Bizi Takip Edin

AVRUPA

Erdoğan-Putin buluşması Batı’yı alarma geçirdi

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in iki ülke arasında birçok alandaki işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik Soçi buluşması, tüm dünyada ilgiyle takip edilirken, Batı’yı derinden endişelendirdi.

İki ülkenin, doğalgaz ödemelerinin kısmen Ruble ile yapılmasında anlaştığını duyurması; ticari ve ekonomik ilişkilerin genişletilmesine yönelik kararlar alması; enerji, ulaşım, tarım, turizm, inşaat alanlarında işbirliğini artırma kararlılığı ve Suriye’de terör örgütlerine karşı birlikte mücadele mesajları Batı’yı tedirgin etti.

Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak zirve sonrası yaptığı açıklamada, “çok önemli kararlar alındı” ifadelerini kullanmıştı. Özellikle ikili ticaret hacmini geliştirme doğrultusunda ticarette Ruble ve TL’nin kullanılması ile Rus ve Türk şirketleri için işbirliği koşullarının kolaylaştırılması gündemde. Bankacılık alanında da ortak para birimlerinin kullanılması yönünde mekanizmaların geliştirilmesi görüşülüyor. Rusya’dan dönüş uçağında gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki Rusların kartla ödeme yapmasına imkan veren Rusya’nın MIR ödeme kartı sisteminin kullanımı konusunda ‘çok ciddi gelişmeler’ olduğunu söyledi.

Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları başarısız olan ABD ve Batı ise bu gelişmeler karşısında daha da tedirgin oldu. NATO üyesi bir ülke olarak Rusya’dan S-400 satın alan ve Ukrayna krizinde Rusya’ya yönelik yaptırımlara uymayan Türkiye bu görüşme sonrası NATO içerisinde daha da tartışmalı hale geldi. Zirve sonrası Batı basınında çıkan analizlerde sadece Rusya hedef alınmadı, Türkiye’ye yönelik de ‘yaptırım’ tehditleri öne çıkarıldı.

Türkiye’ye yaptırım tehdidi 

İngiliz Financial Times gazetesinde çıkan analizde, Batılı başkentlerin Ankara ile Moskova arasında gittikçe derinleşen ekonomik işbirliğinden endişe duymaya başladığı vurgulanırken, Türkiye’nin “Rusya’nın yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olması halinde misilleme olarak cezalandırıcı önlemlerle karşı karşıya kalabileceği” uyarısında bulunuldu.

Gazeteye demeç veren 6 Batılı yetkili, Türk ve Rus liderlerin, Soçi’deki toplantının ardından ticaret ve enerji alanındaki işbirliğini genişletme anlaşmasından endişe duyduklarını açıkladı. Bir AB yetkilisi, 27 üyeli bloğun Türk-Rus işbirliğini “giderek daha yakından” izlediğini söyleyerek, Türkiye’nin “giderek daha fazla” Rusya ile ticaret için bir platform haline geldiğine dair endişelerini paylaştı. Bir diğer yetkili ise Türkiye’yi Rusya’ya yönelik yaklaşımından ötürü “fırsatçılıkla” suçlayarak, “Türklerin endişelerimize dikkat etmesini sağlamaya çalışıyoruz” uyarısında bulundu.

Avrupa’da bölünme yaratır

Yazıda, Washington’ın Rusya’nın yaptırımlardan kaçmasına yardımcı olan ülkeleri “ikincil yaptırımlarla” vuracağı konusunda defalarca uyardığı hatırlatılarak, AB’nin ise bu konuda daha ketum davrandığı belirtiliyor. Bir diğer üst düzey Batılı yetkili, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkelerin Ankara’ya karşı harekete geçerek şirketlerini ve bankalarını Türkiye’den çekilmeye çağırabileceklerini öne sürdü. Avrupalı ​​bir yetkili de, “Türkiye Rusya’ya çok yakınlaşırsa, herhangi bir olumsuz eylemi dışlamayacağız” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Türkiye’ye yönelik olası yaptırımların AB içinde bölünmelere neden olacağı ve ekonomik çıkarlara zarar vereceği belirtildi. Yazıda yaptırım koşullarının ise altının boş olduğu göze çarpıyor.

