ASYA

Dünya ekonomisi nereye – 4: Çin ve Hindistan’ın koşusu

Yayınlanma

Ocak ayının sonunda, yatırımcılar büyük bir iştahla gelişmekte olan ülkelere hücum ederek bono ve hisse senedi satın almaya başladılar. Institute of International Finance’in (IIF) 21 ülkeyi takibinden elde ettiği sonuçlara göre, bu piyasalara giren para miktarı günlük net 1,1 milyar dolardı.

Görünüşe bakılırsa, baz etkisiyle düşen enflasyon oranı, Çin’in sıfır-COVID siyasetinden vazgeçmesi, Hindistan’ın görece güçlü, Rusya’nın ise beklenmedik büyümesi yatırımcıların ‘gelişmekte olan ülkeler’ iştahını artırdı.

Enflasyon beklentisinin rahatlaması, aynı zamanda başta Fed olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki merkez bankalarının faiz artırma siyasetinde de gevşemeye işaret edebilir. Bu durum, ‘sıcak para’nın gelişmekte olan ülkelere akmasını önünü açacak bir faktör.

IMF de 2023 tahminlerini bu nedenle revize etti. Gelişmekte olan ülkeler için geçen Ekim ayında yaptığı 2023 tahmini yüzde 3,7 idi. Şimdi bu oranı yüzde 4’e çekmiş durumda. 2024 için beklenti ise yüzde 4,2 büyüme.

Öte yandan, enflasyonun hızındaki yavaşlama belirgin hale gelse de hâlâ pandemi öncesi üç yılın ortalamasından yüksek olacak. 2022’de gelişmekte olan ülke ortalaması yüzde 9,9’du; bu oranın 2023’te yüzde 8,1, 2024’te yüzde 5,5 olması bekleniyor. 2017-2019 arasındaki ortalama enflasyon ise yüzde 4,9’du.

Düşük gelirli ülkelerin yüzde 15’inin borç yükü altında olduğu, yüzde 45’inin de bu noktaya gelme riski taşıdığı tespit ediliyor. Gelişmekte olan piyasaların yüzde 25’i de yüksek riskli kategorisinde sınıflandırılıyor.

Lokomotif: Çin ve Hindistan

IMF tahminlerine göre, 2023’te küresel ekonomideki büyümenin yüzde 50’sini Çin ve Hindistan’ın büyümesi oluşturacak.

Hindistan ekonomisinin bu yıl ve önümüzdeki yıl yüzde 6’nın üzerinde büyüyeceği tahmin ediliyor. Şimdiden dünyanın 5. en büyük ekonomisi haline gelen Asya devinin Mart sonunda GSYİH’sinin 3,5 trilyon dolara ulaşacağı belirtiliyor.

IIF’in hesaplamalarına göre ise, patlama yapan günlük yatırım akışında aslan payı Çin’e gidiyor. Sıfır COVID siyasetinin bitirilmesi ile birlikte, 1,1 milyar dolar günlük akışın 800 milyon dolarının Çin’e doğru olduğu tahmin ediliyor.

Çin Devlet Başkan Yardımcısı Liu He’nin Davos’ta yaptığı konuşmada ‘planlı ekonomiye dönmeyeceklerini’ ve ‘özel sektörü desteklemeye devam edeceklerini’ söylemesi de iyimserliği artırmış görünüyor. 

Çin’in sorunları ve beklentiler

Çin ve dünya ekonomisi için çizilen pembe tabloda bazı karanlık unsurlar da var. Örneğin Çin ekonomisinin yüzde 30’unu oluşturan emlak piyasası ve etrafındaki sektörlerde belirsizlik sürüyor. Zaten He de, Davos’ta yaptığı konuşmada, sorunu kabul ederek, “Düzgünce ele alınmazsa, konut sektöründeki riskler sistemik riskleri tetikleyebilir,” uyarısında bulundu.

Üstelik Liu He, Şi Cinping’in ortaya attığı ‘müşterek refah’ söyleminin ‘eşitlikçilik veya refahçılık’ uygulamaları anlamına gelmeyeceğinin altını kalın kalın çizdi. 

Konuşmasının ardından He, birçok büyük şirketin yöneticileri ile bir araya geldi. Toplantıya katılan şirketler arasında Intel, Cisco, Blackstone, Moderna, Nestle ve BASF gibi tekeller de vardı.

