Bizi Takip Edin

ASYA

Çin dışişlerinden 2022 özeti

Yayınlanma

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, dün Pekin’de Çin Uluslararası İlişkiler Enstitüsünün düzenlediği bir sempozyumda yaptığı konuşmada, uluslararası konjonktürü ve Çin’in dış politikasını değerlendirdi. Dışişleri Bakanı, ABD ve Rusya ile ilişkilerden, Çin’in 2023 vizyonuna kadar pek çok başlığı ele aldı.

Wang Yi, yeni küresel durumda barış, işbirliği, kalkınma ve kazan kazan ilkelerinin uluslararası trend olduğunu belirterek, herhangi bir çatışma, cepheleşme, çevreleme ve ayrıştırma girişimlerinin zamanın ruhuna aykırı olduğunu ve başarısızlığa mahkum olduğunu vurguladı.

Çin’in 2022’deki diplomatik çalışmalarını özetleyen Wang, ülkenin çok yönlü bir şekilde Çin’e özgü (Chinese characteristics) büyük ülke diplomasisi yürüttüğünü ve dünya barışını korumaya ve ortak kalkınmayı teşvik etmeye yeni bir katkı yaptığını söyledi.

Wang Yi, Çin’in 2022’de dış politikada izlediği ilke ve başarıları 8 başlıkta özetledi.

Diplomatik başarılar

İlk olarak, devlet başkanı diplomasisinin son derece başarılı olduğunu ve Çin’in genel diplomatik çalışmalarının hızını belirlediğini söyleyen Wang, üç başlığa işaret etti: Bir ülke içi uluslararası etkinlik, iki büyük girişim ve üç önemli diplomatik toplantı.

Ülke içindeki etkinlik başlığında Pekin 2022 Kış Olimpiyatlarının başarısına işaret edilirken, uluslararası girişimlere, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından önerilen Küresel Kalkınma İnisiyatifi ve Küresel Güvenlik İnisiyatifi örnek verildi.

Wang Yi aynı zamanda Xi Jinping’in katıldığı diplomatik zirvelerin önemine işaret etti: Semerkant’taki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi, Bali’deki G20 Zirvesi, Bankok’taki Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü (APEC) Liderleri Zirvesi ve Riyad’daki Çin-Arap Devletleri Zirvesi ile Çin-Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi.

Wang ikinci olarak, Çin’in, blok çatışmasını ve sıfır toplamlı rekabeti reddetmeye devam ettiğini ve diğer büyük ülkelerle ilişkilerinde stratejik istikrarı sürdürdüğünü vurguladı.

Çin-ABD ilişkisi

Çin-ABD ilişkilerine ilişkin konuşan Wang Yi, Pekin’in, ABD’nin “hatalı” Çin politikasını kesin bir şekilde reddettiğini ve iki ülkenin birbiriyle iyi geçinmesi için doğru yolu keşfetmeye çalıştığını söyledi.

Wang, yaşananların Çin ve ABD’nin tedarik zincirlerini birbirinden ayrıştıramayacağını defalarca kanıtladığının altını çizdi. Yeni koşullar altında, Çin ile ABD arasındaki ortak çıkarların azalmak yerine arttığını kaydeden Wang, çatışmaların her iki ülkenin de ortak çıkarına ters düştüğünü; aksine ekonomik bütünleşmenin derinleştirilmesinin ve birbirinin gelişmesinden daha fazla yararlanılmasının her iki ülkenin de çıkarına olduğunu belirtti.

Rusya ile ilişkiler

Wang ayrıca, geçen yıl boyunca Çin ve Rusya’nın ilgili temel çıkarları koruma konusunda birbirlerini sıkı bir şekilde desteklediğini ve siyasi ve stratejik karşılıklı güvenin daha da pekiştirildiğini kaydetti.

Cepheleşmeme, çatışmama ve herhangi bir üçüncü tarafı hedef almama üzerine kurulu Çin-Rusya ilişkisinin kaya gibi sağlamlığını koruduğunun altını çizen Wang, bu tür bir ilişkinin müdahaleden veya iki ülke arasında herhangi bir anlaşmazlık yaratma girişiminden ve uluslararası ortamdaki değişikliklerden muaf olduğunu söyledi.