Alarm zilleri çalıyor 

Amerikan gazetesi The Washington Post, “Rusya yaptırımların etkisini azaltmak için Türkiye ve diğer ticaret partnerlerine yöneliyor” başlığıyla yayımladığı haberde, Rusya’ya yaptırım uygulamaktan kaçınan bir NATO ülkesinin Kremlin’le ekonomik bağlarını güçlendirmesinin alarm zillerini çaldırdığını belirtti.

Moskova’nın bankacılık, enerji ve sanayi sektörlerindeki yaptırımlardan kaçınmak için Ankara’ya bir teklif sunduğu iddia edilen haberde, Rusya’nın Avrupa Birliği’nin gelecek sene yürürlüğe girecek ambargosundan kurtulmak için Ankara’ya yöneldiği öne sürüldü. Ayrıca, Ankara’nın bu talepleri yerine getirirse, Batı’nın yaptırımlarını açıkça ihlal ederek kendi kurum ve kuruluşlarını riske sokacağı uyarısında bulunuldu.

‘Anlaşmazlık’ beklentisi

Zirve öncesi yayınlanan The Guardian haberinde ise, Putin ve Erdoğan’ın Soçi’de gizli gündemler için bir araya geldikleri iddia edilerek, görüşmenin “Kremlin’in Batı yaptırımlarını atlatmaya yönelik çabalarını” içerebileceği kaydedildi.

The Guardian haberinde, ekonomik işbirliği çabalarına rağmen, iki ülke arasındaki gerilim noktalarına vurgu yapıldı. Türkiye’nin NATO üyesi olduğu ve Ukrayna’ya Bayraktar İHA’larını sattığı hatırlatılırken, Moskova’nın ise Suriye’de Beşar Esad’ı desteklediği ve iki ülkenin Suriye’nin geleceği konusunda anlaşmazlık içinde olduğu belirtildi.

Soçi zirvesi sonrası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar ve duyurulan ortak kararlar Batı basınının “anlaşmazlık” beklentilerini boşa çıkardı.

Erdoğan, görüşme sonrası yaptığı açıklamada Türk-Rus ilişkilerini şöyle tarif etmişti: “Türk-Rus ilişkileri karşı karşıya kaldığı meydan okumaların üstesinden diyalog ve iş birliği ile gelmeyi hep başarmıştır. Sayın Putin’le tesis ettiğimiz karşılıklı güven ve saygıya dayalı ortak anlayış, ilişkilerimizin teminatıdır. Mevcut şartlar altında önemli olan; ilişkilerimizi ortak çıkarlarımız temelinde ve uluslararası sistem içinde sürdürmek, ileri götürmektir.”

‘Türkiye NATO müttefiklerini kızdırdı’

The New York Times gazetesi görüşmeyi, “Putin ve Erdoğan Soçi buluşmasında işbirliği için daha fazla alan buldu” başlığı ile haberleştirirken, Türkiye’nin “Moskova ve dünyanın geri kalanı arasında ana ticaret köprüsü olduğu bir dönemde ekonomik bağları güçlendirme sözüne” vurgu yapıldı.

Pek çok Batılı ülkenin, “Rusya’nın para birimini zayıflatmayı amaçlayan sert yaptırımlarını körelteceği için” doğalgazda ruble ile ödemeyi kabul etmezken, Türkiye’nin yıllık enerji faturasının önemli miktarda bir kısmını ruble ile ödemeyi kabul ettiğine yer verildi. Rusya’nın ise Türkiye ile işbirliğini ekonomik ve siyasi izolasyonunu hafifletmenin anahtarı olarak gördüğü belirtildi.

İki liderin 3 hafta içinde ikinci kez buluşmasına vurgu yapılırken, Putin’in “Ukrayna’yı işgaline karşı Batı birliğinde çatlaklar bulmaya veya yaratmaya çalışmak için Türkiye ile ilişkileri kullanma ihtimali” olduğu öne sürüldü.

