Bizi Takip Edin

ASYA

Çin Merkez Bankası emlak piyasasını desteklemek için mevcut mortgage oranlarını düşürdü

Yayınlanma

Çin Merkez Bankası pazar günü, ülke mülk sahipleri üzerindeki mali yükü azaltmayı hedeflerken, ipotek oranları için fiyatlandırma mekanizmasını düzenledi. Merkez bankasının yönlendirmesi doğrultusunda, Çin’in “dört büyük” ticari bankası, mevcut bireysel konut kredilerinin faiz oranlarını düşüreceklerini teyit eden açıklamalar yayınladı.

Analistler, emlak sektörünü istikrara kavuşturmaya yönelik daha geniş bir çabanın parçası olarak, politika ayarlamasının tüketimi artırmaya da yardımcı olacağını ve piyasadaki iyimser havayı destekleyeceğini söyledi.

CCTV’nin haberine göre, Çin Merkez Bankası (PBC) pazar günü mevcut konut kredileri için ipotek oranlarında ortalama 0,5 puanlık tahmini bir düşüşle önemli bir indirim açıkladı.

PBC’den yapılan açıklamada, söz konusu ayarlamanın mevcut kredi oranlarını yeni verilen ipotekli konut kredileri için ulusal ortalama ile uyumlu hale getirmeyi ve böylece borçlular üzerindeki faiz yükünü hafifletmeyi amaçladığı belirtildi.

PBC, ticari bankaların 31 Ekim’e kadar uygun mevcut ipotekler için ayarlamaları yapmaları gerektiğini söyledi.

Merkez bankasının duyurusunun ardından Çin’in “dört büyük” ticari bankası, mevcut bireysel konut kredilerinin faiz oranlarını merkez bankasının yönlendirmesine uygun olarak ayarlayacaklarını teyit eden açıklamalar yayınladı.

Şanghay merkezli E-house China R&D Institute araştırma direktörü Yan Yuejin pazar günü Global Times’a yaptığı açıklamada, “Mevcut mortgage faiz oranlarının ayarlanması çok olumlu bir yönlendirme etkisine sahiptir” dedi ve aylık ödemelerdeki azalmanın tüketici güvenini artırmada olumlu bir etkisi olacağını söyledi.

Ayrıca, ticari bireysel konut kredileri artık ilk kez ve ikinci kez ev satın alanlar arasında ayrım yapmayacak. PBC, asgari peşinat şartının artık yüzde 15’ten az olmayacak şekilde belirlendiğini söyledi.

Şanghay ve Güney Çin’in Guangdong Eyaletindeki Guangzhou ve Shenzhen gibi birinci kademe şehirlerin tümü pazar günü emlak politikalarını hafifletti.

Shenzhen, ilk kez ev alacaklara yönelik ticari bireysel konut kredileri için asgari peşinat oranının yüzde 15 olarak ayarlanacağını duyurdu.

Şanghay, 1 Ekim 2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere emlak piyasasını istikrara kavuşturmayı amaçlayan yedi yeni politika uygulamaya koydu.

Önlemlerden öne çıkanlar arasında, yerleşik olmayan aileler ve bireyler için satın alma kısıtlamalarının hafifletilmesi de yer alıyor. Özellikle, sosyal sigorta veya kişisel gelir vergisinin sürekli ödenmesi şartı, şehrin dış halkası dışında ev satın alanlar için satın alma tarihinden en az bir yıl öncesine çekildi.

Ayrıca, Şanghay’da ilk konutların satın alınmasına yönelik ticari bireysel konut kredileri için asgari peşinat oranı en az yüzde 15 olarak belirlenirken, ikinci konutlar için bu oran en az yüzde 25 olarak ayarlandı.

CCTV’nin haberine göre Guangzhou da pazar günü bir bildiri yayınlayarak Guangzhou’da konut satın alan yerel aileler için tüm satın alma kısıtlamalarının kaldırılacağını duyurdu.

Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Siyasi Bürosu perşembe günü ülkenin mevcut ekonomik durumunu analiz etmek ve ekonomik çalışmalar için daha fazla plan yapmak üzere bir toplantı düzenledi.

Toplantıda, emlak piyasasıyla ilgili olarak, halkın endişelerinin giderilmesi, konut satın alma kısıtlamalarının ayarlanması, mevcut ipotek oranlarının düşürülmesi, arazi, mali ve vergilendirme, mali ve diğer politikaların iyileştirilmesi ve yeni bir emlak geliştirme modelinin oluşturulmasının teşvik edilmesi için çaba gösterilmesi gerektiği sonucuna varıldı.

İskan ve Kentsel-Kırsal Kalkınma Bakanlığı pazar günü yaptığı bir toplantıda, başta birinci kademe şehirler olmak üzere şehirlerin bağımsız emlak piyasası düzenlemelerini etkin bir şekilde kullanmalarını destekleyeceğini ve konut alım kısıtlamalarını yerel koşullara göre ayarlayacağını söyledi.

Ülke genelinde konut politikalarındaki düzenlemelerin hızlanması bekleniyor.

Çin liderliği ekonomiyi canlandırmak için toplandı

ASYA

Xi Jinping ‘ulusal gün’ konuşmasında Tayvan’daki ayrılıkçıları uyardı

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping pazartesi günü yaptığı yıllık Ulusal Gün konuşmasında artan belirsizliklere karşı topyekûn bir çaba çağrısında bulundu ve Tayvan’daki “ayrılıkçılara” güçlü bir uyarı gönderdi.

Salı günü Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 75. yıldönümü münasebetiyle Pekin’de düzenlenen resmi etkinlikte konuşan Xi, kadrolara, “geleceğe hazırlıklı olun ve tüm belirsizliklerin üstesinden kararlılıkla gelin” dedi.

Xi, Çin’in her açıdan büyük ve modern bir sosyalist ülke inşa etmek ve Çin modernizasyonu yoluyla ulusal gençleşmeyi sağlamak için çok önemli bir dönemde olduğunu vurguladı.

Xi ayrıca Tayvan’ın “Çin’in kutsal toprakları” olduğunu ve “[Tayvan] Boğazı’nın her iki yakasındaki insanların birbirlerine kan bağıyla bağlı olduklarını” söyledi.

Xi, “Boğazın her iki yakasındaki yurttaşların manevi uyumunu teşvik etmeli ve Tayvan’ın bağımsızlığına yönelik ayrılıkçı faaliyetlere kararlılıkla karşı çıkmalıyız” dedi.

Devlet yayın kuruluşu CCTV’nin haberine göre Xi ayrıca reform ve dışa açılma konusunda ilerleme sözü verdi.

Taahhütler, Pekin’in zorlaşan bir dizi jeopolitik rüzgar karşısında ekonomik ivmeyi yeniden kazanmaya çalıştığı bir dönemde geldi.

Geçtiğimiz hafta Politbüro, ekonomik meseleleri görüşmek üzere bir toplantı düzenledi.

Toplantıda, zor durumdaki işletmelere yardım edilmesi ve sıkıntılı emlak piyasasının kurtarılması için bir çağrı yapıldı.

Çin Merkez Bankası ve mali düzenleyiciler de geçen hafta faiz indirimleri de dahil olmak üzere bir dizi önlem açıkladı. Daha destekleyici mali politikaların da yolda olması bekleniyor.

Çin, ‘hataları tolere etme’ sözü vererek riskten kaçınan yetkilileri inisiyatif almaya teşvik etti

Okumaya Devam Et

ASYA

Şanghay Üniversitesi’nde Türkiye’nin BRICS başvurusu tartışıldı

Yayınlanma

24 Eylül’de Şanghay Üniversitesi Küresel Çalışmalar Enstitüsü, “Türkiye’nin Yeniden Asya Girişimi” ile ilgili bir çalıştay düzenledi.