Avrupa ile ilişkiler

Ayrıca Wang, Çin’in Avrupa ile dostluk ve işbirliğini sürdürmeye devam ettiğini ve Çin-Avrupa ilişkilerinin sağlıklı gelişimine bağlı kalmaya devam ettiğini belirtti.

“Çin ve Avrupa, gerçek çok taraflılığı uygulamak ve iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik gibi küresel zorlukları aşmak için küresel sahnede birlikte çalışıyor” diyen Wang, bu tür bir işbirliğinin dünya için büyük önem taşıdığını ve insanlığa bir ilham kaynağı sunduğunu kaydetti.

Çin’in karşılıklı saygı ve eşitlik temelinde farklılıkları ve anlaşmazlıkları uygun şekilde ele almak, stratejik iletişimi ve sonuç odaklı işbirliğini güçlendirmek için Avrupa tarafıyla sürekli çalışacağını vurgulayan Wang, aynı zamanda Avrasya kıtası için ortak bir istikrar çapası olarak hareket etmeye ve kalkınma ve refahın yeni güç merkezi olarak hizmet etmeye devam edeceklerini belirtti.

Asya bölgeselciliği

Wang Yi, üçüncü olarak, Çin’in, birlikte istikrarlı ve müreffeh bir “Asya evi” inşa etmek için açık bir bölgeselcilik izlediğini ifade etti. Çin’in, bazı ülkelerin Asya’yı cepheleştirme ve bölgedeki barış ve istikrarı bozma girişimleriyle karşı karşıya kaldığını belirten Wang, buna rağmen ülkesinin dostluk, samimiyet, karşılıklı yarar ve kapsayıcılık ilkelerine ve iyi komşuluk ve dostluk politikasına bağlı kaldığını vurguladı.

Wang’a göre, güçlü bir başlangıç yapan Çin-ASEAN kapsamlı stratejik ortaklığı sağlam bir ivme kazanıyor. Çin ve Orta Asya ülkelerinin, diplomatik ilişkilerin 30. yılını kutladığını belirten Wang, devlet başkanları düzeyinde bir toplantı mekanizması kurma ve ortak bir geleceğe sahip daha da yakın bir Çin-Orta Asya topluluğu inşa etme konusunda anlaşıldığını kaydetti.

Gelişmekte olan ülkelerle ilişkiler

Dışişleri Bakanı, dördüncü unsur olarak, Çin’in “samimiyete, gerçek sonuçlara, dostluğa ve iyi niyete dayalı olarak” diğer gelişmekte olan ülkelerle dayanışma ve işbirliğini teşvik ettiğini belirterek, Çin-Afrika işbirliğinin her alanda geliştiğinin altını çizdi. Ayrıca Çin ve Latin Amerika ve Karayipler’in stratejik fikir birliğini derinleştirdiğini vurgulayan Wang, Çin’in Pasifik Adası ülkeleriyle de ilişkilerinde “çığır açan bir ilerleme” kaydettiğini bildirdi.

‘Sorumluluk almak’

Beşinci unsur olarak, Çin’in, küresel zorlukları ele almada yapıcı bir rol oynadığını ve büyük bir ülke olarak güçlü bir “sorumluluk ve misyon duygusu” sergilediğini dile getiren Wang, ülkesinin insanlığın ortak sorunları karşısında sorumluluk almaktan geri kalmadığını söyledi.

Altıncı olarak, Çin’in herhangi bir hegemonik güçten veya onun zorbalığından korkmadığını vurgulayan Wang Yi, temel çıkarlarını ve ulusal onurunu korumak için kararlı bir şekilde hareket ettiğini belirtti.

Tayvan kırmızı çizgi

Tayvan sorununun, Çin’in temel çıkarlarının tam merkezinde yer aldığını söyleyen Wang, bunun Çin-ABD ilişkilerinin kuruluşunun temeli olduğunu ve Çin-ABD ilişkilerinde aşılmaması gereken bir kırmızı çizgi olduğunu vurguladı.