Ankara’nın Rusya’ya karşı Batı yaptırımlarına katılmayı reddederek NATO müttefiklerini kızdırdığı kaydedilirken, ancak diğer yandan Rusya’nın gaz ve tahıl ihraç etmesine yardımcı olan Türkiye’nin Batılı başkentlerin ihtiyacı olan mallar için de faydalı bir çıkış sunduğu itiraf ediliyor.

PKK’ya karşı operasyona destek arayışı

Foreign Policy dergisinin analizinde ise Erdoğan’ın Türkiye’nin Suriye’ye operasyonu konusunda bastırmak için Putin ile görüştüğü öne sürüldü. Diğer yandan iki liderin “iyi bir ilişki sürdürmek için haklı nedenleri olduğu” vurgulanırken, Putin için Erdoğan’ın NATO içinde “güvenilir bir oyunbozan” ve “Rus gazı için istekli bir müşteri” olduğu; Erdoğan içinse Putin’in Türkiye’nin “bağımsız dış politikasını sergilemesine” ve “evde ışıkların açık kalmasını sağlamasına” yardımcı olduğu dile getirildi.

FP analizinde, Türkiye’nin “ABD destekli YPG de dahil olmak üzere bölgedeki Kürt milislere doğrudan bir saldırı” operasyonu düzenlemek istediği kaydedilirken, Erdoğan’ın Soçi buluşmasını bu operasyon öncesi “bazı askeri anlaşmazlıkların giderilmesi” için yaptığı öne sürülüyor. “YPG’yi, Suriye’deki IŞİD’e karşı savaşında önemli bir ortak olarak gören ABD”nin saldırıya karşı Türkiye’yi “defalarca uyardığı” da not ediliyor.

‘Putin ekonomik bağları genişletmek istiyor’

Euronews’in konuyla ilgili haberinde de ekonomik işbirliğine vurgu yapılırken, Erdoğan’ı Soçi’de ağırlayan Putin’in Türkiye ile ekonomik bağları genişletmek istediği kaydedildi. Putin’in, Rus gazının TürkAkım boru hattı üzerinden Avrupa’ya taşınmasında Ankara’nın rolüne dikkat çektiğine değinilen haberde, Rus liderin şu sözlerine de yer verildi, “Avrupalı ​​ortaklar, Rus gazının kesintisiz geçişini sağlayan Türkiye’ye minnettar olmalı”.

AVRUPA

AB otomotiv sektörü emisyon kurallarını ertelemesi için Brüksel’e baskı yapıyor

Yayınlanma

Avrupalı otomobil üreticileri, yeni AB karbon emisyon standartlarının önümüzdeki yıl yürürlüğe girmesiyle birlikte “milyarlarca avroluk” para cezaları ya da önemli üretim kesintileriyle karşı karşıya kalacaklarını belirterek Brüksel’e kuralları yumuşatması yönünde baskı yaptı. 

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre Avrupa otomobil endüstrisi kuruluşu Acea perşembe günü yaptığı açıklamada, 2025 yılında uygulanacak emisyon kurallarının ve 2035 yılında yeni içten yanmalı motorlu araçların yasaklanmasının “acilen gözden geçirilmesi” çağrısında bulundu.

Renault, Nissan ve Toyota’nın genel müdürlerinin de yer aldığı Acea yönetim kurulu, otomobil üreticilerinin “ya milyarlarca avroluk para cezaları . . ya da gereksiz üretim kesintileri, iş kayıpları ve zayıflamış bir Avrupa tedarik ve değer zinciri” ile karşı karşıya olduklarını söyledi. 

Meloni’nin uyarıları Kıtada yankılanıyor

Uyarı, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin AB’nin 2035’ten itibaren yeni içten yanmalı motorları yasaklamasını “kendi kendini yok eden” bir politika olarak nitelendirerek “binlerce işin yok olmasına ya da zenginlik ve istihdam üreten tüm sanayi segmentlerinin parçalanmasına” yol açabileceği uyarısında bulunmasından bir gün sonra geldi.

