GÖRÜŞ

Giden yıl, gelen yıl – 1: Ukrayna’da çatışma

Yayınlanma

Yılın askeri anlamda en temel gelişmesi, Kiev rejiminin “yaz taarruzunun” korkunç kayıplarla sona ermesidir. Şoygu’nun verdiği sayılara göre: Kiev rejimi “sponsorlarından” (bunların sadece batı ülkelerini değil yardımda bulunan bütün devletleri kapsadığı anlaşılıyor) çeşitli biçimlerde (hibe, kredi, askeri yardım vb.) 203 milyar dolar aldı. Bu, Ukrayna’nın GSYH’ndan 30 milyar dolar daha fazla. Yıl boyunca rejime 5220 tank ve zırhlı, 28 uçak, 87 helikopter, 23 bin insansız hava aracı, 1300’den çok topçu bataryası, 2 milyon 650 bin adet 155 ve 122 kalibre topçu mühimmatı verildi. Rejim ayrıca NATO ülkelerine ait yörüngedeki askeri amaçlı 410 uydudan anlık istihbaratla beslendi ve besleniyor. Karşı taarruzun başladığı 4 Haziran’dan bu yana rejimin kayıpları ise şöyle: 159 bin ölü ve yaralı askeri personel, 121 uçak, 23 helikopter, 766 tank (37’si Leopard), 2348 zırhlı (50’si Bradley). Çatışmanın başından beri rakamlar da şöyle: ölü ve yaralı 383 bin askeri personel, 14 bin tank ve zırhlı, 553 uçak, 259 helikopter, 7,5 bin ağır silah. Sadece son altı aydır 1062 NATO reaktif mühimmatı (çoğu HIMARS sistemleri tarafından atılan mermiler) ve seyir füzeleri vuruldu. Bunlardan başka 5800 paralı asker öldürüldü; bunların 1427’si Polonya’dan, 466’sı ABD’den, 344’ü Britanya’dan. 103 savaş suçlusu “yok edildi”.

Kiev rejimi taarruzun çöküşünü uzun süre kabul etmedi; ancak ekim sonlarında “beklenen başarıya” ulaşılamadığı açıklamaları yayılmaya başladı. Kasım ayından itibaren de başta ABD olmak üzere emperyalist troykanın bütün başları ve kuyruklarından başka rejimin “başkumandanı” ve hatta çatışmanın en kanlı safhasında Vogue’a kapak olmayı tercih eden yolsuz başkanları da başarısızlığı kabul etmek zorunda kaldılar. Muharebe alanında ise rejim kuvvetleri nispeten önemsiz ve küçük toprak parçaları ele geçirmekle birlikte başta Artyomovsk (Bahmut) ve Marinka olmak üzere bir dizi tahkimatlı yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldı.

Askeri olarak Rusya’nın “aktif savunma” diye formüle edilen stratejisinin başarılı olduğu açık. Gene Şoygu’ya göre 2022 şubatından bu yana toplam 7 bin kilometre uzunluğunda bir alan mayınlandı, 1,5 milyon antitank engeli konuldu, iki bin kilometre antitank hendeği açıldı. 12 bin prefabrik betonarme yapı, üç bin müfreze tahkimatı, 45 bin sığınak ve araçlar için 150 binden çok barınak inşa edildi. Bugün itibariyle mayınlı alanların derinliği 600 metreyi buluyor; bu da konvansiyonel standartların iki katı demek. Kıtalarda 1700’den çok insansız hava aracı mürettebatı, 1500 FPV dron personeli eğitildi. Tatbikat sahaları üç katına çıkarıldı. Yaralıların yüzde 98’i kurtarıldı. Askeri hekim komisyonlarının sayısı 440. Sahra hastanelerinde ölüm oranı yüzde 0,5.