Liu He’nin temel mesajı “Çin geri döndü,” idi ve katılımcılar da Pekin’in ekonomik iyimserliğinden etkilenmiş göründüler. Financial Times’a (FT) izlenimlerini aktaran bir katılımcı, Çin yönetiminin son üç yılda yaptığı her şeyi tersine çevireceği mesajını aldıklarını söyledi ve ekledi: “İş dünyasına dost olacaklar ve ekonominin özel sektör olmadan başarılı olamayacağını biliyorlar.”

Çin ekonomisi için kritik başlıklardan biri endüstriyel üretim. Bu alanda 2022 yılı yüzde 3,6 büyüme ile kapatıldı. Satın alma yöneticileri endeksi (PMI) de hem imalat sektöründe hem de hizmet ve inşaat sektörlerinde Aralık ayına göre büyük bir artış göstererek 50’nin üzerine çıktı. PMI, eşik değer olan 50’nin altına düştüğünde ekonomik daralma beklentisi oluşuyor.

Ama bir de bu tablonun görünmeyen yüzü var. Birincisi, 2022’de Çinli şirketlerin mutlak kârı artsa da endüstriyel kârlarda yüzde 4’lük bir düşüş yaşandı. 

İkincisi, hâlâ zayıf olan talep şirketleri zor durumda bırakıyor; örneğin Çin’in ihracatı Aralık ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9,9 azaldı. Küresel talepteki daralma Çin’in ihracatını da vuruyor. İk işaretler, Çin’in endüstriyel büyümesinin lokomotifinin ihracattan ziyade iç tüketim olacağını gösteriyor.

Ama üçüncüsü, Çinli sanayi devleri için işler biraz düzelmiş olsa da KOBİ’ler için PMI’ın hâlâ 50’nin altında seyrettiğine dikkat çekmek gerek. KOBİ’lerin kamu dışı istihdamın yüzde 80’ini oluşturduğunu da hatırlatalım.

Hindistan efsanesi

Bir başka mesele, Çin’e yönelik iktisadi yaptırımlar ve bu Asya devinin askeri olarak çevrelenmesi nedeniyle küresel ekonominin geleceği.

Uzun süredir, imalatın dünyanın atölyesi konumundaki Çin’den hangi ülkeye kayacağı tartışmasında birinci sırada Hindistan yer alıyor. Demografik yapısı, işgücü potansiyeli, tedarik zincirlerine yakınlığı ve batı ile olan ilişkileri gibi nedenlerle öne çıkarılan Hindistan’ın yakın zamanda bu türden bir dönüşüme öncülük edebileceği hayli şüpheli.

Hindistan’ın büyük bir hızla büyüdüğüne ve Modi-BJP önderliğinde dünya kapitalist sisteminde öncü rol oynamak için bir atılım denediğine şüphe yok.

Bununla birlikte, hâlâ büyük oranda kırsal bir toplum olmaya devam eden Hindistan’ın, egemen sınıflar büyük bir toplumsal altüst oluşu zor yoluyla gerçekleştirmezse, bu temposuyla Çin’in yerine geçmesi mümkün görünmüyor. Altyapısı, ulaşım imkânları ve hâlâ yüzde 77 civarında seyreden okuryazarlık oranı ile Hindistan’ın gidecek çok yolu bulunuyor. Yarımadanın kara nakliye lojistik bedellerinin bile Çin’in yüzde 30 ila 40 arasında üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Buna, Hindistan’ın yabancı mallara uyguladığı gümrük vergisinin yükselikliği de eklenebilir.

Davos’ta bir konuşma yapan Eski Hindistan Merkez Bankası Başkanı Raghuram Rajan da Hindistan’ın Çin’in yerini alacağına ilişkin fikirlerin erken olduğuna dikkat çekti. 

Yine de birçok çokuluslu tekelin tedarik zincirlerini çeşitlendirmek için harekete geçtiği de bir sır değil. Apple, Samsung ve Foxconn gibi şirketler işgücünün ucuz olduğu Hindistan ve Vietnam gibi ülkelerde de yatırımlarını artırıyorlar.

