DÜNYA BASINI

Foreign Affairs: ABD’nin hava saldırısı Husileri caydırmayacak

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, ABD dış politikasının belirlenmesinde etkili yayın organlarından Foreign Affairs’te yayınlandı. ABD’nin İngiltere ile birlikte Yemen’deki Husilere ait mevzileri bombalamasından saatler önce yayınlanan makalenin başlığı, “Husileri bombalamayın.” Aynı zamanda Rand Coorparation’da araştırmacı olan makalenin yazarı, Husilere düzenlenecek hava saldırılarının neden başarısız olacağını açıklamaya çalışıyor:

***

Husileri Bombalamayın
Dikkatli Diplomasi Kızıldeniz’deki Saldırıları Durdurabilir

ALEXANDRA STARK

Amerika Birleşik Devletleri ile Husiler arasında Kızıldeniz’de yaşanan çatışma giderek tırmanıyor. 31 Aralık’ta Husilere ait küçük tekneler, ticari bir gemiye saldırmaya çalıştı; ABD donanmasına ait helikopterlerin saldırıya karşılık vermesinin ardından, Yemen nüfusunun yüzde 80’inin yaşadığı toprakları kontrol eden isyancı bir grup olan Husiler teknelere ateş açtı. ABD güçleri ateşe karşılık vererek üç Husi teknesini batırdı ve on mürettebatı öldürdü. Ardından 9 Ocak’ta Husiler 18 insansız hava aracı, iki gemi savar seyir füzesi ve bir gemi savar balistik füze ile Kızıldeniz’de bugüne kadarki en büyük saldırılarından birini gerçekleştirdiler ve bu saldırılar ABD ve İngiliz güçleri tarafından önlendi.

Bu angajman Kızıldeniz’deki bir dizi saldırının sadece sonuncusuydu. Husiler Kasım ayının ortasından bu yana, küresel ticaretin yüzde 15’inin geçtiği stratejik açıdan kritik bir boğaz olan Kızıldeniz’de ticari gemilere 20’den fazla saldırı düzenledi. Saldırılarını İsrail-Hamas savaşına bir yanıt olarak nitelendiren Husiler, İsrail’in güneyine doğru füze ateşlediler ve insansız hava araçları gönderdiler. Kızıldeniz saldırıları bazı nakliye şirketlerini Süveyş Kanalı’ndan geçişi geçici olarak durdurmaya, bunun yerine Afrika Boynuzu’ndan geçmeye zorladı ki bu da yolculuklarına yaklaşık on gün ekleyen bir değişiklik. Saldırılar henüz küresel ticarette önemli bir kesintiye yol açmadı, ancak uzun vadede, artan nakliye maliyetlerinin petrol fiyatlarını ve dünya çapında tüketim mallarının maliyetini artırması muhtemel.

Buna karşılık Amerika Birleşik Devletleri uluslararası ortaklarını harekete geçirerek Aralık ayı ortasında Kızıldeniz’deki ticari gemileri korumayı amaçlayan çok uluslu bir girişim başlattı. Ve 3 Ocak’ta bu ortaklar, ABD’li yetkililerin Washington daha sert adımlar atmadan önce Husilere son bir uyarı niteliğinde olması gerektiğini belirttikleri ortak bir bildiri yayınladılar. ABD’li yetkililer şimdi Husi hedeflerine yönelik askeri saldırıları değerlendiriyor.

Husi saldırılarının küresel ticaret üzerinde ciddi sonuçları olabileceğinden ABD askeri olarak karşılık verme konusunda ciddi bir baskı altında. Ancak ABD misilleme saldırıları yerine diplomatik bir yaklaşımı tercih etmeli. Husiler uluslararası gazete manşetlerine yeni çıkmış olabilirler ama ABD ve Körfez’deki ortaklarına yirmi yıldır meydan okuyorlar. Geçmişte ister eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih rejimi tarafından ister Husilerin 2010’ların ortasında devirdiği hükümeti yeniden kurmak için Suudi Arabistan öncülüğünde yürütülen çabalar olsun Husilere karşı her güç kullanımı, grubun sadece askeri yeteneklerini geliştirmesini ve kendisini kahraman bir direniş hareketi olarak göstermesini sağladı ve ülke içindeki meşruiyetini güçlendirdi.

