Bizi Takip Edin

AMERİKA

Financial Times, Apple’ın Çin’den neden tamamen vazgeçemeyeceğini yazdı

Yayınlanma

Teknoloji üstünlüğünü Çin’e kaptırmak istemeyen ABD, diğer yandan da çip teknolojisinde Pekin’in önüne set çekerek bu alandaki kabiliyetlerini kısıtlamaya çalışıyor.

Küresel çip üretimindeki payı gittikçe azalan Washington, özellikle son dönemde Pekin’e karşı bu alanda getirdiği yaptırımlarla imalat alanındaki payını artırmayı, Çin’e olan bağımlılığını azaltmayı ve küresel tedarik zincirini kontrol altına almayı hedefliyor.

1990’larda küresel çüp üretimindeki payı yüzde 37 olan ABD’nin bugünkü payı yüzde 12 civarına kadar düştü. Küresel üretimin yaklaşık 4’te 3’ü coğrafi olarak Tayvan, Güney Kore ve Çin’de yoğunlaşmış durumda.

ABD Başkanı Joe Biden’ın geçen sene Ağustos ayında imzalayarak yürürlüğe soktuğu Çip ve Bilim Yasası, ülkede yarı üretkenlerin üretimini ve üreticileri teşvik ederken, Amerikan şirketlerinin Çin’deki üretimine ise kısıtlamalar getirdi.

Kendi çiplerini geliştirme hedefini önüne koyan Amerikalı şirketlerden biri de Apple. Ancak Apple’ın çiplerini üreten firma Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC). Dünyanın en önemli çip üreticileri arasında yer alan TSMC üretimini Tayvan’da yapıyor ve Apple TSMC’nin yıllık gelirinin % 25’ini oluşturuyor. Apple’ın hedefi ise Tayvan Boğazı’ndaki artan gerilim karşısında çip tedarikini Tayvan’dan ABD’ye taşımak. Bu doğrultuda TSMC’nin ABD’deki üretimini artırması için görüşmeler yapılıyor.

Apple CEO’su Tim Cook, Aralık ayı başlarında bu konuyu bazı kıdemli vekillerle görüşmek üzere Capitol Hill’i ziyaret etmişti. Cook ardından da, Biden ile birlikte Arizona eyaletini ziyaret ederek TSMC’nin yeni çip fabrikasını gezmişti. Ziyarette açıklama yapan Tim Cook, bu yeni fabrikada TSMC’nin Apple için çip üreteceğini ve çiplerin ‘Made in America’ etiketini taşıyacağını söylemişti.

Bu arada Çin yıllardır, ABD’den sonra Apple’ın en büyük ikinci pazarı konumunda. Ayrıca, çoğu Apple ürününün, her bir iPhone’un içindeki elektronik parçalar, Foxconn ve Wistron gibi Tayvanlı üreticiler tarafından istihdam edilen yüzbinlerce işçi tarafından Çin’de bir araya getirilip monte ediliyor. Apple CEO’su Cook’un ise bu hassas durum yüzünden Çin ile arasını bozmamak için uğraştığı ABD kamuoyunda sıkça işlenen bir konu.

Hatta Apple, Çin’in en büyük flash bellek ve çip üreticisi Yangtze Memory Technologies Co.’dan (YMTC) bellek çipi almaya bile hazırdı. Ancak Biden yönetimi Ekim ayında YMTC’yi de yaptırım listesine ekledi ve Amerikan firmalarının YMTC ile çalışmasını kısıtladı. Dolayısıyla siyasi baskılarla karşı karşıya kalan Apple, tedarik zincirini yeniden yapılandırmaya çalışıyor.

Bu girişimlerin ne kadar gerçekçi olduğu ya da kısa vadede gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği ise tartışma konusu.

‘Çin, 20 yıl daha işgücü ve teknoloji üretimine hakim olacak’

Konuyu gündemine alan Financial Times (FT) gazetesi, teknoloji devi Apple’ın kendisini giderek daha fazla Çin’e borçlandırdığını belirtirken, tedarikçilerini çeşitlendirme olasılıklarını ve bu bağlamdaki ikilemlerini tartıştı.

Apple’ın, üretimde Çin’e bağımlılığını önemli ölçüde azaltmak için siyasi, stratejik ve yatırımcı baskısıyla karşı karşıya kaldığı vurgulanan FT makalesinde, Biden’ın Washington’un Pekin’e karşı duruşunu sertleştirdiğine işaret ediliyor.