Şanghay Üniversitesi Türk Çalışmaları Merkezi Direktörü Prof. Guo Changgang’ın moderatörlüğünde düzenlenen çalıştayda, Çin ve Türkiye’nin dış politikalarının yanı sıra, yükselen Küresel Güney, BRICS gündemi ve Türkiye’nin üyelik talebi konuşuldu.

Etkinliğin açılışını yapan Prof. Guo Changgang, “Ankara BRICS’e katılmak için başvururken, Türkiye’nin Asya politikasını konuşmak için iyi bir zaman” dedi ve Yeniden Asya Girişimi’ne vurgu yaptı.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gürol Baba, “Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılma ve ASEAN’da yer alma çabaları, Türkiye’nin Batı ve Doğu arasında bir ‘sarkaç’ pozisyonu sergilediğini gösteriyor” dedi. Türkiye’nin BRICS’e katılım adımının onu bölgede daha “görünür” bir aktör haline getireceğini söyleyen Gürol Baba, “Türkiye aktif bir orta güçtür. Benzer düşüncedeki güçlerle çalışması gerekir. Örneğin, Türkiye MIKTA grubunun kurucu üyesidir. BRICS de Türkiye’nin benzer düşüncedeki ülkeleri bulabileceği bir yerdir” değerlendirmesini yaptı. Baba, Türkiye’nin Doğu ve Batı’yı dış politikasında birlikte tutmak istediğini söyledi.

Fudan Üniversitesi’den Prof. Zou Zhigiang, “Türkiye, Asya politikasını dönüştürüyor. Bunun nedeni, ekonomik ve teknolojik açıdan kendine güvenen, rekabetçi ve her anlamda yükselen bir Asya’nın göz ardı edilememesidir. Türkiye, şu anda bölgedeki etkileşimini artırmayı hedefliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2022’de bir NATO ülkesi olarak ilk kez Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katıldı. Ayrıca, Türkiye’nin BRICS’e katılmak için başvuruda bulunduğu da doğrulandı” dedi. Prof. Zou, Türkiye’nin neden Asya’ya bu kadar büyük bir önem verdiğini ise 4 maddede özetledi:

  1. Batı ve Avrupa Birliği ile biriken hayal kırıklığı. Türkiye’nin AB üyeliğinin yakın gelecekte gerçekleşmeyeceği artık açık.
  2. Türkiye, stratejik özerkliğe bağlıdır. Dünya üzerinde merkezi bir güç olmak ve dengeli bir politika izlemek istiyor. Doğu ile Batı arasında bir merkez olmak, NATO üyeliğinden de vazgeçmemek istiyor.
  3. Dünyada ŞİÖ ve BRICS’in artan küresel etkisi ve cazibesi.
  4. Türkiye’nin iç ekonomisi zorluklarla karşı karşıya. Yeni ekonomik pazarlar ve sermaye girişi, Türkiye için hayati öneme sahip.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nden Prof. Zhou Shixin ise Çin’in Asya politikasını ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

“Çin, ABD tarafından en büyük tehdit olarak görülüyor ve bu nedenle ABD ve bazı müttefikleri tarafından engelleniyor ve dışlanıyor. Çin ve ABD arasındaki ilişkiler, Asya-Pasifik bölgesel güç kayması ve düzen geçişini iten en büyük unsurlardan biridir. Çin, Asya Pasifik’teki varlığını genişletiyor ve etkisini artırıyor. Çin, modern ve egemen bir ülke olarak hareket ediyor, toprak bütünlüğünü ve egemenlik bağımsızlığını savunmaya ve ulusal yeniden birleşmeyi sağlamaya büyük çaba gösteriyor. Çin ayrıca ABD ile barışçıl ve eşit şekilde bir arada yaşamaya ve etkileşimde bulunmaya çalışıyor, ancak ABD’yi zorlamaya çalışmıyor. Çin, “dostluk; samimiyet; karşılıklı fayda ve kapsayıcılık” ilkelerine dayalı olarak daha fazla bölgesel ülke ile güvenlik ve ekonomik ilişkileri güçlendirmeye çalışıyor. Çin, komşularıyla toprak anlaşmazlıklarını ilk olarak ikili diplomatik istişareler ve müzakereler yoluyla yönetmeye ve çözmeye çalışıyor.”

