DÜNYA BASINI

Fransa’da solcu Yeni Halk Cephesi için sırada ne var?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Fransa’da seçimlerden birinci parti çıkmasına rağmen Emmanuel Macron tarafından hükümet kurmasına izin verilmeyen sol koalisyon Yeni Halk Cephesi (NFP), Barnier hükümetini deviren ana unsurlar arasında yer alıyor. Ama tüm güçlü görüntüsüne rağmen, NFP hem içsel gerilimlerden muzdarip, hem de kendi programını uygulayabilecek bir çoğunluktan yoksun. Aşağıda çevirisini verdiğimiz analiz, bütünlüklü bir söylem üretemeyen NFP’nin muhtemelen bölüneceğine ve Le Pen liderliğindeki Ulusal Birlik’in (RN) öne çıkacağına işaret ediyor.


Yeni Halk Cephesi için sırada ne var?

Philippe Marlière
Dissent
9 Aralık 2024

Temmuz ayında Fransa’da yapılan erken genel seçimlerde sol partilerin koalisyonu Yeni Halk Cephesi (NFP) birinci gelerek Ulusal Mecliste 193 sandalye kazandı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u destekleyen merkezci blok 166, aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) 142 ve merkez sağ Cumhuriyetçiler kırk yedi sandalye elde etti.

Üç tartışılmaz gerçek göze çarpıyor. Birincisi, Macron’un iktidar koalisyonu seçimi kaybetti. İkincisi, Macroncuların ve solcuların belirleyici ikinci turda taktiksel oy kullanmaları ve stratejik olarak adaylarını geri çekmeleri, ilk turda en fazla oyu alan RN’nin seçimi tamamen kazanmasını engelledi. Bu “cumhuriyetçi cephe” stratejisi tüm beklentilerin ötesinde işe yaradı: RN, tüm partiler arasında en fazla oyu almasına rağmen sandalye sayısı bakımından üçüncü oldu. Sonuç olarak, seçim askıda bir parlamento ile sonuçlandı ve siyasi bir muamma yarattı. NFP Ulusal Mecliste en fazla sandalyeyi kazandı ama mutlak çoğunluktan neredeyse 100 sandalye eksik kaldı.

Manevra alanı sınırlı olan NFP, devlet memuru Lucie Castets’i başbakan adayı olarak öne sürdü. Ağustos ayında Macron, hükümetinin derhal bir güvensizlik önergesine boyun eğeceği gerekçesiyle Castets’in adaylığını reddetti. Bu, cumhurbaşkanının anayasal yetkilerinin tartışmalı bir yorumuydu. Bir NFP hükümetinin hızla gensoru alıp almayacağı ya da uzlaşmaya zorlandığında çöküp çökmeyeceği önemsizdir. Oylarını aşırı sağı yenmek için kullanan vatandaşlar bunu öğrenmeyi hak etti.

Gerçek şu ki Macron emeklilik reformunun geri alınmasını istemedi, bu yüzden sağa döndü ve Avrupa Birliği’nin eski Brexit baş müzakerecisi Michel Barnier’i atadı. Barnier, oyların yüzde 5,4’ünü alan ve cumhuriyetçi cephe stratejisine katılmayı reddeden bir parti olan Cumhuriyetçiler’in bir üyesi. Başında bulunduğu azınlık hükümetinin hiçbir siyasi meşruiyeti, birliği ve solu görevden uzak tutmak dışında gerçek bir amacı yoktu.