Aslında grubun bir desteğe ihtiyacı vardı: 7 Ekim’den önce içeride artan bir direnişle karşı karşıyaydı. Ancak şimdi İsrail’in Gazze’deki operasyonlarına verdiği yanıt, Yemen’de ve bölge genelinde destek kazanmış görünüyor. Misilleme saldırıları İsrail-Hamas savaşının bölgeye yayılması ve Yemen’deki iç savaşın yeniden başlaması ihtimalini de artıracaktır. Geçen bir buçuk yıl boyunca BM tarafından müzakere edilen ateşkes, Yemen’deki ciddi çatışmaların önüne geçti ancak ABD’nin Husi hedeflerini doğrudan vurması iç savaşı yeniden alevlendirebilir. ABD’nin Husi saldırılarına karşılık vermek için çok iyi olmayan iki seçeneği var. Ancak uluslararası ortaklarla birlikte Husi saldırılarını caydırma çabalarını sürdürürken Yemen’deki savaşta sürdürülebilir bir barış için diplomatik baskı yapmak bunların en az kötü olanı.

SALDIRILARA DAYANIKLI

Husi hareketi 1990’larda, o zamanlar kendilerine Ensarullah (“Allah’ın Yardımcıları”) adını veren bir grubun Suudilerin Vahabilik propagandasına direnmeye ve Yemen genelinde Zeydi kimliğini ve dini uygulamalarını savunmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Zeydilik, kuzey Yemen ve güney Suudi Arabistan’ın bazı bölgelerinde varlık gösteren Şiiliğin bir çeşidi. Ana akım Şiilik ile Zeydi İslam arasında önemli doktrinsel farklılıklar var: Örneğin ana akım Şiiler 12 imam tanırken Zeydiler sadece beş imam tanıyor.

Ancak hareket Salih rejiminde yaygın olan yolsuzluğa ve onun küresel “terörle savaş”ta ABD ile ortaklığına karşı çıkmaya başladıkça Zeydi cemaatinin ötesinde Yemenli destekçiler kazandı. Medya bazen Yemen’de uzun süredir devam eden iç çatışmayı Sünniler ve Şiiler arasındaki mezhepsel bir çekişme olarak yansıtıyor. Aslında, Husiler üzerinde kapsamlı çalışmalar yapan antropolog Marieke Brandt, yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarında Ensarullah hareketinin genişleyerek “kuzey Yemen’de ekonomik olarak ihmal edilmiş, siyasi olarak dışlanmış ve dini olarak marjinalleşmiş” olan herkesi bir araya getirme potansiyeline sahip bir katalizatör haline geldiğini” belirtiyor.

Hareketin artan önemine yanıt olarak Salih hükümeti 2004’ten başlayarak altı kez acımasız bir savaş başlattı ve grubun karizmatik lideri Hüseyin Bedreddin el-Husi’yi öldürdü. Ancak bu askeri çabalar hareketin kökünü kazımakta başarısız oldu. Bunun yerine Ensarullah yeni taraftarlar kazandı ve kurucularının aile üyelerini liderleri olarak kutsadı.

Arap Baharı 2011’de Yemen’e ulaştığında Salih sonunda istifa etmek zorunda kaldı ve yerini yardımcısı Abdurabbu Mansur el-Hadi’ye bıraktı. Ancak demokrasiye geçişi müzakere etmeyi amaçlayan 2013-14 Ulusal Diyalog Konferansı’nın dağılmasıyla ülkenin demokratik konsolidasyonu sekteye uğradı. Güç boşluğunu fark eden Husiler Eylül 2014’te Yemen’in başkenti Sana’yı ele geçirdi ve ardından nüfuzlarını güneye doğru genişletmeye çalışarak ülkenin büyük bölümünde kontrolü ele aldı.