Türkiye’nin Asya Yeniden Girişimi’ni de değerlendiren Prof. Zhou, Ankara’nın Stratejik Derinlik Doktrini’ne dayalı olarak çok boyutlu dış politika istekliliğini sergilediğini söyledi ve şu önerilerde bulundu: “Türkiye, Güney Asya ve Kuzeydoğu Asya’dan daha fazla Güneydoğu Asya’ya odaklanabilir, Türkiye, Asya-Pasifik ülkeleri ile bir NATO üyesi olarak değil, egemen bir ülke olarak etkileşimde bulunabilir, hatta Japonya ve Güney Kore ile bile. Türkiye, güvenlik işbirliğinden ziyade daha fazla ekonomik işbirliğini teşvik edebilir, Türkiye, bir Asya ülkesi olarak Asean Bölgesel Forumu’na katılmak için başvurabilir ve AB’ye katılmadan önce Asya-Pasifik ülkeleri ile Güney Kore (1 Mayıs 2013), Malezya (1 Ağustos 2015) ve Singapur’un (1 Ekim 2017) ötesinde daha fazla STA müzakere edebilir. Sonuç olarak, Çin, Türkiye’nin bazı bölgesel ülkelerle daha fazla koordinasyon sağlamasına yardımcı olmaya isteklidir.”

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nden Prof. Zhou Yiqi, Çin’in Orta Doğu politikası üzerine konuştu:

Orta Doğu’da dört önemli taraf var: Arap ülkeleri, İsrail, İran ve Türkiye. Çin, buradaki büyük güçlerin çoğuyla ilişkilerini güçlendirdi. Ancak, Türkiye şu ana kadar Çin ile ortaklık anlaşmasına varmamış tek taraf olarak kalıyor. İki taraf arasındaki diplomatik ilişki: Stratejik işbirliği ilişkisi. Çin-İsrail ilişkisi oldukça kötü olmasına rağmen, hâlâ bir yenilikçi ortaklık ilişkisi mevcut. Dahası, Çin, İran ve Suudi Arabistan arasındaki çatışmayı başarıyla müzakere etti. Çin’in bu iki ülke arasındaki ortaklığı, onları bir araya getiren bir köprü haline geldi.

Geleneksel klişe, Çin’in sadece ekonomik meselelere ilgi duyduğu ve bölgedeki güvenlik konusunda bedavacı olduğu yönündedir. Ancak, İran ve Suudi Arabistan arasındaki arabuluculuğu ve Gazze’ye barış getirme çabaları sonrasında, Çin, Orta Doğu’daki güvenlik meselelerinde aktif bir aktör haline geldi. Ancak yine de, ABD’nin ittifakı pazarlık kozu olarak kullandığı çabalardan farklıdır. Çin, Orta Doğu’da her zaman oldukça adil olmuştur, bu yüzden güven kazanmıştır. Ancak aynı zamanda adaletin yanında durmaktadır, örneğin Filistin konusunda..

Türkiye’nin Yeniden Asya Girişimi hakkında da değerlendirmelerde bulunan, Prof. Zhou Yiqi, “Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini geliştirmesi hayati önem taşıyor diye düşünüyorum. Çünkü Çin-Türkiye ilişkileri, Çin-İsrail ilişkilerinden bile daha zayıf. Çin, görünen belirsizlik karşısında istikrar arayışında. Ancak neden Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye geri dönüp aniden Çin’den ithal edilen elektrikli araçlara vergi artırımı yaptığını anlamıyorum. Bu tür meseleler Çin sosyal medyasında gündem oldu ve bu, halklar arası anlayış için kesinlikle olumlu değil” dedi.

