek için beş kuruşluk siyasi sermaye harcamayacağı kesin. Kamuoyu onu destekleyecektir ve tek endişesi Rusya’nın ülkenin geri kalanını istila ederek kendisini beceriksiz, zayıf ve naif göstermesi olabilir. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin kalıcı bir bölünmeyi kabul eder ve geriye nominal olarak bağımsız ama artık NATO üyeliğine yönelmeyen hasarlı bir Ukrayna kalırsa, Amerikalıların çoğu sayfayı çevirip yoluna devam edecektir. Trump daha sonra savaşı sona erdirdiği için tüm övgüleri üzerine alacaktır.

Orta Doğu’daki çekişmeler devam edecek. Biden ve Blinken’ın Orta Doğu’yu kötü idare etmesi Harris’e seçimlerde zarar verdiği gibi, hem insanlık dışı hem de etkisiz bir politikayla arasına mesafe koyma konusundaki isteksizliği de Harris’e zarar verdi. Diğer şeylerin yanı sıra bu tutum, Trump’ı insan hakları, demokrasi ya da hukukun üstünlüğünü önemsemeyen tehlikeli bir aşırılık yanlısı olarak gösterme çabalarını da baltaladı. Ancak kimse Trump’ın Beyaz Saray’da olmasıyla işlerin düzeleceği yanılsamasına kapılmamalıdır. İlk döneminde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya istediği her şeyi verdi, İran’ın nükleer silah elde etmesini engelleyen anlaşmadan çekildi ve Gazze, Lübnan ve işgal altındaki Batı Şeria’daki masum insanların karşı karşıya kaldığı trajik kayıplar için tek bir damla gözyaşı dökmeyecek. İsrail’in İran’a saldırmasına yardım etmekten çekinebilir (özellikle de dostu Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bunu yapmamasını tavsiye ederse), ancak aksi takdirde İsrail’e Filistinlileri yok etmek ya da sürgün etmek için yeşil ışık yakmaya devam edecektir.

Trump’ın kendisini büyük bir barışçı olarak gösterip, başarısız İbrahim Anlaşması çizgisinde bir tür süper güçlü büyük pazarlık peşinde koştuğunu hayal edebiliriz. Hatta ilk döneminde Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile görüştüğü gibi İran’ın yeni cumhurbaşkanı ve hatta dini lideriyle görüşmekten mutluluk duyacağını açıkladığını bile hayal edebilirim. Ancak Trump’ın gerçek bir müzakere yürütecek ne sabrı ne de bant genişliği olduğu için, tüm bunlardan gürültü, öfke ve hiçbir şey ifade etmeyen bir sürü reklamdan başka bir şey çıkmayacaktır.

Çin belirsiz. Yukarıda da belirtildiği üzere, Trump’ın danışmanları Çin ile nasıl başa çıkılacağı konusunda hemfikir değiller, bu da Trump’ın Çin ile tam olarak nasıl başa çıkacağını bilmeyi imkansız kılıyor. Ticaret konularında sert bir tutum sergileyeceği neredeyse kesin ve Çinli firmalara çip ve diğer teknoloji transferi biçimleri üzerindeki kısıtlamaları geri çekeceğine inanmakta zorlanıyorum. Çin düşmanlığı belki de Washington’da iki partiyi de ilgilendiren tek konu ve bu da Washington ile Pekin arasında büyük bir pazarlığı hayal etmeyi zorlaştırıyor.

Ne yazık ki Trump’ın ABD’nin Asyalı müttefikleriyle de kavgaya tutuşması muhtemel ve Tayvan’ın doğrudan tehdit edilmesi ya da saldırıya uğraması halinde desteğe gelip gelmeyeceği konusunda şimdiden şüpheler uyandırdı. Çin’e karşı durmak Asyalı ortaklara bağlı olduğu için -ABD’nin okyanus ötesinde olması gibi bariz bir sebepten ötürü- Trump’ın yaklaşımı derin ve içsel bir çelişki içeriyor. Çinli yetkililer Trump’ın yeniden seçilmesi konusunda biraz kararsız olabilirler, zira şüphesiz yeni ve sert gümrük vergileriyle karşılaşmaktan endişe ediyorlar. Ancak Trump’ın ilk döneminde Asya’ya yaklaşımı tutarsız ve etkisiz olan fevri ve beceriksiz bir yönetici olduğunu da biliyorlar. Trump’ın ikinci döneminde Biden ve Blinken’ın Asya’da elde ettiği bazı kazanımları (ki bu onların en büyük dış politika başarısıydı) tersine çevirmesi muhtemel ve bu Pekin’in memnuniyetle karşılayacağı bir gelişme.