Otomobil üreticileri daha temiz araçlara geçişi geciktirmek istemediklerini, fakat elektrikli araç satışlarında önemli bir yavaşlamanın üretimleri üzerinde büyük etkileri olacağını söylediler. 

Özellikle Almanya ve Doğu Avrupa’daki otomobil üreticileri, AB’nin içten yanmalı motor yasakları söz konusu olduğunda kuralların ertelenmesi konusunda baskı yapanlar arasında yer alıyorlar.

Avrupalı üreticilerin elektrikli araç pazarındaki payı geriliyor

Perşembe günü yayınlanan Acea rakamlarına göre, AB’de elektrikli araçların yeni kayıtları ağustos ayında bir önceki yıla göre yüzde 44 düşerken, toplam pazar payları da yüzde 21’den yüzde 14’e geriledi.

Renault tarafından hazırlanan ve FT tarafından görülen bir rapor, elektrikli araçların mevcut pazar payının 2025 yılında da aynı kalması halinde, otomobil ve kamyonet üreticilerinin yeni kurallar nedeniyle 13 milyar avroya varan cezalarla karşı karşıya kalabileceğini öne sürdü.

Rapora göre, AB otomobil üreticilerinin düzenlemelere uymak için yaklaşık yüzde 20 ila 22’lik bir pazar payına sahip olmaları gerekiyor.

Fakat bu pay yüzde 15’in altında durgunlaştı, bu da benzinli araçların üretimini ve satışını önemli ölçüde azaltmaları veya büyük para cezalarıyla karşı karşıya kalmaları gerektiği anlamına geliyor.

Renault CEO’su emisyon kurallarında esneklik istedi

Acea’nın genel müdürü Sigrid de Vries FT’ye verdiği demeçte, “Ortada bir sorun olduğunun ve bunun bir an önce ele alınması gerektiğinin farkına varıldığına dair bir ivmenin oluştuğunu görüyorsunuz. Gerçeklerin şimdi çok sert bir şekilde ortaya çıktığını görüyoruz ve 2025 yılında bunun ciddi sonuçları olabilir,” dedi.

De Vries, AB kurallarıyla ilgili en önemli sorunlardan birinin, araç emisyonları için eşikler belirlemeleri fakat bunun yerine müşterilerin elektrikli araç satın almaları için teşvik sağlamamaları olduğunu söyledi ve “AB yaklaşımının yapısında yapısal bir hata var. Yetkiler bir pazar oluşturmaz,” dedi.

Yönetici, elektrikli araçlar için park ücretlerini düşüren ve elektrikli araç sürücülerinin otobüs şeritlerini kullanmasına izin veren Norveç örneğine işaret ederek, “Teşvik çok önemlidir ve bu mali ve mali olmayan yollarla olabilir,” dedi.

Renault’nun CEO’su ve Acea’nın başkanı Luca de Meo, Avrupa otomobil endüstrisi sadece elektrikli araç satışlarındaki yavaşlayan büyümeyle değil aynı zamanda otomobil talebindeki genel düşüşle de boğuşurken CO₂ düzenlemelerinde daha fazla esneklik çağrısında bulundu.

Avrupa’da araç üretiminde büyük düşüş

Ağustos ayında, Jeep, Peugeot ve Fiat markalarının arkasındaki Stellantis, yeni araç kayıtlarında bir önceki yıla göre yüzde 30’luk bir düşüş yaşarken, Volkswagen ve Renault için bu düşüşler sırasıyla yüzde 15 ve yüzde 14 oldu.

Mevzuat, tüm Avrupa otomobilleri için kilometre başına 93.6 g Co2’den fazla olmayan bir genel emisyon eşiği belirliyor. Avrupa Çevre Ajansına göre bu değer, 2022 yılında km başına 108.1 g Co2 ortalama emisyonu ile karşılaştırılıyor.

Üreticiler, filo genelindeki standardı karşılamak için Avrupa’daki otomobil üretimlerinde geçerli olan tekil hedeflere sahip.

