“Biden yönetiminin dış politikasındaki son rezilliğine hoş geldiniz…”
Bu ifadeler ABD’nin National Review’ında ‘Husiler Bizi Küçük Düşürüyor’ başlıklı makalede geçiyor. ‘Husiler’ olarak bilinen Yemen’deki Ensarullah hareketinin benzersiz meydan okumasını tema alan makalede, “Dünyanın tek süper gücü, yeryüzündeki en önemli ticari arterlerden birini, bir grup üçüncü dünya isyancısından koruyamadı” deniyor.
National Review, Ukrayna’dan Orta Doğu’ya uzanan ABD hegemonyasının ‘paralandığı’ şu günlerde kuşkusuz Amerika’daki hissiyatı yansıtıyor. İsrail’deki Netanyahu yönetimi; Filistin İhvan’ı Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısını fırsat bilerek Amerikan koruması altında dünyanın gözü önünde etnik temizliğe girişmişken, Orta Doğu’nun ve ‘Küresel Güney’in hissiyatı çok farklı. Ve işin doğrusu 2.5 ayı bulan Gazze Savaşı’nın en görkemli sürprizi de Yemen’deki Husiler.
Biden yönetimi, Orta Doğu’ya iki uçak gemisi grubunu konuşlandırıp Lübnan’daki Hizbullah, İran ve Irak ile Suriye’deki Şii gruplardan oluşan ‘Direniş Cephesi’ne ‘caydırıcı gücünü’ sergilerken, hesaba katmadığı unsur Husiler oldu. Filistinlilere destek için harekete geçen Husiler, kasım başından itibaren İsrail’e füzeler fırlatmaya başlarken, dünyanın kilit deniz yollarından birisini kapatarak Gazze savaşını bambaşka bir boyuta taşıdılar.
‘AĞIT KAPISI’ VE HUSİLERİN GAZABI
Ensarullah hareketi; ABD’nin Orta Doğu’daki ‘Arap baharı’ projesinin cehenneme çevirdiği Yemen’de en başından beri hesaba katılmayan faktör olmuştu. Hareket, 2015’ten bu yana ABD’nin lojistik desteğiyle, görev süresi çoktan bitmiş ve üstüne istifa da etmiş bir ismi ‘başkanlığa oturtmayı’ hedefleyen Suudi koalisyonuyla savaştaydı. Husiler yedi yıl boyunca bombalanan, kolera gibi salgınların ‘hortlatıldığı’ Yemen’de hakim siyasi güç olarak kalmayı başardılar. Suudi koalisyonuna direnen ‘baldırı çıplaklar’ olarak dünyaya nam saldılar.
Tarihin ironisi! Biden yönetimi 2021’de başa geldiğinde ilk işlerinden birisi Yemen savaşına son verme vaadiyle Husileri ‘terör örgütü’ listesinden çıkarmak olmuştu. Ne ki Biden’ın Ukrayna’da tetiklediği çatışmayla birlikte ABD’nin işleri bölgede de iyi gitmezken, jeopolitik oyunun önemli sonuçlarından birisi Rusya Federasyonu ile birlikte Çin Halk Cumhuriyeti’nin Orta Doğu denklemine girmesi oldu. Pekin yönetimi bu yıl başlarında Suudi Arabistan ile İran’ı barıştırırken, Arap Yarımadası’nın ‘akil ülkesi’ Umman’ın da devreye girmesiyle Yemen cephesi teskin oldu. Suudiler değişen konjonktürde savaş batağından çıkmak için San’a’ya barış heyeti yolladılar. Sonunda sükunet hakim olmuştu. Ta ki Gazze savaşına kadar.
Orta Doğu ülkeleri; 2.5 ayı bulan süreçte bir taraftan savaşın bölgesel olarak yayılmaması, diğer taraftan da Gazze’deki Filistinlilerin Mısır yahut Ürdün’e sürüleceği yeni bir senaryodan kaçınmanın derdine düşmüşken, kasım ortalarında dikkatler Yemen’e çevrildi.
Husiler, Aden Körfezi’ni Kızıldeniz’e bağlayan 26 km genişliğinde dar deniz geçidi olan Bab-ül Mendeb’in efendileri. Arapça ‘Ağıt Kapısı’ anlamına gelen Bab-ül Mendeb, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu ve Akdeniz arasında son derece stratejik konumda. Dünya deniz trafiğinin yaklaşık yüzde 15’i buradan akıyor. Ve Husilerin meydan okuması bu rotayı alt üst etmiş durumda.