Makalede, Tim Cook’un Apple’ın Çin merkezli tedarik zinciri stratejisinin mimarı olduğu kaydedilirken, Apple’ın yıllık ürün yenileme ritmi için Çin’e bel bağlaması, şu anda “tartışmasız en büyük güvenlik açığı” olarak nitelendiriliyor.

FT’nin görüşüne yer verdiği, artan işçilik maliyetlerinin üstesinden gelmek için üretimi otomatikleştirmenin yollarını bulmakla görevlendirilen eski bir Apple mühendisi, “Apple (tedarik ağını) çeşitlendiremez” diyor. Bu kişi, iPhone üreticisinin en az 2014’ten beri işletmelerini Çin dışına taşımaya çalıştığını, ancak bunun için çok az ilerleme kaydedildiğini söylüyor ve ekliyor: “Çin, 20 yıl daha işgücü ve teknoloji üretimine hakim olacak.”

FT analizine göre, başka hiçbir Big Tech şirketi, Apple kadar Çin’e bağımlı değil. Örneğin, Meta ve Alphabet, işlerinin büyük bir kısmında dijital reklamcılığa bağlı. Amazon’un bölgede gerçek bir varlığı yok ve Microsoft’un donanım gelirlerindeki payı kabaca yüzde 6.

‘Apple Çin sayesinde çeyrek milyar iPhone sevk edebiliyor’

Financial Times verilerine göre, Apple’dan daha fazla telefon satan tek şirket olan Kore devi Samsung bile çok daha az risk altında. Counterpoint Research’e göre Samsung şu anda cep telefonlarının dörtte üçünden fazlasını Arjantin’den Vietnam’a kadar altı ülkede üretiyor, dörtte birinden azı ise Çin’deki sözleşmeli üreticilere yaptırılıyor.

Buna karşılık, Apple’ın donanımlarının neredeyse tamamı Çin’de üretiliyor. Şirket, ülkede doğrudan yalnızca 14.000 kişiye istihdam sağlasa da, büyük çoğunluğu Çin’de olan küresel tedarik zincirindeki 1,5 milyon işçinin haftalık çalışma saatlerini denetliyor. FT analizine göre, işte bu durum Apple’ın yılda çeyrek milyar iPhone sevk eden dünyanın en büyük şirketi konumuna yükselişinin temelini oluşturuyor.

‘Hindistan ve Vietnam alternatif olamaz’

FT, yeni bir üretim merkezi için, Çin’e rakip olmaya en uygun aday olarak tanımladığı, Hindistan’ı işaret ediyor. FT’ye göre, bu yıl dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i geçmesi beklenen Hindistan, Çin’den daha az jeopolitik risk sunuyor ve yükselen orta sınıfıyla önümüzdeki yıllarda büyük bir pazar haline gelebilir. Ancak yine FT’ye konuşan bazı tedarik zinciri uzmanlarına göre, Hindistan’da iPhone üretimindeki büyüme rakamları gerçeklikten çok uzak ve abartı.

Tedarikçilerin Hindistan’da Apple için kurduğu şirketlerin çoğu, bileşenlerin büyük ölçüde Çin’den getirilip daha sonra çoğunlukla Tayvanlı şirketler tarafından monte edilmesiyle gerçekleştirilen emek yoğun bir süreçle işliyor. Bloomberg Intelligence’ın teknoloji analisti Steven Tseng, “Hindistan’da tedarik zinciri yok. Hemen hemen her şeyi Çin’den ithal etmek zorundalar” diyor.

Bugün ortalama ücretler Çin’in yarısından az olduğu için Vietnam’ın da cazip bir alternatif gibi göründüğü ifade edilirken, diğer yandan üretimini Vietnam’a taşıyan Nokia’nın organize suç, yetersiz ulaşım ve ticaret limanlarını kapatabilecek öngörülemeyen hava koşulları gibi sorunlarla karşılaştığına işaret ediliyor. Konuyla ilgili konuşan eski bir Microsoft yöneticisi, Vietnam deneyimi için, “Hızlandırma, kurulum ve Çin’de çalıştığı şekilde çalışmasını sağlamak açısından inanılmaz derecede zorlayıcıydı” diyor. Diğer bir yönetici, “Bileşenleri tedarik etme konusunda zorluklar yaşadık, çünkü ikinci kademe, üçüncü kademe kaynak tedarikimizin tamamı hâlâ Çin’deydi” diye ekliyor.

