Avrupa’nın en güçlü ülkeleri ile Avrupa Merkez Bankası (ECB) arasında, her iki tarafın da yanlış yönetilmesi halinde kıtanın bankacılık sistemini istikrarsızlaştırabileceğinden korktuğu yeni bir parasal aracın kontrolü konusunda bir savaş yaşanıyor.
POLITICO’da yer alan habere göre, anlaşmazlığın merkezinde, avro madeni para ve banknotların sanal karşılığı olan dijital avro yatıyor. ECB yıllardır bu aracı geliştiriyor ve Visa ve Mastercard gibi ABD’nin ağır toplarına rakip olabilecek bir pan-Avrupa ödeme aracı öngörüyor.
Fakat proje uygulamaya yaklaştıkça tartışma patlak verdi. Aralarında Fransa ve Almanya’nın da bulunduğu bazı Avrupa Birliği hükümetleri, ECB’nin çok önemli bir konuda çok fazla kontrol sahibi olduğunu savunuyor. Mesele, vatandaşların merkez bankası tarafından desteklenen “cüzdanlarda” ne kadar dijital para bulundurmalarına izin verileceği.
Bu teknik bir mesele gibi görünse de, riskler çok büyük. Politikacılar ve teknokratlar, sınırın çok yüksek belirlenmesi halinde vatandaşların bir kriz sırasında geleneksel bankalardan büyük meblağlar çekerek tüm bankacılık sisteminin istikrarını tehlikeye atabileceğinden endişe ediyor.
POLITICO’ya konuşan bir diplomata göre, bazıları da herhangi bir sınırın kişisel finansal özgürlüğü ihlal ederek “Büyük Birader” devleti korkularını körükleyebileceğinden endişe ediyor.
Bu mücadele temel bir soruyu gündeme getiriyor: Merkez Bankası’nın yetkisi nerede bitiyor ve AB üyesi ülkelerin yetkisi nerede başlıyor? ECB’nin bloğun baş parasal koruyucusu olmasından otuz yıl sonra yaşanan bu çatışma, siyaset ve merkez bankacılığı arasındaki hassas dengenin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Bazıları için bu, ECB’nin aşırıya kaçmasına karşı gerekli bir geri adım. Fakat Frankfurt’ta yetkililer bunu, siyasetin karışmaması gereken bir alana karışması olarak görüyor. Bir diplomatın ifade ettiği gibi, anlaşmazlığın özünde teknik konulardan ziyade bir “güç savaşı” yatıyor.
“Teknokrasi demokrasiye karşı”
Facebook’un 2019 yılında küresel bir kripto para birimi olan Libra’yı piyasaya sürme girişiminin finans dünyasında şok etkisi yaratmasının ardından harekete geçen 100’den fazla merkez bankası ulusal bir dijital para birimi yaratma fikrini araştırdı.
Bu çabaların birçoğu o zamandan beri başarısızlığa uğramış olsa da, ECB kararlılığını sürdürdü ve dijital avroyu mevcut ödeme sistemlerine oyunun kurallarını değiştirecek bir alternatif olarak savunarak, Avrupa’nın şu anda AB ödemelerinin yaklaşık yüzde 70’ini gerçekleştiren baskın ABD ve AB dışı ödeme hizmetlerine olan bağımlılığını azaltacağını umuyor.
Fakat merkez bankasının ilerleyişi, projeyi tehlikeli derecede “teknokratik” olarak gören kilit üye ülkeleri de ürküttü. Brüksel’de, dijital avronun tasarımının önemli yönleri üzerinde devam eden müzakerelerde ECB’nin gücünü sınırlamak amacıyla siyasi nüfuzlarını kullanıyorlar.
Milletvekilleri ve hükümetler tarafından üzerinde çalışılan taslak yönetmeliğe göre, vatandaşların cüzdanlarında ne kadar dijital para bulundurabileceklerine yalnızca ECB karar verecek.
Frankfurt bunu Avrupa’nın parasal egemenliğinin bir ifadesi olarak dijital avro vizyonuyla tutarlı görüyor. Dahası, tartışmalara aşina olan yetkililer, merkez bankasının para arzını ayarlamasına izin verilen tek otorite olduğuna işaret ediyor.
