Çin Zhejiang Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi Akdeniz Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Profesör Ma Xiaolin Harici’ye konuştu. Gazze’deki çatışmanın Orta Doğu’ya yayılacağını düşünmediğini söyleyen Prof. Ma, Pekin’in çatışmanın çözümünde ‘süper güç’ olarak rol üstlenebileceğini belirtti.
Aynı zamanda Çin Uluslararası Çalışmalar Vakfı ve Çin Orta Doğu Çalışmaları Akademisi’nin İcra Direktörü olan Prof. Ma Xiaolin Çin-Arap Dostluk Derneği’nin de müdürüdür.
Orta Doğu’yu iyi bilen bir isim olan Prof. Ma, Kuveyt, Filistin ve Irak’ta kıdemli Xinhua muhabiri olarak uzun yıllar görev yapmış. Akademik çalışmalarını Orta Doğu, Arap coğrafyası, Çin-Orta Doğu ilişkileri üzerine yoğunlaştırmaktadır.
İsrail’in 7 Ekim’de Hamas’ın baskınını gerekçe göstererek Gazze’de sivillere yönelik başlattığı saldırılar 2 ayı geride bırakırken, en az 8 bini çocuk, 6 bini kadın olmak üzere, 18 bini aşkın insan öldürüldü. İsrail’in hedef gözetmeyen saldırıları uluslararası kamuoyunda tepkilerin büyümesine yol açtı. Sınırsız desteğini ilan eden ABD’de bile tartışmalar başladı. ABD Başkanı Biden, İsrail Başbakanı Netanyahu’yu “ya tutumunu değiştirirsin ya da yalnız kalırsın” diye uyardı. Öte yandan Netanyahu kalıcı ateşkese yanaşmazken, bölge ülkeleri çözüm için Çin’in kapısını çaldı. Pekin yönetimi defalarca kalıcı ateşkes çağrısı yaparken, bağımsız Filistin devletinden ve iki devletli çözümden yana tavrını yineledi
Bölgeyi yakından takip eden Prof. Ma Xiaolin ile, çatışmanın Orta Doğu’daki etkilerini ve Çin’in tutumunu konuştuk.
‘Gazze çatışması Orta Doğu’ya yayılmaz’
Gazze’deki çatışmanın uzun vadede Orta Doğu’yu nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Bence bu çaydanlığın içinde kopan bir fırtına. Bu fırtınanın Orta Doğu’daki yapıyı ve durumu tamamen değiştirmeyeceğini düşünüyorum, çünkü Orta Doğu’daki ülkelerin çoğu istikrarı korumak, diğer ülkelerle normal ilişkilerini sürdürmek istiyor ve Türkiye, İngiltere, Mısır, Ürdün, BAE, Bahreyn, Sudan, Malibu dahil hiç kimse İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesemez.
Ayrıca hem Suudi Arabistan hem de İran, büyük zorluklarla kazanılan tarihi uzlaşmayı çok önemsiyor, hatta iki devlet başkanının Filistin-İsrail çatışması nedeniyle ilk kez telefon görüşmesi yapması da, iki büyük petrol üreticisi ülkenin birbirleriyle anlaşmaya vardığını gösteriyor.
İsrail Gazze’ye ne kadar saldırırsa saldırsın, hatta tamamen ezse de, Filistinlilerin kayıpları ne kadar büyük olursa olsun, savaş Lübnan’a ve Suriye’ye sıçramayacak ve durum değişmeyecektir. Hatta, Orta Doğu’daki mevcut barış temelli genel modeli, Filistin ve İsrail dışındaki diyalog ve uzlaşma durumunu da değiştirmeyecek.
Çatışmaların tırmanması ve petrol piyasasındaki dalgalanma, kamuoyunda Orta Doğu’nun yeni bir savaşa gireceği, bunun da Suudi Arabistan’ın petrol arzını kesmede başı çekmesinin yol açacağı küresel enerji krizini tetikleyeceği endişesine yol açmıştı. Ancak şu anda piyasanın durumu genel olarak sakin ve rasyonel seyrediyor ve küresel petrol krizinin tekrarlama ihtimalinin düşük olduğuna inanılıyor.