Ekim ayında Barnier, hükümetinin kamu açığını GSYİH’nin yüzde 6,1’inden yüzde 5’ine çekmeyi amaçlayan 2025 bütçe tasarısını sundu. Tasarı vergi artışları ve yarısı devlet bütçesinden, geri kalanı sosyal güvenlik ve yerel yönetimlerden karşılanmak üzere 40 milyar Avroluk harcama kesintisi içeriyordu. Ulusal Mecliste tasarıyı ileriye taşıyacak çoğunluğa sahip olmayan Barnier, başbakanın oylama olmaksızın yasa çıkarmasına olanak tanıyan Anayasanın 49.3 maddesini kullanmak zorunda kaldı. Solun gensoru önergesi vermekten başka çaresi kalmamıştı. Barnier’in RN’nin kilit bütçe taleplerini kabul etmesine rağmen Marine Le Pen, 4 Aralık’ta hükümete güvensizlik oyu vermek için solla birlikte oy kullanmaya karar verdi. Bu, 1962’den bu yana ilk başarılı gensoru önergesiydi ve Barnier, 1958’de Beşinci Cumhuriyet’in başlangıcından bu yana en kısa süre görev yapan başbakan oldu.

Barnier hükümetinin düşmesinden bir gün sonra Macron canlı yayına çıkarak 2027’deki görev süresinin sonuna kadar iktidarda kalacağını ve kısa süre içinde yeni bir başbakan atayacağını söyledi. Bu da sola bir hükümet kurma ya da en azından bir koalisyona katılma şansı verdi. Geçen yaz sol, Ulusal Meclis’teki en büyük bloğu kazanmasının ardından göreve getirilmediği için anlaşılabilir bir şekilde öfkeliydi. Boyun Eğmeyen Fransa (LFI, NFP koalisyonundaki en radikal parti) lideri Jean-Luc Mélenchon, Macron’un seçimi “çaldığını” ilan etti ve cumhurbaşkanının görevden alınması çağrısında bulundu. Yine de NFP muhalefette kalmaya devam etti.

Bundan sonra ne olabileceğine dair üç olasılık var. Birincisi bir NFP hükümeti. Macron solun hedeflerine derinden karşı çıkmaya devam ettiği için bu en az olası senaryo. Sol bir hükümet, milletvekillerinin yüzde 70’i aşırı sağcı değilse bile muhafazakâr iken ilerici yasaları nasıl geçirebilir? Bu, NFP’nin cevabını bulamadığı zor bir soru. İkincisi, Macroncular ve Cumhuriyetçilerden oluşan bir koalisyona liderlik etmesi için bir Barnier 2.0 atanması. Böyle bir atama halkın öfkesini daha da artırabilir ve kaçınılmaz olarak Macron’un göze alamayacağı yeni bir güvensizlik oylamasına yol açabilir.

Üçüncü olarak, merkez soldan bir ismin liderliğinde bir koalisyon hükümeti kurulabilir. Sosyalist Parti (PS) lideri Olivier Faure, sağ ile uzlaşmaya açık solcu bir başbakanın atanabileceğini ima etti. Bu kişi, gensoruya karşı dokunulmazlık karşılığında 49.3. Maddeyi kullanmadan hükümet etmeye kararlı olacaktır. Burada bir sorun var: PS’den bazıları bir koalisyon hükümetini kabul edecek ama LFI bunu reddedecektir. Bu durum NFP ortakları arasında büyük gerilimlere yol açabilir ve hatta koalisyonu bölebilir.

Sosyalist ve Macronist milletvekillerinin toplam sayısı (Macron’un merkezci müttefikleri de dahil olmak üzere) 252’yi bulacaktır ki bu da mutlak çoğunluğun (289) altında kalacaktır. Fakat Cumhuriyetçiler yeni koalisyona karşı çekimser oy kullanırsa bu yeni azınlık hükümeti işleyebilir; LFI ve RN birlikte hükümeti düşürmek için yeterli oya sahip olmayacaktır. PS böyle bir koalisyon hükümetine ancak yeterli sayıda Yeşil ve Komünist milletvekilinin de katılması halinde katılacaktır; Sosyalistler NFP’yi yıkan güç olarak görülmek istemiyorlar. Bu dağınık ve oldukça olasılık dışı senaryo, solun şu anda siyasi etki için en iyi şansı olabilir.