‘Çinli şirketlerin iPhone üretimindeki payı yüzde 24’e çıkacak’

Financial Times analizine göre, Apple, tedarik zincirini uluslararası düzeyde çeşitlendirmeye çalışırken, Çin ile olan bağları da aynı anda güçleniyor. Uzman teknoloji yayını The Information’a göre Apple CEO’su Cook, 2016’da Çin ekonomisini ve işgücünü ilerletmeye yardımcı olmak için, 275 milyar dolardan fazla harcamak üzere, kişisel olarak beş yıllık bir anlaşma bile yaptı. JPMorgan şimdi, Çinli şirketlerin geçen yıl yüzde 7 olan iPhone üretimindeki payının 2025’e kadar yüzde 24’e çıkacağını tahmin ediyor.

FT’nin görüşüne yer verdiği bazı uzmanlar, artık Çin’in geliştirdiği uzmanlığın yerini doldurmanın çok zor olduğuna inanıyor. Uzmanlara göre, Apple’ın üretiminin büyük bölümünü yerinde sabit tutmak ve ekonomik ve politik maliyetlere katlanmak dışında gerçek bir seçeneği yok.

Kaliforniya merkezli bir tedarik zinciri haritalama grubu olan Resilinc’in CEO’su Bindiya Vakil, ABD ve Çin ekonomilerinin tamamen ayrışmasının mümkün bile olmayabileceğini söylüyor. Apple gibi birçok şirket üretimini çeşitlendirmeye çalışsa da, başka hiçbir yerde aynı kalite ve ölçek kombinasyonuna sahip olmadığından, bunun tamamen dışına çıkmak yerine Çin’in yanı sıra, artı bir seçenek daha arıyor. FT analizinde bu strateji “Çin + 1” diye ifade ediliyor.

‘Çin’in üretim merkezleri benzersiz’

Bloomberg Intelligence donanım analisti Woo-Jin Ho, Apple’ın 2030 yılına kadar iPhone üretiminin yalnızca yüzde 10’unu veya agresif hareket ederse en fazla yüzde 20’sini Çin dışına kaydırabileceğini öngörüyor ve şu ifadeleri kullanıyor: “Çin’in yarattığı akıllı telefon üretim merkezlerine bakın. Bunun benzerinin başka nerede yapılabileceğini bilmiyorum.”

Foxconn teknoloji şirketinin uzmanlarından biri ise şunları söylüyor: “Çin’in pek çok avantajı var. Orta derecede eğitimli ve vasıflı çalışanlardan gerçekten üst düzey mühendislere ve doktoralılara – en ileri bilgi konusunda uzmanlık sağlayanlara kadar… Apple, Çin’de sağlanan ölçeğe paralel, hatta buna yakın insan kaynakları ve altyapı bulmakta çok fazla zorluk çeker.”

AMERİKA

Reuters: Çinli BYD Brezilya’daki Lityum Vadisi’nde maden hakkı satın aldı

Yayınlanma

Reuters tarafından incelenen kamu kayıtlarına göre Çinli elektrikli otomobil (EV) üreticisi BYD, 2023 yılında Brezilya’nın lityum açısından zengin bir bölgesinde iki arsa için maden hakkı satın alarak Çin dışındaki en büyük pazarında madencilik işine girdi.

Belgeler, satın almanın, 2023’ün Mayıs ayında kurulan BYD iştiraki Exploracao Mineral do Brasil tarafından yapıldığını gösterdi.

Söz konusu araziler BYD’nin 2023 yılında yatırım yapmayı kabul ettiği Brezilya’nın kuzeydoğusundaki yeni fabrika projesine sadece yarım günlük mesafede yer alıyor. Ayrıca ABD’de listelenen madenci Atlas Lithium’un sahip olduğu arazilere de komşu.

Kamuya açık kayıt belgelerine göre, iştirak 4 milyon real (695.000 $) sermaye ile kuruldu ve 2023 yılında döviz kuru değişimlerinden yaklaşık 213.000 real kar elde etti.

Reuters tarafından görülen ekim ayı hissedarlar toplantısına ait bir raporda, şirketin “araştırma aşamasında olduğu, ne mali hareket ne de işletme geliri olduğu” belirtildi.

BYD konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Büyük Çinli madencilerin hisselerini satın alan BYD, geçen yıl Şili’deki bir lityum projesine teklif vermesine izin verilen altı firmadan biriydi ve Şili’nin kuzeyinde bir lityum katot tesisi için planlarını açıkladı.