Boğaziçi Üniversitesi’nden Dr. Selçuk Aydın, Türkiye’nin Asya ile ilişkilerine dair şu değerlendirmeleri yaptı:

“Modern Türkiye’nin kökenleri 19. yüzyılın başlarına kadar uzanır. O dönemdeki en büyük olay Yeniçerilerin kaldırılmasıydı. Yani Osmanlı İmparatorluğu bir dönüşüm geçirirken bu süreç “yeni” bir terimle ifade ediliyordu. 1920’lere baktığımızda yine “Yeni Türkiye” üzerine tartışmalar yapılıyordu. Erdoğan iktidara geldiğinde de tüm haberler “Yeni Türkiye” hakkındaydı. Aslında, Asya Türkiye için yeni bir şey değil; tarihsel, kültürel ve dini açıdan zaten bağlantıları var. Doktor Serdar’ın Uygur ve Sincan konularında çalıştığını düşünüyorum. Tarihsel olarak, bu bölge Türkiye ile oldukça bağlı ve etkileşim halindeydi.

İkinci olarak, Kuşak ve Yol Girişimi’ne Türkiye’nin katılımı büyük bir girişimdir. Türkiye’de Çin’e dair, Çin’de de Türkiye’ye dair bir gizem var. Türkiye burada nasıl algılanıyor peki? Çin için Türkiye kavramı muhtemelen NATO ile sınırlı. Sonrasında ise Sincan meselesi geliyor. Türkiye’nin Çin ile işbirliğini engelleyen iki önemli mesele var.

İlk olarak tartışmamız gereken adım, Türkiye’nin ABD’nin Orta Doğu’da yapmasını zorladığı şeylerden memnun olmaması. Özellikle Suriye olayı. Bu, diplomaside bir dönüm noktasıydı. Diğer bir örnek ise FETÖ olayıdır. Gülen’in ABD ile yakın ilişkisi vardı ve darbe girişimi yaşandı. Bu olaydan sonra Türkiye’nin diplomatik yönü değişti. Arap Baharı’ndan sonra Türkiye, ABD’nin Orta Doğu’daki liberal hareketleri desteklemediğini, sadece kendi çıkarlarına odaklandığını fark etti. Bunun ardından Türkiye, Orta Doğu meselelerine daha fazla dahil olmaya başladı; örneğin, yurtdışındaki askerî hareketleri Suriye, Azerbaycan ve benzeri yerlerde harekete geçti.

Türkiye’nin dış politikasını bu açılardan analiz etmeliyiz. Birincisi tarih, ki bu aynı zamanda dinle iç içedir. Osmanlı İmparatorluğu, Halifeliğin merkezindeydi. İkincisi ise ırksal boyuttur, bu da geç Osmanlı İmparatorluğu’ndan izler taşır. Bu yüzden Türk konsoloslukları, Türkiye’nin dış politikasının temel dayanağıdır. Türk politikasının üçüncü ayağı ise batı-dışı yaklaşımı desteklemektir. Bu, modern Türkiye’nin temelleriyle ilgilidir ve oldukça anti-sömürgecidir. Aynı zamanda Türkiye, coğrafi olarak batı ülkelerine yakındır ve tarihsel olarak onlarla işbirliği yapmıştır.

Türkiye’nin komşu ülkeleri, çoğunlukla iç savaş ya da çatışmalar içinde. Bu yüzden Türkiye Asya’ya yönelmek zorunda çünkü Çin’in bu bölgede inanılmaz dersleri var. Orta Doğu’da barışı isteyen tek süper güç belki de Çin olabilir.”