Wang, “Tayvan sorununda Çin ile dayanışma içinde olan ülkelerin dünya nüfusunun yüzde 80’inden fazlasını temsil etmesi, uluslararası toplumun tek Çin ilkesine kesin bağlılığının güçlü bir göstergesidir” ifadelerini kullandı.

Dışa açılmada yeni ivme

Yedinci olarak, Çin’in, dünya ekonomisinin toparlanması için büyük fırsatlar sunan dışa açılma ve uluslararası işbirliğinde yeni bir ivme yarattığına işaret eden Wang, bu yıl beş ülkeyle daha Kuşak ve Yol işbirliği belgelerini imzaladıklarını ve toplamda 150 ülke ve 32 uluslararası kuruluşu inisiyatife dahil ettiklerini bildirdi.

Wang, bunun uluslararası ekonomik işbirliğinde yeni bir zirveye işaret ettiğini ve tüm ülkelerin kalkınmasına yön veren yeni bir motor görevi gördüğünü söyledi.

Yurtdışındaki Çinlilere çağrı

Sekizinci unsur olarak, Çin’in, yurtdışındaki Çin vatandaşlarının çıkarlarını korumak için diplomasi çalışmalarına değinen Wang, ülkesinin dünya çapında bir dizi acil duruma anında yanıt verdiğini, zamanında güvenlik uyarıları yayınladığını, Çinlileri yüksek riskli bölgelerden tahliye ettiğini ve Çinli rehineleri kurtarmak için hiçbir çabadan kaçınmadığını söyledi.

2023 görevleri

Wang Yi, son olarak, 2023’te Çin’in devlet başkanı diplomasi ve merkezi görevlere daha çok odaklanacağını, çok yönlü diplomasiyi koordineli bir şekilde genişleteceğini, küresel yönetişimde mümkün olan en geniş çıkar yakınlaşmasını aramaya devam edeceğini, aktif olarak yüksek kaliteli kalkınmaya ve dışa açılmaya hizmet edeceğini, ulusal çıkarları korumak için daha güçlü bir savunma hattı oluşturmaya ve uluslararası iletişim kapasitesini güçlendirmeye odaklanacaklarını ve Çin’in sesini tüm dünyada yüksek ve net bir şekilde duyuracaklarını açıkladı.

ASYA

Çin-Pakistan savunma ilişkileri yeni ABD yaptırımlarının tehdidi altında

Yayınlanma

ABD’nin Çinli balistik füze tedarikçilerine yönelik yeni yaptırımları Pakistan’ın Pekin’le olan savunma bağlarına yönelik önemli bir tehdit oluşturuyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı kısa bir süre önce Pekin Makine İmalatı Endüstrisi Otomasyon Araştırma Enstitüsü’ne yaptırım uyguladı. ABD, firmayı Pakistan roket motorlarını test etmek için ekipman tedarik etmekle suçladı ve yaptırımlara yol açtı. Buna ek olarak, cezalar diğer üç Çinli şirkete -Hubei Huachangda Intelligent Equipment, Xi’an Longde Technology Development ve Universal Enterprise- ve Çin vatandaşı Luo Dongmei ile Pakistan merkezli Innovative Equipment’a da genişletildi. Yaptırımlar, bu kuruluşların füze teknolojisi kısıtlamaları altında kontrol edilen ekipmanı transfer ettiklerini iddia ediyor.

Washington’a göre bu firmalar tarafından sağlanan ekipman Pakistan’ın Şahin 3 ve Ebabil balistik füze programları için tasarlanmıştı. Şahin 3, 2,750 kilometre menzile sahip, Hindistan ve Orta Doğu’nun derinliklerine ulaşabilen orta menzilli bir füze. Ebabil ise benzer stratejik amaçlar için tasarlanmış 1.800 kilometre menzilli taktik bir füzedir.