ABD, Suudi ve Çin heyetlerinin son ziyaretleri, stratejik madenlere erişim için jeopolitik yarışta açık bir pazar olarak Brezilya’ya yönelik küresel ilginin altını çizdi.

Brezilya, Güney Amerikalı komşularının aksine lityum sektöründe ağır bir devlet varlığından kaçındı, hatta 2022’de metal üzerindeki ihracat kontrollerini hafifletti.

En iyi lityum potansiyelleri, Arjantin, Bolivya ve Şili’deki tuz düzlüklerinden zorlu lityum çıkarma işlemlerinin aksine, geleneksel madenciliğe uygun sert kaya yataklarıdır.

BYD’nin Brezilya’da lityum araması, Latin Amerika’nın en büyük ekonomisine yaptığı bahsi güçlendiriyor.

Geçen yıl Financial Times, BYD’nin Brezilya’nın en büyük lityum üreticisi Sigma Lithium ile olası bir tedarik anlaşması, ortak girişim veya satın alma konusunda görüşmeler yaptığını bildirmişti.

LİTYUM VADİSİ

BYD’nin maden hakları, Brezilya’nın Lityum Vadisi olarak bilinen Minas Gerais eyaletindeki Jequitinhonha Vadisi’nin bir parçası olan Coronel Murta kasabasında 852 hektarı (8,5 km2) kapsıyor.

Firma haziran ayında web sitesinde yaptığı açıklamada, Coronel Murta’daki komşu Atlas Lithium projesinin, bölgenin ilk jeolojik haritalamasının ardından araştırma aşamasında olduğunu söyledi.

Atlas CEO’su Marc Fogassa, BYD’nin varlığını üçüncü bir taraf aracılığıyla öğrendiğini, ancak bunu otomobil üreticisiyle hiçbir zaman doğrudan görüşmediğini söyledi.

Reuters’a konuşan Fogassa, “Eğer bu iki bölgeye yatırım yaptılarsa bunun nedeni potansiyeli görmüş olmaları ve bunun da benim bölgelerimi daha değerli kılmasıdır” dedi.

Brezilya’da bir maden projesinin ekonomik olarak uygun görülmesi halinde üretime başlaması genellikle sekiz ila 15 yıl sürebiliyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’ın “yasadışı göçmen” operasyonlarında ara bilanço – 2: Göçmen işçilerin Amerikan ekonomisinde yeri

Yayınlanma

Yazar

Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS) verilerine göre, Haziran 2024 itibariyle göçmenler ABD işgücünün %19’undan fazlasını oluşturuyor (toplam 169 milyon istihdamın 32 milyonundan fazlası) ve işgücüne yerli doğumlu işçilerden daha yüksek oranda katılım sağlanıyor.

“Yabancı doğumlu işçiler”, ABD’de ikamet eden ama doğduklarında ABD vatandaşı olmayan kişiler. Özellikle, ABD dışında (veya Porto Riko veya Guam gibi dış bölgelerinden birinde) doğanlara ve ebeveynlerinden hiçbiri ABD vatandaşı olmayanlara yabancı doğumlu işçi deniyor ve BLS’in tanımı hem yasal hem de belgesiz göçmenleri kapsıyor.

COVID-19 salgınının başlangıcında %61,8’e kadar düşen göçmenlerin işgücüne katılım oranı, Haziran 2024’te %67,0’a yükselerek 2019’un aynı ayındaki %65,8’lik salgın öncesi seviyesinin üzerine çıktı.

Irksal durum ve etnik köken açısından, yabancı doğumlu işgücünün %48’i Hispanik, %25’i ise Asyalı.

2023 yılında tam zamanlı yabancı uyruklu çalışanların medyan haftalık kazançları, yerli doğumlu meslektaşlarının kazandıklarının %86,6’sı kadardı.

Yabancı doğumlu erkekler haftada 1.051 dolar kazanırken, bu rakam yerli doğumlu erkekler için 1.238 dolardı. Yabancı doğumlu kadınlar 899 dolar kazanırken, bu rakam yerli doğumlu kadınlar için 1.025 dolardı.

Eğitim ve sağlık hizmetleri, 2023 yılında 5,5 milyon veya tüm yabancı doğumlu çalışanların %18,4’ü olmak üzere en fazla göçmeni istihdam eden sektördü. Bunu 4,7 milyon (%15,8) ile profesyonel ve iş hizmetleri ve 3,3 milyon (%11,1) ile inşaat hizmetleri takip ediyordu.