Almanya, Fransa ve Hollanda girişime karşı
Fakat en az dokuz ülke bu görüşe katılmıyor. POLITICO ile paylaşılan bir toplantı notlarına göre, yaz öncesinde Almanya, Fransa ve Hollanda’nın da aralarında bulunduğu bir grup, Frankfurt’un münhasır parasal yetkisinin “karar alma güçlerini sınırlamak” için bir bahane olarak kullanılmaması gerektiğini savundu.
Diplomatlar dijital avronun sadece parasal bir araç olmadığını, Avrupalıların günlük ödemelerini nasıl yapacaklarını yeniden şekillendirebilecek daha geniş bir finansal hizmetler meselesi olduğunu açıklayarak konu üzerindeki “siyasi üstünlüğü” daha da ileri götürdüler.
AB anlaşması ECB’ye para arzını düzenleme konusunda çok güçlü yasal ayrıcalıklar verirken, bankacılık denetimi ve ödemeler konusunda sadece “nitelikli ayrıcalıklar” tanıyor.
AB ayrıca, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nun “Avrupa Merkez Bankasının yetkilerine halel getirmeksizin” “avronun tek para birimi olarak kullanılması için gerekli tedbirleri almasına” açıkça izin veriyor.
ECB “harcama limitini” neye göre belirleyecek?
Bazı üye ülkeler de kendi vatandaşlarının teknokratlar tarafından tasarlanan bir projeyi nasıl karşılayacakları konusunda derin endişeler taşıyor.
Tartışmalara aşina olan Brüksel merkezli bir yönetici, “Fildişi kulede bir şey yaratabilirsiniz. Ama bu gerçekten piyasada kullanılabilecek mi?” diye sordu.
Bir başka endişe konusu da, ECB’nin limiti belirlemesine izin verilmesinin, kurumu bankacılık istikrarı üzerinde çok büyük etkileri olabilecek yeni bir araç üzerinde münhasır etkiye sahip bırakacak olması.
ECB, bankaların sağlamlığını sağlamanın, bu tür kurumların para politikasını yürüttüğü ana kanal olduğu göz önüne alındığında, denetim sorumluluklarının temel bir parçası olduğunu savunuyor.
Fakat birçok üye ülke bu konuda ikna olmuş değil. Bu denetim sorumluluklarının çoğunun yasama organı tarafından belirlendiğini savunuyorlar. Ayrıca ECB’nin, korumanın “vatani görevleri” olduğunu düşündükleri bankalara karşı gevşek davranacağına da güvenmiyorlar.
Ekonomiye “siyasi baskı” endişesi
Tartışmaları bilen iki kişiye göre Frankfurt, Avrupa Komisyonu ile birlikte, hükümetlerin limiti belirlemesine izin vermenin, “bağımsız” merkez bankasını siyasi baskıya maruz bırakabileceği konusunda uyardı.
Bir başka Avrupalı yetkili ise politikacıların limiti yükseltme yönündeki popüler taleplere boyun eğerek bankalara zarar verebileceğinden endişe ediyor.
İronik bir şekilde, birçok bankacı da işlerine yönelik tehdidi azaltmak için tasarlanan bir dizi özelliği uygulamaya koymasının ardından artık ECB’nin yanında yer alıyor.
Ne var ki üye ülkeler pes etmiş değil. Olası bir uzlaşma, yasa koyucuların ECB’nin faaliyet göstereceği parametreleri belirlemelerine izin vermek fakat son sözü Bankaya bırakmak.
Öyle olsa bile, bu daha geniş kapsamlı endişeyi, yani Avrupa’yı ABD teknolojisinin “kapsayıcı ekonomik hakimiyetinden” kurtarmayı amaçlayan projenin başarısı için fazla bir şey yapmayabilir.
Bu proje, ECB’nin yeterli “demokratik destek” olmadan ilerlemesi halinde şimdi kendi başına bir risk haline gelme tehdidinde bulunuyor.