Birleşik Bir Sol

NFP, Macron’un Ulusal Meclisi feshetmesinin ardından 13 Haziran’da kuruldu. Fransız solunun dört ana partisinden oluşuyor: PS, Ekolojistler, Komünist Parti (PCF) ve LFI. Mayıs 2022’de parlamento seçimleri öncesinde kurulan ve LFI’nın Hamas’ı terör örgütü olarak sınıflandırmayı reddetmesinin ardından Ekim 2023’te dağılan Yeni Ekolojik ve Sosyal Halk Birliğine (NUPES) benzer bir seçim ittifakı.

NFP, adaylarından radikal bir sosyal demokrat platformu desteklemelerini istedi: Macron’un emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran emeklilik reform yasasını çöpe atmak; asgari ücreti ve kamu sektörü maaşlarını artırmak; temel gıda maddeleri ve enerji fiyatlarını dondurmak ve tüm bunları finanse etmek için bir servet vergisi getirmek ve en yüksek gelirlilerin gelir vergilerini artırmak.

NUPES ve NFP koalisyonları kısmen Sosyalistlerin son dönemde sola dönmesiyle mümkün oldu. Bir zamanlar baskın bir siyasi güç olan PS, Sosyalist seçmenlerin büyük bir kısmının Macron ya da Mélenchon için partiyi terk etmesiyle 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ezici bir yenilgiye uğradı. Buna karşılık Olivier Faure, ekonomi ve kanun ve düzen konularında sürekli sağa kayan François Hollande’ın cumhurbaşkanlığından uzaklaştı. Bu değişim faydalı oldu: PS geçtiğimiz haziran ayında yapılan Avrupa seçimlerinde tüm sol partiler arasında en fazla oyu aldı ve temmuz ayında Ulusal Meclisteki milletvekili sayısını ikiye katladı.

Sosyalistlerin bu göreceli yükselişi, Mélenchon’un popülaritesi düşerken gerçekleşti. İki yıl önce NUPES, başbakanlık için LFI liderinin arkasında toplanmıştı fakat bu kez partinin ortakları onun adaylığını kesin bir dille reddetti. Yarım asır önce François Mitterrand’ın PS’sinde yaşananlara benzer bir duruma tanıklık ediyor olabiliriz. Parti 1972’de, o zamanlar solun hakim partisi olan PCF ile bir seçim anlaşması yapmıştı. 1978’deki parlamento seçimlerinde PS, Komünistlerden daha fazla oy almıştı. Mitterrand’ın stratejisi plana uygun olarak işledi: solun birleştiği bir ortamda seçmenler daha ılımlı olan partiyi tercih etti.

Son seçimlerde birinci parti çıkmasına rağmen, sol azınlık bir güç olmaya devam ediyor. Kamuoyu yoklamaları ve akademik araştırmalar Fransa’nın göç, cinsellik, cinsiyet eşitliği ve idam cezası gibi konularda eskiye kıyasla daha liberal ve daha hoşgörülü olduğunu gösteriyor. Fakat bu eğilim sandıkta sola destek olarak yansımadı. Aksine, solun gücü azaldı. 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sol adaylar birlikte oyların yüzde 44’ünü almıştı. Bu oran 2022’de yüzde 32’ye düştü. Son yedi yıldır muhalefette olmasına rağmen sol, seçimlerde toparlanma belirtisi göstermiyor. 2024 yasama seçimlerinde NFP’nin dört partisi ilk turda oyların yüzde 28,1’ini, ikinci turda ise yüzde 25,7’sini aldı. Bu rakamları RN’nin ilk turda aldığı yüzde 33,2 ve ikinci turda aldığı yüzde 37 oyla karşılaştırın. Oyların üçte birinden azını alan birleşik sol gerçekten de bir azınlık bloğu.