Trump’ın “yasadışı göçmen” operasyonlarında ara bilanço – 1: Gözaltı merkezleri kapasitelerini aştı

El Pais’den “göçmenlerin olmadığı ABD” senaryosu

İspanyol El Pais, göçmenlerin bir günlüğüne tamamen ortadan kaybolduğu bir Amerikan ekonomisinin çökeceğine ilişkin bir senaryo geliştirdi.

Nüfus Sayım Bürosu verilerine göre, 2023 yılında eğitim, sağlık ve sosyal yardım sektöründe çalışan 5,5 milyon göçmen vardı. Ulusal GSYİH’ye yıllık 2,3 trilyon dolar katkıda bulunan bu sektör, bahsettiğimiz gibi ülkedeki en fazla sayıda yabancı kökenli çalışanı istihdam ediyor.

Aslında, ABD’deki tüm göçmen çalışanların %18,4’ü, öğretmenlerin de dahil olduğu bu alanda çalışıyor.

ABD’de 2023 yılında 4,7 milyon ile en fazla yabancı uyruklu çalışanın istihdam edileceği ikinci en büyük sektör profesyonel, ticari, idari, atık yönetimi ve iyileştirme hizmetleri. Bu sektör ABD ekonomisinde bir güç merkezi ve yıllık 3,5 trilyon dolar veya ülkenin GSYİH’sinin %13’üne katkıda bulunuyor.

Göçmenlerin olmadığı bir günde, bu sektör çalışanlarının %22,9’unu kaybedecektir. Bu durumda çöpler sokaklarda yığılacak, işletmeler idari ekipleri olmadan durma noktasına gelecek ve herhangi bir elektrik kesintisi, elektrikçi eksikliği nedeniyle yaygın elektrik kesintilerine yol açacak.

2023 yılı itibariyle, inşaat sektöründe istihdam edilen tüm işçilerin %29’unun göçmen olması ve yaklaşık 3,3 milyon yabancı kökenli işçinin istihdam edilmesi, bu sektörü göçmen işgücü oranının en yüksek olduğu sektör haline getiriyor.

Bazı şantiyelerde göçmenler ekiplerin %50 ila %60’ını oluşturuyor. Eğer tüm yabancı işçiler bir gecede ortadan kaybolacak olsalar, neredeyse tüm şantiyelerin şartel indirmesi garanti gibi görünüyor.

Keza göçmenler bir günlüğüne ortadan kaybolsa, imalat ve perakende ticaret sektörlerinde 6,2 milyon işçi eksik olacak. Fabrikalar işgücünün %20,2’sini, mağazalar %15,5’ini kaybedecek ve yüz binlerce aile geçimlerini sağlayamayacak.

ABD ekonomisine 2,65 trilyon dolar (ya da ulusal GSYİH’nin %10,3’ü) katkıda bulunan imalat gibi bir sektörde, ekonomik etki çok büyük olacak.

Tarım sektöründe “göçmen işçi” paniği

Hizmetler sektörü bir yana, stratejik olarak da kritik tarımsal istihdamda göçmen emeğinin payı büyük.

2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre, göçmen tarım işçileri, ABD’deki tarım işçilerinin tahmini olarak %73’ünü oluşturuyordu.

Çiftlik işçiliği, Wisconsin’deki süt çiftliklerinden Florida’daki çilek tarlalarına ve Washington’daki elma bahçelerine kadar ülke genelinde ekonomiye güç veren temel işlerden biri.

Resmi verilere göre, ABD’de yasal olarak çalışma izni olmayan tarım işçilerinin oranı 1989-91 yıllarında yaklaşık %14 iken 1999-2001 yıllarında neredeyse %55’e yükselmişti. Yaklaşık son 30 yılda ise bu oran yaklaşık %40’a geriledi.

2020-22’de, tarım işçilerinin %32’si ABD doğumlu, %7’si ABD vatandaşlığı almış göçmenler, %19’u diğer yetkili göçmenler (esas olarak daimi ikamet edenler veya yeşil kart sahipleri) ve geri kalan %42’si çalışma yetkisine sahip değildi.

ABD doğumlu işçilerin payı Orta Batı’da en yüksekken, izinsiz çalışanların payı California’da en yüksek.

2019-2020 Ulusal Tarım İşçileri Anketi, ABD’deki tarım işçi lerinin %68’inin yabancı doğumlu ve %44’ünün belgesiz olduğunu gösteriyordu.

