DÜNYA BASINI
Buzgalin’e saygıyla…
Yayınlanma
Yazar
Hazal YalınAleksandr Buzgalin 18 Ekim’de hayatını kaybetti. Rusya’nın yaşayan en iyi marksist iktisatçılarından biri olmasından başka sol çevrelerde etkili bir kalem, kararlı bir komünistti. Son olarak emeritus profesör olduğu Moskova Devlet Üniversitesi (MGU) Felsefe Fakültesi Çağdaş Marksist Araştırmalar Merkezi yöneticisiydi.
1954 doğumlu. 1971’de MGU İktisat Fakültesi’ne girdi. 1979’da ve 1989’da sosyalist planlamayla ilgili doktora ve doçentlik tezlerini verdi. 1991’den beri aynı üniversitede profesör. Ayrıca Moskova Maliye-Hukuk Üniversitesi Sosyo-İktisat Enstitüsü müdürüydü.
Post-Sovyet eleştirel marksizm okulunun en önde gelen ismiydi. Bu okul, adının çağrıştırabileceği Frankfurt okulunun tersine bir pseudo-marksizm değildir.
Hayatı boyunca siyasi mücadelenin içinde oldu. 1980’lerin ortasından itibaren MGU’da tartışma kulübü, bağımsız marksist araştırmalar kulübü örgütledi; sonra karşı-devrimci perestroyka ortamında SBKP Marksist Platformu’nun kuruluşuna katıldı. SBKP MK üyesiydi. 1990’da SBKP 28’inci kongre kürsüsünde şöyle demişti: “… ya halka krizden bizimle birlikte çıkmasının bizsiz çıkmasından daha iyi olduğunu pratikle göstereceğiz, ya da halk komünizmden yüz çevirecek.” 1991’de “Alternativı” dergisini kurdu. Bu derginin Rusya’da sosyal mücadelelere katkısı sınırlı, ama kararlıydı.
“Eleştirel marksizmden” anladığı en temelde şuydu: SSCB’nin sosyalizm yolunda ilerlemesi kaçınılmaz, ancak gene de zamansızdı. Geçişin düzgün tamamlanabilmesi için daha uzun bir NEP gerekti, ancak o da mümkün değildi. Bu durum “kişi kültü” döneminde sosyalizmde ciddi deformasyonlara neden oldu; bunlar da sosyalist sistemin yıkılmasına yol açtı. Buzgalin bununla birlikte Hruşçov benzeri bir anti-stalinist değildi. Aşağıdaki yazıda da göreceğiniz gibi 1930’ların ve 1940’ların kahraman kuşağını büyük bir saygıyla anar, ancak Stalin dönemi şiddet ve temizliği çok sert ifadelerle eleştirir.
Buzgalin bu sosyalizmi “mutant sosyalizm” diye anıyordu. Bu yüzden troçkizmle “suçlandığı” çok olmuştur. (Rusya’da troçkizm başka yerlerde olabileceğinden çok daha marjinal görülür ve gerçekten solun neredeyse her kesimi tarafından suçlama konusu sayılır.) Oysa Buzgalin, Troçki’yi reddetmiyor olsa bile troçkist de değildi.
Ne yazık ki batı ülkelerinde pek az tanınır, dolayısıyla sadece batıyı değil onun dışındaki her yeri de çoğunlukla batıdan öğrenen Türkiye’de de öyle. Sanırım Buzgalin’den söz eden tek kişi bendim; ilkin kitapta (“Rusya…”) yapmıştım bunu, sonra iki yazımda daha adını andım. Ne yazık ki, epeydir planlamama rağmen, hayattayken kısa da olsa bir görüşme yapma imkânı bulamadım.
Aşağıdaki yazı, 2021’de “Alternativı” dergisinde yayınlandı. Özellikle seçtim bunu, zira konu birçok açıdan karakteristik. Öncelikle, Buzgalin’in bu döneme ve sosyalizme bakışını yansıtıyor. İkincisi, Çin’e bakışını. Üçüncüsü, bu makalede ele aldığı NEP dönemi (karma ekonomi) bugün küresel anlamda son derece kritik bir önem taşıyor. Bu konular hakkında yazmaya devam edeceğim.