Çin’i çevreleme stratejisinin bir parçası

Güvenlik uzmanları bu yaptırımların özel olarak Pakistan’ı hedef almaktan ziyade ABD’nin Çin’in yükselişini kontrol altına almaya yönelik daha geniş bir stratejisinin parçası olduğunu savunuyor. İslamabad’da yaşayan güvenlik uzmanı Syed Muhammad Ali, Nikkei Asia’ya yaptığı değerlendirmede, “Bu, ABD’nin Pakistan’ı hedef almaktan ziyade Çin’in yükselişini kontrol altına almayı amaçlayan daha geniş ekonomik baskı stratejisinin bir parçası” dedi.

Ali, Çin’i Pakistan’ın nükleer kapasiteli balistik füze programıyla doğrudan ilişkilendiren çok az kanıt olduğunu vurgulayarak, Pakistan-Çin savunma işbirliğinin çoğunun Pakistan hava kuvvetleri, ordusu ve donanmasının ihtiyaçlarını karşılamak için konvansiyonel silahlara odaklandığını belirtti. “Pakistan-Çin savunma işbirliği hava kuvvetleri, ordu ve deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik konvansiyonel silahlarla ilgilidir ve Pakistan’ın kendi geliştirdiği balistik füzelere dayanmamaktadır” diye ekledi.

İslamabad yaptırımları reddetmekte gecikmedi ve bunları siyasi amaçlı olarak nitelendirdi. Pakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mumtaz Zahra Baloch, “Bazı ülkelerin, nükleer silahların yayılmasını önleme normlarına sıkı sıkıya bağlı olduklarını iddia ederken, gelişmiş askeri teknolojiler için lisans gerekliliklerinden kendi gözdelerine uygun bir şekilde feragat ettikleri yaygın olarak bilinmektedir” diyerek bu hamleyi eleştirdi.

Pakistan ve Çin savunma işbirliği

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre Çin, Pakistan’ın en büyük silah tedarikçisi olmaya devam ediyor ve 2000-2023 yılları arasında Pakistan’a yapılan tüm büyük silah ihracatının %44’ünü oluşturuyor. İki ülke, JF-17 Thunder savaş uçağı ve Al-Khalid ana muharebe tankının ortak geliştirilmesi de dahil olmak üzere uzun bir savunma işbirliği geçmişine sahiptir. Diğer savunma alımları arasında 25 J-10C uçağı, Wing Loong II silahlı insansız hava araçları ve sekiz Hangor sınıfı saldırı denizaltısı yer alıyor.

Yaptırımların Pakistan’ın balistik füze programı üzerinde hemen bir etkisi olmayabilir ancak uzmanlar Pakistan’ın Çin ile savunma işbirliğinin ileride önemli engellerle karşılaşabileceği konusunda uyarıyor. Nikkei’ye konuşan Wilson Center Güney Asya Enstitüsü Direktörü Michael Kugelman, “Pakistan’ın Çin ile özel bir savunma ilişkisi var ve Pekin’in cezalandırıcı ABD önlemleriyle hedef alınmaya devam etmesi halinde füze geliştirme ihtiyaçları için başvurabileceği başka bir ortağı yok” dedi.

Gelecekteki etkileri

Yaptırımlar Pakistan ve Çin arasında gelecekte yapılacak işlemleri zorlaştırabilir. King’s College London’da kıdemli araştırmacı olan Ayesha Siddiqa, ABD dolarının küresel hakimiyetinin Çinli firmaları kısıtlamalara uymaya zorlayabileceğini vurguladı. Siddiqa, “Bu hakimiyet Çinli firmaları gelecekte Pakistan ile iş yaparken daha temkinli olmaya zorlayabilir” dedi.

Uzmanlara göre, Washington’un eylemleri Pakistan’ı tırmanan ABD-Çin rekabetine daha fazla dahil edebilir. Kugelman, “ABD’nin Çin’in füze endüstrisine uyguladığı amansız yaptırımlar, Pekin’in İslamabad’ın uzun süredir bel bağladığı silah türlerini sağlamasını zorlaştırırsa, uzun vadede Pakistan-Çin savunma ilişkileri çok pratik nedenlerden dolayı zorluklarla karşılaşabilir” dedi.

