GÖRÜŞ

Hindistan ve istihbarat üzerine -1

Yayınlanma

CIA ve KGB’nin Hindistan’ı etkileme mücadelesi, 1985 casus skandalı

Onlarca yıldır Hindistan yabancı casusların ana hedefiydi. Hindistan dünyanın en büyük demokrasisiydi ve gelişmekte olan ülkeler arasında etkili bir güçtü. Amerika ve Rusya Hindistan’ı kontrol etmek için gizli bir savaşa girmişti. Ajanları Hint partilerini finanse etti, medyayı manipüle etti ve sırları çaldı. Hem Amerika’nın Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA hem de Sovyetler Birliği’nin KGB’si, Hindistan siyasetini kendi lehlerine etkilemek için mücadele etti.

Hindistan’a ilk ulaşanlar Amerikalılardı. 1947’den sonra bağımsız Hindistan’ın istihbarat teşkilatlarını kurma konusunda yardıma ihtiyacı vardı ve destek için Amerika’ya başvurdu. 1949 yılında İstihbarat Bürosu Direktörü TG Sanjevi, Amerika’da CIA, FBI ve Dışişleri Bakanlığı ile görüştü. CIA ile görüşmeler iyi geçti ve iki kurum istihbarat işbirliği kurdu. 1950’li yıllarda CIA’in Hindistan’daki varlığı güçlendi; Çin’e karşı Tibet direnişini desteklemek için Hindistan hava sahasını kullandı. Ayrıca Hindistan çapında istasyonlar genişletti ve kurdu.

CIA Hindistan’ın iç siyasetine de müdahale etmeye başladı; Kongre Partisi’ne para verdi ve 1959’da Kerala’daki komünist hükümetin devrilmesine yardım etti. Ayrıca, Hintlere Amerikan yanlısı bir söylem yaymak için Asya Vakfı gibi kuruluşlara da fon sağladı. Sovyet Rusya ile Soğuk Savaş kızışırken Amerika, Hindistan ile daha yakın bir ilişki kurmaya istekliydi. 1962 Hindistan-Çin savaşından sonra CIA, Çin sınırını güvence altına almak için Hindistan ile birlikte çalıştı. Nehru’nun bağlantısızlığına karşın CIA, 1960’larda Hindistan hükümetine derinden müdahil oldu; bu durum Hindistan’da CIA’e karşı kuşku yarattı. Nehru’nun özel sekreteri Mac Mathai’nin dahi Amerikan istihbaratı için çalıştığından kuşkulanılıyordu; Hint tarihçi Sarvepalli Gopal, “CIA’in, Nehru’nun Sekreterliği’nden geçen her belgeye erişimi vardı” diye yazmıştı.

Ama Sovyet Rusya da geri kalmıyordu; 1960’larda Sovyetler, gelişmekte olan ülkeler arasında Amerika’ya meydan okumak istiyordu…

Ve böylece Hindistan onlar için bir savaş alanı haline geldi…

1960’ların sonlarında Sovyetler ve onun KGB istihbarat teşkilatı Hindistan hükümeti içinde de derin ağlar kurmuştu; Kongre Partisi’ne ve iki Komünist Partiye siyasi fon sağladı. Başbakan Indira Gandhi’nin siyasi bağış toplama etkinliği Lalit Narayan Mishra, KGB ile yakın işbirliği içinde çalıştı; üst düzey Kongre liderleri (bir bakan dahil) 1967 seçimlerinde KGB’den para aldı.

KGB ajanı Oleg Kalugin şöyle diyordu: “Görünüşte tüm ülke satılıktı ve KGB ile CIA Hindistan hükümetine derinlemesine nüfuz etmişti. Bir süre sonra her iki taraf da düşmanlarının ertesi gün bu konuda her şeyi öğreneceğini fark ederek hassas bilgileri Hintlere emanet etmedi.”

CIA ve KGB Hindistan siyasetini etkilemek için yoğun bir mücadele verdi… Ancak 1965 Hindistan-Pakistan savaşından sonra Hindistan-ABD ilişkileri kötüleşirken Hindistan’da CIA, Hindistan’ın siyasetine müdahale ettiği gerekçesiyle saldırıya uğradı. CIA ve Amerika’nın itibarı zedelenirken Sovyet Rusya daha fazla güç kazandı. 1967’de CIA’in Hindistan’da Amerikan yanlısı bir söylemi yaymak için bir takım örgütlere gizlice fon sağladığına dair haberler çıktı. CIA’e yönelik kuşku o kadar arttı ki 1967’de Hindistan hükümeti CIA’in Hindistan siyasetine müdahalesine ilişkin bir soruşturma emri vermek zorunda kaldı.