Ama bu sadece askeri bir strateji değil; bu her şeyden önce iktisadi strateji. Şoygu’nun aynı dönem için verdiği rakamlara göre tank üretimi 5,6 katına, zırhlı piyade taşıyıcısı üretimi 3,6 katına, zırhlı araç üretimi 3,5 katına, insansız hava aracı üretimi 16,8 katına, topçu mühimmatı üretimi 17,5 katına, tamir atölyelerinin kapasitesi (bunların 270’si sahra atölyeleri) 2,5 katına çıktı. Bu askeri üretim kapasitesi batının üstünde.

Bununla birlikte Kiev’in anlık istihbaratla beslenen (dolayısıyla anlık istihbaratı verenler tarafından örgütlendiğinden şüphe edilemeyecek) hava saldırılarının gücünü koruduğu da görülüyor. Kırım’a ve Rusya’nın içlerine dron saldırıları sıklaşarak devam ediyor, bunların giderek daha büyük bir bölümü etkisizleştirilse bile tamamen son verilemiyor. Özellikle de Rusya’nın Karadeniz filosuna yönelik saldırılar, güz başında Novorossiysk’e yapılan saldırı, yıl boyunca Karadeniz kıyısındaki bir dizi petrol depolama tesisinin vurulması, 26 Aralık’ta Rusya’nın tamirdeki Novoçerkask’ın vurulması (askeri açıdan önemsiz ve iki savaş uçağına mal olduğu için fazla pahalı, ama itibar açısından önemli) bunun örnekleri.

Muharebede yenilgi savaşta bozgun anlamına gelmez. Kiev’de yaşanan bütün siyasi çalkantılara rağmen: patlayan doğum günü pastasına, Zalujnıy’ın odasından çıkan dinleme aletine, rejimin başının elinde kalmış topraklarda kaybedeceği bir seçime girmektense seçimi ertelemek için her tür numarayı çevirmesine, batı başkentlerindeki muazzam itibar kaybına ve artık Millei gibi bir faşistten başka pek az devlet adamının birlikte poz vermek istemesine, ne askeri ne siyasi olarak ne yapacağını bilmezliğine rağmen rejim varlığını koruyor, çünkü bu bir yenisömürge rejimidir: “… bütün yenisömürgelerde emperyalizm içsel bir olgudur; yenisömürge siyasetinin iç çatışması çoğu zaman emperyalist güçler arasındaki gerilimlere işaret eder. İdeal yenisömürge olarak Ukrayna bu anlamda gerçek bir numunedir.” Dolayısıyla, rejimin kararsızlığı, çatışmaları, beceriksizliği… bütün bunlar siyasi yenilgiye işaret etmiyor, çünkü kararları alanlar bağımsız bir devletin yöneticileri değil; geçen yıl İstanbul görüşmelerinin sabote edilmesinde olduğu gibi başta halkın ölümü olmak üzere bütün hayati kararlar rejimin gerçek sahipleri tarafından alınıyor ve bunlar arasındaki çelişkiler patlayan doğumgünü pastasında olduğu gibi Kiev’e varana kadar çatışmaya dönüşüyor. Hatırlayalım: bizzat Kiev’in başgörüşmecisi David Arahamiya, Rusya’nın bu görüşmeler sırasında Kiev’den (NATO öncesi) Finlandiya gibi bir bloklar arası tarafsızlık istediğini, ancak anlaşma ihtimali belirginleştiği anda Kiev’e gelen İngiltere başbakanı Boris Johnson’un (Osmanlı uyruğu bir hainin ikinci göbek torunu diye neredeyse soydaş ilan edilecekti bir zamanlar) “hiçbir şey imzalamayacağız, hadi savaşalım!” dediğini söylemişti. Aynı Johnson o günlerde “son Ukraynalıya kadar savaşacaklarını” da söylemişti ve bu, Kiev’de milli gururu incitmek şöyle dursun, Johnson’un Londra’da istifasının ardından Kiev’de vatandaşlığa alınıp başbakan yapılması için imza kampanyası bile düzenlenmişti.

Özetle, en önemlisi şu: Ukrayna halkının soyu henüz tamamen kurutulmuş değil, daha ölecek insanlar var, demek ki rejimin gerçek sahiplerinin yenilgiyi kabul etmeme iradesinden başka savaşa devam etmek için de ellerinde hâlâ pek çok vasıta ve imkân var.