Dahası, RN’ye verilen destek sosyal kategoriler arasında sola verilen desteği aşıyor. Avrupa Parlamentosu ve 2024 seçimlerinden sonra yayınlanan bir araştırma, özel sektör çalışanlarının yüzde 23’ünün parlamento seçimlerinde NFP’ye oy verirken, yüzde 42’sinin RN’ye oy verdiğini gösteriyor. Mavi yakalı işçilerin yüzde 22’si NFP’ye, yüzde 41’i ise RN’ye oy verdi. İşçilerin büyük bir kısmı oy kullanmıyor, fakat bu grubun seçimlere katılımının solun oy oranını artırıp artırmayacağını göreceğiz. RN son zamanlarda beyaz yakalı mesleklerde de başarılı olmaya başlamıştır. Kamu sektörü çalışanları arasında (solun geleneksel kalesi) sadece öğretmenler hâlâ solu destekliyor. Kamu sektörü çalışanlarının yüzde 36’sı RN’ye, yüzde 25’i ise NFP’ye oy verdi ki bu da geleneksel olarak kamu hizmetlerini savunan bir sol için endişe verici bir eğilimdir. Kamuoyu yoklamaları halkın bu hizmetlere talep gösterdiğini ama seçmenlerin çoğunluğunun solun bu hizmetleri iyileştireceğine ya da modernize edeceğine güvenmediğini ortaya koyuyor.

Mélenchon Sorunu

Jean-Luc Mélenchon 1976’dan 2008’e kadar PS üyesi ve parti yetkilisiydi ve Lionel Jospin hükümetinde bakanlık yaptı. Mitterrand’ın en yorulmaz savunucusu olan Mélenchon, özünde Fransız cumhuriyetçiliğinin değerlerinden ilham alan bir sol milliyetçi. Sosyal ve ekonomik konularda ise bir sosyal demokrat. Bugün yaygın olarak aşırı solcu bir politikacı olarak kabul edilen Mélenchon’un retorik radikalizmi, PS’nin sürekli sağa kaymasıyla açılan seçim alanından faydalanma stratejisinin bir parçasıdır. Üç etkileyici başkanlık kampanyasından sonra Mélenchon’un popülaritesi azalıyor gibi görünüyor. Fakat yine de sol siyaset üzerindeki sıkı kontrolünü sürdürüyor.

Mélenchon, üyelerinin yönetim organlarını seçme ya da önemli kararlara muhalefet etme yetkisi bulunmayan bir hareket olan LFI’nın kendi kendini tayin eden lideridir. Son zamanlarda iç demokrasinin yokluğunu kınayan LFI üyeleri sert sonuçlarla karşılaştı. Özellikle Mélenchon’un PS yıllarındaki iki tarihi müttefiki Alexis Corbière ve Raquel Garrido, feminist ve radikal sol bir figür olan Clémentine Autain ve kuzey Fransa’nın beyaz işçi sınıfı bölgesinden milletvekili seçilen tanınmış bir gazeteci olan François Ruffin olmak üzere, 2024 yasama seçimleri öncesinde birçok yüksek profilli milletvekili eleştirel yorumlarda bulunduktan sonra hareketten ayrıldı ya da tasfiye edildi.

Mélenchon 2008’den bu yana radikal solun farklı kesimlerini seçim koalisyonlarına dahil ederek birleştirmeye çalıştı. 2016’da halk ile elit kesim arasındaki bölünme teorisine dayanan popülist bir strateji benimsedi. Bugün Mélenchon’un sistem karşıtı söylemi, pek çok kişinin de belirttiği gibi, aşırı sağın repertuarı ile benzerlikler taşıyor. RN’den farklı olarak LFI ırkçılıkla mücadele ediyor ve çok sayıda kişi için sosyal reformları teşvik ediyor. Ama her iki parti de “elitlere” karşı aynı abartılı dili kullanıyor, siyasi kişilikleri (genellikle Macron’u) şeytanlaştırıyor, halkın öfkesini kışkırtıyor, komplo teorileri üretiyor (COVID-19 salgını sırasında hem LFI hem de RN’de aşı karşıtı duygular yükselişe geçti) ve ABD emperyalizmine karşı mücadele adına NATO’ya karşı çıkıyor.