İklim krizi. Bu kolay ama yine de endişe verici. Trump iklim değişikliği konusunda şüpheci olmaya devam ediyor, doğru enerji politikasının fosil yakıtlar için “drill, baby, drill” olduğuna inanıyor ve sonuçları hakkında endişelenmiyor çünkü o zamana kadar güvenli bir şekilde ölmüş olacak. Bu konudaki küresel ilerleme yavaşlayacak, Amerika Birleşik Devletleri’nde yeşil dönüşümü hızlandırma çabaları tersine dönecek ve insanlığın geleceğini güvence altına almaya yönelik uzun vadeli çabalar yerini kısa vadeli karlara bırakacaktır. Bu yaklaşım aynı zamanda yeşil teknolojilerin üstünlüğünü Çin ve diğerlerine kaptırabilir ve ABD’nin uzun vadeli ekonomik konumunu zayıflatabilir, ancak Trump bunu umursamayacaktır.

Bölünmüş bir toplumda birleşik güç. Bazı gözlemciler Trump’ın zaferini ulusal birliğin bir işareti, Amerikalıların çoğunun tamamen onun arkasında olduğunun bir göstergesi olarak görebilir. Bu görüş ciddi anlamda yanıltıcıdır. Demokratlar MAGA gündemini benimsemeyeceklerdir -özellikle de kendi eyaletlerinde- ve 2025 Projesi’nde özetlenen önlemler, siyaset kurumunda daha da büyük bölünmelere yol açacaktır. Siyasi rakiplerinin peşine düşmek, mifepristonu yasaklayarak kürtajı büyük ölçüde imkansız hale getirmek, aşı karşıtı birini kritik bir kamu sağlığı kurumunun başına getirmek, milyonlarca insanı sınır dışı etmeye çalışmak ve sivil toplumun diğer bağımsız kurumlarına saldırmak ülkeyi birleştirmeyecektir.

Aynı zamanda, Cumhuriyetçi Parti’nin tek bir yürütme organı yaratmaya yönelik uzun vadeli kampanyası, Beyaz Saray’ın, Yüksek Mahkeme’nin, Senato’nun ve -neredeyse kesinleşti- Temsilciler Meclisi’nin tam kontrolü ile artık meyvelerini vermeye çok yakın. Birleştirilmiş ve denetlenmeyen güçle ilgili sorun, hataları tespit etmenin ve zamanında düzeltmenin zor olmasıdır. Hesap verebilirlik mekanizmaları Amerika Birleşik Devletleri’nde zaten olması gerekenden daha zayıftır ve bu seçim onları daha da zayıflatmayı vaat etmektedir.

Kamu sağlığı, güvenliği, kadın hakları, merkez bankası özerkliği vb. konulardaki yerel sonuçların yanı sıra, derinleşen kutuplaşma hükümetin etkili dış politika yürütme kabiliyetini de tehdit etmektedir. Sarkaç bu kadar çılgınca sallanmaya devam ettiğinde, hiçbir ülke ABD’nin bir dönemden daha uzun süre söz verdiği hiçbir şeyi yapacağına güvenemez. Hükümet, iç düşmanların kökünü kazımakla, kazançlı bir işte çalışan milyonlarca vatandaşını sınır dışı etmekle ve deneyimli kamu görevlilerinin yerine yandaş ve yandaş olmayanları getirmekle meşgul olduğunda, dış dünyaya karşı mantıklı bir yaklaşım sergileme kabiliyeti de kaçınılmaz olarak zayıflar. Derinden bölünmüş bir ABD tam da düşmanlarının görmek istediği şeydir ve Trump’ın bunu daha da kötüleştirmekten başka bir şey yapacağını düşünmek için hiçbir neden yok.

Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel rolü göz önüne alındığında, Amerikalılar ve dünyanın geri kalanı, insan denek kontrollerinden tamamen bağımsız olarak yürütülen büyük bir sosyal deneye katılmak üzereler. Bu deneyin birkaç olumlu sonuç vereceğine inanmak istiyorum, ancak korkarım ki elde edilecek mütevazı kazanımlar, kendi kendine açılan bir dizi yara tarafından bastırılacak. Kış geliyor. Uyarmadı demeyin!

