Dünya Basını

Fas, Batı Afrika’da imparatorluk inşa ediyor

Yayınlanma

“Fransa Batı Afrika’dan çekilirken, Fas diplomasi ve ekonomik entegrasyon yoluyla boşluğu doldurmaya çalışıyor, ancak bu tek başına yürüttüğü bir mücadele değil. İki devlet arasında iktidarın ‘devri’ için yapılan zımni anlaşma söz konusu… ” Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesindeki güç ve endüstri rekabetine ilişkin stratejik araştırmalar ve analizler yayınlayan Vizier blogdaki yazıyı Mert Cafer Eral çevirdi.

***

Afrika’ya yol döşemek

Fransa Batı Afrika’dan çekilirken, Fas diplomasi ve ekonomik entegrasyon yoluyla boşluğu dolduruyor.

19 Şubat 2025’te, Fas ve Moritanya hükümetleri Smara ve Bir Moghrein şehirleri arasında Moritanya’nın hidrokarbon ve çeşitli mineraller yönünden zengin iç kesimlerini Fas’ın Atlantik kıyısındaki limanlarına bağlamak için bir kara yolu kurma anlaşması yaptılar. Rotanın iki ülke arasındaki lojistik geçişini hızlandırması bekleniyor, örneğin bu yol Moritanya’nın ham demir ulaştırma süresini Nouadhibou limanına yapılan yedi günlük bir seferden, sözü ettiğimiz yolu kullanarak Fas’ın Laayune limanına yapılan üç günlük bir yolculuğa indirecek.

Yakın bir tarihe kadar, Fas Afrika’nın kalanından izole bir konumdaydı. Doğusundaki tek komşusu Cezayir, güneyde ise çoğunlukla kontrol altında olmayan Sahra vardı. Cezayir’le aralarındaki sürekli yükselen tansiyonlar Fas’ı sınırı tekrar tekrar kapatmaya mecbur bırakıyordu, bu durum Afrika’nın kalanıyla tek bir kara bağlantısı olduğu anlamına geliyordu: Moritanya üzerinden, tartışmalı Batı Sahra bölgesinden güneye doğru. Fas, Batı Sahra’yı kendi topraklarının ayrılmaz bir parçası olarak kabul ediyor ve 1975 yılında İspanya’nın eski kolonisi olan bu bölgeden çekilmesinden bu yana bölgenin büyük bir kısmını yönetiyor.

Batı Sahra’nın yerlisi olan Sahrawi halkını temsil ettiğini iddia eden isyancı grup Polisario Cephesi uzun süredir bağımsızlık istiyor. 1975’ten bu yana Cezayir, Libya, Küba ve İran’dan çeşitli derecelerde askeri, mali ve diplomatik destek aldığı iddia edilen Polisario, Fas’a karşı kesintili bir savaş yürüttü. Uluslararası gözlemciler bu on yıllık savaşın savaşçılar ve siviller arasında 10.000 ila 20.000 kayıpla sonuçlandığını tahmin etmektedir.

İsyan bastırma faaliyetleri dahilinde Fas hükümeti toplamda 100.000 asker içeren karakollarla korunan 2.700 kilometrelik “kum duvar” Berm’i inşa etti. Cezayir sınırından Atlantik’e kadar uzanan bu hat Fas’ın fiili güney sınırları olarak hizmet ediyor. Berm, Batı Sahra (ve dolayısıyla Fas) ve Moritanya arasında ufak bir bölgeyi kapsayarak İnsansız Bölge olarak bilinen kimsenin yaşamadığı bir bölge yarattı. Bölgedeki mayınlı araziler ve kalıcı yerleşimlerin yokluğu sebebiyle bölge Moritanya ve Fas arasında direkt sınır geçişini engelledi.

Bu durum değişiyor. Bir zamanlar Moritanya ve Fas arasında, İnsansız Bölge ile ayrılmış uzak bir kontrol noktası olan Guerguerat sınır karakolu, şimdi gerekli altyapıya sahip, tamamen işlevsel bir uluslararası geçişe dönüştürülüyor. Fas’ın Sahraaltı Afrika ile ticaret ağında önemli bir düğüm haline gelen bu sınır kapısı, başta tarım ve sanayi ürünleri olmak üzere Fas’ın toplam ihracatının yaklaşık %2’sini oluşturan 1 milyar doların üzerinde yıllık ihracatı kolaylaştırıyor.