Mélenchon, siyasi rakiplerine ve medyaya karşı düşmanlaştırıcı ve zaman zaman küfürlü bir retorik kullanarak, gençler, işçi sınıfı ve etnik azınlıklar da dahil olmak üzere siyasetten vazgeçmiş olanları harekete geçirdi. Fakat bu taktikler şu ana kadar sola seçimlerde fayda sağlamadı. Seçmenlerin çoğu LFI’yı “aşırı sol” bir hareket olarak görüyor ve uzlaşmaz yaklaşımı solcu müttefikleriyle sürekli bir gerilim kaynağı. Mélenchon’un tabanı küçük ve büyüyor gibi de görünmüyor. RN’in popülaritesi ve ana akım saygınlığı giderek artan Marine Le Pen’e karşı doğrudan bir seçimi nasıl kazanabileceğini hayal etmek zor.

Kayıp Bir Anlatı

Temmuz ayındaki seçim gecesinde Mélenchon, solun iktidara gelmesi ve “tüm programını” uygulaması gerektiğini ilan etti – NFP’nin mutlak çoğunluktan neredeyse 100 sandalye eksik olduğu düşünüldüğünde bu imkansızdı. Yeni başbakanın seçilmesi sürecinde de benzer bir siyasi yanılsama hüküm sürdü. NFP, koalisyon dışındaki unsurlarla geçici çoğunluklar oluşturmak zorunda olduğu gerçeğinden bihaber bir şekilde, bir aday üzerinde mücadele etmek için çok zaman harcadı. (Lucie Castets muhaliflerle temaslar kurulduğunu ve kendisinin “uzlaşmaya” hazır olduğunu ima etti ama bunların hepsi muğlak kaldı).

Macron’un Castets’i atamayacağı netleşince, destekçileri ve medya tarafından iki merkez sol adayın ismi ortaya atıldı. Bunlardan biri eski bir Sosyalist başbakan olan Bernard Cazeneuve idi. Diğeri ise Paris’in eteklerinde etnik çeşitliliğe sahip bir şehir olan Saint-Ouen’in genç Sosyalist belediye başkanı Karim Bouamrane idi. Macron’un her iki adayı da atayıp atamayacağını bilmiyoruz ama her iki isim de müsaitti ve bir koalisyon hükümeti kurmaya hazırdı. NFP liderleri sol birliğe zarar vereceği gerekçesiyle her iki ismi de reddetti ve Castets’e desteklerini yineledi. Gerçekte LFI her iki ismi de fazla “sağcı” olarak değerlendirdi ve PS de buna boyun eğdi. Macron’un sağa dönmek ve Michel Barnier’i atamak için bir bahaneye ihtiyacı olmasa da, Mélenchon bunu yapmasını kolaylaştırdı.

Şimdi Barnier hükümeti dağıldığına göre, sol bir kez daha denenmemiş bir alternatif olarak görünebilir. Fakat Barnier deneyi hiçbir azınlık hükümetinin uzun süre ayakta kalamayacağını göstermiştir. Eğer solun bazı kesimleri Cumhuriyetçiler ve Macron’un partisiyle bir koalisyon hükümetine girmeye karar verirse, bu NFP için büyük bir siyasi meydan okuma anlamına gelecek. Sonuç ne olursa olsun sol, siyasi tempoyu belirleyecek yeterli nüfuza sahip olmayan zayıf bir konumda kalacak.