Ensarullah’ın Gazze’ye yönelik gıda ve ilaç ablukasının yarmak amacıyla ilk eylemi 9 Kasım’da balistik füzelerle Eilat’ı (Umm el Raşraş) hedef alması oldu. Bunu 11 Kasım’dan itibaren fırlatılan roket ve İHA’lar izledi. İlk deniz hamlesi 19 Kasım’da geldi. Bir İsraillinin sahipliğindeki Galaxy Lideri gemisi ele geçirilerek Yemen kıyılarına çekildi. Propaganda ayağı ihmal edilmedi; Husilerin gemi güvertesinde nargile tüttürürken görüntüleri yayınlandı. Ardından gemiye yönelik turistik turların videoları geldi.
ABD telaşla kendini Kızıldeniz’de Husilerle ‘ilan edilmemiş’ bir çatışmanın ‘önleme misyonu’nda buldu. Husiler 3 Aralık’ta bir deniz füzesiyle bu kez Unity Explorer gemisini, bir İHA ile de Number Nine gemisini hedef aldılar. 12 Aralık’ta bir başka deniz füzesi Astrinda isimli petrol yüklü gemiye isabet etti. 14 Aralık’ta bir İHA Maersk Gibraltar konteyner gemisini hedef seçti. 15 Aralık’ta iki deniz füzesi bu kez MSC Alanya ve MSC Palatium konteyner gemilerini hedef aldı. Son olarak 18 Aralık’ta iki deniz uçağı Swan Atlantic petrol gemisi ile MSC Clara konteyner gemisini hedef aldı. ABD Husilere pahalı savunma sistemleriyle kalkan olmaya çalışmaktaydı.
ÜMİT BURNU ‘ÇİLESİ’
Kızıldeniz sularından açılan yeni cephe haliyle deniz taşımacılığı şirketlerinin rotasını altüst etti. Danimarkalı MAERSK, Alman konteyner devi HAPAG-LLOYD, İngilizlerin petrol devi BP, Norveçli petrol ve gaz şirketi EQUINOR, Fransız nakliye grubu CMA CGM, Belçikalı petrol şirketi EURONAV, Japonya’nın Ocean Network Express’i (ONE), Tayvan merkezli EVERGREEN ve Yang Ming Marine ve Çin’in COSCO Shipping ile Hong Kong merkezli Orient Overseas Container Line’ı (OOCL) art arda Kızıldeniz üzerinden sevkiyatları durdurmak zorunda kaldılar. Ancak Batılılar ‘gemi güvenliği risklerinin’ altını çizerken, OOCL ve EVERGREEN gibi Asyalı denizcilik şirketlerinin doğrudan İsrail’e sevkiyatlarını durdurmayı vurgulayan açıklamaları da dikkat çekti. Burada ‘küresel bir bölünme’ var gibi görünüyor.
Nihayetinde çoğu rotalarını Ümit Burnu’na çevirdi ki, bu da 14-18 günlük bir rötar ve maliyet artışı demek. Özellikle Çin merkezli şirketlerin İsrail kargolarını kabul etmeyi durdurma vurgulu açıklamaları dikkat çekti. Kızıldeniz rotası ve Süveyş kanalının kapanması, küresel ticareti felç edecek bir durum yarattı. Mısır’ın Süveyş Kanalı İdaresi, bir ayı aşan sürede 55 geminin rotasının Babu-ül Mendeb yerine Afrika’nın güney ucuna yönlendirdiğini duyurdu. Şimdi bu sayının 121’e çıktığı belirtiliyor.
BAB-ÜL MENDEB’DEN NANİK YAPAN RUSYA TANKERLERİ
Ensarullah ‘küresel ticareti’ engelleme niyeti olmadığını savunuyor. Ancak Gazze Şeridi’ndeki direnişe açık destek için ‘Siyonist düşman İsrail’e karşı eylemlerinden vazgeçmeyeceğini belirtiyor. ‘Nakliye şirketleri İsrail limanına uğramama ve doğrudan bir sonraki durağa geçme seçeneğine sahip’ dense de bunun pratikte uygulanabilirliği şüphe yaratırken, son taktik Batı’ya nanik yaparcasına Rusya tankerlerinin geçişine izin verilmesi oldu.