ABD şiddete bulaşmamış, “düşük riskli” göçmenleri de Guantanamo’ya gönderiyor

Meksika’dan göçün yavaşladığının sinyali

ABD’de kiralık tarım işçilerinin %83’ü göçmen işçi olmayıp yerleşik olarak kabul ediliyor, yani evlerinden 75 mil uzakta tek bir yerde çalışıyorlar.

Bu oran 1996-98’de %41’den daha yüksekti; dolayısıyla değişim, mahsul tarımı işgücünün niteliğindeki derin değişimi yansıtıyor.

Kalan göçmen işçilerin küçük bir kısmı arasında en büyük grup, evlerinden 75 milden daha uzakta tek bir çiftlik yerinde çalışan ve çalışma sahalarına ulaşmak için uluslararası bir sınırı geçebilen “mekikçiler.” Mekikçiler, 1996-98 yıllarında yaklaşık %24 iken, 2022 yılında kiralanan tarım işçilerinin yaklaşık %9’unu oluşturuyordu.

Geçmişte daha yaygın olan, mevsimler ilerledikçe farklı mahsuller üzerinde çalışmak üzere eyaletten eyalete hareket eden “mahsulü takip eden” göçmen tarım işçisi ise artık nispeten nadir.

Bu işçiler, 1992-94’teki %14’lük yüksek orandan büyük bir düşüşle 2020-22’de sadece %4’ünü oluşturdu.

Kiralık tarım işçilerinin son kategorisi, göç modelleri henüz belirlenmemiş olan, tarıma yeni başlayanlardır. Bu kişilerin 1998-2000 yıllarında %22’ye varan oranlardan şu anda tarımsal üretim işgücünün sadece %3,6’sını temsil ediyor olması, kısmen 2007’den bu yana Meksika’dan ABD’ye net göçün yavaşlamasını yansıtıyor.

Son yıllardaki göç trendlerine bakıldığında, Meksika’dan ABD’ye net göçün en büyük olduğu dönemin 1995-2000 yılları arasında olduğu görülüyor. Sonrasında yaklaşık 13 yıl, iki ülke arasındaki net göç ABD’den Meksika’ya idi. 2013-18 yılları arasında Meksika’dan ABD’ye net göçteki artışa rağmen, 2007-2019 yılları arasında ABD’de yaşayan Meksikali göçmen sayısı azalmıştı.

Bu nedenle son yıllarda ABD’ye işgücü göçünde Uzak Asya ile Orta Amerika öne çıkmaya başladı. 

Tarımsal vize programı ne olacak?

Genellikle H-2A vize programı olarak adlandırılan H-2A Geçici Tarım Programı, yabancı uyruklu işçilerin 10 aya kadar bir süre için geçici olarak mevsimlik tarım işçiliği yapmak üzere ABD’ye getirilmesi için yasal bir yol sağlıyor.

Mahsul yetiştiricileri mevsimlik işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için bu programı kullanabilir, fakat çiftlikler, mandıralar ve domuz ve kümes hayvanı işletmeleri gibi çoğu hayvancılık üreticisinin yıl boyunca işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için programı kullanmasına yasal olarak izin verilmiyor.

Bu kısıtlamanın bir istisnası, H-2A işçilerini yıl boyunca kullanabilen koyun ve keçi işletmeleri gibi merada çiftlik hayvanı üreticileri için yapılıyor.

H-2A programındaki işverenler, ABD’li işçileri işe alma çabalarının başarılı olmadığını göstermeli ve ABD Çalışma Bakanlığı da bunu belgelemeli.

Buna ek olarak, federal hükümet, bir ABD vatandaşına ödenmesi gereken ücreti aşmayan yeterli ücret ve barınma imkanı sağlamasını şart koşuyor.

H-2A programı kapsamındaki işçiler söz konusu olduğunda, eyaletler arasında başı Cumhuriyetçi Florida çekiyor. Onu California, Georgia, Washington ve Kuzey Caroline takip ediyor.

Bu vize türünde de başı Meksikalı işçiler çekiyor (%90 civarı). Mesikalıları ise, Güney Afrikalılar takip ediyor.

Bununla birlikte, göçmen işçi tutan çiftçiler, H-2A Geçici Tarım İşçisi programının maliyetinin kendileri için gitgide arttığına da işaret ediyorlar.