Ve bu irade ve vasıtalar olduğu sürece emperyalist troyka yenilgiyi kabul edemez.

Çatışma rejim açısından az çok dondurulabilir, ama bu dondurma işlemi ancak söylem düzeyinde gerçekleşir, sahadaki durumun gidişatında ne askeri ne siyasi ne iktisadi olarak bir değişiklik meydana gelir. Askeri olarak, Dinyeper’den intihar etmeleri için asker göndermeye son verir, savunma hatlarını biraz geriye çeker, ancak dron ve sabotaj saldırılarını tırmandırır. Bu açıkça söyleniyor zaten; Foreign Affairs’in anlı şanlı yazarları “çığır açıcı” makalelerinde altını çize çize belirtmişlerdi. ABD yönetimine siyaset üretmekle görevli (ve bunu bile sefaletin dibinde yapan) aynı yazarlar olası bir ateşkes çağrısının Rusya tarafından kabul edilmeyecek şartlar içermesi gerektiğini ima etmişlerdi; zira: “Kremlin’in bir ateşkesi reddetmesi batı hükümetlerinin Rusya’ya karşı yaptırımları sürdürmesine ve Ukrayna’nın uzun vadeli askeri ve iktisadi desteği garantiye almasına yardımcı olacaktır.”

Üstelik, Putin’in Savunma Bakanlığı kolezyumunda belirttiği gibi (bunu ben de geçen yıl ortalarından beri kaçınılmaz gördüğümü birçok defa yazmıştım) rejime F-16’ların ulaştırılması artık sadece an meselesidir. Kiev rejiminin başı eylül ortasında karşı taarruzun başarısızlığını Rusya’nın hava üstünlüğüne bağlamıştı: “Eğer havada biz değil Rusya varsa bizi havadan durdurur. Karşı taarruzumuzu da durduruyor.” Bu muhteşem mantık örgüsüyle mesela karşı tarafın santraforu olmasa maçı kesin kazanacağımız, yağmur yağmasa sel olmayacağı gibi zekice sonuçlara ulaşmak da mümkün. Aslında rejimin başı ilki ikincisini doğuran iki şeyin peşinde. Bir: iktidarını ne pahasına olursa olsun korumak. Bu, savaşın en kızgın olduğu dönemde Güney Vietnam’daki iktidar kavgalarını hatırlatıyor: azıcık ayağın kayarsa canından olursun. İkincisi, bu “şark kurnazlığıyla” (bütün dünya koca bir şarktan başka şey değil artık) uçak peşinde. Uçak olunca (ve olacak; kapitalizmin yeniden yapılanma ihtiyacı çok güçlü) Baltık ve Polonya’da havaalanı peşine düşecek, çünkü bu uçakların böyle tatsız bir özelliği var: pist olmayınca kalkamıyorlar. Rusya’nın hava üstünlüğü işte o zaman gerçek anlamda işleyecek. Bir ülkenin siyasi bir kararla kendi üslerini başka bir ülkeyi vurmak için “üçüncü” bir güce kullandırması, saldırıya uğrayan ülkeye savaş ilanı anlamına gelir; ama bu küçük ayrıntıyı şimdilik bir kenara bırakalım. Rejimin başı o zaman atom bombası peşine düşecek — doğrusu, şimdiden düşmüş olduğunu düşünüyorum ben.

Siyasi olarak troyka Rusya’yı başka yerlerden sıkıştıracaktır. ABD seçimlerinden sonra da (kim seçilirse seçilsin) Rusya’yı çevreleme siyaseti devam eder. Sadece Finlandiya’nın alabildiğine saldırgan retoriği değil, sadece Baltık ve Polonya’nın geleneksel savaş kışkırtıcısı rolleri değil, sadece Ermenistan’daki gelişmeler değil, kimi Orta Asya ülkelerinde de yeni provokasyonlar beklemek gerek. Eğer bugüne kadar yaşanmadıysa bunlar, ancak, bu ülkelerin Rusya’yı iyi tanıyan elitlerinin çatışmadan kaçınma arzusuna yorulabilir.

