Bizi Takip Edin

AVRUPA

Britanya Savunma Bakanı Shapps: Woke kültürü orduya sızdı

Yayınlanma

Birleşik Krallık Savunma Bakanı Grant Shapps, ordunun durumu ve jeopolitik gündem üzerine önemli açıklamalarda bulundu.

The Telegraph’ın haberine göre Shapps, ‘woke’ (duyarcı) ve ‘aşırılık yanlısı bir kültürün’ İngiliz ordusuna sızdığını ve ordunun ölümcül bir savaş gücü olmaya odaklanması gerektiğini söyledi.

Savunma Bakanı, çeşitliliği artırmak için güvenlik kontrollerini gevşetme planları konusunda askeri liderlerle kriz görüşmeleri yaparken, ordunun zamanının ve kaynaklarının ‘siyasi bir gündemi teşvik etmek için boşa harcandığını’ savundu.

Shapps, Rusya’dan gelen ‘tehdidin’ ve Ortadoğu’daki savaşın ortasında, The Telegraph’ın askeri personelin subaylar arasında ‘etnik çeşitliliği teşvik etmek’ için kontrolleri gevşetmek istediğini ortaya çıkarmasının ardından güvenlik izni standartlarının gevşetilmesine izin vermesinin ‘düşünülemez’ olduğunu söyledi.

Pazar günü Shapps, planlarla ilgili endişelerini dile getirmek için üst düzey askeri şeflerle konuştu ve pazartesi günü, departmanındaki ‘etnik köken, çeşitlilik ve kapsayıcılık’ politikalarının gözden geçirilmesini resmen başlatacak.

Shapps orduda ve Savunma Bakanlığında çalışan herkesin ‘çalışma koşullarını ve moralini iyileştirmeye kararlı olduğunu’ söylerken, “Bu sadece yapılacak doğru şey değil, aynı zamanda güçlerimizde işe alım ve elde tutmayı iyileştirmenin anahtarıdır. Bununla birlikte, ihtiyacımız olan şey, bizi ve müttefiklerimizi savunmak için ihtiyaç duyduğumuz orduyu sağlayan ortak bir değerler dizisi olduğunda, bireyleri birbirine düşüren bir siyasi gündemi teşvik etmek için zaman ve kaynaklar boşa harcanıyor,” dedi.

Shapps dinin ordudaki yerini savundu

‘Aşırılık yanlısı kültür’ün yıllar boyunca kamusal hayata sızdığını ileri süren bakan, orduyu temel misyonuna yeniden odaklamak için ‘uygun bir sarsıntının zamanının geldiğini’ vurguladı.

The Telegraph’a verdiği demeçte Shapps, “Dünyanın son 50 yıldaki en ciddi tehditle karşı karşıya olduğu bir zamanda, güvenlik izni standartlarının düşürülmesine izin vermem düşünülemez,” dedi.

Hiç kimsenin anma törenlerinin bir parçası olarak dinin kullanılmasından rahatsız olmaması gerektiğini savunan Shapps, “Birleşik Krallık’ın tarihini ve geleneklerini takdir etmek ve saygı duymak için Hıristiyan olmanıza gerek yok,” iddiasında bulundu.

Kamusal hayata sızan ve söylemi ‘zehirleyen’ bir ‘woke’ kültürü olduğunu kaydeden bakan, “Bunu sorgulayan herkes anında reddediliyor. Buna meydan okumak için ayağa kalkmaya hazırım,” ifadelerini kullandı.

Emekli subayların ‘woke’ rahatsızlığı

Gevşetilmiş inceleme politikası, 12 eski üst düzey askeri subayın Shapps’a yazdığı açık mektupta eleştirilmişti.

Emekli subaylar, “İslamcılık ve diğer aşırılıkçılık yaygınken, bu [politika] tehlikeli bir çılgınlıktan başka bir şey değil,” iddiasında bulunurken, Rusların, İranlıların ve Çinlilerin, ‘kendimizden nefret etmemizi, çeşitlilik ve kapsayıcılık konusundaki takıntılarımızı neşeyle izleyeceklerini’ savundular.

Subaylar, ‘woke’ savunma politikalarının Silahlı Kuvvetlerde ‘ahlaki bir silahsızlanmaya’ yol açtığını söylediler.

AVRUPA

AfD, işçi örgütü “Zentrum” aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor

Yayınlanma

Aralık ayında Alman ekonomisinin incisi olarak bilinen Volkswagen (VW), çok daha acı verici önlemlerden kaçınmak iddiasıyla önümüzdeki beş yıl içinde 35.000 kişiyi işten çıkarmak üzere sendika temsilcileriyle bir anlaşma yaptığını duyurmuştu.