Umarım bu Harici için uzun, Buzgalin’i tanıtmak için çok kısa makale, okurda hiç değilse onunla ilgili bir fikir doğurur.
Çeviride Türkçeye çevrilmemiş kitap referansları iki cümleyi çıkardım. Son paragrafta seçimlerden söz ediyor; hatırlayalım: makalenin yayınlandığı yıl, Rusya’da seçim yılıydı. Buzgalin’in çağrısı da bu bağlamda anlam kazanıyordu: Rusya’da pazarın devlet kontrolü altında tutulduğu bir NEP gerek.
NEP, Rusya aydınının devr-i saadetidir. Siyasi, kültürel, iktisadi, her açıdan böyle sayılır. Rusya’ya yeni bir NEP gerektiği düşüncesi yeni değildir; ancak Buzgalin’in bunu Ukrayna çatışmasının arifesinde tekrar hatırlatmış olması, bilimsel sezgisiyle ilişkilendirilebilir.
* * *
Geleceği hatırlamak: Yeni Ekonomi Politikası’nın mitleri ve dersleri
Aleksandr Buzgalin
Birinci Kısım: tarihi retrospektif
Yüzüncü yıl kutlamaları dönemine giriyoruz: GOELRO [Rusya’nın Elektrifikasyonu Devlet Komisyonu], NEP, büyük projeler, sanatta yeni akımlar, dâhice şiirler ve filmler. Sovyet Rusya’nın, 1922 aralığından itibaren de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin büyük başarılarının yüzüncü yılı dönemi.
Daha çok tartışacağız SSCB’yi…
Zorlu tartışmalar dönemine giriyoruz — zira SSCB dev bir ülkenin geleceğe doğru çelişkili (çelişkiler olmadan ne doğar ki zaten?) hareketinin tecrübesi. Bir ülkenin ve bir dünyanın, pazar rekabetinin ve para fetişizminin “diğer tarafındaki” dünyanın; eğitim ve sağlığa erişimin, iş güvencesinden ve yarınına güvenin günlük yaşamın parçası olduğu bir dünya. Ama bununla birlikte insanların katı ideolojik standartlara boyun eğdiği, kuyruklarda beklediği bir dünya… insanlığa bilimde, sanatta, teknolojilerde, eğitimde zaferler denizi hediye etmiş ve… 1990’da tarih arenasından çekilmiş bir dünya. Şimdilik çekilmiş.
O, bizim SSCB’miz, Lenin ve Stalin, Brejnev ve Gorbaçov dönemlerinde çok farklıydı. Komsomolcular ve gönüllüler için, sadece şarkılarda değil pratikte de güneşi bazen daha şafaktan önce görenler, mutluluğu böyle bulanlar için farklı, ve kuyruğa girmeden Jiguli (buydu SSCB’de otomobil) alma imkânı olmadığı için ıstırap çekenler için daha farklı bir ülke. Ülkemizin derslerini tartıştık ve tartışacağız. Bu tartışmaya da öncelikle yüz yıl önce başlayan Yeni Ekonomi Politikası döneminden başlayacağız.
Nedeni basit: biz, ataerkillikten, feodalizmden, kapitalizmden ve bürokrasinin keyfiyetinden tek bir darbeyle değilse de tedricen çıkan yeni bir toplumun inşasına tam o zaman, İç Savaş’tan zaferle çıkmışken başladık. Ve çünkü bugün, yüz yıl sonra, 2021 Rusya’sında önümüzde tam da bu ödevler var: sermayenin ve bürokrasinin her şeyi örten iktidarının üstesinden gelme, “iyi çara” duyulan hayali inançtan ve klerikalizmden kurtulma görevi… işte böylesine önemli bizim için NEP tecrübesi. …
Şimdi, elden geldiğince kısaca, 1920’lerin SSCB’siyle ilgili başlıca mitler.