Rivayet o ki, ABD Kızıldeniz’deki savaş gemileriyle Husilerin roket ve İHA’larına önleme yaparken, ‘fevri bir karar vermesinden’ çekinilen Biden başlangıçta krizle ilgili bilgilendirilmedi. Bu arada kasım sonunda İran kıyılarında ‘endam eyleyen’ USS Eisenhower Uçak Gemisi grubu yeniden Aden Körfez yakınlarına çekildi. USS Carney USS Mason ile USS Thomas Hudner destroyerleri bu süreçte 40’a yakın Husi İHA’sı ve roketlerini durdurmakla iştigal etti. Pentagon 2 bin dolarlık İHA’lar için 2 milyon dolarlık füzeleri kullanmak durumunda kaldı.
‘REFAH MUHAFIZI’NIN GÖNÜLLÜLERİ VE GÖNÜLSÜZLERİ…
Sonunda 18 Aralık’ta Pentagon, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in Orta Doğu turu sırasında ‘Refah Muhafızı Operasyonu’nu (Operation Prosperity Guardian- OPG) duyurdu. Amerikan yönetimi bölgede deniz haydutluğu, uyuşturucu kaçakçılığı gibi tehditlere karşı geçmişte Bahreyn-Manama merkezli CMF (Combined Maritime Forces-Birleşik Deniz Gücü) temelli 5 görev gücü (CTF-Combined Task Forse-Birleşik Görev Gücü) oluşturmuşken, şimdi jeopolitik hedefli yeni bir operasyon devreye sokuluyor. Ve aslında Kızıldeniz askerileştirilmiş oluyor.
Austin, artan Husi saldırılarının serbet ticaret akışını ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini vurguladı. Ve CTF-153 çatısı altında çok uluslu güvenlik girişimi kurduklarını belirtti. Misyonda ABD’nin yanı sıra İngiltere, Bahreyn, Kanada, İtalya, Fransa, Hollanda, Norveç, Şeyseller ve İspanya’nın yer aldığı duyuruldu. Operasyonda 19 ülkenin yer aldığı ama bir kısmının isimlerinin açıklanmasını istemediği belirtiliyor.
Hemen dikkati çeken Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın koalisyona katılmaması oldu. Amerikan yönetiminin Gazze savaşının yarattığı rahatsızlık eşliğinde Arap müttefiklerini iknada zorlandığı iddiaları sızarken, ABD 5. Filosu’na ev sahipliği yapan Bahreyn sayılmazsa hiçbir Arap ülkesi ‘gönüllü’ görüntüsü vermek istemediği anlaşılıyor. Bu arada koalisyona katılmadıkları söylenen Suudi Arabistan, BAE ve Mısır Ocak 2024’ten itibaren ‘Küresel Güney’in öne çıkan yapılanması BRICS’in üyesi olacaklar.
En sıkıntılı Mısır. Süveyş kanalı gelir kapısı. Dolayısıyla Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri Britanyalı mevkidaşı David Cameron ile ortak basın toplantısında “Kızıldeniz’deki ülkelerin Kızıldeniz’i koruma sorumluluğu vardır” vurgusu yapıp, “Seyrüsefer özgürlüğü için uygun koşulları sağlamak üzere birçok ortağımızla işbirliği yapmaya devam ediyoruz” dedi. Ne ki Refah Muhafızı’na katılımlarını duyurmadı.
Krizi Çin’le koordine ettiği anlaşılan Suudi Arabistan’ın ise Yemen savaşını bitirecek şekilde Husilerle anlaşma arayışı haberleri yansıyor. Yemen savaşı Suudiler ile ortakları BAE’yi çoktan ayrıştırmışken BAE’nin ismi de Refah Muhafızı’nda açıkça geçmiyor.
Son tahlilde dünyaya yansıyan görüntü ‘Refah Muhafızı’nın Batılı doğası. Tabii açıklanan ilk 10 ülkeye Yunanistan dahil olurken, Almanya durumu değerlendiriyor. Asya cephesinden ise Hindistan’ın kendine özgü adımı dikkat çekti. Yeni Delhi, resmi olarak koalisyona katılmadan Aden Körfezi açıklarına iki güdümlü füze destroyerini, INS Kochi ve INS Kalküta’yı gönderdi.