Yılın başlarında VW, şirketin Nazi dönemine kadar uzanan uzun tarihinde ilk kez Almanya’daki fabrikaları kapatmakla tehdit etmişti.

23 Şubat’ta Almanya’da yapılacak federal erken seçimler için yapılan anketlerde ikinci sırada yer alan sağcı Almanya için Alternatif (AfD), kendisini “alternatif bir işçi hareketi” olarak tanımlayan “Zentrum” (“Merkez”) adlı örgüt aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor.

Zentrum’un amacı, uzun süredir Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile derin bağları olan IG Metall ve Ver.di gibi önde gelen sendikalarda çalışan işçilerin bağlılığını kazanmak.

Saksonya eyaletinde bulunan Swickau’daki VW fabrikasının çalışma konseyinde yer alan AfD’li yerel politikacı Lars Bochmann, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Volkswagen’in planlı bir ekonomi değil, gerçekten piyasa odaklı bir politika izlemesini istiyoruz,” dedi.

Sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) merkezi planlamasına atıfta bulunan Bochmann, “Biz bunu burada Doğu Almanya’dayken yaşadık,” diye ekledi.

Bochmann, 2022 yılında işçiler tarafından kendilerini temsil etmesi için seçilmeden önce yaklaşık otuz yıl boyunca Zwickau fabrikasında, son olarak da kalite kontrol bölümünde çalıştı.

AfD’nin geleneksel olarak sosyal demokrat görüşlü sendika seçmenleri arasında büyük bir ilerleme kaydetmesi halinde, Bochmann’ın ifadesiyle siyasi gücün de bunu takip edeceği düşünülüyor.

Bochmann, “Yerel siyasette mücadele ediyoruz ama aynı zamanda iş başındayken de mücadele ediyoruz,” diyor.

AfD’nin “yeşil dönüşüm” karşıtı propagandası işe yarıyor

Zwickau’daki tesis, VW’nin sadece elektrikli araç üreten ilk tesisiydi ve otomobil üreticisinin içten yanmalı motordan uzaklaşma ve otomobilin geleceği için ABD ve Çin markalarıyla rekabet etme çabasını temsil ediyordu. 

Fakat Bochmann ve Zentrum’daki arkadaşları, şirketin düşüşünden tam da bu hamleyi, yani VW’nin elektrikli araçlara odaklanmasını ve bu araçların üretimini teşvik etmek için devlet tarafından verilen sübvansiyonları sorumlu tutuyor.

23 Şubat’taki federal seçimler öncesinde Bochmann’ın Yeşiller karşıtı, içten yanmalı motor yanlısı mesajı doğrudan partinin seçim manifestosundan çıkıyor. Bu aynı zamanda, özellikle ülkenin AfD’nin kalelerinden biri sayılan bölgesinde, fabrikanın birçok çalışanı arasında yankı uyandıran bir mesaj.

Almanya’daki işçiler, yüksek enerji maliyetleri ve ihracatlarına yönelik küresel talepteki düşüşün yol açtığı iki yıllık ekonomik daralma ve kitlesel endüstriyel işten çıkarmalar nedeniyle giderek daha fazla tedirgin olurken Bochmann, Zentrum’un mesajı yayması için altın bir fırsat görüyor.

AfD’nin işçiler arasındaki oy oranı artıyor

AfD’li, “Geçmişte işçiler bizimle sadece kapalı kapılar ardında konuşurlardı, ama şimdi açıkça bize yaklaşıyorlar. Bir yoldayız ve bunun sonunda siyasi olarak meyve vereceğini umuyoruz, böylece bu gözyaşı vadisini tekrar terk edebiliriz,” dedi.

Zwickau fabrikasında geçen yıl iki bin sabit süreli personel işten çıkarıldı. VW’nin kötüleşen mali durumunu kontrol altına almaya çalışırken açıkladığı büyük bir yeniden yapılanmanın parçası olarak üretim 2027 yılından itibaren yarı yarıya azaltılacak. Fabrikada üretilen altı elektrikli araç modelinden dördünün üretimi diğer iki Alman VW fabrikasına taşınacak.

Ülke genelinde işçiler AfD’ye giderek daha fazla ilgi gösteriyor gibi görünüyor. Bir ankete göre parti geçen yaz yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya’da kendini işçi olarak tanımlayanlar arasında on yıl öncesine göre yüzde 23’lük bir artışla birinci oldu.