Çin’in ABD yaptırımları nedeniyle daha az erişilebilir hale gelmesi durumunda Pakistan alternatif tedarikçiler aramak zorunda kalabilir, ancak bu uzun bir süreç olabilir. Kugelman, Pakistan’ın nükleer silahların yayılması konusundaki geçmişinin de savunma işbirliğine girmeye istekli yeni ortaklar bulmayı zorlaştırabileceğini belirtti.

Ayesha Siddiqa, ABD’nin yaptırımları muhtemelen Hint-Pasifik müttefiklerini düşünerek uyguladığını söyledi ve “ABD bölgedeki ortaklarını balistik füze saldırıları tehdidine karşı güvence altına almak ve konsolide etmek istiyor” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

ASYA

Japonya’nın güvenlik geleceği: ‘Asya NATO’su’ önerisi ve SOFA revizyonu

Yayınlanma

Japonya Liberal Demokrat Partisi (LDP) yeni başbakanı seçmek için dokuz adayı kamuoyu önünde münazaraya çıkardı. Adaylar, ekonomik büyüme, güvenlik sorunları ve siyasi reformlar gibi konuları ele alarak görüşlerini paylaştı.

Adaylar içerisinde en dikkat çeken söylem ise kıdemli aday Shigeru Ishiba’nın Japonya’nın ANZUS’a katılmasıyla başlayarak Asya NATO’su kurulması çağrısında bulunması oldu.

Daha önce düzenlediği basın toplantılarında Ishiba, “NATO’nun Asya versiyonunu” yaratma ve Japonya-ABD Güçlerin Statüsü Anlaşması’na eşitlik getirme arzusunu sıkça dile getirmişti. Ishiba toplantı esnasında sıkça Ukrayna meselesine değinirek, “Ukrayna’da caydırıcılık neden işe yaramıyor. Çünkü orada bir resmi bir NATO varlığı yok” ifadesini kullandı.

Ishiba, 2002-2004 yılları arasında Başbakan Junichiro Koizumi kabinesinde Japonya Savunma Ajansı Genel Müdürü olarak görev yaptı. Ardından 2007-2008 yılları arasında Yasuo Fukuda yönetiminde Savunma Bakanı olarak 1 yıl görevde kaldı. LDP içerisinde kıdemli isimlerden olan Ishiba, Japonya’nın pasifist anayasal savunma stratejisinden vazgeçmesi gerektiğini düşünen isimlerden.

9 adayla birlikte çıktıkları münazarada, diğer adayların ekonomi ve kalkınma planlarına dair planlamaları ön plana çıkarken Ishiba, “Asya’nın güvenlik yapısı, mevcut ilişkilerin ve değer sistemlerinin etkisiyle giderek değişiyor. Bu durum, uluslararası işbirliği ve meşru müdafaa kavramlarını yeniden düşünmemizi gerektiriyor” dedi.

Güvenlik politikasıyla ilgili olarak Genel Sekreter Toshimitsu Motegi, eski Genel Sekreter Shigeru Ishiba’nın savunduğu “NATO’nun Asya versiyonunun” gerçekçi olmadığına dikkat çekti. Ishiba, ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı göz önünde bulundurarak, “Benzer ortamlara sahip ülkelerle başlamak teorik olarak mümkün” diye yanıt verdi.

Ardından Motegi bu durumun parti gündeminden bağımsız ve Anayasal bir süreç olduğunu hatırlatarak, “NATO’nun Asya versiyonunun kurucusunun Ishiba olacağını düşünüyorum. Her ne kadar NATO’nun özü önerilmiş olsa da üye ülkeleri dış saldırılardan korumaya yönelik bir sistemden bahsediliyor. Kolektif güvenlik ve meşru müdafaa hakkı giderek LDP’ye bağımlı hale geliyor. Bu kapsamlı çalışma Anayasa ile ilgilidir. Evet, Asya farklı değer sistemlerine sahip bir kıta. Avrupa’dan çok farklı özellikle. Örneğin Çin ile olan ilişkilerimiz ve konumlarımız farklı bir boyutta. İlişkilerde ilerleyen süreci idame ettirecek bu söylemin olgunlaşıp olgunlaşmadığını merak ediyorum. Öte yandan Singapur, Tayland ve Hindistan bu gruba dahil edilecek mi? Ben de bunun gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Ne düşünüyorsunuz Bay Shiba, lütfen cevap verin?” sözleri ile çıkıştı.