NEP: mitoloji
Birincisi ve en önemlisi: bu, sosyal bir yaratıcılığı, kütlesel, on milyonlarca insanı içine katan bir coşkuyu doğuran ülkeydi. İşçi, köylü, öğretmen… bunlar ülkenin kahramanı olmakta ve yüzlerce yılda yapılamayacakmış gibi gelen şeyleri yapmaya koyulmaktaydı. Proletkült yayılmaya başlamıştı; milyonlarca insan şiir, tiyatro, müzik yazmayı ve anlamayı öğreniyordu. Onların, işçilerin şiirleri bazen böğürtü kabilinden ilkel şeylerdi, ama Proletkült kulüplerinde, bu hareketin liderlerinin siyasetindeki çelişkilere rağmen yaratıcı konumuna yükseliyor, sanatsal bir birlikte-yaratıcılığın özneleri haline geliyorlardı. Hayır, dâhice şiirlerin değil, ama yeni, dâhice sosyal ilişkilerin, kültüre ortak katılımın özneleri. Ve spora da. Uçakların inşasına. Kuzey deniz yolunun keşfine. Köylerde ve mezralarda çocukların ve kadınların sadece okuma yazmayı değil artık köle olmadığımız yeni bir varoluşu öğrenmelerine de. Ve bir de Birinci Dünya Savaşı’nın ve İç Savaş’ın yıkıp geçtiği ülkede üniversitelerin, bilimsel araştırma enstitülerinin, binlerce farklı türden sanat derneğinin ve akla gelecek her anlayışta çevrelerin açılışı. En önemlisi de komünleri, kooperatifleri ve… özel girişimleri kurma hürriyeti.
İkincisi: Kendine has bir siyasi atmosfer. Önder kültü yoktu, önder de yoktu henüz. Rıkov, Cerjinskiy, Kirov, Stalin, Buharin, Troçki vardılar… Parti içi mücadele elbisesi giymiş gerçek, sosyalist bir çokpartililik vardı. Net, tutarlı, katı, ama amansızlığı hiç de anlamsız olmayan bir çizgi vardı: NEP Rusya’sından Sosyalist Rusya doğacak. Sonra da, komünist Rusya. Yeri gelmişken, komünizm değil “orta zenginler ülkesi” kurmakta olan günümüz Çin’iyle nitel bir farktır bu. Tekrar ediyorum, sert bir sistemdi bu: siyasi iktidara karşı burjuva muhalefetine izin verilmiyordu. Gazetelerde ve sinemalarda liberal fikirler yayılmıyordu. Antisosyalist filozoflar da esasen sürülmüştü ülkeden (ama nasıl: alternatifini teklif ederek — bölgelerde çalışsınlar yahut ülke dışına gitsinler, üstelik hiç de az olmayan yolluklar alıp, üstelik bu sefil ülkeden! ve sonra, üstelik SSCB’de yazılmış Sovyet karşıtı ama zekice kitaplarını Avrupa’da yayınlayıp üstüne telif de kazansınlar).
Üçüncüsü: NEP dünyaya yeni bir gelişme istikameti önermişti: o sırada hiçbir yerde a priori olarak mevcut bulunmayan iktisat, siyaset, kültür teorisi ve pratiği. Sadece bilimsel-teknolojik ve iktisadi değil, ama, belki de en önemlisi, kültürel ve eğitsel muazzam atılımların görevlerini yerine getiren uzun dönemli planlama. İki sektörün rekabetiyle bir karma ekonominin kuruluşunun teori ve pratiği: hangisi daha efektif? Bürokrasiye karşı koymak için hesap, kontrol, özyönetimin geliştirilmesi inisiyatiflerinden oluşan bir sistem, herkese açık kamusal birlikler ve hareketleri (bugün “sivil toplum” dedikleri şeyi) yaratmaya yönelik sayısız pratik.