Avrupa Komisyonu, Acea’nın mektubunu aldığını ve zamanı geldiğinde yanıt vereceğini söyledi. İçten yanmalı motor yasağının 2026 yılında gözden geçirilmesi bekleniyor.

Bu yılın sonunda göreve gelecek olan bir sonraki komisyon için hazırladığı siyasi kılavuzda von der Leyen, “yatırımcılar ve üreticiler için öngörülebilirlik yarattığını” söyleyerek yasağı destekledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman devleti Volkswagen’i desteklemenin yollarını arıyor

Yayınlanma

Ekonomi Bakanı Robert Habeck perşembe günü yaptığı açıklamada, Alman hükümetinin otomobil üreticisi Volkswagen’i (VW) destekleme yollarını değerlendirdiğini söyledi.

Habeck Aşağı Saksonya eyaletindeki Papenburg kentinde gazetecilere yaptığı açıklamada, “VW Almanya için merkezi bir öneme sahip,” dedi.

Bakanın cuma günü (20 Eylül) yine Aşağı Saksonya’da bulunan Emden’deki bir VW fabrikasını ziyaret etmesi planlanıyor.

DW’deki habere göre hükümet kaynakları, Ekonomi Bakanlığının zayıf elektrikli araç satışlarının nasıl ele alınacağını değerlendirdiğini söyledi. Elektrikli araç satışları, hükümetin sübvansiyonu durdurmasının ardından çöktü.

Pazartesi otomotiv sektörü toplantı yapacak

Bakanlık, otomobil derneği VDA, IG Metall sendikası, otomobil üreticileri ve tedarikçilerinin pazartesi günü bir Alman otomobil zirvesine katılacağını söyledi.

VW yılın ilk yarısında net karında %14’lük bir düşüş bildirdi. Kriz BMW’nin net kârını da etkiledi; BMW’nin net kârı %15, Mercedes-Benz’in net kârı ise %16 oranında düştü.

Otomobil üreticisi, Almanya’daki sendikalarla onlarca yıllık iş güvencesi anlaşmasını feshetti ve fabrikaların kapatılması ve işten çıkarmalar masada.

Ayrıca perşembe günü VW, 30.000 kişiyi işten çıkarmayı planladığına dair basında çıkan bir haberi yalanladı.

Mercedes’in Çin krizi

Öte yandan Mercedes-Benz Group İcra Kurulu Başkanı Ola Källenius, lüks otomobil üreticisinin Çin’deki durgun satışlar nedeniyle kâr uyarısında bulunmasının ardından, getirileri artırmak için ne gerekiyorsa yapacağına söz verdi.

Üretici, en büyük pazarında kötüleşen yavaşlama nedeniyle ana otomobil birimi için beklentileri düşürdü.

Çin’de talebin düşmesi Mercedes’in S-Serisi ve Maybach sedan gibi en pahalı modellerinin satışlarına zarar verdi. Hisseler son dört yılın en büyük düşüşünü yaşadı.

Mercedes hisseleri %8,4’e varan gerileme ile Haziran 2020’den bu yana en sert gün içi düşüşünü yaşadı. Şirketin hisse senedi bu yıl yaklaşık %12 değer kaybetti.

Källenius bugün (20 Eylül) yaptığı açıklamada, Mercedes’in performansı artırmak için “elinden geleni” yapacağını söyledi ve buna Çin’de yeni ürünlerle yapılacak bir satış atağının da dahil olduğunu sözlerine ekledi.

Bloomberg’in aktardığına göre CEO, “Rüzgârı sadece izlemekle kalmayacak, aktif bir şekilde yelken açacağız,” dedi.

Kârlılıkta büyük düşüş

Mercedes perşembe günü geç saatlerde yaptığı açıklamada, ana otomobil birimindeki düzeltilmiş getirilerin, daha önce %11’e varan bir tahminle karşılaştırıldığında, şimdi %7,5 ile %8,5 arasında bir aralıkta beklendiğini söyledi.

Faiz ve vergi öncesi kazancın ise bir önceki yıl seviyesinin “önemli ölçüde altında” olması bekleniyor.