Çin’in hızla sanayileşmesi ve kentlileşmesi ise beklenen bir gelişmeydi. Şimdi, azalan nüfus ile birlikte, işgücü verimliliğini artırmak için Pekin’in bir hamle yapması gerekiyor. Bu kapsamda Çin anakarasındaki robot miktarının devasa boyutlarda arttığını (2015’te 69 bin ünite, 2022’de 300 bin ünite) söylemek gerekiyor; kişi başına düşen robot sayısında hâlâ birçok gelişmiş ekonominin gerisinde olmasına rağmen.

Şunu beklemek daha mantıklı görünüyor: Bugüne kadar ‘1 milyonculuk’ ile ünlenmiş bazı düşük teknolojili üretim, başta Hindistan olmak üzere Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerine kayabilir, hatta kaymaya başladı bile. Çin, bir süredir zaten o fason üretim merkezi olma halinden çıkmak için girişimlerde bulunuyor. Çip savaşlarına ve Çin’in yüksek teknolojiye erişiminin ABD tarafından kısıtlanma girişimine rağmen, yarı iletkenler alanında yapılacak bir atılım -ki, mümkün görünüyor- Pekin’i bir hayli rahatlatabilir.

ABD’nin Hindistan hamlesi

ABD’nin Hindistan’ı yeni tedarik zinciri merkezi yapma girişimlerinden de bahsetmek gerek. Görünen o ki Biden yönetimi yüksek teknolojiyi Çin’den uzaklaştırmak için gözünü Hint Yarımadasına çevirmiş durumda. 

Bu kapsamda Japonya ve Hollanda’yı kendi yanına çekerek Uzak Asya ülkesine gelişmiş çip satışını engelleyen ABD’li yöneticiler, Hintli yetkililerle bir araya gelerek olası yatırım imkânlarını görüşüyorlar.

Wall Street Journal’ın aktardığına göre, ABD’lilerle Hintliler arasındaki toplantıya savunma sanayisi devi Lockheed Martin ile yarı iletken üreticisi Micron da katıldı. Bir ABD yetkilisinin aktardığına göre, ABD Başkanı Joe Biden, dünyadaki büyük meydan okumaların hiçbirinin, merkezinde ABD-Hindistan yakın ortaklığı durmadan çözülemeyeceğine inanıyor.

Bu nedenle Hindistan’ın askeri teknoloji alanında Rusya ile geliştirdiği ileri teknolojilere alternatif yaratmak öncelik haline gelmiş durumda. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın söylediğine göre jet motorları, topçu sistemleri, zırhlı piyade gibi sektörlerde ortak teknoloji geliştirmek için kollar sıvanacak. Hatta General Electric’in Amerikan hükümetine jet motoru geliştirmek için bir teklif sunduğu da bildiriliyor.

Bununla birlikte, artan endüstriyel üretim, Hindistan’ın ucuz Rus enerjisine bağımlılığını da artırıyor. Yeni Delhi, Ukrayna savaşında da Rusya’yı kınama kervanına katılmayan Asya ülkelerinden oldu.

Brezilya yeni merkez mi olacak?

“Çin mi, Hindistan mı?” tartışması sürerken ilginç bir ülke daha ortaya çıktı. Lula’nın yeniden başkan seçilmesi ile birlikte Brezilya’nın ‘yeni atölye’ olabileceği, üstelik Çin’in Hindistan yerine Brezilya’nın bu tacı giymesi için ileri atılabileceği düşünülüyor.

Örneğin Çin Renmin Üniversitesinden Di Dongşeng’e göre, Çin, imalat sanayisinin gelecekteki jeopolitik hasmı Hindistan’a taşınmasına izin vermek yerine, ‘daha zararsız’ Brezilya’yı ön plana çıkarabilir.

Çin, ‘Güney-Güney işbirliği’ni hızlandırsa da aynı siyaset Hindistan tarafından da izleniyor. Örneğin Afrika ve Latin Amerika, bu iki ülkenin de gözünü diktiği ‘gelişmekte olan’ bölgeler arasında.

Çin 310 milyar dolarlık hacimle Latin Amerika’nın ticaret ortakları arasında ABD’den sonra ikinci sıraya yerleşirken, Hindistan’ın da Latin Amerika ile ticareti yıldan yıla gelişiyor ve geçen sene 18,9 milyar dolara yükseldi. Latin Amerika’da Hindistan’ın en büyük ticaret ortağı ise Brezilya.