Guerguerat ve Smara-Bir Moghrein geçişleri lojistik iyileştirmelerden daha fazlasını temsil etmektedir. Bu altyapı, Moritanya ve demir, bakır ve petrol bakımından zengin iç kesimleriyle Laayoune gibi Fas’ın Atlantik limanlarına doğrudan koridorlar oluşturarak Moritanya’yı Fas’ın ihracata dayalı ekonomisine daha fazla entegre edecek ve Afrika’nın geri kalanının bu genişleyen ekonomik bölgeye katılmasını sağlayacaktır. Fas’ın önemli doğal kaynaklar gerektiren endüstriyel hedefleri göz önüne alındığında, bu gelişme Rabat’ın kendisini Afrika’nın Atlantik, Avrupa ve ötesine açılan birincil ekonomik geçidi olarak konumlandırmaya yönelik uzun vadeli jeopolitik stratejisinde yeni bir aşamaya işaret ediyor.

Tüm bunlarla birlikte, Fas tarihsel rakibi Cezayir’e üstün gelmek ve bölgedeki Fransız etkisini azaltmak istiyor. Ancak Fası zor bir yolculuk bekliyor. Fransa’nın diplomatik başarısızlıklar nedeniyle etkisinin azalması ve Rusya’nın Mali ve başka yerlerdeki müdahalelerinin savaş suçları ve diğer suistimaller nedeniyle artan bir incelemeyle karşı karşıya kalmasıyla Batı Afrika’da bir güç boşluğu ortaya çıktı.

Türkiye, İran, Körfez ülkeleri ve Çin bu boşluğu doldurmak istiyor. Yine de, Fas burada bölgeye coğrafi olarak en yakın, politik olarak stabil, ekonomik olarak uyumlu bir rakip olması ve yüz yıldır bölgede süregelen kültürel ve yayılmacı gücü sebebiyle iddialı bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Dış aktörlerin aksine Fas, 1999’da Fas tahtına çıkan Kral 6. Muhammed (MVI) yönetiminde yirmi yılı aşkın bir süredir hazırlandığı geleceğe yatırım yapıyor.

Mahzen: Fas’ın Devlet Geleneği

Fas’ın bölgedeki konumu, Batı Afrika, Akdeniz ve Orta Doğu arasında seyahat eden halklar, mallar ve fikirler için binlerce yıllık köprü rolüne dayanmaktadır. Berberi tüccarlar ve kervanlar yüzyıllar boyunca Sahra ötesi ticaretin can damarı olarak faaliyet göstermiş, Sijilmasa ve Marakeş gibi Fas şehirlerini Timbuktu ve Gao gibi Batı Afrika merkezlerine bağlamıştır. Faslı tüccarlar tekstil, seramik ve silahları altın, fildişi ve tuzla takas ederek Fas hanedanlarını zenginleştiren ve Fez ve Meknes’in büyük camileri gibi anıtsal projeleri finanse eden bir ticaret yaptılar.

Ticaret aynı zamanda kültürel ve dini alışverişi de kolaylaştırdı. İslam’ın 7. ve 8. yüzyıllarda Kuzey Afrika’da yayılması, Fas’ın imparatorluk kimliğine zemin hazırlayan kalıcı siyasi, kültürel ve ticari bağları teşvik etti. Timbuktu’daki âlimler Fez’deki Al-Qarawiyin Üniversitesi gibi Fas’ın öğrenim merkezlerine seyahat ederken, Ticaniye ve Kadiriye gibi Sufi tarikatları güneye doğru yayılarak Fas’ın İslam yorumlarını Batı Afrika toplumlarına yerleştirdi. Fas bugün de bölgede kültürel ve dini yumuşak gücünü korumakta ve Fas’ta hakim olan Maliki İslam hukuku ekolü Batı Afrika’nın büyük bölümünde birincil mezhep olmaya devam etmektedir. Fas ayrıca Senegal, Mali ve Nijer gibi ülkelerdeki camilerin yapımını ve bakımını finanse ederken, bu ülkelerden gelen imamları Fas dini kurumlarında eğitmektedir.