Türkiye-Çin ilişkilerine dair değerlendirmelerde bulunan Dr. Serdar Yurtçiçek şunları söyledi:

“Profesör Yiqi Ortadoğu’da dört önemli güç (Türkiye, Arabistan İran ve İsrail) olduğunu ve bunlardan üçüyle Çin’in çok iyi ilişkilere sahip olmasına rağmen Türkiye ile ilişkilerini bir türlü geliştiremediğinden bahsetti. Bunun nedeni biraz önce Selçuk hocanın ifade ettiği gibi Uygur sorunudur. 2016 yılından beri Çin’de yaşıyorum ve Türkiye’nin Çin politikasını araştırıyorum. Bu süre boyunca birçok Çinli akademisyen ve politikacı ile karşılaştım. Deneyimlerimden ve çalışmalarımdan çıkardığım sonuç Türkiye ve Çin arasındaki en önemli sorunun Uygur sorunu olduğu ve bu sorun çözülmedikçe diğer bütün işbirliği alanlarının karşılıklı güven ilişkisi içerisinde inşa edilemeyeceğidir. Geçtiğimiz yıl eski büyükelçi Emin Önen “Türkiye-Çin ilişkilerinde 99 noktada karşılıklı anlayış var bir noktada da anlaşamayalım. Bu ikili ilişkilerin gelişmesini engellememeli” demişti. Prof. Yang Chen ise Çin’in Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istediğini ancak bu noktanın diğer 99 nokta kadar önemli olduğunu, iki ülkenin verdiği karşılıklı sözleri tutması gerektiğini ifade etmişti. Bu nokta Uygur sorunudur. Ve açıkça görülüyor ki Türkiye akademisi ve politikası Xinjiang sorununun Çin için ne kadar önemli ve ulusal egemenlik bakımından tartışılamaz bir konu olduğunun farkında değil.

Türkiye Çin ilişkileri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük ölçüde ABD’nin çizdiği dış politika sınırları içerisinde gelişti. Özellikle Kore İç Savaşı’nda Çin’e karşı savaşılması ve sonunda Türkiye’nin NATO’ya katılması, İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra gibi Uygur figürlerin Türkiye’ye iltica etmesiyle sonuçlandı ve Türkiye’yi ayrılıkçı Çin karşıtı Uygur örgütlerin merkezi haline getirdi. Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler bile ABD’nin Çin ile diplomatik ilişkiler kurmasından sonra başlayabildi.
İkinci dünya savaşı öncesinde de durum farklı değildi. Türkiye dış politikasında Sovyetlerle dostluğunu öncelemişti ve Sovyetler’i kızdıracak hamlelerden çekiniyordu. Örneğin 1944’te Türkiye ve Çin Cumhuriyeti neredeyse bir dostluk antlaşması imzalayacak seviyeye gelmiş ancak Türkiye son dakikada Sovyetleri kızdırmamak için antlaşmayı imzalamaktan vazgeçmişti. Çünkü Türkiye’nin Boğazlar sözleşmesi konusu başta olmak üzere Sovyetlerle ciddi sorunlar yaşıyordu. Benzer bir durum Çin için geçerliydi. Xinjiang büyük ölçüde Sovyetlerin kontrolündeydi. Bir Türk diplomata göre eğer bir Çin yetkilisi Xinjiang’a gitmek istiyorsa önce Sovyetler Birliği’nin Kaşgar’daki konsolosundan izin almak zorundaydı.

Bugün ilk defa Çin ve Türkiye arasında üçüncü bir ülkenin gölgesi olmadan stratejik ilişkiler kurulabilme ihtimali belirmektedir. Türkiye’nin BRICS üyeliği talebi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.”

Okumaya Devam Et

ASYA

Japonya’da Ishiba’dan erken seçim ve yeni liderlik kadrosu duyurusu

Yayınlanma

Japonya’da iktidardaki Liberal Demokrat Parti’nin (LDP) başkanı ve muhtemel yeni başbakan Shigeru Ishiba pazartesi günü yaptığı açıklamada alt meclisi feshedeceğini ve 27 Ekim’de genel seçime gidileceğini söyledi.