Her şeyden önce bir seçim fiyaskosunu önlemeye yönelik bir koalisyon olan NFP’nin iddialı bir sosyal demokrat programı var. Sorun şu ki, birleştirici bir anlatısı yok. RN’nin ise her kesimden Fransız seçmen için giderek daha cazip hale gelen bir anlatısı var. Fransız toplumunu iki karşıt sınıfa ayırıyor: Bir tarafta çok çalışarak geçimini sağlayan ve vergi ödeyen “üreticiler” var. Diğer tarafta ise hem küreselleşmeden nemalanan ulusötesi iktisadi elitlerden hem de servetin yeniden dağıtımı ve sosyal yardımların “gayrimeşru alıcılarından” (göçmenler, yabancılar, Müslümanlar) oluşan “asalaklar” var. Bu anlatı, RN’nin kendisini, filozof Michel Feher’in deyimiyle, sömürücü zenginlere ve hak etmeyen yoksullara karşı “çalışkan Fransız halkını” desteklediği iddia edilen parti olarak konumlandırmasını sağlıyor. Ulusal elitlere ve uluslarüstü kurumlara (Avrupa Birliği gibi) yapılan saldırılar RN’nin mazlumların partisi gibi görünmesini sağlarken, göçmenlere ve yabancılara yapılan saldırılar seçmenlere sorunları için suçlayacakları birilerini veriyor. RN giderek namuslu Fransız vatandaşlarını önemseyen tek parti olarak görülüyor.

Buna karşılık sol, bir politika önerileri kataloğu ortaya koyuyor ama özgürleştirici bir anlatı ifade edemiyor. Solun sorunu birlik olmaması ya da iyi fikirlere sahip olmaması değil. Sol hiçbir zaman birlik olamadı ve muhtemelen hiçbir zaman da olamayacak. Politikaları mevcut koşullarda olabildiğince iyi. Zayıflığı farklı bir nitelikte. Liderleri ya seçmenlerin çoğu tarafından sevilmiyor (Mélenchon) ya da donuk (diğerleri).

Çoğu seçmen için anlamsız olan “kapitalizmden kopuş” gibi soyut vaatleri bir kenara bırakmanın ve bunun yerine işyerinde ve yaşam tercihlerinde somut özgürlük biçimleri için mücadele etmenin zamanı geldi. RN’ye oy veren milyonlarca kişi ırkçılıkla motive olmuş olsa da, beyaz işçi sınıfı veya kamu sektörü seçmenlerinden vazgeçmek çözüm değil. Bu seçmenlerin solu desteklemesinin üzerinden çok zaman geçmedi.

NFP, kentsel ve kırsal bölgelerdeki işçi ve orta sınıfları birleştiren ilerici bir anlatı bulmak zorunda. Bu kolay bir iş değil. Sendikalar ve dernekler aracılığıyla yerelde insanlarla yeniden ilişki kurmayı ve sosyal medyanın ötesine geçmeyi gerektiriyor. Bu hedefe ulaşmak için solun, 1971’de Mitterrand’ın PS’sinin yaptığı gibi, çeşitli siyasi gelenekleri kapsayabilecek baskın bir partiye –geniş bir cemaate– ihtiyacı var. Bu parti demokratik ve çoğulcu olmalı, radikalleri ve ılımlıları, “eski solu”, feministleri ve çevrecileri bir araya getirmelidir. Ağırlık merkezi sosyal demokrat olmalıdır. Abartılı sol dil ve sürekli ajitprop sadıklara hitap etse de çoğu seçmen için itici.

Fransız seçmenin kafası karışık ve öfkeli. Sol bu olumsuz havayı anlamalı ve ona göre tepki vermeli. İlkelerine sadık kalmalı ve Macronizme siyasi bir alternatif sunmalıdır ve bunu bir koalisyon hükümetinde başarmak kolay olmayacaktır – fakat solcu kampçılığı veya hizipçiliği de yardımcı olmayacaktır. Sadece pragmatik ve kararlı bir sol fark yaratabilir. Antonio Gramsci’nin çok kullanılan bir sözü mevcut koşullar için çok doğru: “Eski ölüyor ve yeni doğamıyor; bu ara dönemde çok çeşitli hastalıklı semptomlar ortaya çıkıyor.” Fransız solunun içinde bulunduğu durum özet olarak bu.

Çok Okunanlar

Exit mobile version