Bu arada KGB, 1967 seçimlerinde bazı Kongre ve Sol politikacıları finanse ederek gücünü artırdı. Aynı zamanda seçim sırasında CIA’i eleştiren hikayeleri yaymak için gazetecileri yetiştirdi ve gazete ve dergilere fon sağladı. Indira Gandhi’nin yurtiçinde solcu siyaseti ve yurtdışında Sovyetler’e yakınlığı, 1970’ler boyunca KGB’nin üstünlüğe sahip olduğu anlamına geliyordu.

KGB’nin Hindistan’daki varlığı çok geçmeden dünyanın neredeyse her yerinden çok daha yoğun bir hal aldı…

1971 ve 1977 seçimlerinde Kongre’yi destekledi; Rus istihbaratı Hindistan’daki komünist partileri Indira Gandhi hükümetini desteklemeye itti. Ayrıca Hindistan medyasını Amerika hakkında olumsuz hikayeler yayınlamak için kullandı; CIA’i 1967 seçimlerine hile karıştırmak ve Indira Gandhi’ye suikast düzenlemekle suçlayan sahte haberler üretti. Bu kampanya son derece başarılı oldu ve Başbakan Gandhi, ulusal krizlerden CIA’i veya “yabancı unsurları” sorumlu tuttu. 1972’de Hintler enflasyon ve işsizliği protesto ediyorlardı ve Gandhi, CIA’i sorumluluk almak yerine ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçladı.

Gandhi’nin CIA’e yönelik açık saldırıları Hindistan-ABD ilişkileri açısından büyük bir sorun haline geldi; Washington Hindistan’a ekonomik yardımı kesti, ülkedeki diplomat sayısını azalttı ve Yeni Delhi’ye daha az öncelik verdi; CIA operasyonlarının neden olduğu güvensizlik, Hindistan-ABD ilişkilerini onlarca yıl zehirledi. Bu arada Sovyet Rusya, 1970’ler ve 1980’ler boyunca istihbarat oyununa hakim olmaya devam etti.

1985 yılında Başbakanlık Ofisi ve Savunma Bakanlığı yetkililerinin Sovyet Rusya’ya sır sattıkları ortaya çıktı…

Ancak Hindistan aynı zamanda Sovyetler’e sert davranmamaya da karar verdi…

1980’lerin sonunda Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş sona erdi; Hindistan’ın siyasetini ve Soğuk Savaş’taki konumunu etkilemeye yönelik büyük savaş da sona erdi. Ancak ABD-Sovyet nüfuz savaşı onlarca yıl sonrasında da Hindistan siyasetini şekillendirdi…

***

Son paragrafın bir cümle öncesinde, 1985 yılında Başbakanlık Ofisi ve Savunma Bakanlığı yetkililerinin Sovyet Rusya’ya sır sattıkları ortaya çıktı, demiştik; hadi şimdi biraz da bu konuyu deşelim…

Evet, 1985’teki bu olay Hindistan’ın en büyük casus skandalıydı; Hindistan hükümetinin en üst kademeleri sırları yabancı casuslara satarken yakalandı; Fransa ve Rusya, Hindistan’ın en büyük sırlarına tam erişim elde etti. Hikaye Ocak 1985’te başlıyor; Hindistan İstihbarat Bürosu aylardır hükümet sırlarının Fransa gibi yabancı güçlerin eline geçmesinden kaygılanıyordu; üst düzey yetkililerin hükümet belgelerini yabancı ülkelere sızdırdığından kuşkulanılıyordu. 16 Ocak 1985’te bu kuşkunun doğru olduğu kanıtlandı; İstihbarat Bürosu yetkilileri Başbakanlık Ofisi’nde çalışan Pookat Gopalan ve işadamı Coomar Narain’i tutukladı; Gopalan hassas Başbakanlık Ofisi belgelerini Narain’e verirken yakalandı. İstihbarat Bürosu’nun daha sonra bulduğu şey büyük bir skandala dönüştü; soruşturmalar, Başbakanlık Ofisi ve Savunma Bakanlığı’ndaki üst düzey yetkililerin Narain’e sır sattığını ortaya çıkardı. Narain de bu sırları Fransa, Polonya, Doğu Almanya ve Sovyet Rusya gibi istihbarat servislerine sattı.