Tüm bunlar, yüzyıllar boyunca çeşitli hanedanlıklar ve biçimler arasında Arapça ‘dolap’ veya ‘depo’ kelimesinden türetilen Mahzen olarak anılan günümüz Fas’ında yoğunlaşan siyasi güçler tarafından kolaylaştırıldı. Gerçekten de Fas, Kuzey ve Batı Afrika’da yüzyıllara dayanan  bir devlet geleneğine sahip az sayıdaki siyasi oluşumdan biridir. I. İdris tarafından 757 yılında kurulan İdrisi hanedanı, Berberi kabileleri ve Arap yerleşimcileri birleştirmiş ve Fas’ın bölgesel bir güç olarak rolünü kurumsallaştırmıştır; bu miras daha sonra Fas’ın etkisini güneye, Batı Afrika’ya ve Gana İmparatorluğu’na kadar genişleten Murâbıtlar (11.-12. yüzyıllar) tarafından genişletilmiştir. 16. yüzyıla gelindiğinde Sa’adi hanedanı Fas’ın gücünü daha da ileriye taşıyarak 1591’de o zamanlar Batı Afrika’nın hâkim gücü olan Songhay İmparatorluğu’nu deviren bir askeri harekât başlattı. Sa’adi’nin Timbuktu ve Gao’yu fethi, bu şehirleri Fas tarafından yönetilen paşalıklara (eyaletler) dönüştürerek Sahra ötesi ticaret yollarının kontrolünü güvence altına aldı.

Fas’ı 1631’den beri yöneten mevcut Alevi hanedanı bu imparatorluk mirasını devralmıştır. Sultan Mulay İsmail (1672-1727) döneminde Fas’ın etkisi Sahra’nın derinliklerine kadar uzanmış ve bugünkü Senegal’deki Saint-Louis’ye kadar ulaşmıştır. Bu tarihi iddialar daha sonra 20. yüzyılın ortalarında Fas’ın milliyetçi İstiklal hareketi tarafından yeniden canlandırıldı ve Moritanya’nın sınırlarının meşruiyetini Fas’ın doğal hinterlandını parçalamak için tasarlanmış bir “sömürgeci yapaylık” olarak reddetti. Moritanya’nın egemenliğinin 1973’te resmen tanınmasından sonra bile Fas’ın jeopolitik tahayyülü Batı Afrika’ya uzanan bir etki alanı vizyonundan hiçbir zaman tam olarak vazgeçmedi.

1956’da Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasının ardından Fas’ın dış politikası başlangıçta pan-Arabizm ve “ alt sınıf ” dayanışmasına yönelmiş ve Sahra-altı Afrika ile olan tarihi bağlarını bir kenara bırakmıştır. Bu değişim, Afrika’nın büyük bir kısmının Polisario Cephesi’nin Sahrawi Arap Demokratik Cumhuriyeti’ni (SADR) tanımasının ardından Fas’ı diplomatik olarak izole eden Batı Sahra çatışmasıyla daha da şiddetlendi. Fas’ın 1984 yılında SADR’nin kabul edilmesini protesto ederek Afrika Birliği Örgütü’nden (OAU) çekilmesi, Afrika ilişkilerinde dibe vuruşa işaret etti.

Bu konum Kral MVI döneminde Fas’ın kendisini ülkenin çeşitli imparatorluk hanedanlarının “mirasçı devleti” olarak yeniden konumlandırması ve meşruiyetini Batı Afrika’nın Sahra ve Sahel bölgeleri üzerindeki derin kurumsal sürekliliğinden ve tarihsel etkisinden alması ile değişti. Fas 2017’de Afrika Birliği’ne geri döndü ve Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’na (ECOWAS) üyelik arayışına girdi, Kazablanka-Dakar otoyolu gibi altyapı yatırımları için lobi yaptı ve 2012 Mali çatışmasından göç yönetişimine kadar bölgesel krizlerde kendisini arabulucu olarak konumlandırdı. Bu çabalar, Fas’ın Afrika ve Avrupa arasında bir geçit olarak tarihi rolünü yeniden canlandırmak ve Batı Afrikalı ortakları çekmek için siyasi istikrarından, bankacılık sektöründen ve sanayi tabanından yararlanmak için uzun vadeli bir vizyonu yansıtıyor.

