GÖRÜŞ

Çin, Rusya, Amerikan hegemonyasına ‘itaatsizler’ cephesi

Yayınlanma

ABD öncülüğünde Batı bloku, Sino-Sovyet macerasından hareketle Çin’in Rusya’yı terk etmesi beklentisinde. Rusya’ya karşı vekalet savaşı sürerken, Çin’e karşı görünüm ‘şizofrenik’. Peki Çin-Rusya denklemi nasıl anlaşılmalı?

ABD’nin uluslararası ilişkiler sistemini ‘süper güç’ sıfatıyla, işgaller, savaşlar ve ‘renkli darbelerle’ salladığı 30 yıllık hegemonyasında sıkıntılı bir görünüm hakim. Ukrayna çatışması, Washington’ın Avrupa üzerinde tahkimatını sağladı, ancak ‘itaatsizler cephesi’ görünür hale geldi. Bu bağlamda en kritik konulardan birisi alternatif üretme potansiyeli ile Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler.

Esasen ABD’nin; bizzat ihlalcisi olduğu ‘BM temelli uluslararası hukuka’ çoğu kez referanstan kaçınarak ve bunun yerine ‘kurallara dayalı’ diyerek sunduğu hegemonyasına karşı aleni bir başkaldırıya tanıklık ettiğimiz söylenebilir. Rusya’nın, BM Güvenlik Konseyi (BMGK) onaylı Minsk anlaşmasını taammüden öldürmüş ABD yönetiminin, Ukrayna’yı kullanarak başlattığı saldırıya verdiği askeri yanıt, bir dönüm noktası. Yeni binyılda, sonuçları bakımından 11 Eylül 2001 veya 2008 mali krizinden çok daha önemli. 2022, bu bakımdan belki Sovyetler Birliği ve reel sosyalizmin Batı kapitalizmi karşısında dağılması ve Batı’nın Soğuk Savaş’taki zaferinin miladı olan 1991 ile kıyaslanabilir.

Rusya’nın 2021 Aralık ayında ABD ve NATO’ya güvenlik mimarisiyle ilgili sunduğu iki teklifin reddedilmesinin ardından 24 Şubat 2022’de başlattığı özel askeri operasyonun, neredeyse birinci yılı doluyor. Ve siyasi, ekonomik ve askeri cephede meydan okuma eşliğinde herkesin aklında 1960’lardaki Sino-Sovyet macerasının tekrarının yaşanıp yaşanmayacağı sorusu var.

‘BÜYÜK GÜÇ REKABETİ, RUSYA’YI TERK ETME BEKLENTİSİ’

Batı siyaseti ve kamuoyu 2022’yi Çin’in Rusya’yı ‘terk etmesi’ beklentisiyle geçirdi. Söylemler bağlamlardan koparılarak sunuldu, Rusya ve Çin’in 2000’lerin başlarında çözdükleri sınır sorunları bile ‘ayrılık malzemesi’ olarak gündeme taşındı.

Bu süre zarfında Biden yönetimi Çin liderliğinden Moskova’ya sırtını dönmesi taleplerini, ‘ağır bedelleri olur’ temalı tehditler eşliğinde canlı tuttu. İronik elbette. Zira ABD’de Cumhuriyetçi Trump yönetiminin Çin’e açtığı ekonomik savaşı devralan Biden yönetimi, 2020 Ocak başından itibaren ‘büyük güç rekabeti’ stratejisine yöneldi. Biden, ekonomik cepheyi Çin’i gelişmiş yarı iletkenlerden men etme hamlesiyle genişletti, ‘Tek Çin’ politikasını sulandırmaya soyunurken, Rusya ve Çin’e atfettiği ‘otoriterlik’ iddiaları üzerinden ‘insan hakları ile demokrasi’ temalı ideolojik mücadeleyi ihmal etmedi.

Batılı siyasi ve akademik çevrelerde genellikle ‘kaçınılması’ bakımından tekrarlanan ‘aynı anda iki büyük güç ile -Rusya ve Çin- kapışmamak’ şiarı, ya hükmen geçerliliğini yitirmiş veya bıçak sırtı görünümde. 2022’de Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaş makinasının vekalet sahası olarak kullanan Biden yönetimi, Çin liderliğini Tayvan üzerinden yokladı. Eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin ağustos ayında Tayvan adasına ‘korsan’ inişi asabiyet katsayısını yükseltti. Öyle ki, 14 Kasım’da Endonezya’daki G-20 zirvesi sırasında ABD Başkanı Joe Biden ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Bali buluşmasının iki ülke arasındaki gerilimi görüntüde bile yumuşatabildiği söylenemez.