Narain’in hikayesi 1970’lerde başladı; Narain bir ticaret şirketi olan SLM Maneklal’da çalışıyordu; şirketinin yararına olacak gizli bilgileri kendisine iletmek için küçük yetkililere para ve içkiyle rüşvet vermeye başladı. Çok geçmeden Narain bir muhbirler ağı kurdu; Narain’in ağı kısa sürede yabancı ülkelere yardım etmeye başladı. Narain, memurlar ve Hint iş adamlarından oluşan bir ağ aracılığıyla komünist ülkelere istihbarat satmaya başladı; bağlantıları, çok gizli hükümet belgelerini Polonya’ya, Doğu Almanya’ya ve hatta Sovyet Rusya’nın korkulan KGB istihbarat servisine aktardı. Belgeler arasında, Hindistan’ın atom enerjisi programı, askeri uydular, hükümet elektronik sistemleri ve olası askeri uçak, savaş gemileri ve silah satın alımları da dahil ülkenin savunma planlamasına ilişkin çok gizli belgelerin yer aldığı söyleniyor. Belgeler ayrıca Hindistan’ın dış istihbarat teşkilatı Araştırma ve Analiz Kanadı (RAW) ve İstihbarat Bürosu’nun Pakistan, Çin ve hassas iç güvenlik sorunlarına ilişkin raporlarını da içeriyordu.

1980’lerin başında Fransa’nın da bu işe dahil olduğu söyleniyor ki Fransa, Hindistan’dan milyarlarca dolarlık savunma sözleşmesi almayı umuyordu ve bu bilgi ona yardımcı oldu…

Bütün bunlar İstihbarat Bürosu’nun dikkatini çekmeye başladı ve araştırıldı ve bu, 16 Ocak 1985’te Narain ve onun Başbakanlık Ofisi’ndeki bağlantısı Gopalan’ın tutuklanmasına yol açtı. Hindistan hükümeti ancak o zaman ne kadar bilginin sızdırıldığını öğrendi.

Gopalan, Başbakan Rajiv Gandhi’nin Baş Sekreteri ve ülkenin en güçlü adamlarından biri olan P.C Alexander’ın kişisel asistanıydı. Alexander skandalın sorumluluğunu üstlenmek için görevinden istifa etti; kısa süre sonra üç Başbakanlık Ofisi yetkilisi daha tutuklandı. Başbakan Rajiv Gandhi, Hint ve küresel basında skandalın boyutuyla ilgili manşetlere yer verilirken Parlamento önünde bir açıklama yaptı. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından 18 kişiye suç duyurusunda bulunuldu; birçoğu Başbakanlık Ofisi ve Savunma Bakanlığı’nda kilit pozisyonlardaydı.

Kriz içeride büyük bir skandalken diplomatik krize de dönüştü…

Fransa’nın Delhi’deki askeri ataşe yardımcısı Yarbay Alain Bolley’e ülkeyi terk etmesi söylendi; Hindistan, Fransa’dan Yeni Delhi’deki Büyükelçisini geri çağırmasını dahi talep etti. Hindistan, Polonya ve Doğu Almanya’nın istihbarat başkanlarını sınır dışı etti, eski diplomat Chinmaya Gharekhan’ı geri çağırdı. Ancak olaya KGB’nin (Sovyetler Birliği’nin ana istihbarat teşkilatı) de dahil olması nedeniyle konu hassastı…

Sovyetler Hindistan’ın en önemli diplomatik müttefikiydi…

Bu arada Fransa, Hindistan’ın önemli bir savunma tedarikçisiydi…

Gharekhan, Rajiv Gandhi’nin meseleleri hassas bir şekilde ele almaya karar verdiğini ifade ediyor; Fransa’nın yeni bir büyükelçi atamasına izin verdi ve konuyu çözmek için bir elçi de gönderdi; Fransa Cumhurbaşkanı da kardeşini Hindistan’a gönderdi. Fransa krizi çözdüğü için rahatlarken Hindistan aynı zamanda Sovyetler’in Hindistan’ın dış politikası açısından ne kadar önemli olduğu dikkate alınarak Sovyetler’e çok fazla sert davranmamaya karar verdi.

Acil kriz çözümlenirken konu Hindistan hükümeti açısından utanç verici bir skandala dönüştü…

Sanığın davası 2002 yılına kadar 17 yıl sürdü; Başbakanlık Ofisi ve Savunma Bakanlığı’ndaki çok sayıda yetkili hapse mahkum edildi. Ancak sır satarak yaklaşık 1 milyon dolar kazanan Coomar Narain, 2000 yılında duruşma sona ermeden öldü. Ve bu Hindistan’ın en büyük casus skandalının sonuydu…

Çok Okunanlar

Exit mobile version