Frankofonu Taşeronlaştırmak

Fas’ın ekonomik ve diplomatik genişlemesi Fransa’ya karşı düşmanca bir eylem olmaktan ziyade Fransa’nın frankofon etki çemberinde Fas’ı bir “taşeron” olarak kullanma girişimlerinin bir parçası. Fransa’nın geçmiş sömürgeleri üzerindeki  etkisi tüm girişimlere rağmen zaman içinde azalırken, Fas Fransa’nın buradaki etkisini tek başına sürdürememesinden mütevellit bu süreci üstlenmesi için yeni ortaklar aradığı bu dönemde avantajlı bir pozisyon aldı.

1999 yılında iktidara geldiğinden beri, MVI Fasın Batı Afrikadaki Fransız etkisinin yerini alması için bölgedeki ülkelerle ileri düzey bir diplomasi yürütüp stratejik ekonomik yatırımlar yaparak aralarındaki bağı güçlendirmeyi amaçlıyor. Senegal, Mali, Gine, Nijer, Burkina Faso, Fildişi Sahili gibi ülkelere gerçekleştirilen sık seyahatlerde ticaret, altyapı, güvenlik ve gelişim gibi konuları da içeren çok sayıda işbirliği anlaşması yapılıyor. Bu anlaşmalar Fas’ın kendisini Afrika ve Avrupa arasındaki en önemli ekonomik ve lojistik kanal yapma planının bel kemiğini oluşturuyor.

Bu stratejinin kalbi Fas’ın fiili varlık fonu olan kraliyet ailesinin finansal kolu Al Mada yatırım fonu. Al Mada sayesinde Fas Fransa’nın bölgedeki etkisinin yerini almak amacıyla Batı Afrika pazarlarında, bankacılıkta, sigortacılıkta, telekomünikasyonda ve inşaat sanayide agresif bir biçimde büyüyebildi.

Attijariwafa Bank ve BMCE Bank gibi önde gelen Faslı finans kuruluşları, Société Générale gibi Fransız kuruluşlarının çekilmesiyle hızlanan bir eğilimle Batı Afrika’da güçlü bir varlık oluşturdu. Fas’ın en büyük finans kuruluşu olan Attijariwafa, Moritanya, Togo ve Benin’deki Société Générale yan kuruluşlarını satın almaya hazırlanıyor. Bu genişleme sadece Fransa’nın tarihsel ekonomik hakimiyetine meydan okumakla kalmıyor, aynı zamanda Fas’ın kıtanın finans kapısı olma yönündeki daha geniş hedefini de yansıtıyor.

Benzer şekilde, telekomünikasyon alanında Fas’ın İtissalat El Mağrib (Maroc Telecom) şirketi başta Batı Afrika olmak üzere 11 ülkede faaliyet göstermekte ve Moritanya’da Mauritel, Burkina Faso’da Onatel ve Mali’de Sotelma gibi iştirakleri yönetmektedir. Fransız Orange ile birlikte Fas’ın Maroc Telecom’u Afrika’nın en büyük telekom operatörleri arasında yer alan yükselen bir yıldız.

Fas ayrıca, 26 Afrika ülkesine internet erişimi sağlamak üzere tasarlanan ve Elon Musk’ın Starlink’i ile doğrudan rekabet eden bir uydu takımyıldızı projesi olan Panafsat girişimi aracılığıyla teknolojik hedeflerini ilerletiyor. Ülke, özellikle Fransız firmalarının kapsamlarını azaltmasıyla değişen bölgesel dinamiklerden faydalanıyor. Tanger-Med’in (dünyanın en büyük 17. limanı) işletmecisi Marsa Maroc gibi Faslı şirketler, Bolloré Logistics’in bölgeden ayrılmasının ardından Liberya ve Benin’deki lojistik altyapısını yönetmek için devreye girdi.