ŞİZOFRENİK GÖRÜNÜM

ABD öncülüğünde Avrupa’ya da sirayet eden Batı’nın Çin ile ilişkilerindeki ikilik muazzam ironi barındırıyor. Bir tarafta NATO parantezine alınan Çin ile askeri rekabet var. Diğer tarafta Çin ile ekonomik ilişkilerin gerekliliği bir kıvranışa dönüşüyor. Avrupa elitlerinde ‘Rusya’nın ardından Çin’e bağımlılıktan kurtulma’ söylemleri yankılanıyor. Kollektif Batı’da ‘Rusya’nın işini bitirdikten sonra Çin…’ denklemleri kurgulanıyor. Tüm bunlar Çin liderliğinden Rusya’nın terk edilmesi talepleri eşliğinde yürüyor. Deyim yerindeyse ‘şizofrenik’ bir görünüşle karşı karşıyayız.

Financial Times gazetesinin geçen haftaki başlıklarından birisi ‘Çin, Batı ile ilişkilerini yenileyecek ve Rusya’dan uzaklaşacak’ oldu. Financial Times, Xi liderliğinde Çin’in Kovid-19’dan çıkışta planının ‘ekonomisini reset ederek dostları geri kazanmak’ olacağı kehanetinde bulundu. Bu kehanette ‘Rusya’nın Ukrayna’da savaşı kaybedeceği’ iddiası rol oynuyor. Bu iddia gerçekleşmezse Batı blokundaki olası çözülmenin boyutlarını henüz tam olarak hesaplayan yok. Fakat Çin’in, Batı’nın Rusya’ya askeri, ekonomik, ideolojik/kültürel planda saldırgan tavrını görmezden gelmesi beklentisindeki naiflik şaşırtıcı.

Çin’e yönelik Batı beklentileri ancak Pekin’in eylem ve söylemlerini görmezden gelmekle mümkün. 2022’nin çalkantılı uluslararası ikliminde Xi Jinping’in görev süresini uzatacak şekilde 20. Kongresi’ni tamamlayan Çin ile Rusya’nın ilişkilerini en hafif anlamda ‘istikrarlı bir gelişim’ üzerinden anlamak mümkün. Şöyle bir göz atmak yardımcı olabilir.

‘RUSYA-ÇİN İLİŞKİLERİNDE 2022’NİN AÇILIŞI VE KAPANIŞI’

Rusya-Çin liderliği temasları 2022’ye pandemiden çıkışta Pekin’deki 24. Kış Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreni ile başladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Pekin’de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’e konuk oldu. İki lider 4 Şubat’ta ‘iki devlet arasında dostluğun sınırı yoktur’ vurgusuyla ortak bildiri yayınlandı. Bildiri, ABD’nin Asya-Pasifik Stratejisi, AUKUS paktı ve Ukrayna ile ilgili tutumun eleştirisi üzerinde yükseldi.

Bildiride Çin, Rusya’nın Ukrayna çatışması öncesi ABD ve NATO’ya sunduğu güvenlik garantileri inisiyatifine destek verdi. ‘BM’nin uluslararası ilişkilerde merkezi rolü oynadığı, çok kutupluluğu teşvik eden, uluslararası ilişkileri demokratikleştirecek adil bir dünya’ vurgusu öne çıktı. İkili stratejik işbirliğinin güçlendirilmesinin üçüncü ülkeleri hedef almadığı tekrarlanırken, ‘NATO’nun genişlemesi ve diğer ülkelerin egemenliği, güvenliği ve çıkarları hilafına adımlardan, renkli darbe ve iç işlerine karışma girişimlerinden kaçınılması’ çağrısı yapıldı.

Ekonomik ve ticari anlamda karşılıklı ulusal para birimleri kullanımının yaygınlaştırılması kararı ile iki ülkenin enerji şirketlerinin (Gazprom ile CNPC) arasında doğalgaz ve petrol anlaşmaları somut sonuçlar oldu.

