DÜNYA BASINI

G7 Zirvesi’nde Çin’e karşı “ekonomik korumacılık” stratejisi

Yayınlanma

Editörün Notu: Hiroşima’da düzenlenen G7 Zirvesi’ndeki kritik kararlar dünya gündeminde yer aldı. Ukrayna’ya F-16 savaş jetlerinin verilmesi en çok konuşulan gündem olurken “ekonomik korumacılık” başlığı adı altında Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı kararlar alındı. Bu durumu değerlendiren The Japan Times yazarı Kazuto Suzuki, Japonya’da artan neo-muhafazakâr duruşu satırlarına şöyle geçirdi. Sizler için alıntılıyoruz:

G7 uluslararası bir örgüt değildir ve kararları yasal olarak bağlayıcı değil. Ancak, büyük sanayileşmiş ülkelerin bir araya gelerek uluslararası toplumda istikrarlı bir düzen oluşturması ve aynı zamanda kendi ulusal çıkarlarıyla birlikte küresel toplumun kamu çıkarlarını karşılayan politikaların uygulanması esastır.

G7’ye, Güney Kore ve Avustralya da dahil olmak üzere sekiz ülkeden temsilciler ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlar Hiroşima zirvesine davet edildi.

G7 zirvesinde tartışılacak konular, yaklaşık bir yıl boyunca çalışma düzeyinde müzakere edilir. “Şerpalar” olarak adlandırılan baş müzakereciler, gündemleri düzenler ve üye ülkeler arasında ortak bir zemin bulmaya çalışır.

Zirve toplantısından önce, politika alanlarına göre dışişleri bakanları toplantısı ve sağlık bakanları toplantısı gibi farklı bakanlar toplantısı yapılır.

Sorunların çoğu, G7 liderleri Hiroşima’da bir araya gelmeden önce netleştirildi ve bu da onları, nihayetinde baş edilmesi gereken gündemi tartışmaya sevk etti. Toplantıya başkanlık eden ülke, olası bir gündem önermekle, şerpalar düzeyinde müzakerelerle başlayıp nihai bildiri taslağını hazırlamakla sorumludur.

Başkan, tartışmaların yönünü yönlendirme rolü ile görevlendirilmiştir.

G7, kuruluşun başlangıcından bu yana bireysel liderler arasındaki karşılıklı güvene dayalı kişisel ilişkilere dayandığından, başkan ülke aynı zamanda gündemin tonunu ve havasını da belirliyor.

Japonya’nın zirvede ele aldığı en önemli gündem maddelerinden biri ekonomik güvenlikti.

Konu, mart ayı ortasında Başbakan Fumio Kishida ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz arasında gerçekleşen görüşmenin de ana konusuydu.

Sorunla başa çıkmak için Almanya, geçen yıl mayıs ayında ekonomik güvenliği teşvik etmek için bir yasa çıkaran ve Avrupa ülkelerinin önünde politikalar belirleyen Japonya’dan öğrenmeye istekli olduğunu gösterdi.

Japonya’nın ABD ile birlikte ekonomik güvenlik alanında diğer G7 ülkelerinin bir adım önünde çaba sarf etmesi, diğer üyeler için etkileyici görünebilir ve G7 başkanını tartışmaya liderlik edecek bir konuma getirir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle güvenlik kaygılarına rağmen Rusya’ya ekonomik bağımlılıklarını derinleştiren Avrupa ülkeleri, jeopolitik riskler taşıyan ülkelerle ekonomik bağlarını güçlendirmenin kendi ekonomilerine büyük yük getirdiğinin artık kuvvetle farkındalar.

Artık sadece Rusya ile değil, gelecekte hasım olabilecek Çin ile de ekonomik ilişkileri sürdürmenin risklerini kabul ediyorlar.

ABD ayrıca, Çin ile ekonomik karşılıklı bağımlılığın doğrudan kendi ulusal güvenliğiyle ilgili bir konu olduğunu söylüyor.

Ekim ayında Washington tarafından duyurulan, Çin’e çip ihracatı üzerindeki güçlendirilmiş kontroller, Çin’in hızla gelişen yarı iletken endüstrisinin, özellikle gelişmiş çipler kullanan ve askeri operasyonlarını daha fazla hale getiren yapay zekâ alanında endişeler yaratıyor.

ABD, Çin’in yarı iletken üretim kapasitesine katkıda bulunan ürün ve teknolojilerinin transferini durdurma ihtiyacını gördü.

İhracat kontrolleri, yalnızca ABD firmalarını değil, aynı zamanda Çin’e ABD teknolojileri kullanılarak yapılan ürün ve yazılımları gönderen üçüncü ülkelerdeki şirketleri de kısıtlayabilir. Ancak ABD teknolojilerine dayalı olmayan ürünleri ihraç eden Japon ve Hollandalı şirketler kısıtlamalara tabi değil.

Bu nedenle Washington, Japonya ve Hollanda’yı benzer kısıtlamalar getirmeye çağırdı ve gayri resmi olsa da üç hükümet yarı iletken üretim ekipmanlarının ihracat kontrolünü hızlandırmak için iş birliği yapmayı kabul etti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile birlikte nisan ayı başlarında yaklaşık 50 Fransız iş liderinden oluşan bir heyetle Çin’i ziyaret etti. İki ülkenin, Airbus’ın 160 ticari uçak teslim etme anlaşması da dahil olmak üzere toplam 40 milyar dolarlık iş anlaşmaları imzaladığı bildirildi.

Çin’e ekonomik bağımlılığın risklerinin tartışıldığı bir zamanda, Pekin ile aktif olarak daha güçlü bağları teşvik etmek ve Çin pazarına olan güveni artırmak, G7 üyeleri arasındaki uyumlu eylemi bozabilir ve Çin’e yanlış sinyal vermek anlamına gelebilir.

Aynı zamanda, herhangi bir ülkenin kendi endüstrilerinin çıkarlarına öncelik verme eğiliminde olabileceğini not etmeliyiz.

Bunun nedeni, şirketlerin Çin ekonomisine aşırı bağımlı hale gelme endişesiyle Çin ile iş yapmaktan kaçınmaları durumunda piyasada bir boşluk oluşacak olması ve bu boşluğun doldurulmasının önemli faydalar sağlamasıdır.

Diğer ülkelerdeki firmalar siyasi nedenlerle Çin pazarından çekilirse, rakipsiz pazara girme şansı olacaktır.

İkincisi, stratejik mallar için Çin’e olan bağımlılığı mümkün olduğu kadar azaltmak hala gereklidir.

Üçüncüsü, Çin’in geçiş noktalarını kontrol altına almak da elzemdir. Batılı ülkeler, yarı iletkenler alanında teknolojik olarak baskın olduklarından, Çin’in çip geliştirme ve üretimini frenlemek için ABD liderliğindeki ihracat kontrollerini güçlendirdiler.

G7 ülkeleri, yalnızca yarı iletkenlerde değil, diğer alanlarda da Çin’e üstünlük sağlıyor. Çin’in zorlayıcı ekonomik uygulamaları devreye sokması durumunda karşı önlemler alabilmeleri için bu tür alanlarda teknolojik hakimiyetlerini sürdürmeleri gerekiyor.

Çok Okunanlar

Exit mobile version