İktisadi olarak, ABD’de seçimler öncesi kaynakların tükenmiş olması bunların büsbütün tükendiği anlamına gelmez. Avrupa’nın kaynakları var; yükü başka yerdeki bir katırın sırtına yüklemek, ABD açısından en ideal çözümdür. Rusya’nın varlıkları zaten Rusya’ya karşı kullanılıyor; bu varlıklar işletiliyor ve geliri yolsuz rejime aktarılıyor. Avrupa’daki “başımıza neler gelir…” korkusunun yarattığı sinik direnişe rağmen bu varlıklar Rusya’ya karşı daha açıktan kullanılacaktır. ABD bunu kotarmaya çalışıyor; formül de öyle görünüyor ki bu varlıkların Avrupa ülkelerinin “çatışmadan zarar gördükleri” iddiasıyla Dünya Bankası veya Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na devredilmesi, onların da Kiev rejimine göndermesi olacaktır. ABD eğer başarılı olursa karar büyük ihtimal çatışmanın yıldönümü olan 24 Şubat’a kadar veya o gün “müjde” olarak çıkacaktır.

Rusya’nın bütün altın ve döviz rezervlerinin emperyalist troyka içinde dağılımı şöyle: Almanya yüzde 15,7, Fransa 9,9, Japonya 9,3, ABD 6,4, Britanya 5,1, Kanada 2,7, Avusturya 2,5. Sadece bunların toplamı, 2021 sonunda toplam tutarı 630,6 milyar dolar olan rezervlerin 325 milyar doları yapar. Üstelik oligarkların ve diğer görece küçük yatırımcıların varlıkları bu hesabın içinde değil. Yalnız kabak bu işlerde hep olduğu gibi öncelikle Almanya ve Fransa’nın başına patlar.

Avrupa’nın katır rolü, Kiev rejiminin asker açığıyla birlikte ABD için ek bir siyasi avantaj da sağlar; rejim bu ülkelerdeki Ukraynalıları zorla askere almaya çalışır ve onları yasadışılığa iterken Avrupa için de mükemmel bir sosyal çalkantı ortaya çıkması çok olasıdır.

Rusya ise dayatılan şartlarda barış veya mütareke ve hatta ateşkes bir yana görüşmeleri bile kabul edemez. Bunun Moskova’da her kademede olanca açıklığıyla söylenmesine, “harekâtın” hedeflerinin (Rusya’ya katılan bölgelerin ve Rusya’nın güvenliği, bloksuzluk garantisi, demilitarizasyon — Putin bunun harekâtla yapılmakta olduğunu söylüyor — ve denazifikasyon — yani gerçekte Kiev’de iktidar değişikliği) halen güncel olduğu defalarca vurgulanmasına, dahası Odessa’nın bir Rus şehri (Putin: “biraz da Yahudi şehri, ama daha çok Rus şehri”) giderek daha sık telaffuz edilmesine rağmen Moskova’dan Washington’a uçan bir uçak etrafında fırtınalar koparıp “Rusya barış peşinde” haberlerinin kabartılması, sadece, batı kamuoyu nezdinde itibarını koruma kaygısına işaret eder; böylece Rusya’nın içlerine saldırılar ve hırsızlığın kâğıda dökülmesi için psikolojik üstünlük hazırlanmaya çalışılıyor.

Ve en önemlisi, batının çatışma ısrarı Ukrayna’nın bir devlet olarak varlığının son bulmasına yol açabilir; Putin’in aynı kolezyum toplantısında Macaristan ve Polonya’nın Ukrayna’dan toprak talebine işaret ettiğini ve buna karışmayacaklarını söylediğini unutmamak gerek.

Özetle, çatışma bitmeyecek, sadece biçim değiştirecek ve tırmanmaya devam edecektir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version