YA BİR UÇAK GEMİSİNDEN DUMANLAR YÜKSELİRSE?
ABD meseleyi ‘uluslararası’ kıldı fakat nihayetinde her şey yine Amerikalılarda bitiyor. ABD’nin Kızıldeniz’deki USS Carney ve USS Mason destroyerlerine USS Laboon da katılmış durumda. Basra Körfezi’nden çıkıp tekrar bölgeye yollanan USS Eisenhower’a ek olarak Filipinler’deki görev yerinden Orta Doğu’ya sevk edilen USS Carl Vinson uçak gemisi grubu da çabası. ABD Orta Doğu’ya tam üç uçak gemisi grubu yığmış oluyor!
Peki Refah Muhafızı ne yapacak? Deniz eskortluğu bölgenin coğrafi koşullarında başlı başına sıkıntı. Müttefik filolarının füzelerinin Husi rampalarını vurması, keşif uydularının kamplarını aramak için çalışması, yüksek hassasiyetli mühimmatın harcanması gerekiyor. Birkaç milyon dolarlık pahalı füze sistemleriyle Husilerin birkaç bin dolarlık roket ve İHA’larını ne kadar süreyle avlayacakları soru işareti. Ayrıca uzmanlar geniş bir alanda devriye gezecek sınırlı sayıda savaş gemisi ile Yemen karasının yakınlığı ve Husi füzelerine karşı erken uyarı süresinin kısıtlı olması nedeniyle, başarılı bir savunma yapmanın zorluğuna dikkat çekiyor. Peki ya süper güç ABD’nin bir gemisi yahut uçak gemisinden dumanlar yükselirse?
Denklemin İran ayağı ihmale gelecek gibi değil. ABD’yle ‘vekalet savaşının’ uzmanı haline gelmiş İran yönetimi Ensarullah’ın arkasında olduğunu açıkça dile getiriyor. Nitekim Batı medyasında Husilere askeri saldırıdan söz edilirken, teskin edilemezlerse İran’ı da içeren planlamalara atıf yapılıyor. Fakat krizin Bab-ül Mendeb’i aşıp İran’ın Hürmüz Boğazı’nın kapatması riski eksik değil. Bu durumda Biden yönetimi 2024 başkanlık seçimi senesine Orta Doğu’da kontrolden çıkabilecek, en hafifinden petrol fiyatlarını zıplatacak bir çatışmayla girmeyi göze alabilir mi, sorusu doğuyor.
HUSİLER: AFGANİSTAN VE VİETNAM’DAN BETER EDERİZ
Teslim etmek lazım ki ‘baldırı çıplakların’ da gözü kara. Tehditlere boyun eğecek gibi görünmüyorlar. En son Gazze için savaşçı seferberliği başlatıp, Arap ülkelerine kendilerine yol açma çağrısı yaptılar. 2015’ten bu yana -ve öncesinde de- alışkın oldukları savaş hali, menzilleri 300-1200 km ve hatta bunu aşan çok sayıda balistik ve seyir füzesi, uzun menzilli İHA’ları, radar sistemleri ile hazırlıkları da eksik görünmüyor. 2019’da Suudi Arabistan’ın Aramco tesislerini vurarak Patriot’ların karizmasını çizmişlikleri de akıllarda.
Nitekim Refah Muhafızı’nın gözlerini korkutmadığını söylemekte gecikmediler. Husilerin Yemen ordusunun sözcüsü Yasin Sari, “Bizi 9 yıldır yok etmeye çalışıyorlar ve bunu tekrar yapmak isterlerse biz buradayız ve hazırız” diyerek meydan okudu.