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Bloomberg: Trump’ın atamaları İsrail’e desteği ve İran’a baskıyı artırmayı hedefliyor

Yayınlanma

ABD’de seçilmiş başkan Donald Trump’ın dış politikada üst düzey görevler için İsrail yanlısı üç Kongre üyesini seçmesi, göreve geldiğinde İsrail’e desteği artırmaya ve İran’ı sıkıştırmaya odaklanacağının altını çiziyor.

Bloomberg’de yer alan değerlendirmeye göre Trump, Gazze savaşında İsrail’e verdiği destek nedeniyle Biden yönetimini eleştiren pek çok Arap Amerikalıyı kazanmış olsa bile, Başkan Joe Biden’ın zaman zaman gerginleşen ilişkisinden sonra bu seçimler İsrailli liderler için son derece güven verici olacak.

Trump pazar günü New York’tan Temsilciler Meclisi üyesi Elise Stefanik’i Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak seçtiğini açıkladı. Floridalı Temsilciler Meclisi üyesi Mike Waltz, ulusal güvenlik danışmanı olarak atanırken, Dışişleri Bakanı olarak da Florida Senatörü Marco Rubio’yu seçmesi bekleniyor.

CNN’e göre Trump, en büyük İsrail destekçilerinden Stefanik’e BM elçiliği görevini teklif etti

Mayıs ayında İsrail parlamentosu Knesset’e hitap eden ve İran’a daha sert yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunan Stefanik, Trump’ın kendisini seçtiğini açıklamasından bir gün önce, cumartesi günü X’te, “ABD, Başkan Trump’ın İran’a yönelik MAKSİMUM BASKI kampanyasına geri dönmeye hazır. Düşmanlarımız çok uzun zamandır Biden-Harris yönetiminin zayıflığından cesaret alıyor,” diye yazmıştı.

Rubio da aynı derecede şahin bir tutum sergiledi. Ekim ayında İsrail’in İran’dan gelen “tehdidi durdurmak için orantısız bir şekilde karşılık verme hakkını” desteklediğini belirten bir açıklama yayınladı.

Bloomberg’e göre bu tutumlar ve Trump’ın şu ana kadar vaat ettiği her şey, ilk başkanlık döneminde Orta Doğu için kullandığı oyun kitabını daha da güçlü bir şekilde kullanacağını gösteriyor.

Yeni başkanın İsrail’in Gazze Şeridinde ve Lübnan’da yürüttüğü savaşa son vermesi çağrısında bulunması beklense de, İsrail güçlerinin İran destekli gruplara karşı yürüttüğü operasyonları eleştirmesi pek olası değil.

Bloomberg, “Zaten son günlerde Başbakan Binyamin Netanyahu ile üç kez telefonda görüştü ve geçen ay ona İran ve onun vekil militan grupları söz konusu olduğunda ‘ne yapman gerekiyorsa yap’ dedi,” hatırlatmasını yapıyor.

Trump’ın Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz oldu

Trump’ın, ilk döneminde dış politika başarısı olarak kutladığı, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştiren İbrahim Anlaşmalarını genişletmeye çalışacağı da neredeyse kesin.

Bloomberg’e göre daha şimdiden Trump’ın İsrail’e İran konusunda daha serbest davranacağına dair işaretler var. İran’ın İsrail’e misilleme yapmasının ardından ekim ayında Kuzey Carolina’da düzenlenen bir mitingde Trump, İsrail’in “önce nükleer silahları vurup gerisini sonra düşünmesi” gerektiğini söyleyerek, Başkan Joe Biden’ın karşı çıktığı İran’ın nükleer programına yönelik bir saldırıya açık olduğunun sinyalini vermişti.

Bloomberg’e göre İsrail’in bu adımı, Trump’ın ocak ayındaki yemin töreninden önce, Biden’ın “topal ördek” döneminde atması bir olasılık.

İsrail’in Batı Şeria, Gazze ve Kudüs’ü ilhak etme girişimlerinde de Trump’ın desteğini alması olması. Bu hafta İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, ülkesinin önümüzdeki yıl Batı Şeria’nın egemenliğini ele geçirmesi gerektiğini ve Trump’ın “bu hamlede İsrail Devletini destekleyeceğine inandığını” söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English