Trump’ın göçmen operasyonlarından sonra

Özellikle tarımsal işgücü söz konusu olduğunda, Amerikalı çiftçilerin göçmen karşıtı operasyonlardan endişelenmek için yeterince sebebi olduğu görülüyor.

Örneğin Kansas De Soto’daki Bowlin Farms’ın sahibi Steve Bowlin, “Hepimizin yediği gıdayı üretmeye çalışmak, göçmen işçiler olmadan neredeyse imkansız. Vizeli tarım işçilerini getirmek için hükümet aracılığıyla H-2A programını kullanıyoruz, çünkü ABD’de yaptığımız işi yapacak yeterli sayıda işçi yok,” diyor.

Öte yandan ABD’de tarımsal alanlar ve tarım istihdamı zaten düşme eğiliminde. ABD Tarım Bakanlığına göre, 2017’den 2022’ye kadar çiftlik sayısında %7’lik bir düşüş yaşandı, yani sadece beş yılda yaklaşık 142.000 çiftlik azaldı.

Çiftçiler, kuş gribi salgınları ve artan yem ve gübre maliyetleri de dahil olmak üzere işletmelerini ayakta tutmak için çeşitli zorluklarla karşı karşıya.

Eğer “belgesiz” işçiler de geldikleri ülkelere gönderilirlerse, özellikle ABD tarımında halihazırda var olan ithalata yönelme eğilimi artabilir. Ameirkan gıda ithalatında Meksika’nın yeri, yıllar içinde üçte ikiden beşte dörde doğru artma eğiliminde.

Trump’ın ilk ticaret savaşlarından bu yana, Çin de tarımsal ithalatını güneye kaydırmış durumda. Pekin, Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerden de daha fazla tahıl satın alıyor; bu ülkeler, 2023 yılında Çin’in en büyük mısır tedarikçisi olarak ABD’yi geride bıraktı.

Örneğin Financial Times’a konuşan Iowa Çiftçiler Birliği Başkanı Aaron Lehman, son ticaret savaşında, “Asyalı alıcılarımızın çoğu Güney Amerika’daki soya fasulyesi üreticileriyle ilişkiler geliştirmeye başladı ve pazarımızdan giderek daha fazla pay aldılar ve biz bunu geri alamadık,” diyor.

Yeni bir ticari gerginlik ihtimali, ürün fiyatlarındaki düşüş ve artan maliyetlerden etkilenen Amerikalı çiftçilerin zaten zor durumda olduğu bir döneme denk geliyor. ABD Tarım Bakanlığının verilerine göre, kârın geniş bir ölçüsü olan net çiftlik geliri 2022’de 181,9 milyar dolarken, 2024’te 140,7 milyar dolar olması öngörülüyor, ki bu, %23’lük bir düşüş demek.

Yeni ekipman yatırımlarının azalırken, düşük talep nedeniyle tarım makineleri satanlar da zor durumda.

Orta ve Güney Amerika’da tarımsal ürünlerin, kısmen işgücü maliyetlerinin de az olması nedeniyle ucuza mal edilmeleri, Amerikan tarımında gerileme ile göçmen işçilerin azaltılması eğilimini besleyebilir.

Trump’ın Tarım Bakanı olarak seçtiği Brooke Rollins’in, Kongre onay oturumunda H-2A programını kaldırmayı değil reforme etmeyi savunması da tarımdaki yönelimlere ilişkin ipuçları veriyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Rubio: Hoşlarına gitmiyor ama tek plan, Trump’ın planı

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirmek için ateşkes arayışında olduğunu ve Orta Doğu için yeni bir plan üzerinde çalıştığını açıkladı. Rubio, Trump’ın doğrudan diplomasi yaklaşımını vurgulayarak, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya güvenlik garantileri sağlaması gerektiğini belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, perşembe günü yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirmeye kararlı olduğunu ve ilk adım olarak ateşkes arayacağını söyledi.

Rubio, bir radyo programında yeni yönetimin dış politika önceliklerini özetleyerek, Trump’ın diplomasiye ve anlaşma yapmaya yönelik doğrudan yaklaşımını vurguladı.

Rubio, Clay Travis and Buck Sexton Show programında Trump’ın hem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştüğünü ve her iki liderin de savaşın sona ermesini istediğini kaydetti.

Rubio, “Savaşı sona erdirmek istiyor. Sadece bir duraklama aramıyor, sona ermesini istiyor,” dedi ve ekledi: “Belki bu bir ateşkesle başlar. Henüz anlaşmaya varılmadı, hatta müzakere bile edilmedi, ama sadece şunu söylüyorum ki, yardım koridorları açmak ve her iki tarafın da enerji altyapısını hedef almadığından emin olmak gibi şeyler de var.”