Alman Sendikalar Konfederasyonuna (DGB) göre aynı seçimde AfD, sendika üyeleri arasında daha iyi bir performans sergileyerek oyların yüzde 18,5’ini alırken, bu oran genel halk için yüzde 15,9 oldu.

Jena Üniversitesinde sosyoloji profesörü ve Zentrum’u inceleyen Klaus Dörre, “Zentrum’un genel olarak çok sayıda iş konseyi üyesi yok, fakat kilit şirketlere odaklanmış durumda. Otomotiv sektörünü bilinçli olarak seçtiler çünkü bu sektör örgütlü çalışma ilişkilerinin kalbi. Temel argümanları, büyük otomobil şirketlerindeki iş konseylerinin küreselci elitlerin bir parçası olduğu ve deyim yerindeyse Alman halkının ve Alman işçilerinin çıkarlarına karşı küreselleşmenin peşinde koştukları,” diye konuşuyor.

Zentrum: AfD’nin bile çalışmak istemediği bir örgütten bugünlere

Öte yandan Zentrum bir dönem AfD için bile “çok aşırı” bir örgüttü. Örgüt 2009 yılında, güneybatıdaki Stuttgart kentinde bir Mercedes fabrikasında işçi olarak çalışan ve Almanya’nın aşırı sağcı çevreleriyle bağlantıları olan Oliver Hilburger tarafından kuruldu.

Hilburger, diğer şarkıların yanı sıra Adolf Hitler’in Nazi partisi lideri olarak yardımcısı Rudolf Hess’e bir övgü de seslendiren bir dazlak grubunun üyesiydi. 2022 tarihli bir belgesel filmde Hilburger, gruba katılımını “yasak olanın cazibesine” bağlamıştı.

Hilburger geçmişte aşırılık suçlamalarını IG Metall ve onun “medya ve siyasetteki kirli müttefikleri” tarafından yürütülen bir “karalama kampanyasının” parçası olarak nitelendirmişti.

AfD başlangıçta Zentrum’u birlikte çalışılamayacak kadar aşırı örgütlerden oluşan bir “uyumsuzluk listesine” koymuştu. Fakat AfD’nin etno-milliyetçi (völkisch) kanadının etkisi arttıkça, parti yeniden düşünmeye başladı.

AfD’nin Thüringen eyaletindeki başkanı ve partinin völkisch kanadının liderlerinden Björn Höcke, 2022’deki bir parti konferansında yaptığı konuşmada Zentrum’u savundu.

Höcke, “Siyasi hegemonya kültürel hegemonyaya dayanır ve kültürel hegemonyayı asla sadece parlamenter yolla elde edemeyiz,” demişti. Kültürel hegemonya, Zentrum’a ve diğer “yurttaş hareketlerine” “evet” demek anlamına geliyordu.

Bunun ardından parti üyeleri Zentrum’u uyumsuzluk listesinden çıkarmak için oy kullandı ve bu da işbirliğinin artmasına yol açtı.

O zamandan bu yana kuruluş istikrarlı bir şekilde büyüyerek gastronomi ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere diğer sektörlere de yayıldı. Die Zeit gazetesinde yer alan bir habere göre, Covid-19 salgını sırasında Zentrum, sağlık çalışanlarına yönelik aşı zorunluluklarına şüpheyle yaklaşan hastane çalışanları arasında aktif olarak işe alım yaptı.

AfD’nin “deregülasyon” sevdası işçi sınıfında nasıl yankılanacak?

AfD, Avrupa’daki diğer sağcı partilerde olduğu gibi işçi sınıfından seçmen devşirmek için hamle yapıyor.

Fakat örneğin Fransa’daki Ulusal Birlik’in “sol”dan devraldığı iktisadi politikaların aksine AfD, zenginlerden yana görünen deregülasyon, vergi indirimleri ile ucuz Rus gazı gibi enerji kaynaklarının restorasyonu çağrısında bulunuyor.

Zwickau kentinden AfD milletvekili Matthias Moosdorf, “Enerji yoğun olan her şey (alüminyum, çelik, gübre, çimento) boşa gidiyor, çünkü Berlin’deki bu ahmaklar ideolojiyi gerçekliğin önüne koydular. Bu sadece siyasi bir hata değil, Alman halkına karşı işlenmiş bir suçtur,” diyor.

Diğer sendikalar da, çalışanları Zentrum’a karşı direnmeleri için aktif olarak uyarıyor ve örgütün gerçekten onların çıkarlarını düşünmediğini savunuyor. Aslında, Zentrum Alman yasalarına göre resmi bir sendika olmadığı için ücret anlaşmaları müzakere etmesine izin verilmiyor.

