GÖRÜŞ

Hindistan’da genel seçimlere doğru-3 / Politik ekonomi

Yayınlanma

Hindistan’da iki dönemdir iktidarda olan Hindistan Halk Partisi (BJP) liderliğindeki Ulusal Demokratik İttifakı (NDA) ve ülkenin en büyük muhalefet partisi olan Hindistan Ulusal Kongresi (kısaca Kongre) öncülüğündeki Hindistan Ulusal Kalkınma Kapsayıcı İttifakı’nın (INDIA) muhalefet bloğu 18. genel seçimlere hazırlanıyor. Her iki ittifakın da vurgulayacağı önemli faktörlerden biri ekonomik büyüme olacak. Ulusal Demokratik İttifakı’nın birinci dönemi pek çok kişi tarafından ekonomik cephede bir başarısızlık olarak görülse de ikinci dönemi daha da büyük bir çoğunlukla kazandı ve hükümetin ekonomik performansının hâlâ oylama tercihleri açısından anlamlı olup olmadığı konusunda soru işaretleri yarattı.

Aslında Hindistan ekonomisi, 2006’dan beri GSYİH’nın yıllık ortalama yüzde 6,2 oranında artmasıyla dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri haline geldi. Küresel GSYİH içindeki payı 1991’de yüzde 1,1’den 2023’te yüzde 3,5’e üç kat arttı. Dünya ihracatındaki payı 1991’de yüzde 0,5’ten 2022’de yüzde 2,6’ya yükseldi ve ticari hizmetler ticaretinin payı daha da yüksek seviyelere ulaşarak gelirlerde keskin bir artışa katkıda bulundu. Hindistan artık yalnızca dünyanın en büyük nüfusuna sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut döviz kurlarına göre beşinci, satın alma gücü paritesi açısından ise üçüncü büyük ekonomiye sahip. Ancak Hindistan’ın ekonomik yükselişi etkileyici olsa da Çin’in gölgesinde kalıyor. Daha da önemlisi, ekonomisi hızla yükselse de bu, tüm tabana yayılmıyor. Ve ekonomik yükseliş hikâyesinin de mevcut hükümetten önce başlayan bir süreç olduğuna da dikkati çekelim.

Ayrıca mevcut hükümet, Hindistan’ın yükselişini sağlayan bazı ilke ve politikalardan “yeniden” uzaklaşıyor gibi görünüyor. Başlangıç olarak hükümet, Hindistan’ın büyümesini sağlayan şeyin tam olarak ticaret rejimini liberalleştirmek olmasına karşın şirketleri kendi ülkelerinde ürün geliştirmeye, üretmeye ve monte etmeye teşvik etmek için sübvansiyonlar, tarifeler ve diğer önlemleri kullanan bir “Hindistan’da Yap” girişimini duyurmuştu. Dahası, büyük Hint şirketlerinin önemli miktarda hükümet desteği almasıyla ekonomik faaliyeti düzenleyen kural ve düzenlemelerde yön bulmakta zorlanan küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ’ler) göre çok daha büyük bir avantajın tadını çıkarıyorlar. Ancak sağlıklı bir ekonomik büyüme için sağlam bir start-up kültürü ve dinamik KOBİ’ler gereklidir.

Hindistan’da genel seçimlere doğru–1 / Politik Sistem

Büyük ve genç nüfusuyla Hindistan önümüzdeki yıllarda güçlü bir demografik getiriden yararlanabilir. Ancak bundan en iyi şekilde yararlanmak için hükümetin gençlerin kaliteli eğitime ve iyi işlere erişmesini sağlaması gerekiyor ama Hindistan şimdiden yüksek genç işsizliğiyle boğuşuyor. Okula kayıt oranları artmış olsa da eğitimin kalitesi hâlâ düşük ve bu da yetişkinlerin okuma yazma bilmeme oranının yüksek olmasına yansıyor. İşgücü becerilerinin hâlâ ciddi şekilde geliştirilmesi gerekiyor. Ayrıca hantal bürokrasisi de birçok konuda olduğu üzere iş ilerleyişinde de hâlâ büyük sorun olmaya devam ediyor. Dahası, mevcut hükümetin ayrımcılık yapması, Hindu olmayanlara, özellikle de Müslümanlara karşı çok az hoşgörü göstermesi, basın özgürlüğünün baskılanması ve ekonomik ve politik gücün tek elde toplanması gibi konular üzerine de ülke içinde ciddi kaygılar var.

Modi hükümeti, Hindistan ekonomisinin ciddi bir durumda olduğuna işaret eden 2023 Küresel Açlık Endeksi’ni “metodolojik sorunlar” gerekçesiyle reddetse de Başbakan Modi’nin geçtiğimiz aralık ayında 800 milyon yoksula 5 kiloluk ücretsiz gıda tayınlarının beş yıl daha devam edeceğini duyurması bir anlamda ekonomik aksamaların 2028’e kadar devam edeceğinin bir göstergesi. Endeks, komşularına göre daha kötü olan Hindistan’ı 125 ülke arasında 111. sırada sıralamıştı; bu listeye göre Pakistan 102, Bangladeş 81, Nepal 69 ve Sri Lanka ise 60. sırada yer alıyor.