Çin’in endüstri eyaletlerinin kendi malları için Latin Amerika pazarına ihracatın gazına bastığı da vurgulanıyor. Güney Amerika ülkelerinin artan enerji ihtiyacını karşılamak için Çin’den yapılan güneş panelleri ve rüzgar enerjisi ekipmanları satışı bir hayli artmış durumda. Çin’in otomobil ihracatı da önemli ölçüde artmış durumda. Latin Amerika’ya elektrikli araç satışları, Çin’in tüm elektrikli araç satışlarının yüzde 26,19’unu oluşturuyor.

Çinli devler bir yandan da Latin Amerika pazarından çıkan ABD’li şirketlerin yerini dolduruyor. Geçen Ekim ayında Çinli elektrikli araç şirketi BYD, Brezilya’nın Bahia eyaletinin yönetimi ile bölgeye bir fabrika kurma konusunda anlaştı. Bu bölgede daha önce ABD’nin otomotiv devi Ford’un bir fabrikası bulunuyordu.

Bu nedenle Hindistan’ın, Çin’in ötesinde, Brezilya ve hatta Meksika ile endüstriyel bir rekabete girmesi gerekiyor.

Yazılım sektöründe işgücü bağlamında önde gelen ülkeler arasında yer alan Hindistan, Brezilya’dan gelen rekabetle de uğraşmak zorunda kalabilir. Tractian gibi yeni startup’lar, hem Brezilya’dan hem de Kuzey Amerika’dan yalnızca birkaç yıl içinde milyonlarca dolar yatırım çekmeyi ve Bosch, Hyundai, Pirelli gibi tekellere hizmet vermeyi başardı.

Keza IMF, Brezilya ve Meksika için 2023 büyüme tahminlerini de yüzde 0,2 ve yüzde 0,5 yukarı yönlü revize etti.

Ortadoğu ve Orta Asya geriden geliyor

IMF tahminlerinde Ortadoğu ve Orta Asya’ya yönelik beklentiler ise biraz frenlenmiş durumda.

IMF, bu ekonomilerin 2023 yılında yüzde 3,2 büyüyeceğini düşünüyor. Bunda en büyük iki faktör Mısır ve Suudi Arabistan ekonomilerindeki gerileme. Ukrayna savaşı ve emtia fiyatlarına etkisinin yanı sıra Suudi Arabistan’ın OPEC+ anlaşması kapsamında ham petrol üretimini kısması da bu faktörler arasında yer alıyor.

Bölgedeki petrol ithalatçısı ülkelerin büyük borçlarla yaşadığını ve yükselen enerji ve gıda fiyatlarının geçim derdini ağırlaştırdığını savunan IMF, yeni toplumsal karışıklıklar yaşanabileceğine ilişkin de uyarılarda bulundu.

Anglosfer ve Sinosfer

ABD’nin ve öncülük ettiği ittifakın ‘iktisadi güvenlik’ten tutulsun da yeşil enerjiye geçişe kadar devletin iktisadi ve askeri rolünü artırmaya yönelik hamleleri ile Çin ve Rusya’nın karşı hamleleri, ‘küresel’ dünyayı ikiye bölüyor gibi görünüyor.

Ukrayna savaşı ve Rusya yaptırımları ile ağırlaşan enerji krizine bir de Enflasyonu Düşürme Yasası’nı (IRA) ekleyen ABD, Avrupa’ya şimdilik diz çöktürmüş görünüyor. Rusya’yı AB’den koparan ve Çin’e karşı iktisadi savaşa eklemleyen ABD, iktisadi olarak ‘büyümeye yol açmayan bir tür Keynesçi’ politika takip ediyor.

Buna, liberaller ‘otoriterleşmenin hızlanması’ olarak bakıyor. Uluslararası rekabetin artması ve paylaşım hırsının yükselmesi de diyebiliriz. Uzun vadede bakarsak düşme eğiliminde olan kârlar ve yaygın yatırım iştahsızlığı bu süreci tetikliyor. ABD’nin hem askeri hem de iktisadi zor yoluyla gemisini yüzdürmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. Herkesin beklediği küresel resesyonun, pastanın küçülmesi ile birlikte bu süreci şiddetlendirmesini beklemeliyiz.

Çok Okunanlar

Exit mobile version