DGB’de çalışan ve sendika üyelerini Zentrum hakkında eğitmekten sorumlu olan Lukas Hezel, “Zentrum’un politikasındaki ortak nokta, asıl düşmanın her zaman sermaye tarafı değil IG Metall olduğudur. Yönetimle herhangi bir çatışmaya girdikleri ya da yönetime karşı tavır aldıkları neredeyse hiç olmuyor,” diyor.

Bu tür eleştirilere rağmen Zentrum varlığını genişletmeyi başardı. Örneğin ocak ayında VW Zwickau fabrikasında yapılan işyeri konseyi seçimlerinde Bochmann başkanlığındaki “alternatif liste” işyeri konseyindeki varlığını ikiye katlayarak dört üyeye çıkardı ve IG Metall’in hakimiyetini kırma kampanyasında küçük bir zafer elde etti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

ABD Savunma Bakanı: NATO üyeleri savunmada Polonya’yı örnek almalı

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Polonya’nın savunma harcamalarındaki liderliğini överek, diğer NATO üyelerinin de Varşova’yı örnek alması gerektiğini belirtti. Hegseth, ABD’nin Ukrayna’ya askeri desteğini azaltacağını ve Avrupa’nın kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapması gerektiğini vurguladı.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Polonya Savunma Bakanı Wladyslaw Kosiniak-Kamysz ile cuma günü Varşova’da yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, Polonya’nın savunma harcamalarında diğer NATO üyelerinin örnek alması gereken bir model olduğunu söyledi.

Hegseth, “İlk ziyaretimizi Polonya’ya yapmamızın sembolik anlamı büyük. Polonya, örnek bir NATO üyesi,” dedi ve ekledi: “Sert güç en önemli şey ve Polonya bunu mükemmel bir şekilde anlıyor. Güç yoluyla barış. Yüzde 2 yeterli değil.”

Başkan Trump’ın yüzde 5 çağrısını yineleyen Hegseth, “Kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapmak, gelecek için bir peşinattır. Polonya, gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 5’ini savunmaya harcıyor ki bu, kıta için bir modeldir,” diye konuştu.

Polonya, ittifak içinde savunmaya en yüksek yüzdeyi ayıran ülkelerden biri ve 2024’te yüzde 4’ü, 2025’te ise yüzde 5’i hedefliyor. Harcamalarının büyük bir kısmı ABD üretimi ve tedarikli silahlanmaya gidiyor.

Kosiniak-Kamysz, Polonya’nın “güvenliğin, barışın ve özgürlüğün önemine dair uzun bir hafızası olduğunu, güç harcama olmadan gelmez,” diyerek tüm Polonyalıların savunma harcamalarını artırma konusunda birleştiğini de ekledi.

Kosiniak-Kamysz, “Avrupa payına düşeni ödemeli. Avrupa uyanmalı ve payına düşeni ödemeli. Polonya ve ABD arasında ortak bir girişim istiyoruz,” ifadelerini kullandı.

‘ABD askerleri Ukrayna’ya konuşlandırılmayacak’

Öte yandan Pentagon şefi, Ukrayna’ya barışı koruma gücü olarak herhangi bir asker gönderilmesi durumunda, bunun NATO dışı bir misyonun parçası olması ve Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. Maddesi kapsamına girmemesi gerektiğini vurguladı.

Hegseth, “Açık olmak gerekirse, ABD askerleri herhangi bir güvenlik garantisinin parçası olarak Ukrayna’ya konuşlandırılmayacak,” dedi.

Hegseth, Avrupa’nın gelecekteki ölümcül ve ölümcül olmayan yardımların büyük kısmını Kiev’e sağlaması gerektiğini ve “Avrupa’nın güvenliğini korumanın Avrupalı NATO üyeleri için bir zorunluluk olması gerektiğini” söyledi.

Avrupalı liderler, Ukrayna’ya devam eden destekte birlik çağrısında bulundu. Polonya Başbakanı Donald Tusk perşembe günü yaptığı açıklamada, “Tüm siyasi güçleri ve liderleri Ukrayna’daki savaş ve barış konusundaki anlaşmazlıkları askıya almaya ve Doğu’dan gelen tehditler karşısında birleşmeye çağırıyorum. Polonya, Avrupa ve tüm Batı’nın bugün tam işbirliği ve dayanışmaya ihtiyacı var,” dedi.