Xi ile Putin’in ikinci yüzyüze görüşmesi, Batı’nın mart sonunda Kiev’in İstanbul’da yazılı olarak sunduğu tavizlerini geri çektirmesinin ardından Ukrayna çatışmasının hızlandığı bir ortamda Eylül 2022’de Semerkant’taki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde gerçekleşti. Çin, Rusya’nın askeri harekatı başladığında ‘tarafsız’ bir pozisyon alırken, BM Güvenlik Konseyi’nde Moskova’yı kınamaya katılmaktan kaçınmıştı. Çin Dışişleri’nin metinlerinde Ukrayna krizinin tarihsel bağlamı (Kiev’de ABD destekli 2014 darbesi ve tetiklenen iç savaş) eksik edilmemişti. Dolayısıyla Semerkant’ta Putin, Xi’ye ‘Ukrayna konusundaki dengeli pozisyonundan’ ötürü teşekkür etti. Rusya lideri, ABD’nin ağustos ayında Pelosi üzerinden gerçekleştirdiği Tayvan provokasyonunu kınadı. Batı medyası ‘Xi’nin Putin’e eleştirisi’ okumasıyla bağlamsız cümleleri cımbızlayadursun, Çin lideri ‘eski dostum’ diye hitap ettiği Rusya liderine ‘Rusya ile birlikte çalışarak kaos içindeki dünyaya istikrar ve pozitif enerji katmak için büyük güç olma sorumluluğu ile lider rol oynama’ arzularını beyan etti.

Çin lideri 21 Aralık’ta Pekin’e sürpriz bir ziyarette bulunarak Putin’in mesajını ileten Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev’i bizzat kabul etti.

Çin ve Rusya liderleri 2022 yılını 30 Aralık’ta artık ‘gelenekselleşen’ video görüşmesiyle kapattılar. Burada Putin’in vurguları, Batı’nın şantajlarına rağmen Rusya ve Çin arasında karşılıklı ticarette ulaşılan rekor büyüme oranları, işbirliğinin tüm alanlara yayılması, askeri ve askeri-teknik işbirliğinin gelişmesi üzerine oldu.

Putin, “Moskova ve Pekin’in uluslararası arenadaki koordinasyonu, uluslararası hukuka dayalı adil bir dünya düzeninin kurulmasına hizmet etmektedir” derken, ‘iki ülkenin küresel jeopolitik manzaranın devam eden dönüşümünün nedenleri, seyri ve mantığı konusunda aynı görüşleri paylaştıklarının’ altını çizdi. Batı’dan gelen benzeri görülmemiş baskı ve provokasyonlar karşısında ilkeli duruşlarını, gerçek anlamda demokratik bir dünya düzenini ve ülkelerin kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkını savunan herkesi de savunduklarını’ belirtti.

Xi’nin saptaması ‘dünyanın artık başka bir tarihi yol ayrımına geldiği’ oldu. Çin lideri önlerinde bulunan iki yolu tarif etti: ‘Ya Soğuk Savaş zihniyetine dönmek, bölünmeyi ve düşmanlığı kışkırtmak ve bloklar arasında çatışmayı körüklemek yahut da eşitliği, karşılıklı saygıyı ve kazan-kazan işbirliğini teşvik ederek insanlığın ortak iyiliği doğrultusunda hareket etmek’. Xi, bu iki eğilim arasındaki çekişmenin ‘büyük ülkelerdeki devlet adamlarının aklını ve tüm insanlığın aklını sınadığının’ altını çizdi. ‘Çin’in hegemonya ve güç siyasetine karşı çıkan Rusya ve dünyadaki tüm ilerici güçlerle elele vermeye ve her türlü tek taraflılığı, korumacılığı ve zorbalığı kesinlikle reddetmeye ve uluslararası adaleti desteklemeye hazır olduğunu’ söyledi. Xi’nin önemli notu, ‘Rusya’nın Ukrayna çatışmasını diplomatik müzakereler yoluyla çözmeyi asla reddetmediği ve Çin’in bunu takdir ettiği’ idi.

‘RETORİKTEN ÖTESİ’

Batı medyasında bu vurgulara yer verilmemesi manidardır. Görmezden gelinemeyecek olan ise Çin’in ‘hizaya girmemiş’ olması. Ekonomik bakımdan Çin enerji alımlarını artırarak Rusya’nın Batı baskısından kurtulmasında etkili oldu. 2024’te 200 milyar dolarlık ikili ticaret hedefi konulmuş durumda.

Askeri anlamda iki ülke ortak tatbikatları sürdürdüler. 2022’de Rusya ve Çin’in donanma tatbikatları ve Pasifik bölgesinde ortak devriye uçuşları dikkat çekti. Rusya’nın T-95 Çin’in Xian H-6 stratejik bombardıman uçakları devriyenin ardından birbirlerinin topraklarına iniş yaptı.