Ensarullah lideri Abdul-Malik el Husi de televizyondan uzun ve detaylı bir açıklama yaptı. Refah Muhafızı’nı ABD’nin ‘ticareti koruma kisvesi altında’ İsrail’i korumaya yönelik bir adım olduğunu söylerken, “Nakliye hatları, İsrail düşman varlığıyla bağlantılı ya da işgal altındaki Filistin limanlarına giden gemiler hariç tüm gemiler için güvenlidir” diye tekrarladı. Gazze savaşının ABD sayesinde devam ettiğini söyleyen El Husi, Avrupa ülkelerini de ‘adaletsizlik, zorbalık, kibir ve ulusları yağmalayan güçler’ olarak nitelendirip, “Siyonist lobi Batılı rejimleri etkilediğinde, onları liberal değerleri bile terk etmiş gibi davranmaya zorluyor” dedi. “En büyük tehlike Kızıldeniz’i askerileştirmeyi amaçlayan Amerikan hamlesidir” vurgusu yapan El Husi, ekledi: “Amerika’nın ülkemize yönelik herhangi bir askeri eylemine karşılık verilecek ve Amerikan savaş gemilerini, çıkarlarını ve navigasyonunu füzelerimizin, İHA’larımız ve askeri operasyonlarımızın hedefi haline getireceğiz. Eğer Amerikalılar askeri birliklerini Yemen’e gönderirlerse, bilsinler ki Afganistan’da karşılaştıklarından ve Vietnam’da çektiklerinden daha ağır bir şeyle karşılaşacaklar.”
Doğrusu bu tabloda Biden yönetimi için ateşkesin maliyeti riskli bir çatışmadan çok daha az. Gazze çatışması ABD’nin ‘değerler ve kurallar’ dünyasını zaten temelinden sarsıyor. Ve meydan okumaları her geçen gün artırıyor. Son örneği, Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in Malezya limanlarını İsrail taşımacılık şirketleri ve İsrail’e giden herhangi bir gemiye kapatması oldu.
ÇİN’İN GÜVENLİ KARA HATTI
Elbette Husilerin değiştirdiği denklemin, Orta Doğu’da nüfuzları artan iki ülkeye yaradığını belirtmeli: Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti. Nitekim Husiler, Rusya petrolü taşıyan tankerlere Bab-ül Mendeb’den geçit verirken, Cibuti’de limanı bulunan Çin savaş gemilerinin İsrail kargo gemilerinin yardım çağrısını reddettikleri haberi yankı yarattı.
Esasında Husilerin yarattığı güvenlik durumu birçok Çin gemisi ya da varış noktası Çin olan veya Çin’den yola çıkan gemi için de sorun. Ancak onların cazip bir alternatifi var: Tıpkı 2021’de Süveyş kanalındaki deniz kazasının yarattığı tıkanıklıkta olduğu gibi Çin-Avrupa demiryolu hattı. Rivayet o ki Çin’in Cosco şirketinin siparişleri artmakta. Global Times gazetesi keyifle, ‘Çin-Avrupa Demiryolu Ekspresi, Kızıldeniz’deki güvenlik endişelerinin ortasında küresel tedarik zincirlerini istikrara kavuşturuyor’ diye yazdı.
İsrail’in ise Kızıldeniz’deki limanı Eliat sinek avlıyor. Tabii İsrail, Çin’in dış ticaretinde yüzde 1’den azını teşkil ediyor. Oysa İsrail için Çin’le dış ticaretin payı yüzde 20 ile ifade ediliyor. Çinlilerin Tayvan üzerinden kendilerini sıkıştırmaya çalışan Biden yönetiminin donanma yığınağını Orta Doğu’ya çekmesini izlemesi de cabası… Dolayısıyla Gazze savaşında siyasi duruşunu ateşkesten yana net olarak koyan Çin Dışişleri Bakanlığı’na ‘Çin’in her zaman uluslararası su yollarının güvenliğini savunduğu ve sivil gemilere yönelik her türlü saldırı eylemine karşı çıktığı’ ve ‘büyük ülkelerin yapıcı ve sorumlu rol oynamaları gerektiğini’ vurgulayan bir açıklama yapmak kalıyor.
Kıssadan hisse.. BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e kendini siper eden ABD, 193 ülkenin temsil edildiği BM Genel Kurulu’nda en son 172 lehte oyla ‘Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını’ teyit eden kararıyla karşı karşıya kalmış durumda. Durum ‘aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık’ misali. Buna bir de Biden yönetiminin Netanyahu’ya ocak ayına kadar Gazze’de ‘işini tamamlaması’ için süre verdiği iddialarını ekleyin… Ya Husiler ateşkes ve insani yardım şartlarının karşılandığı bir görüntüde İsrail’den Gazze’yi yeniden inşa etmesi ve Filistinlilerin evlerine dönmesine izin vermesi şartlarını koşarsa?