Husilerin 2014’teki yükselişi başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere komşu ülkeleri alarma geçirdi. Bu dönemde Husiler; Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin düşmanları olan İran ve vekilleri Hizbullah’tan da destek almaya başladı. 2015 yılında bu iki ülkenin başını çektiği ve ABD, Birleşik Krallık ve Fransa tarafından desteklenen bir koalisyon askeri müdahalede bulunarak fiilen Hadi hükümetini destekleyen diğer askeri örgütlere yardım için hava saldırıları başlattı.

Ancak hava saldırıları barışı yeniden tesis etmek yerine, Birleşmiş Milletler’in dünyanın en kötü insani krizi olarak adlandırdığı bir savaşın şiddetlenmesine yardımcı oldu. 2015-2022 yılları arasında, ABD’nin istihbarat paylaşımı, havadan yakıt ikmali ve uçak bakımı ile desteklediği Suudi liderliğindeki koalisyonun hava saldırıları tahminen 9 bin Yemenli sivili öldürdü. Dört buçuk milyon Yemenli yerinden edilmiş durumda ve 21 milyondan fazlası, yani Yemen nüfusunun üçte ikisi insani yardım ve korumaya ihtiyaç duyuyor.

BÜYÜME FIRSATI

Husiler kuzey Yemen’in büyük bir bölümünde kontrollerini sağlamlaştırdıkça, bölgesel sahnede daha fazla görünürlük aramaya başladılar. Beyrut merkezli medya kanalları el-Masirah, görüşlerini daha geniş bir kitleyle paylaşmak için hem Arapça hem de İngilizce içerik üretiyor. Müzik ve videoya uyarlanan ve sosyal medyada yaygın olarak paylaşılan geleneksel Husi şiirleri, İsrail ve ABD’ye karşı Husi muhalefetini ilan ediyor.

Husilerin hedeflerini anlamak için kendilerinin ne istediklerini söylediklerini ciddiye almakta fayda var. Yaklaşık 2003 yılından bu yana Husilerin sarkha dedikleri -genellikle yeşil ve kırmızı renklerde basılan- sloganları İran devriminin sloganını yansıtıyor ve Husi değerlerini ve amaçlarını kesin bir dille ilan ediyor: “Tanrı büyüktür, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet, İslam’a zafer.” Husi liderler kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda, mevcut saldırılarını İsrail’in Gazze’deki operasyonlarına yanıt olarak nitelendiriyor. Amaçlarının İsrail’e Hamas’a karşı yürüttüğü savaşta gerilimi azaltması için baskı yapmak olduğunu söylüyorlar.

Ancak bu retorik duruş aynı zamanda Husilerin Yemen’de ve Orta Doğu’da meşruiyet kazanmalarına ve dikkatleri son yıllarda popülaritelerinin azaldığı kendi ülkelerindeki başarısızlıklarından başka yöne çekmelerine olanak sağladı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın en yoksul ülkesine ekonomik büyüme sağlayamadılar. Husiler aynı zamanda acımasızca baskı uyguluyor, gazetecilere işkence yapıyor ve infaz ediyor, barışçıl protestocuları tutukluyor ve gözaltına alıyor, kadınların ve kız çocuklarının haklarını kısıtlıyor. Pek çok Yemenli, Husilerin, Zeydi elitlerin gücünü koruyan totaliter bir dini devlet kurma arzusuyla hareket ettiğini artık daha fazla düşünüyor.