Kısacası durum büyük ölçüde değişti ve Orta Doğu’daki jeopolitik ilişkiler yapıcı ve dönüm noktası niteliğinde bir değişimden geçiyor. İsrail altı Arap ülkesiyle ilişkilerini normalleştirdi, İsrail-Arap kampının Soğuk Savaş ve askeri çatışma sistemi çoktan dağıldı, ABD stratejik odağını doğuya kaydırmaya devam ediyor. Dolayısıyla Filistin-İsrail çatışması sadece “çaydanlıktaki fıtına”dan ibaret olabilir ve tüm Orta Doğu’ya yayılmayacak, küresel petrol piyasası da 50 yıl önceki kabusu yeniden yaşamayacak.
‘ABD’nin esas odağı Hint-Pasifik’
ABD en büyük savaş gemilerinden birini Akdeniz’e gönderdi. Bölgedeki ABD üslerine yönelik saldırılar artıyor. Lübnan’da Hizbullah ile gerilim yükseliyor. Husiler tarafından saldırılar düzenleniyor. ABD’nin Orta Doğu’ya geri döneceğini düşünüyor musunuz?
Hayır, asla. ABD sadece İsrail’e desteğini göstermek ve Hizbullah ve İranlı milisler gibi bazı fonksiyonları bu çatışmaya dahil olmamaları konusunda uyarmak için Doğu Akdeniz’e üç savaş grubu gönderdi.
Hamas’ın, çatışmanın başında İran tarafından desteklendiği iddia edildi, ancak İran bunu yalanladı ve müdahil olmaya niyeti yoktu. ABD uçak gemisi savaş grubu göndererek İran’ı ve diğer Hamas müttefiklerini bu durumdan yararlanmamaları konusunda açıkça tehdit etti, ancak Beyaz Saray, İran’ın Hamas’a yardım ettiğine dair hiçbir kanıt olmadığını da söyledi.
Yani açıkçası, ABD Ortadoğu’da genel istikrarı korumayı, savaşın tırmanmasını veya genişlemesini önlemeyi, düşük düzeydeki stratejik yatırımı sürdürmeyi ve kendi kıt kaynaklarını daha da zorlayarak Orta Doğu bataklığına düşmekten kaçınmayı umuyor. Çünkü bu Rusya-Ukrayna çatışmasına odaklanma ve büyük güçleri kontrol altına alma önceliklerini sekteye uğratıyor.
Amerikanın çatışmaya dahil olmaktan kaçınmasının en önemli sebeğlerinden biri de Hint-Pasifik’e odaklanmış durumda olması. Bildiğiniz gibi tamamen Çin’e odaklanmış durumdalar. ABD son 20 yılda Orta Doğu’ya katkısını azalttı, çünkü 7 Ekim’e kadar burada İsrail’in güvenliğini ve istikrarını sağladı, petrol üretimi istikrarlı ve sorun yok ve ayrıca IŞİD’i geri püskürttüler ve ayrıca kitle imha silahlarını kontrol ediyorlar. Bence bu Amerikalılar için yeterli.
İran’ın çatışmaya dahil olma ihtimalinden bahsettiniz. Avrupa ülkelerinin Çin’in İran üzerindeki nüfuzunu kullanarak çatışmaya dahil olmaması için baskı yapmasını istediği biliniyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Pekin bu yola başvurur mu?
Bu talebin olumlu olduğunu düşünüyorum. Tabii ki Hamas’ın arkasında İran var. Çin belki İran ile bölge güvenliği hakkında şeyler görüşebilir. Belki Orta Doğu meseleleriyle nasıl başa çıkılacağını, bölgenin nasıl istikrarlı tutulacağını tartışabilir çünkü istikrar hem İran’ın hem de Çin’in ortak çıkarı için iyidir. Ancak bu baskı anlamına gelmiyor.
‘Çin İslam ülkeleriyle aynı duruşa sahip’
Arap ülkelerinin liderleri sizce neden Gazze’de çözüm için ilk durak olarak Çin’i ziyaret etti? Çin Gazze’de çözüm için ne yapabilir, ne yapamaz?
Gazze’deki sorunu çözmek ya da Filistin meselesini çözmek bir süper güce bağlı. Ama şu anda Amerika güvenilir değil. Özellikle tüm bölge ülkelerinin güvenini kaybettiklerini biliyorsunuz. Bu yüzden bakanlar Çin’i seçti. Özellikle İslam ve Arap ülkeleri Amerikalılara inanmıyor, güvenmiyor. Çünkü ABD İsrail’in yanında duruyor.