Ishiba, Asya’da kolektif güvenlik anlayışının, ülkelerin ilişkilerini etkilediğini bu durumun, bölgesel güvenlik mekanizmalarının nasıl şekilleneceği konusunda belirsizlik yarattığını savunarak, “Kolektif güvenliğin simgesi olan Birleşmiş Milletler’dir. Fakat Birleşmiş Milletler güçlerine katılıp güç kullanmak mümkün mü? Meşru müdafaa hakkından farklı bir kavram olduğundan Asya NATO’su versiyonunu savunuyorum. Anayasa tartışması da dahil olmak üzere her şeyi açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Bunun tamamen farkındayım. Peki hangi ülkeler dahil olacak? Bu ancak Asya-Pasifik bölgesinde Japonya ve ABD, ABD-Kore Güvenlik Anlaşması, ANZUS Anlaşması ve Birleşik Krallık bünyesindeki Beş Göz İttifakı gibi çeşitli güvenlik mekanizmaları var. Evet, bunları birleştirmenin en erken yolu AZUS’a Japonya’nın eklenmesidir” diye konuştu.

Japonya ve ABD arasındaki ittifak, Asya-Pasifik bölgesinde güvenlik dinamiklerini belirleyen önemli bir faktör. Bu durum, diğer Asya ülkeleriyle işbirliğini artırma ihtiyacını doğuruyor. Öyle ki Ishiba’nın “Japonya kolektif güvenliğin simgesidir” söylemi bölgede Çin ve Rusya’yı çevreleyecek merkez üssünü Japonya’da tesis ederek, ABD ile Asya-Pasifik’te hegemonya kurma çabalarını gösteriyor. Ishiba, Abe kabinesinde Genel Sekreterlik görevindeyken, söz konusu anayasal değişikliler için yol açılması gerektiğini savunuyordu.

Ayrıca Ishiba, ABD’nin Japonya’daki askeri operasyonlarına ilişkin kuralları belirleyen SOFA’yı (Statute of Forces Agreement) revize etmeyi değerlendireceğini duyurdu.

Anlaşma, Japonya-ABD Güvenlik Anlaşması’nın 1960 yılında revize edilmesiyle imzalanmış ve değişikliğe uğramadan kalmıştır.

Japonya’da pek çok kişi, özellikle ABD askeri personelinin karıştığı kazalar ve suçlar söz konusu olduğunda SOFA’yı “eşitsiz ve işgalci” olarak nitelendiriyor.

Ishiba, LDP başkanı ve dolayısıyla başbakan olarak Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetleri’ni eğitmek için ABD’de bir üs kurmayı hedeflediğini söyleyerek iki ülkenin askeri açıdan daha yakın ilişkilerde olması gerektiğinin altını çizdi.

Daha sonra SOFA’nın, ABD’de böyle bir Japon askeri üssünün kurulması halinde kurulacak anlaşmayla aynı seviyede olması gerektiğini savundu.

Ishiba, “SOFA’yı revize edeceksek, ittifakı güçlendirecek ve bölgesel güvenlik ortamını iyileştirecek bir şey olmalı” dedi.

Okumaya Devam Et

ASYA

ABD heyeti Bangladeş’in yeni yönetimiyle görüştü, reform çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Bangladeş’in yeni geçici hükümeti, geçtiğimiz ay protestolar sonucu uzun süredir başbakanlık görevini yürüten Şeyh Hasina’nın devrilmesinin ardından ilk önemli diplomatik toplantısını “sıfırlama, reform ve yeniden başlatma” çağrısıyla tamamladı.