Eylül 2023’te kamu sektörü maaşlarını ödemediği için Husilere karşı yapılan protestoları tutuklamalar takip etti ancak Husi liderliği bunun bir sorun olduğunu kabul etti. Eylül 2023’te, İsrail-Hamas savaşı onlara meşruiyet kazanmak için yeni bir fırsat vermeden önce, yolsuzluk ve ekonomik sorunları ele almak için hükümetlerinde “radikal bir değişiklik” hazırladıklarını duyurdular. Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi’nin 2023 Kasım sonu ve Aralık başında yaptığı bir ankete göre Gazze ve Batı Şeria sakinleri Yemen’in İsrail-Hamas savaşına verdiği tepkiyi bölgesel aktörler arasında en tatmin edici tepki olarak değerlendirdi. Husiler Yemen’deki Filistin yanlısı gösterileri Filistin halkına verdikleri desteğin kanıtı olarak gösterdi.

Bölgesel olarak Husiler, Kızıldeniz’de ve İsrail’e yönelik saldırılarını, İran’ın bölgedeki nüfuzunu yaymak ve İsrail ve Suudi Arabistan gibi rakiplerini kuşatmak için kullandığı devlet ve devlet dışı aktörler ağı olan “direniş ekseni” için önemlerini göstermek için kullandılar. İran ve Husiler arasındaki ortaklık Yemen’deki iç savaş boyunca önemli ölçüde derinleşti. İran Husilere değer veriyor çünkü Husiler Tahran’a daha geniş bir alanda hareket etme ve bunu yaparken de makul bir inkar edilebilirlik sağlıyor. Örneğin Eylül 2019’da İran tarafından gerçekleştirildiğine inanılan Suudi petrol tesislerine düzenlenen insansız hava aracı saldırısının sorumluluğunu Husiler üstlendi. Nisan 2022’deki Yemen ateşkesine kadar Husiler aynı zamanda İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün desteğiyle Suudi Arabistan ve BAE topraklarına bir dizi saldırı düzenledi.

Kudüs Gücü, Husilerin insansız hava araçları ve füzeler de dahil sofistike silahları stoklamalarına yardımcı oldu. Yaklaşık 2016’dan bu yana İran, Husilerin yurtdışından gelen parçaları kullanarak kendi silahlarını monte etmeyi öğretti ve uluslararası toplumun Yemen’e silah kaçakçılığını önleme çabalarını atlattı. Husilerin şu anda İsrail’e ve ticari gemilere yönelik füzeler fırlatabiliyor olması -şimdiye kadar önemli bir misillemeden kaçınırken- şüphesiz grubun İran için stratejik değerini daha da ortaya koyuyor. Tahran, Kızıldeniz’deki saldırılara yardımcı olmak için istihbarat paylaşarak ve kendi savaş gemisini bu sulara göndererek Husi saldırılarına destek verdi.

ÇIKIŞ

Uluslararası aktörler, hem Kızıldeniz nakliye rotasını korumak hem de bölgesel gerilimin daha da tırmanmasını önlemek için Husilerin saldırılarına karşılık vermeli. Ancak ABD bunu nasıl yapacağına dair bir dizi kötü ve daha kötü seçenekle karşı karşıya. Bazı politikacılar ve analistler Husi saldırganlığına karşı koymanın en iyi yolunun “caydırıcılığı yeniden tesis etmek” için tasarlanmış askeri gerilimi tırmandırma olduğunu savunuyor. Bu bakış açısı, ABD’nin 2021 yılında Yemen’de barış müzakereleri başlatma kararını başarısız bir yatıştırma politikası olarak görüyor.

Ancak Husilere karşı hava saldırılarını savunanlar, sonrasında ne olması gerektiğini ifade edemiyor. Geçen on yılda başarısız olan hava saldırılarının şimdi Husi saldırılarını nasıl caydıracağını anlamak zor. Husi hedeflerine yönelik hava saldırıları Husilerin füze ve insansız hava aracı fırlatma kabiliyetlerini marjinal bir şekilde aşındırabilir ancak Husilerin küçük, ucuz, insanlı ve insansız botlarını etkili bir şekilde hedef almak ve ortadan kaldırmak çok daha zor olacak.