Weimar Üçgeni ülkelerinin (Polonya, Almanya ve Fransa) dışişleri bakanları ile İtalya, İngiltere ve İspanya diplomasi başkanları, Avrupa’nın Ukrayna ile ilgili barış müzakerelerinin ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini vurgulayan ortak bir bildiri yayınladı. AB dış politika şefi Kaja Kallas da konuya değinerek, Avrupa’nın Ukrayna’daki çatışmayla ilgili tüm müzakerelerde merkezi bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

Şubat 2024’te Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, ABD Kongresi’nin Ukrayna’ya 60 milyar dolarlık yardımı onaylamaması hâlinde ABD’nin dünya çapındaki müttefikleri için “derin sonuçları” olacağı konusunda uyardı.

Sikorski, “Bazı ülkeler bahislerini korumaya başlayacak ve diğerleri kendi nükleer silah programlarını geliştirmeyi düşünecek,” diye konuştu.

Ayrıca Trump’ın, NATO’nun askeri harcama taahhütlerini yerine getirmeyen ülkelere Rusya’nın saldırmasını teşvik edeceği yönündeki açıklamasını eleştiren Sikorski, “Polonya, Afganistan’da zorlu bir vilayet olan Gazni’ye bir tugay gönderdi ve Washington’a fatura göndermedik. Askeri ittifak bir mahalle güvenlik şirketi değildir,” diye ekledi.

Buna rağmen, ABD silah satışları 2023’te 238 milyar dolara ulaştı ve Polonya en büyük müşterilerden biri oldu.

2022 boyunca, Varşova’nın askeri harcamalarının tahmini tedarik payı, büyük ölçüde yeni ikili silah tedarik anlaşmaları nedeniyle yüzde 20,4’ten yüzde 35,9’a sıçradı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Moldova enerji krizi nedeniyle ilan edilen olağanüstü hâli sona erdiriyor

Yayınlanma

Moldova Başbakanı Dorin Recean, ülkenin enerji sektöründeki durumla ilgili olarak ilan edilen olağanüstü hâlin uzatılmayacağını duyurdu. Recean, Rusya’nın Transdinyester bölgesine doğalgaz sevkiyatını durdurmasının ardından başlatılan olağanüstü hâlin artık gerekli olmadığını belirtti.

Moldova Başbakanı Dorin Recean, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, ülkenin enerji sektöründeki durum nedeniyle uygulanan olağanüstü hâlin uzatılmayacağını bildirdi.

Recean, “Bugün, olağanüstü hâlin 60 günlük süresi sona eriyor ve şu an için uzatılmayacak. Mevcut aşamada, Transdinyester bölgesinin doğalgaz tedarikinin olağanüstü hâlin uzatılmasına gerek kalmadan sağlanması için gerekli koşullar oluşturuldu. Olağanüstü hâl, Rusya’nın Transdinyester bölgesine doğalgaz sevkiyatını durdurduğu koşullarda gaz ve elektrik satın alabilmek için gerekliydi,” dedi.

Başbakan Recean’ın ifadelerine göre, 13 Şubat’ta Olağanüstü Hâl Komisyonu toplantısında, çeşitli partner ülkelerden alınan 1,2 milyar ley (yaklaşık 65 milyon avro) tutarındaki fonun tazminat fonuna aktarılması kararlaştırıldı. Bu fon, Moldova’nın ısınma tarifelerindeki artışı karşılamasına yardımcı olacak.

Recean, “Tazminat programına dâhil olan vatandaşlar, mart ayı da dâhil olmak üzere ısınma sezonu boyunca aylık 500 ila 1400 ley (25 ila 75 dolar) arasında nakdi yardım alacaklar,” diye konuştu.

Ayrıca, Avrupa Birliği’nin (AB) sağladığı acil insani yardımın 30 milyon avroluk kısmı, bu dönemde sol yakaya 20 milyon avro değerinde doğalgaz ve sağ yakaya 10 milyon avro değerinde elektrik satın alan Energocom şirketinin hesabına aktarılacak.

Parlamentonun enerji sektöründeki zorlu durum nedeniyle 60 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etme kararı, 16 Aralık 2024 tarihinde yürürlüğe girmişti. Bu karar, hükümetin talebi üzerine, “devletin Transdinyester bölgesinde olası bir insani krizi önleme ve etkilerini azaltma yükümlülükleri göz önünde bulundurularak” alınmıştı.

Hükümet, bu krizin devletin ve vatandaşlarının güvenliğini doğrudan ve derhal etkileyebileceği gerekçesini sunmuştu.

Transdinyester’de ise ekonomi alanında olağanüstü hâl 11 Aralık’tan itibaren 30 gün süreyle ilan edilmişti. Bu süre iki kez uzatılmış olup, 10 Mart’a kadar yürürlükte kalmaya devam edecek.

Moldova, Transdinyester’e gaz sevkiyatı için siyasi şartlar öne sürdü

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English