NEP: çelişkiler
Hayır, NEP’i idealize etmiyorum. Karanlık bir tarafı da vardı. “Dükkâncının suratı” orada peyda olmuştu. Stalinciliğin temelleri o zaman atılmıştı. Dahası, dürüst olalım: NEP kendisinden beklenen itkiyi de tutarlı bir şekilde harekete geçirememişti: özel sermayeye karşı iktisadi, dükkâncıya karşı kültürel (Aleksey Tolstoy’un “Engerek” hikâyesini hatırlayın), muhalefete karşı demokratik bir zafer kazanmak arzusu. Rusya İmparatorluğu’nun teknik ve kültürel geri kalmışlığı, iki savaşın birbirini katlayarak ürettiği sonuçlar kapitalizme iktisadi olarak açıkça üstün gelecek bir toplumun kurulmasına imkân vermemişti. Geçmişin hayaletleri, bürokratizm, iktidar hırsı, ataerkillik, Sovyet sistemini eciş bücüş etmişti.
Ancak bu son derece elverişsiz şartlar altında yapılması başarılan şeyler bile sosyalizmle uyandırılmış sosyal enerjinin muazzam potansiyelini göstermişti. Ve içeriden ve dışarıdan yabancılaştırıcı güçlerin (bürokrasinin, sermayenin, ataerkilliğin, dükkâncılığın) baskısına rağmen dünya tarihine kızıl bir çizgi çeken yeni insan, Sovyet insanı, bunun göstergesidir.
Günümüz şartlarında dikkate almaya değmez mi bu dersleri?
Tekrar şunu söylemenin vakti değil mi: yarın sosyalist Rusya olması için bugün NEP Rusya’sı gerek.
İkinci kısım
Derler ki: kimse tarihten ders çıkarmaz. İnanmayın. Geçmişin tecrübesi haysiyetli ve eleştirel bir şekilde incelendiğinde çok şey öğretebilir. Öğretmiyorsa eğer, birileri tembel olduğundan veya bu derslerin anlamını anlamıyor olduğundan öğretmiyor değildir; şundandır ki, iktidarı ellerinde tutanlar insanların neye ihtiyacı olduğunu bildikleri halde kendi menfaatleri için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Bu, durgunluğa giden yol olsa bile. Çıkmaza giden yol olsa bile. Mantık basit: benim ömrümde yeter. Hatta daha da sinik: ben Rusya olmadan da görürüm işimi. Offshoreları kimse kapatmadı ya daha…
Bu bir peri masalı. Masalsı gerçek ise ülkemizde hayata geçirilmesine 100 yıl önce başlanmış olan Yeni Ekonomi Politikası hakkında. Ve bu sadece bir siyaset değil, aynı zamanda teknolojik, iktisadi ve kültürel kalkınmanın önünü açan stratejik bir program, iki savaşın (Birinci Dünya Savaşı ve İç Savaş), açlığın ve bugünkü kovidden kat kat daha fazla can alan korkunç İspanyol gribi epidemisinin paramparça ettiği bir ülkede hazırlandı ve hayata geçirildi.
NEP’in ana bileşenlerini her okul çocuğu bilirdi bir zamanlar. Bugün, gençlerin neredeyse üçte birinin çarın tahtından bolşevikler tarafından mahrum bırakıldığını sandığı ülkede her şeyi sırasıyla açıklamak gerek.
NEP: gerçek olan bir ütopya
Çıkış noktası: İç Savaş ve daha önce hepsi birbiriyle savaşan yabancı güçlerin müdahalesi bitmiş değil. Başlıca buğday üreticisi bölgelerde görülmemiş bir kuraklık. Sözünü ettiğim İspanyol gribinden başka tifüs… Ne yapmalı? Hayatta kalabilecek miyiz?