Fas’ın güney illeri Dahla ve Layoune, krallığın bölgesel stratejisinde kritik düğüm noktaları olarak hizmet veriyor. Bu bölgelerin stratejik değerinin farkında olan Kral MVI, 2014 yılında bu bölgeleri trans-Afrika ticareti için lojistik merkezlere dönüştürmek üzere 7 milyar dolarlık bir altyapı girişimi başlattı. Şubat 2025’te Smara-Bir Moghrein sınır kapısının açılması, Moritanya demir cevherinin Layoune’daki Fas çelik tesislerine ulaşması için doğrudan bir rota oluşturarak bu vizyonu örneklemektedir. Bu gelişme Fas’ı bölge için bölgesel bir çelik işleme merkezi olarak konumlandırıyor.

Altyapı gelişimi, Dahla Atlantik Limanı projesinin bölgesel ticaret dinamiklerini dönüştürmeyi vaat ettiği Fas’ın Atlantik kıyı şeridine kadar uzanıyor. Balıkçılığı canlandırmak, Afrika ve Brezilya ile ticareti geliştirmek ve gelişmiş deniz lojistiği sağlamak üzere tasarlanan liman, trans-Afrika bağlantısına yönelik daha geniş bir vizyonun parçasını oluşturuyor. Bu denizcilik genişlemesini tamamlayan Fas’ın 2023 Sahel için Atlantik Girişimi (AIfS), Moritanya’yı Mali, Burkina Faso, Nijer ve Çad gibi denize kıyısı olmayan ülkelere bağlayan demiryolu ve karayolu ağları için iddialı planların ana hatlarını çiziyor.

Enerji gelişimi, Fas’ın bölgesel entegrasyon ve enerjide kendi kendine yeterlilik stratejisinin bir diğer ayağını oluşturuyor. Hükümet, 2030 yılına kadar yurt içi elektrik üretiminin %52’sini yenilenebilir enerji kaynaklarından elde etmek gibi iddialı bir hedef belirledi. Bu yenilenebilir enerji stratejisinin merkezinde 510 megawatt ile dünyanın en büyük konsantre güneş enerjisi santrali olan Noor Ouarzazate Güneş Kompleksi yer alıyor. Fas, ulusal (ve sivil) bir nükleer enerji programı başlatmak için Batı Sahra’daki uranyum yataklarının potansiyelini araştırıyor. Krallık ayrıca Moritanya ile 2024’te imzalayacağı bir anlaşmayla Batı Afrika Enerji Havuzu’na katılarak Batı Afrika ülkelerine elektrik ihracatını mümkün kılacak. Belki de en iddialısı, Fas, Nijerya gazını Fas toprakları üzerinden Avrupa pazarlarına taşıyacak 25 milyar dolarlık bir proje olan Afrika-Atlantik Gaz Boru Hattı üzerinde işbirliği yapıyor.

Kültürel ve akademik bağlar Fas’ın stratejisini daha da güçlendiriyor. Fas’taki üniversiteler Senegal, Mali ve Fildişi Sahili’nden binlerce öğrenciye ev sahipliği yapıyor ve bu öğrencilerin birçoğu askeri bilimler, tarım ve mühendislik eğitimi almak için burs alıyor. Bu değişimler kalıcı ikili ilişkileri teşvik etmekte ve Fas’ın uzun vadeli ortaklıklar geliştirirken uzmanlığını ihraç etmesini sağlıyor.

Tarım ve gıda güvenliği Fas’ın bölgesel faaliyetlerinin bir diğer ayağını oluşturuyor. Ülke Batı Afrika’ya milyonlarca dolar değerinde tarım ürünü ihraç ediyor, ancak bunlar Moritanya’nın Fas kamyonlarını vergilendirmesi nedeniyle sık sık zorlanıyor. Bunu aşmak için Fas, Senegal’e yeni nakliye rotaları açarak Batı Afrika pazarlarına doğrudan deniz yoluyla erişim sağladı.

Fas bu esnada otomobil üretimine yaptığı önemli yatırımlar ve Kazablanka’da 500 milyon dolarlık bir ilaç fabrikasıyla imalat sektörünü güçlendiriyor. Bu tesis, ülkeyi, yerel araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla desteklenen, Afrika’nın önde gelen aşı ve ilaç ihracatçısı konumuna getirmeyi amaçlıyor. Fas’ın gelişmekte olan otomotiv endüstrisine, Batı Afrika ülkeleriyle ihracat sözleşmeleri imzalayan ulusal otomobil üretim girişimi Neo Motors öncülük ediyor.