Rubio, herhangi bir çözümün sadece ABD, Avrupa ve NATO’yu değil, küresel bir çabayı gerektireceğini vurguladı. Avrupa ülkelerinin Ukrayna için güvenlik garantileri sağlaması gerektiğini öne sürdü.

Rubio, “Avrupa’nın Ukrayna için kalıcı güvenlik garantileri sağlaması gerekecek. Bunu yapmaya istekli olması gerekenler Avrupalılar olacak,” şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı, kendisi ve Başkan Yardımcısı’nın cuma günü Münih’te Zelenskiy ile görüşeceğini doğruladı. Uzun bir aradan sonra Rus mevkidaşlarıyla temasların yeniden başlayacağını ve Rus yetkililerle görüşmelerin de yapılacağını belirtti.

Rubio, “Ruslarla yaklaşık iki buçuk yıldır konuşmadık, bu yüzden Başkan’ın dün Vladimir Putin ile yaptığı görüşme, iki buçuk yıl sonra Vladimir Putin ile yapılan ilk başkanlık görüşmesiydi,” değerlendirmesini yaptı.

Gazze’ye dönecek olursak, Rubio, Başkan Trump’ın bölge için, özellikle de çatışma sonrası Gazze’nin geleceğiyle ilgili bir plan aradığını söyledi. Trump’ın, başka ülkeler uygulanabilir alternatifler sunmazsa, ABD’nin Gazze’de daha büyük bir rol üstlenmesi yönündeki önerisinden bahsetti. Rubio, “Başkan, tamam o zaman, biz de bunu yapacağız diyor. Bunu üstleneceğiz. İnsanları yerlerinden oynatmak zorunda kalacağız. Şu anda ortada olan tek plan bu,” dedi. Arap ülkelerinden de yakında kendi önerilerini sunmalarının beklendiğini de sözlerine ekledi.

Rubio, “Hoşlarına gitmiyor ama tek plan, Trump’ın planı. Daha iyi bir planları varsa sunmanın tam zamanı. Bunu heyecanla bekliyoruz,” diye konuşarak bölgedeki ülkeler “bu konuyu halledemezse, İsrail’in bir şeyler yapması gerekeceğini” ileri sürdü. Rubio, “Başladığımız yere döneriz, bu da sorunu çözmez,” ifadesini kullandı.

Rubio, Trump’ın dış politika tarzını önceki Biden yönetiminin tarzıyla karşılaştırarak, Trump’ın doğrudanlığını ve kararlılığını vurguladı. Rubio, “Biden ve Trump aynı evrende bile değiller, değil mi? Yani, aynı evrende bile değiller,” dedi.

Trump’ın net iletişiminin ve kararlı bir şekilde hareket etme isteğinin öngörülebilirlik sağladığını ve dış politika sonuçlarını iyileştirdiğini savunan Rubio, “Ne yapacağını söylüyor ve sonra da gerçekten yapıyor,” diye konuştu.

Latin Amerika’ya gelince, Rubio, El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele’yi ve suç oranını azaltma yaklaşımını övdü. El Salvador’un çete üyelerini geri almak da dahil olmak üzere güvenlik konularında ABD ile işbirliği yapmaya istekli olduğunu belirtti.

Rubio, “Gitti ve temelde tüm bu çete üyelerini topladı ve hepsini büyük bir hapishaneye tıktı… Ve aniden suç ortadan kayboldu, bir gecede,” değerlendirmesini yaptı.

Meksika konusunda Rubio, yönetimin odak noktasının sınır güvenliği olduğunu, insan kaçakçılığını, uyuşturucu kaçakçılığını ve kartel faaliyetlerini durdurmayı amaçladığını belirtti.

ABD’nin, ABD’den Meksika’daki kartellere yapılan silah kaçakçılığı da dahil olmak üzere bu sorunları ele almak için Meksika ile ortak bir plan üzerinde çalıştığını söyledi.

Rubio, “Onlarla toplu bir plan üzerinde çalışıyoruz, değil mi? Sınırın kendi taraflarında onlarla, biz de kendi tarafımızda birlikte çalışacağız, böylece onların silah kaçakçılığı sorununu, fentanil sorununu, kitlesel göç sorununu ve kartel sorununu çözebiliriz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English