Geçici lider Nobel ödüllü bankacı Muhammed Yunus ve diğer yetkililer pazar günü başkent Dakka’da, ABD hükümetinin Güney Asya’dan sorumlu dışişleri bakan yardımcısı Donald Lu ve Hazine Bakanlığı’nın uluslararası finanstan sorumlu müsteşar yardımcısı Brent Neiman’ın da aralarında bulunduğu altı kişilik bir heyetle görüşmelerde bulundu.

Lu, ocak ayındaki seçimlerden önce de dahil olmak üzere birçok ziyaret gerçekleştirdiği Güney Asya ülkesinde tanınan bir isim.

Bu hafta sonu yapılan üst düzey görüşmelerde Yunus, ekonominin yeniden canlandırılması ve seçim sistemi, yargı ve polis gibi kilit kurumlarda reform yapılması da dahil olmak üzere pek çok söz verdi.

“Yolsuzluk batağına saplanmıştık” diyen Yunus, yetkililerin ‘sıfırlama, reform ve yeniden başlatma’ için çaba göstereceğini de sözlerine ekledi.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2023 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 180 ülke arasında 149. sırada yer alan Bangladeş, milyarlarca dolarlık kayıp devlet fonlarını geri almak için FBI ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nden (UNODC) yardım istedi.

Yunus’un finans danışmanı Salehuddin Ahmed pazar günü gazetecilere yaptığı açıklamada, çalınan paranın ülkesine geri gönderilmesi konusunda ABD heyetiyle görüşmeler yapıldığını söyledi. Yeni hükümet, son 15 yılda, özellikle ticari yanlış faturalandırma ve hundi olarak bilinen gayri resmi bir para transferi ağı yoluyla yaklaşık 100 milyar doların yasadışı olarak ülke dışına çıkarıldığını iddia ediyor.

ABD, Bangladeş’e yönelik yaklaşımını neden değiştirdi?

ABD’den destek sözü

ABD heyeti pazar günü yaptığı açıklamada Bangladeş’in kapsayıcı ekonomik büyümesini ve kurumsal reformlarını destekleyeceğini belirterek ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) aracılığıyla 202 milyon dolarlık ek yardım sözü verdi.

Bu, USAID’in 2026 yılına kadar Bangladeş’e 954 milyon dolar yardım sözü verdiği ve bunun 425 milyon dolarının halihazırda ödendiği 2021 anlaşmasının ardından geldi.

ABD heyetinin ziyaretiyle eş zamanlı olarak Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası da pazar günü Bangladeş’e bankacılık ve finans sektörlerindeki reformları desteklemek üzere 2,5 milyar dolar kredi sağlayacaklarını açıkladı.

Dünya Bankası toplam miktarın 1 milyar dolarını tahsis ederken, ADB de 1,5 milyar dolarlık katkıda bulunacak.

Bangladeş geçen yıl Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) 4.7 milyar dolarlık bir kurtarma paketi talep etti ve şimdi de tükenen döviz rezervlerini doldurmak için 5 milyar dolar daha istiyor.

ABD merkezli jeopolitik köşe yazarı Shafquat Rabbee pazar günkü toplantılarla ilgili olarak “Üst düzey bir heyet Yunus hükümetine, özellikle de Bangladeş’in acilen ihtiyaç duyduğu önemli ekonomik yardım konusunda önemli bir destek sinyali verebilir” dedi.

Dakka’daki ABD büyükelçiliği, önemli bir giyim ihracatçısı olan Bangladeş’teki Amerikan şirketlerinin önemli varlığına vurgu yaparak, sosyal medyada “doğru ekonomik reformların yapılması halinde” ülkenin “ticaret ve yatırım yoluyla büyüme potansiyelini” ortaya çıkarabileceğini söyledi.

Dakka’daki Jahangirnagar Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Shahab Enam Khan Nikkei Asia’ya yaptığı değerlendirmede, ABD heyetinin mesajının, Washington’ın Bangladeş gibi Hint-Pasifik’te yükselen jeopolitik oyuncularla süregelen angajmanını yansıttığını söyledi.

Bangladeş’te Muhammed Yunus geçici lider olarak görevi devraldı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English