Bolşeviklerin cevabı fantastik görünüyordu: milli bir elektrifikasyon programı temelinde nitelik anlamında yeni bir teknolojik temel oluşturmak. Daha önce hiçbir yerde görülmemiş, kamu ve özel sektörü, plan ve pazarı, sermaye ve kooperatifi birleştiren bir sosyo-iktisadi ilişkiler sistemi oluşturmak. Bu, ikincisi. Gene nitel olarak yeni, Sovyet iktidarı temelinde bir siyasi sistemi geliştirmek ve yarı cahil köylü ülkesinde sosyalist ideolojiyi şekillendirmek. Bu, üçüncüsü. Milyonlarca yarı cahil işçi ve köylü kitlesinin eğitim, bilim, kültüre erişimini sağlamak. Bu, dördüncüsü. Karşımızda sırıtan sermaye dünyasına karşı savaşta, her an başlayabilecek savaşta zafer kazanmak. Bu da beşincisi.
Ütopya mı? Gerçekleşemeyecek bir şey mi? Aptalca mı?
Neye yaslanacaksın?
Cevap bulundu: çoğunluğun maddi refahını katlayacak kesin bilimsel hesaplamaya ve öncünün kahramanca coşkusuna (bundan bahsediyordu Mayakovski: Biliyorum, bir şehir olacak / Biliyorum, bir çiçek bahçesi / Böyle insanlar olduğunda Sovyet ülkesinde.)
Ama şimdi sırasıyla gidelim, kısa da olsa.
NEP: bir kez daha temel nitelikler
Bilimsel hesaplama. Bu, geri kalmış bir ülkede sosyalizmin inşasının teorik iktisadi-siyasi doktrini aynı zamanda. Ve bilimsel olarak temellendirilmiş GOELRO planı. Ve harap ülkede onlarca öncü bilimsel araştırma merkezinin kurulması — yağ bağlamış çar sarayında para yetmeyen bir iş. Ve yeni bir savunma doktrininin oluşturulması: düzenli profesyonel ordunun milis sistemiyle birleştirilmesi. Ve daha çok, pek çok şey.
Yeni bir sosyal-iktisadi organizasyon modeli. Karmaşık, dünyada ilk defa hayata geçirilen, iktisadi ilişkilerin temel biçimi olarak pazarı bilimsel ve teknolojik bir gelişmeye yönelik uzun vadeli, indikatif planlardan oluşan (“kontrol sayıları”) hedef planla ve dolaylı düzenleyiciler sistemiyle (vergi, kredi, vb.) birleştiren bir model. Bundan başka iktidar partisinin ve halk teftiş organlarının (TsKK-RKİ: parti ve işçi kontrolü birleşik organı) kontrolü altında bulunan kendine yeterli devlet tröstleri. Ve bütün bunlar köyde ve keza şehirdeki birçok alanda da (ticaret, hafif sanayi, vb.) özel sermayenin hâkimiyeti altında. Ama bundan ibaret de değil: NEP’in ön önemli bileşeni, şehirde ve köyde gönüllü kooperatifler, emekçileri yönetime dâhil etmenin çeşitli biçimlerinin devamlı araştırılması, uyduruk olmayan, gerçek bir coşku. Ve bütün bunlar sermayenin, bürokrasinin, dükkâncılığın genişlemesiyle amansız bir çelişki içinde.
Yeni eğitsel, bilimsel ve kültürel siyaset modeli, bir kültür devrimidir. Milyonlarca insan saban başından kalkıp sadece ilköğretim okullarına değil kulüplere de gidiyorlar. Şiir yazıyorlar, temsiller yapıyorlar. Şarkı söylüyorlar (her yerde). Aşkın esrarını tartışıyorlar… Evet, işçiler kötü şiirler yazıyorlardı, Proletkült temsilleri de esasen ilkeldi (Meyerhold da bir anlamda Proletkült’tür). Ama sanat alanında yeni ortak yaratıcılık ilişkileri insanların şaşkın gözleri önünde doğuyordu.