Dolayısıyla İslam ülkeleri ve ülkemiz, ihtiyaç duydukları barış sürecini ilerletmek istiyorlar. Bu da Çin gibi bir süper güce bağlı. Rusya Ukrayna ile meşgul. Avrupa kendi sorunlarıyla çok meşgul. Dolayısıyla Çin, İslam ülkeleriyle aynı duruşa ve değerlere sahip.
Dolayısıyla birlikte İsrail’i etkilemek, Hamas ve El Fetih gibi Filistinlilerin farklı işlevlerini ılımlı hale getirmek için çalışmak üzere birleşik bir süreç oluşturabiliriz.
Bunun gerçekçi olduğuna inanıyor musunuz?
Yan çözüm olarak gerçekçi, çünkü 50’den fazla İslam ülkesi ve büyük bir güç olarak Çin bu konuda baskı yapıyor. Sadece ateşkes değil, iki devletli çözümden bahsediyorum. Son olarak, iki devlet temeli olmadan İsrail kendini yok edecektir. İsrail hiçbir zaman işgal temelinde mutlak güvenliğini koruyamaz. Bu tarihi biliyorsunuz, tarih onlara bu dersi verdi. Bu olay, dünyanın, Filistin meselesi gerektiği gibi çözülmezse, İsrail ne kadar güçlü olursa olsun gerçek bir güvenliğin olmayacağını anlamasını sağladı.
‘Savaş sonrası Netanyahu krizlerle karşı karşıya kalacak’
Netanyahu yönetimi uluslararası desteğini kaybetmeye başladı. Ülke içinden ve muhalefetten de kendisine tepkiler yükseliyor. Sizce savaş sonrası İsrail’i nasıl bir siyasi atmosfer bekliyor?
İsrail’in Gazze kuşatmasının yarattığı en büyük risk insani kriz olmaya devam ediyor. Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte geçici çadır kamplarda yaşayan çok sayıda Filistinli sivil, düşük sıcaklık, yağmur ve malzeme sıkıntısı koşullarında hayatta kalma mücadelesi verecek, onları ikinci büyük göçe zorlamak, yalnızca uluslararası toplumun ve Filistin halkının vicdanına meydan okumakla kalmayacak. Uluslararası hukuk normlarına aykırı ama aynı zamanda İsrail’in de karşısına çıkacak yeni bir kamuoyu fırtınası. Şu anda bazı ülkeler İsrail’le diplomatik ilişkilerini kestiklerini veya büyükelçilerini geri çağırdıklarını açıklarken, bazı ülkeler İsrail liderlerine suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Gazze’deki savaş uzadıkça ve insani kriz yoğunlaştıkça İsrail’in karşı karşıya kalacağı yeni diplomatik krizler de gelebilir.
Öte yandan bu çatışmalar başlamasından önce yargı reformu gibi olaylar Netanyahu’nun siyasi hayatını zaten tehlikeye atmıştı. 7 Ekim’de Hamas’ın baskını ise hükümetin görevlerini yerine getirip getiremediğine dair soru işaretleri yarattı. Savaştan sonra, bu tür konular masaya yatırılacaktır ve Netanyahu siyasi ve hukuki sorumluluk üstlenmek zorunda kalabilir. Zaten bu nedenle geçici ateşkes dışında kısa vadede kesinlikle kalıcı ateşkes istemiyor.
İsrail Gazze’nin güneyine de saldırdı. Kuzey zaten harabeye döndü. Bu olaylar İsrail’in uluslararası baskıyla daha fazla karşı karşıya kalmasına neden oldu. İsrail’in kamusal diplomatik tepkisi son birkaç haftadır karışık durumda, zihniyetini ve duruşunu bir an önce düzeltmezse daha da izole ve pasif hale gelecek. İsrail Başbakanı Netanyahu, İncil’den uygunsuz bir şekilde alıntı yaparak Filistin-İsrail çatışmasını eski Yahudiler ile Amalekliler arasındaki bir kin olarak tanımladı. Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, mantıksız ve amatörce Filistinlilerin Mısır’a taşınmasını önerdi. İsrail’in BM Temsilcisi Gilad Erdan’ın Birleşmiş Milletler’de sık sık yaptığı utanç verici açıklamalar, uluslararası kamuoyunun İsrail hükümetine ilişkin algısını ve ulusal imajını olumsuz etkilemiştir.
Dolayısıyla Filistin-İsrail durumunun nasıl gelişeceği, İsrail’de iç ve dış kamuoyunun nasıl değişeceğine de bağlı.