Seçim, partideki siyasi fon skandalını ele alma zorluğuyla karşı karşıya olan Ishiba yönetimindeki LDP’ye halkın güvenini test edecek.

Ishiba cuma günü dokuz aday arasından parti başkanı olarak seçildi. Salı günü toplanacak olan bir sonraki Diyet oturumunun başında Fumio Kishida’nın yerine başbakan olarak seçilmesi bekleniyor.

Ishiba, LDP’nin üst düzey parti yöneticiliklerine yaptığı atamaları tanıttığı basın toplantısında “Yeni yönetimin bir an önce halk tarafından değerlendirilmesinin önemli olduğuna inanıyorum ve tüm koşullar yerine getirilirse 27 Ekim’de bir genel seçim yapmak istiyoruz” dedi. Açıklamasının “başbakan olarak seçileceğim varsayımıyla” yapıldığını söyledi.

Ishiba, seçmenlerin kararlarını dayandıracakları, Diyet’te yapacağı politika konuşması ve diğer partilerin başkanlarıyla yasama meclisinde olası bir tartışma da dahil olmak üzere diğer faaliyetler gibi bol miktarda malzemeye sahip olmalarını sağlamak için çalışacağını da sözlerine ekledi.

Salı günü Diet’te başbakan olarak atanmasının ardından kabineyi resmen belirleyecek. Ardından cuma günü hem alt hem de üst mecliste politika konuşmasını yapacak. Her partinin politika konuşmasına yanıt olarak soru sorma şansına sahip olacağı 7 Ekim’den itibaren üç günlük bir sürenin ardından alt meclisi feshetmesi bekleniyor.

Alt meclisin 465 üyesi bulunuyor ve bunların 289’u sondan bir önceki seçim bölgelerinde, 176’sı ise nispi temsil yoluyla seçiliyor. Başbakan meclisi daha erken feshetmediği sürece görev süresi dört yıldır.

Muhalefetten eleştiri

Ishiba liderliğindeki LDP ve koalisyon ortağı Komeito, skandal nedeniyle muhalefet partilerinin şiddetli saldırılarına maruz kalacak gibi görünüyor. Eski başbakanlardan ve ana muhalefet partisi Anayasal Demokratik Parti’nin yeni lideri Yoshihiko Noda, LDP’nin konuyla ilgili olarak seçim “cezası” ödemesi gerektiğini söyledi.

Noda, yeni seçimlerin duyurulması konusunda Ishiba’yı eleştirdi. Kyodo News’in haberine göre Noda, “O henüz başbakan değil ve Diyet’e saygı duymadığını gösterdi” dedi.

Ishiba yaptığı açıklamalarda, seçim tarihini başbakan olmadan önce açıklamanın “oldukça sıra dışı” olduğunu kabul etti ancak seçim yetkililerine hazırlık yapmaları için zaman tanımak amacıyla buna ihtiyaç duyulduğunu savundu.

Ishiba nasıl bir kadro ile seçimlere odaklanacak?

Yeni kadro, Ishiba’nın seçim öncesinde parti içi uyumu sürdürme ve başkanlık yarışında kendisini destekleyenleri ödüllendirme isteğini yansıtıyor gibi görünüyor. Ancak geçen haftaki liderlik yarışından bazı rakipleriyle yaşadığı bir anlaşmazlık (partideki görev tekliflerini reddeden vekiller) ilerideki yolun engellerle dolu olduğunu gösteriyor.

Ishiba, görevden ayrılan Başbakan Fumio Kishida’nın yakın müttefiki olan eski Genel İşler Başkanı Hiroshi Moriyama’yı partinin 2 numarası olan genel sekreter olarak atadı. Partide geniş bir ağa sahip olan 79 yaşındaki Moriyama, yaklaşan seçimlerde partiyi yönlendirebilecek güvenilir bir isim olarak görülüyor.