Fas Haşin bir Jeopolitik Rekabette

Fransa’nın Batı Afrika’daki tarihsel etkisi dramatik bir şekilde azaldı ve askeri cuntalar Sahel ülkelerini birer birer ele geçirirken bölgede geniş çaplı bir askeri geri çekilme yaşandı. Bu durum, bir zamanlar Afrika’nın geri kalanıyla birlikte Fransa tarafından sömürgeleştirilen Fas’ın boşluğu doldurması için fırsatlar yarattı. Ancak Batı Afrika’da nüfuz mücadelesi veren tek aktör Fas değil. Cezayir gibi bölgesel komşular ve Rusya, Türkiye, Çin ve BAE gibi uluslararası güçler de benzer şekilde varlıklarını yoğunlaştırdı ve her biri farklı stratejik gündemler geliştirdi.

Onlarca yıllık Sovyet dönemi ‘Afrika politikası’ ve Başkan Vladimir Putin’in hırsı tarafından yönlendirilen Rusya, bölgedeki en önemli askeri güç haline gelmek için Batı Afrika’da yükselen Batı karşıtı (özellikle Fransız karşıtı) duygulardan yararlandı. Mali, Burkina Faso, Nijer ve Çad’dakiler de dahil olmak üzere askeri cuntalara verdiği destek (aynı zamanda doğu Libya ve Sudan’daki etkilerini genişletme arayışları) ve dezenformasyon kampanyaları ve propaganda gibi dördüncü nesil savaş taktikleri sayesinde Rusya, Fransız etkisini önemli ölçüde aşındırdı. Ne var ki, Rusya da bölgedeki yumuşak gücünün, özellikle de Mali’de Kremlin’in bir uzantısı olarak faaliyet gösteren Wagner Grubu gibi paramiliter örgütlerin eylemleri nedeniyle önemli darbeler aldığını gördü. Güvenlik sözleşmeleri bahanesiyle altın rezervlerini yasadışı olarak çıkaran grup, çok sayıda insan hakları ihlali ve sivillere yönelik katliamlarla da suçlanıyor.

Tarihsel olarak Rusya’nın müttefiki ve Fas’ın baş düşmanı olan Cezayir, Fas sınırı yakınlarında Ruslarla ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirdi. Ne var ki, Ukrayna çatışması başladığından beri Cezayir, Rusya’nın silah ihracat kapasitesinin azalmasını ve açık askeri ittifaklara girme konusundaki isteksizliğini gerekçe göstererek Moskova’dan temkinli bir şekilde uzaklaştı. Bununla birlikte, her iki ülke de Suriye’deki Beşar Esad rejimini Aralık 2024’te yıkılana kadar desteklemeye devam etti. Cezayir ayrıca Rus yapımı Su-57 savaş uçaklarını satın alarak Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’na (CAATSA) meydan okudu ve ABD’li Senatör Marco Rubio’nun 2022’de yaptırım önermesine yol açtı.

Cezayir ise, Fas’taki Polisario Cephesi ve Mali’deki Azavat Cephesi gibi ayrılıkçı hareketleri destekleyerek nüfuzunu genişletmek için uzun süredir vekalet savaşına bel bağlamış durumda. Sızdırılan diplomatik belgeler, 2012 Tamanrasset terör saldırısından sonra Cezayirli yetkililerin Mağrip El Kaidesi (AQIM) ile zımni anlaşmalar yaptığını ve Cezayir varlıklarının korunması karşılığında tehditleri Fas ve Fransa’nın çıkarlarına yönlendirdiğini gösteriyor. İddia edilen bu işbirliğinin son on yılda Mali’de en az üç Fas vatandaşının ölümüne yol açtığı bildiriliyor.

İran’ın Batı Afrika’daki rolü her ne kadar azımsansa da çok yönlüdür ve genişlemektedir. Tahran, 1990’lardan bu yana, tarihsel olarak Sufi İslam’ın hakim olduğu bir bölgede Şii dinini yaymayı teşvik ediyor. Nijerya şu anda Lübnan’dan daha büyük bir Şii nüfusa ev sahipliği yapıyor ve İran’ın devrimci sistemini model alan İslami Hareket gibi gruplar bir Şii İslam cumhuriyetini savunuyor. İran ve Hizbullah’ın 2018’den bu yana Polisario Cephesi’ni desteklediği, Tinduf’taki savaşçılara eğitim ve kısa menzilli füzeler sağladığı da iddia ediliyor. Hatta Polisario birliklerinin İran destekli milislerle birlikte Suriye’deki iç savaşa katıldığına dair raporlar da var.