Kesintiler, otomobil üreticisinin karlılığı artırmak için en lüks araçlarını daha fazla satma stratejisini baltalıyor. Şirket, Çin’in makroekonomik ortamının, emlak sektöründeki kalıcı gerilemenin etkisiyle daha da kötüleştiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa Parlamentosu, González’i “Venezuela’nın meşru devlet başkanı” olarak tanıdı

Yayınlanma

Avrupa Parlamentosu 19 Eylül Perşembe günü kabul ettiği bağlayıcı olmayan bir kararla Venezuela muhalefet lideri Edmundo González Urrutia’yı ülkenin “meşru ve demokratik yollarla seçilmiş” Devlet Başkanı olarak tanıdı.

309 lehte, 201 aleyhte ve 12 çekimser oyla kabul edilen kararda María Corina Machado da Venezuela’daki “demokratik güçlerin lideri” olarak tanındı.

Bağlayıcı olmayan metin merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP), sağcı-muhafazakâr Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) ve “aşırı sağcı” Avrupa için Vatanseverler (PfE) çoğunluğu tarafından onaylandı.

Liberaller, “aşırı sağ” ile aynı metne imza atmak istemedi

Fakat Sosyal Demokratlar, Liberaller ve Yeşiller tarafından yapılan bir değişiklik nedeniyle metin, dış politika konusunda yetkili olan AB ve üye devletlerine González Urrutia’yı Venezuela’nın meşru başkanı olarak tanıma çağrısı yapmakta yetersiz kaldı.

Perşembe günkü oylama, EPP’nin mevcut Avrupa yasama organında ilk kez Sosyalistler (S&D) ve Yeşiller’in yanı sıra “aşırı sağcı” AB gruplarıyla aynı hizaya geldiği bir oylama oldu.

Liberal Renew, “aşırı sağın” aksine “muhalefetin ve demokrasinin yanında” olduklarını ve bu nedenle, “hoşgörü ve çeşitliliğe saygı” ilkeleriyle temelden çelişen “bölücü söylem ve politikaların normalleştirilmesini” reddettiklerini savundu.

Renew başkanı Valérie Hayer, “Renew Europe Venezuela’nın muhalefet liderine tam destek vermektedir fakat sözde ‘Vatanseverler’ ile siyasi anlaşmalara imza atmayacaktır,” dedi.

Sosyalistler: Bu karar İspanya’nın iç siyasetiyle ilgili

Başbakan Sánchez’in sosyalist partisinden İspanyol AP üyesi Javi López Euronews’e yaptığı açıklamada Avrupa’nın “merkez sol” fraksiyonunun üye ülkelerle “uyum” sağlamak ve tanınma gerçekleştiğinde bunun “meşru” olmasını sağlamak için metne ret oyu verdiğini söyledi.

López, “Uluslararası göstergeler muhalefet liderinin büyük ihtimalle bu seçimleri kazandığını söylüyor. Fakat tanıma sadece bir kelime değil, kurumsal bir eylemdir,” dedi.

Daha çok İspanya’nın iç siyasetiyle ilgili olan bu stratejiyi reddettiklerini kaydeden López, “İspanya Halk Partisi’nin Avrupa Parlamentosu’nun Venezuela’ya ilişkin tutumunu kabul ettirmek için aşırı sağa yönelmesinden üzüntü duyuyoruz,” diye ekledi.

Maduro hakkında tutuklama emri çıkarılması talep ediliyor

EFE tarafından görülen metne göre, AP milletvekilleri AB ve üye devletleri González’in 10 Ocak 2025’te başkanlığı devralabilmesi için “mümkün olan her şeyi” yapmaya çağırırken, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro hakkında “insanlığa karşı suç işlediği” gerekçesiyle uluslararası tutuklama emri çıkarılmasını talep ediyor.

Ayrıca AB hükümetlerine ve AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e Venezuela Ulusal Seçim Konseyi (CNE) üyelerine yönelik yaptırımları yeniden yürürlüğe koymaları ve “iyi niyet göstergesi olarak” hükümete yönelik mevcut yaptırımları genişletmeleri çağrısında bulundular.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English