Moriyama, atanmasının ardından düzenlediği basın toplantısında, “Parti içindeki uyuma gereken önemi vererek ve muhalefet partileriyle kapsamlı görüşmeler yaparak hata yapmaktan dikkatle kaçınacağım” diyerek ve hem genç hem de yaşlı seçmenlerin görüşlerini dinlemeye çalışacağını sözlerine ekledi.

Eski Çevre Bakanı Shinjiro Koizumi liderlik yarışında Ishiba’nın rakiplerinden biri ancak seçim komitesi başkanlığı görevini üstlendi, bu görevde seçimler sırasında partinin yüzü olarak hareket edecek. Bu atama, Koizumi’nin parti liderliği görevine ilk gelişi olacak.

Liderlik kampanyasında bazı aksiliklere rağmen Koizumi halk arasında oldukça popüler olmaya devam ediyor. Ayrıca, LDP’ye liderlik etmek için iki önceki adaylığında (2012 ve 2018) desteklediği Ishiba ile iyi bir ilişkiye sahip.

“İlk önceliğim yaklaşan seçimlere hazırlanmaya odaklanmak” diyen Koizumi, bu yıl tekrarlanan felaketlerin yaşandığı Noto bölgesine çarşamba günü gitmeyi planladığını belirtti.

Eski Savunma Bakanı Itsunori Onodera, feshedilmiş olan Kishida grubunun kıdemli bir üyesi.  Partinin politika komitesine başkanlık edecek, Maliye Bakanı Shunichi Suzuki ise geçmişte üstlendiği bir pozisyon olan genel işler konseyinin başkanı olarak atandı. Tarım bakanı Tetsushi Sakamoto partinin yeni parlamento işleri şefi olacak.

Onodera, gazetecilere yaptığı açıklamada, erken seçim öncesinde partisinin seçim beyannamesini en kısa sürede hazırlamaya başlayacağını söyledi.

Ishiba, geçen haftaki başbakanlık seçimlerinde Koizumi’yi desteklemesine rağmen, ekonomik güvenlik bakanı Sanae Takaichi’ye karşı yapılan ikinci turda da muhtemelen Ishiba’yı destekleyen eski Başbakan Yoshihide Suga’yı partinin başkan yardımcısı olarak atadı.

Suga’nın yeni görevinde yerine getireceği eski başbakanlardan Taro Aso, geçmişte parti liderlerine ayrılmış fahri bir görev olan partinin kıdemli danışmanı olarak atandı.

İki eski başbakanın partide üst düzey görevlere sürpriz bir şekilde atanması, Ishiba’nın yaklaşan seçim öncesinde hizipçiliği bir kenara bırakıp birleşik bir cephe oluşturmayı hedeflediğini gösteriyor.

Aso’nun Ishiba’ya olan düşmanlığı iyi bilinir ve bu, ikincisinin 2009’da eski kabinede tarım bakanı olarak Aso’nun kenara çekilmesini önerdiği zamana dayanır. Cuma günkü ikinci turda Aso, Takaichi’yi destekledi.

Sanae Takaichi’nin, genel işler başkanlığı pozisyonu için yapılan ilk teklifi reddettiği bildirildi. Benzer şekilde, eski ekonomik güvenlik bakanı Takayuki Kobayashi, partinin iletişim komitesi başkanlığı rolünü reddetti. Reddedilenler, seçimin parti içinde bıraktığı derin yaraları gösteriyor.

Pazartesi öğleden sonra Ishiba ile Komeito’nun yeni lideri Keiichi Ishii arasında gerçekleşen toplantıda, her iki parti de genel seçim öncesinde koalisyon anlaşmasını resmileştirdi.

Ishiba’nın salı günü parlamentoda yapılacak genel kurul toplantısında resmen başbakan seçilmesi bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English