Buna karşılık Çin’in müdahalesi öncelikle ekonomik. Pekin, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla hammadde teminine ve Moritanya’nın Nuakşot derin su limanı ve Gine’nin Cibloho Barajı gibi altyapıları finanse etmeye odaklanırken maden çıkarımı için lojistik ağlar kuruyor.

Türkiye ayrıca Cezayir tarafından vurulan model de dahil olmak üzere Mali’ye insansız hava araçları satarak ve Libya’nın Trablus merkezli hükümetini destekleyerek iddialı bir konuma geldi. Ankara’nın Libya’nın güneyinde, Cezayir sınırı yakınlarında askeri üsler açma planları Afrika’da derinleşen bir angajmana işaret ediyor.

Birleşik Arap Emirlikleri de Sahel’deki askeri cuntalarla bağlarını geliştirerek, Mali’nin altın ihracatını kolaylaştırarak ve Gine’nin boksit madenini Emirlik tesislerinde alüminyuma dönüştürerek önemli bir oyuncu olarak ortaya çıktı. Moritanya ile deniz erişim anlaşmaları ve Fas ile sağlam yatırım bağlantıları sürdürse de Cezayir ile ilişkiler rakip bölgesel hırslar nedeniyle gerginliğini koruyor.

Fas, Fransa’nın bölgedeki nüfuzunu değiştirmek için onunla bir anlaşma yapma avantajına sahip, ancak bölgesel hegemonya çabalarına karşı artan zorluklarla karşı karşıya. BAE ve Türkiye’nin üsler ve silah anlaşmaları yoluyla genişleyen askeri etkisi Fas’ın bölgesel nüfuzunu azaltma riski taşıyor.

Fas’ın Yükselişinin Önündeki Zorluklar

Fas’ın Batı Afrika’daki dış politikası, Fransa’nın bölgeden çekilmesiyle ortaya çıkan boşluk ve iki devlet arasında iktidarın ‘devri’ için yapılan zımni anlaşma sayesinde mümkün olmuştur. Kral MVI’nin yönetimi altında Fas, son birkaç on yıldır Afrika genelinde diplomatik, kültürel ve ekonomik nüfuzunu özenle geliştirdi. Bu sayede Afrika’nın dört bir yanındaki hammadde kaynaklarını Fas’taki fabrikalara aktararak katma değerli üretim yapabilen ve daha sonra da bunları dünyanın dört bir yanındaki ülkelere ihraç edebilen bir ekonomik imparatorluğun temelleri atılmış oldu.

Ne var ki Fas bunu yaparken çok sayıda zorlukla karşı karşıya. Fransız ordusunun geri çekilmesi, Rus paramiliter savaş suçları ve zayıf devlet kapasitesi El Kaide gibi grupların toprak işgal etmesine izin verdiği için Sahel’de terörizm yükselişte. Rusya, Çin, Türkiye, BAE ve İran gibi daha uzaktaki güçler de Afrika’daki kaos ortamından faydalanmaya çalışıyor.

Belki de en önemlisi, Fas’taki sıradan vatandaşlar, ülke yüksek ve kalıcı işsizlik ve düşük ücretlerden muzdarip olduğu için meyvesini alamıyor. Fas’ın siyasi ve ekonomik eliti Mahzen ve özellikle de Al Mada fonu aracılığıyla kraliyet ailesi, Fransız varlıklarının satın alınması ve Afrika genelinde yeni iş bağlantıları yoluyla meyvelerin aslan payını alıyor. Kral MVI, Batı Afrika’ya bakıp Fas’ın bölgedeki tarihi üstünlük konumunu yeniden tesis etme fırsatını görürken, Fas’ın siyasi ekonomisini düzeltmek gibi eve daha yakın meselelerle uğraşmak zorunda kalabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version