Çin ile Rusya’nın son 20 yılda ‘buluşturan’ çerçeve ortada. İki ülke de NATO’nun Yugoslavya’da güç kullanımını, Irak işgalini ortaklaşa kınamıştı. ABD’nin 2015 tarihli çok taraflı İran nükleer anlaşmasından çekilmesi sonrası BM yaptırımlarını engellemişlerdi. Çin, Ukrayna’daki darbe ve iç savaşın başında Kırım’ın referandumla Rusya Federasyonu’na geri dönmesini geçersiz gören 2014 BMGK kararını olduğu gibi Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya müdahalesini de kınayan Batı ile ortak tutum almadı. Çin’in tekrarladığı vurgular, Ukrayna çatışmasının Sovyetlere dayanan tarihi ve siyasi bağlamını anladığına işaret ediyor.

Rusya Federasyonu ise 1995-1996 Tayvan Boğazı Krizi’nden beri Asya’daki gerilimden ABD’yi sorumlu tutuyor. ABD’nin Çin’de bölünme yaratma amaçlı Hong Kong, Tibet, Sincan politikalarına itiraz ediyor. Doğu ve Güney Çin denizlerine sokulma politikalarına karşı çıkıyor.

İki ülke 2022’de ŞİÖ ve BRICS çerçevelerini genişletme adımları attılar. Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası’na alternatif sunan, Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın katılımcısı olan Rusya, Pekin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile Avrasya Ekonomik İşbirliğini senkronize edecek zemine hazır görünüyor.

 ‘KAYA SAĞLAMLIĞINA KARŞILIK DİPLOMATİK AZAR’

ÇKP’nin 20’inci Kongresi’yle terfi eden Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 2022’de Rusya ile ilişkileri tarif ederken, ‘temel çıkarların korunmasında birbirini sağlam biçimde desteklemek’ vurgusu eşliğinde ‘kaya gibi sağlam’ tanımını yaptı. Aynı Wang Yi’nin, ABD’nin Çin’le diplomatik üslubu bir türlü tutturamayan Dışişleri Bakanı Antony Blinken’i ‘azarlayıcı’ söylemleri ihmal edilebilecek gibi değil. Wang’ın Blinken’le telefon diplomasilerinin Çin okumalarından (readout) yansıyanlar, Amerikalı muhatabının Ukrayna konusundaki zorlayıcılığına yönelik ‘tek taraflı zorbalık’ eleştirileri içeriyor. Wang’ın Çin diplomasisinin bu şekilde yönlendirilemeyeceği uyarıları dikkat çekiyor.

Blinken’in şubat başında beklenen Pekin ziyaretinde bu kez bire bir muhatabı ABD büyükelçiliğinden Çin Dışişleri’nin başına getirilen Qin Gang olacak. Washington’ın 2021’le ‘Hint-Pasifik’e AUKUS’la paktlaşma stratejisine, 2022’de Tayvan provokasyonunun eklendiği, bölgede Japonya’yı giderek daha militarize ettiği bir ortamda, farklı sonuç beklemek doğrusu zor. Özellikle kısa süre önce ABD’yi ziyaret eden Japonya Başbakanı Fumio Kishida’nın Doğu Asya için ‘yeni Ukrayna’ benzetmelerini dilinden düşürmeyerek Batı’ya ‘Çin’e karşı birleşme’ çağrıları yapmasını, ABD ‘ayarından’ gayrı düşünmek pek mümkün değil. Biden’ın Kishida’yı ağırlarken, ‘Çin’in kurallara dayalı uluslararası düzenle tutarsız eylemlerinden’ yakınması Pekin açısından, Ukrayna üzerinden Rusya’ya açılan kuralsız çatışmanın coğrafi sınır tanımayacağının anlamlı bir ispatı.

Soğuk Savaş’ta Sino-Sovyet ilişkileri ideolojik ayrımların yarattığı kutuplaşmaya kurban gitmişti. Bugünün Rusya-Çin ilişkileri, Batı’nın yeni sömürgeciliğinin hegemonya yitimine karşı tırmandırdığı gerilimler altında biçimleniyor. Egemenliklere saygı temelinde çok taraflılığı temel alan kurumsal bir model sunma iddiasına dayanıyor. İkili ilişkilerde zorlu bir çekişme alanı, üretim ve teknolojide büyük bir rekabet görünmüyor. Rusya Federasyonu’nun Ukrayna çatışmasına Çin’e güvenerek girmediği aşikar. Çin’in ise NATO’nun Ukrayna üzerinden yürüttüğü vekalet savaşında Rusya’nın bileğini bükmesi halinde sıranın kendisine geleceğini görmemesi mümkün görünmüyor.

Çok Okunanlar

Exit mobile version