Ve bütün bunlar, tekrarlıyorum gene, en derin ve açıktan çelişkiler içinde oluyordu. Ataerkillik, dükkâncılık, bürokratizm, özel sermayenin saldırganlığı, İç Savaş meydanlarından yeni çıkmış parti ve Sovyet yöneticilerinin (bunların bir kısmı da yarı cahildi) keyfi yöntemlerinin yarattığı atalet. Bir yandan bunlar. Ayık bir hesaba, maddi menfaatlere (devlet sektöründe bile özyeterlilik!), kendilerini yeni bir toplumun yaratılmasına adamış ve kendilerinin nimetlere erişimin (partmaksimum [parti üyesinin alabileceği en yüksek aylık ücret]) sınırlarını da kendileri belirleyen liderlerin yeteneğine dayanan kitlelerin coşku ve kahramanlığı. Ve bu, sonuçlarını verdi: neredeyse dünyadaki en yüksek iktisadi büyüme hızı, başarıyla hayata geçirilen bir kültür devrimi, uluslararası tecritten çıkış…
Bu, bugün de öğrenilebilir. 2020 şartları yüz yıl öncesinden çok daha uygun görünüyor. Aslında teknolojik gelişme seviyesi ve iktisadi potansiyel daha yüksek. Dış dünyanın saldırganlığı, bugünkü Rusya Federasyonu’nun bütün problemlerine rağmen daha az. Toplum karşılaştırılamayacak kadar daha eğitimli. NEP tecrübesini hayata geçirmek için ne eksik? Evet, çağdaş tarihten muazzam bir örnek de var: Çin’i dünyanın en büyük ikinci gücü (bazı parametrelere göre de birinci) haline getiren son 40 yılın uygulamaları. Üstelik Den Syaopin NEP’i yaratanların, Lenin’in de, Buharin’in de eserlerini özel olarak ve dikkatle incelemiş ve pek çok şeyi o Sovyet modelinden almıştı. Peki nedir yetmeyen?
NEP: meşum bir son mu?
Bu sorunun cevabını aramak için bekleyeceğiz. NEP’in başladıktan sonra birkaç yıl içinde tamamlandığını, “stalinci” beş-yıllık planlar dönemine geçildiğini hatırlayalım. Sert bir planlamayla, esas itibariyle cebri kolektivizasyon, dayatılan bir endüstrializasyon, zor yöntemlerini geniş şekilde uygulayan merkezi bürokratik bir siyasi-ideolojik sistemin oluşmasıyla bitti.
NEP tepetaklak oldu. Üstelik epey hızla. Neden?
Bugün en yaygın cevap savaş tehdidi ve ne pahasına olursa olsun hızlı bir modernleşme zarureti olduğu şeklindedir. Bunun bir mantığı var: insanlık tarihinin en korkunç savaşı NEP’in sona ermesinden 13 yıl sonra başladı gerçekten de, ve fiilen bütün Avrupa’yı ve daha da fazlasını dize getirmiş olan faşizmle mücadelenin en büyük yükü Sovyetler Birliği’nin omuzlarındaydı.
Ama başka bir gerçek daha var. NEP’ten çıkıp da teknolojik, sosyal-iktisadi ve kültürel atılım istikametlerinde çabaların konsantrasyonunu temin edecek bir ilişkiler sistemine geçilmesi gerçekten de zaruriydi. Ve bu zarureti ülkenin yöneticilerinin çoğu da görüyordu. NEP Rusya’sından sosyalist Rusya’ya (SSCB’ye!) yürümek gerekiyordu. Ama bu başka yöntemlerle yapılabilirdi ve yapılmalıydı. Bununla ilgili pek çok ciddi kitap da yazılmıştır. …
Peki NEP neden stalincilikle sona erdi?