Aynı şekilde, Trump yönetiminin 2020’de kısa bir süreliğine yaptığı gibi Husileri yabancı terör örgütü olarak tanımlamanın da muhtemelen pek etkisi olmayacak. Liderleri uzun süredir ABD yaptırımları altındaydı ve şüphesiz bu tanımlamayı güçlü rakiplerini kızdırabileceklerinin bir başka kanıtı olarak kullanacaklardır. Ancak FTO (Yabancı Terör Örgütü) olarak adlandırılmaları Yemen’e insani yardım ulaştırılmasını kesinlikle zorlaştıracaktır.

Diplomasiyi caydırıcılıkla birleştiren bir yaklaşım, ABD’nin yakın vadede bu içinden çıkılmaz sorunla başa çıkmasının kötülerin içindeki en iyi yol. Askeri bir müdahale için uluslararası istek yok. Husilere karşı 2015’teki askeri müdahaleye öncülük eden Suudi Arabistan bile şimdi ABD’yi itidalli davranması konusunda uyarıyor.

Washington Körfez’deki ortaklarının kamuoyu desteğine güvenemez. Husilerin hedef aldığı ticari gemilerden bazılarının İsrail’le görünürde bir bağlantısı olmasa da, saldırılarını sürekli olarak Filistinlileri destekleme çabası olarak adlandırmaları, Arap devletlerinin, müdahil olmaya meyilli olsalar bile, Husi saldırganlığına karşılık verme derecesini sınırlıyor. Örneğin Suudi Arabistan’da kamuoyu İsrail ile diplomatik ilişkiler kurulmasına daha da karşı. Körfez ülkelerinin halklarının gazabına uğrama riskini alma konusunda çok teşvikleri yok. Bahreyn dışında Arap devletleri, Pentagon’un Aralık ortasında duyurduğu çok uluslu operasyonla kendilerini kamuoyu önünde ilişkilendirmekte isteksiz davrandılar.

Yine de bu operasyon (Refah Muhafızı) Husi saldırganlığına karşı uluslararası muhalefeti göstermek ve saldırıları durdurmak ve caydırmak için faydalı bir ilk adım. ABD ayrıca BM’nin Yemen’de sürdürülebilir bir barış için müzakere çabalarını desteklemeye devam etmeli. 2022 ateşkes anlaşması aşağı yukarı tuttu ve taraflar ateşkesi kalıcı hale getirecek ve Yemen’in yönetiminin uzun vadeli geleceği hakkında görüşmeleri başlatacak bir anlaşmaya çok yakınlar.

Husilerin yarattığı tehditle başa çıkabilmek için ABD’nin İsrail ile Hamas arasındaki savaşın ve genel olarak İsrail-Filistin çatışmasının sona ermesi için bastırması gerekiyor. Hoşuna gitsin ya da gitmesin, Husiler saldırılarını İsrail’in Gazze’deki operasyonlarıyla ilişkilendirdiler ve bu sayede yerel ve bölgesel destek kazandılar. Her iki çatışmaya da sürdürülebilir, uzun vadeli bir yaklaşım bulmak, bölgedeki gerilimi azaltmak ve Husilerin ticari gemilere yönelik saldırılarını durdurmasını sağlamak açısından kritik önem taşıyacaktır. Bu çatışmaların olmadığı bir ortamda bu tür saldırıların faydası sınırlı olacaktır.

Bu önlemler Husilerin ABD çıkarlarına ve daha geniş anlamda bölgedeki istikrara yönelik oluşturduğu tehdidi tamamen ortadan kaldıramaz. Ancak kötü seçenekler arasında en iyisi olmaya devam ediyorlar ve ABD’nin son 20 yılda Yemen’e yönelik başarısız yaklaşımları nedeniyle sadece kötü seçenekleri var. Washington hatalarını tekrarlamamalı. Onlarca yıllık deneyim, Husileri yerinden etmeye yönelik askeri çabaların etkili olma ihtimalinin düşük olduğunu gösterdi. Bunun yerine, zaten zor durumda olan Yemen halkının hayatını daha da harap edebilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version