Bunun elbette sübjektif nedenleri de vardı; özellikle 1920 sonlarında SSCB liderlerinin özgül niteliği. Ama en önemlisi, bir kez daha, bu değildir. Daha doğrusu kesinlikle bu değildir neden: o zaman ülkemizde kapitalist restorasyon uçurumuyla sosyalist yolda ilerlemek için aşırı kuvvet kullanımı arasındaki bıçak sırtında yürüme şansı kesinlikle asgari seviyedeydi. Asgari bir şans. Sosyalizmin önşartları son derece azdı: sayıca az bir sanayi proletaryası, dar bir sol entelijensiya katmanı, emperyalist güçlerin saldırganlığı… Bin yıllık feodalizmin mirası ise fazlasıyla kuvvetliydi; bu feodalizm Rusya İmparatorluğu’nun son onyıllarında pazar, sermaye ve emperyalist militarizasyonla bir parça seyrelmiş olsa da böyleydi bu: ataerkilliğin, bürokratizmin, şiddetin, otokrasinin mirası. Sosyalizmin zaferi uğruna o şansı, o yüzde birlik şansı hayata geçirebilmek için siyasi eylemlerin dâhice bir netlikte olması şarttı. Leninci muhafızlar bunu başarabilirlerdi. Ama 1920’nin sonuna doğru yitmişti onlar da: İç Savaş cephelerinde ölerek, yaralarından ve bitkinlikten tükenerek, eski ve yeni bürokrasinin siyasi entrikalarında kaybederek…
Ama 1930’ların bütün trajedilerine rağmen birçok şey başarıldı gene de. Güçlü bir ülkenin yaratılması, yeni bir kültürün, yeni insanın, paranın ve şahsi refahın az çok önem taşısa da en önemli şey olmadığı bir insanın yeşertilmesi başarıldı. 1941’e doğru SSCB’de çok sayıda değildi bu tür insanlar. Melek de değillerdi (sağcıların o malum laflarını hatırlamadan geçemeyeceğim: “komünizm iyi bir idealdir ama gerçekleştirmek için insanların melek olması gerek”). Ancak gene de milyonlarcaydılar. Ve faşizmi durduran gönüllüler de onlar oldular. Yeninin kâşifleri oldular, cephe gerisinde on iki saatlik işgününden sonra yeni teknolojilerin yaratıcıları oldular. Sonra da oturup laf üretmediler, uzaya yöneldiler. Ve bunun başlangıcı, devrimdi; devamı da NEP.
1991’de kaybettik. Kaybettik, çünkü, öncelikle, yeni bir dünyayı yaratma enerjisi tükenmişti. Komünistlerin yerine parti ve devlet bürokratları geçmişti. “Mavi şehirleri” kuranların yerine de kıtlıktan yorgun düşmüş, batının süpermarketlerinin hayalini kuran sıradan insanlar. Kalkınmaya yönelik stratejik atılım programlarının yerine “durgunluk”. Kontrol altında ve devlet tarafından düzenlenen pazarın yerine, gölge spekülasyonlar…
Çıkarabileceğimiz veya çıkaramayabileceğimiz dersler
Ve bu noktada, hiçbir zaman olmadığı kadar önemlidir NEP’in başlıca dersi: bir yanda komünizmin filizlerinin, diğer yanda da gerçek ama sosyal olarak kontrol edilen pazar ve sermayenin olduğu açık rekabet.
Yeri gelmişken, NEP’in bu dersini, bugün, 2020’lerin Rusya’sında çıkarmak mümkün değil; komünistler yok, çoğunluk değilse bile nüfusun önemli bir bölümü de niteliksel olarak yeni bir toplumu gerçek anlamda yaratmaya hazır değil. Yeni bir durgunluk dönemi bu. Geç kapitalist, ama feodalizmin de dokunuşunu taşıyan… Ne var ki bugünün yarını da var. Ve yarın, NEP hakkında söylenenler yeni bir mimarinin temeli olabilir.
Bugünse asgari olanla yetinilebilir: bir karma ekonominin başarılı gelişmesinin dersleriyle. Onun temel çekirdeği de teknolojik ve kültürel ilerleme için stratejik programlar olur. Gerçi bunun için bile yurttaşların büyük çoğunluğunun menfaatleri için uzun yıllar boyunca örgütlü, sorumlu, yetkin, kararlı ve tutarlı bir şekilde hareket edecek bir özne gerek.
2021 Rusya’sında var mı bu özne?
Sanırım okurlar bulmalıdır bu sorunun cevabını. Üstelik, pratik bir cevap olmalı bu. Seçim yılında bunu yapmak yeterince kolay…