1960’larda ve 1970’lerde siyasi zorunluluklar ve hakim ekonomik paradigmalar, mevcut iktidar partisi BJP’nin ardılı olduğu Bharatiya Jana Sangh – Halkın Partisi’ni küçük tüccarlar ve çiftçiler arasındaki hedef seçmenlerin ve kırsal alanlardaki ve metropol olmayan şehirlerdeki alt düzey profesyoneller ve bürokratların yararına olacak önemli devlet müdahalesini savunmaya teşvik etmişti. 1990’larda Hindistan ekonomisini serbestleştirerek kamu sektörü istihdamı ve harcamalarında daralmaya yol açarken BJP, yerli özerkleştirme, ulusal endüstrileri ve işleri korumaya yönelik aktif hükümet müdahalesi ve sosyal refah planları ile “ayarlanmış küreselleşmeyi” savunuyordu. 2000’li yıllarda ise devletin iş ve girişimcilik için minimum güvenlik ağlarına ve altyapıya müdahaleyi azaltan “kolaylaştırıcı” rolünü savundu. Bu öncelikler, neo-liberal “iyi yönetim, kalkınma ve barış” gündemini savunmasıyla dikkat çeken 2004 BJP seçim manifestosuna da yansımıştı. Ancak Hindutva paternalizminden geri çekilme, parti tarafından bu seçimi kaybetmesinin nedeni olarak görülmüş ve çarenin, milliyetçilik ile kalkınmayı birleştirmek, yoksulların isteklerini kabul ederek yoksullarla “duygusal bir bağ” oluşturmak ve sosyal uyumu ve ulusa hizmeti vurgulamak olduğu yargısına varılmıştı. 2009 manifestosu Hindutva uygarlığının bazı yönlerini yeniden birleştirerek “iyi yönetim, kalkınma ve güvenlik” vaat ederken 2014 seçim kampanyası, yönetim gündeminde “Hindutva ve neo-liberal paternalizmleri harmanlayan” BJP liderliğindeki bir hükümeti iktidara getirmekte etkili olduğunu kanıtladı.

2014 seçimleri öncesinde BJP lideri Modi, halkın gelişme adına ve olan bitenin kendilerinin yararına olduğuna dair güvence istedikleri için acı haplara hazır olduğunu ve inanca ihtiyaç duyduğunu söylemişti. 2014 seçim manifestosu, görevdeki hükümeti şu ya da bu batı ülkesinde uygulanan her ne varsa onu takip etmeye çalışmakla ve dolayısıyla bir dizi ekonomik, güvenlik ve yönetişim sorunlarının yanı sıra ahlaki ve toplumsal değerlerin aşınmasına neden olmakla suçluyordu. Manifesto (görünüşe göre partinin 1990’larda “ayarlanmış küreselleşmeyi” desteklediğini unutuyordu) 1990’ların “gönülsüz” liberalleşmesini eleştirmiş ve “ekonomik özgürlük”, emek-sanayi uyumu, imalatta büyüme ve “istekli neo-orta sınıf” (artık fakir olmayan ama henüz orta sınıf da olmayanlar) için “proaktif kontrol” sözü vermişti.

Narendra Modi, seçimin ardından yoksul insanları kendilerine bağımlı ve özgüvenli kılmak yerine hükümete bağımlı kılan refah programlarını kınamış ve girişimciliği ve üretimi teşvik etmek için “Hindistan’da Yap” programını başlatan Modi hükümeti, hükümetin sanayi ile etkileşiminde yaklaşımın “düzenleyici” değil, “kolaylaştırıcı” olacağı yönünde paradigma değişikliği sözü vermişti. Bu, kalkınma planları için yetkiyi devlet hükümetlerine devretme ve devletlerin ortak bir dizi politikayı uygulamak için rekabet edebilecekleri işbirlikçi ve rekabetçi bir federalizmi teşvik etme sözü anlamına geliyordu. Ancak üretimin genişlemedeki başarısızlığı, kalıcı işsizlik veya eksik istihdam, BJP’nin seçmen hakimiyeti arzusu ve değişen küresel ortam, merkezi olarak yönlendirilen refah programlarının ve iş dünyasına artan devlet müdahalesinin BJP yönetiminin yerleşik özellikleri haline geldiği anlamına geliyor.

Hindistan’da genel seçimlere doğru-2 / Hindutva ideolojisi

Bugün Hindistan’ın ekonomi politikası “Atmanirbhar Bharat Abhiyan”, yani kendi kendine yeten Hindistan olarak tanımlanıyor. Mayıs 2020’de başlatılan politika beş sütunundan oluşuyor: cesur reformlarla yönlendirilen bir ekonomi, altyapı, teknoloji odaklı bir sistem, canlı demografi ve tedarik zincirine dayalı talep. Atmanirbhar, iş kanunları ve tarım, altyapı, bağlantı ve eğitim politikasına yönelik reformlar da dahil olmak üzere bir dizi yeni politika girişimine atıfta bulunmak için kullanılırken özellikle kitlesel istihdam yaratmak için üretim ve ihracat odaklı büyüme yoluyla Hindistan’ı bağlılıktan kendine güvenmeye taşımak için ekonomi politikasında yeniden yönlendirme ile tanımlanıyor.

Kendine güvenmenin Hint politikasında uzun bir geçmişi var. Özellikle Gandhi ve Kongre Partisi’nin sömürgecilik karşıtı milliyetçiliği ve bağımsızlık sonrası dönemde ithal ikameci sanayileşme ile ilişkili. Her iki durumda da kendine güven, kolonyal sömürünün ve sonrasındaki sosyal ve ekonomik adaletsizliklerin üstesinden gelmekle bağlantılıydı. Mevcut yinelemesinde ana politika araçları, yabancı şirketlere yönelik gümrük vergileri ve tarife dışı engellerin yanı sıra üretim bağlantılı teşviklerin kullanılması olmuştur. İlki, özellikle Çin’den ithal edilen bir dizi tüketim ve sanayi ürününe yönelik artan ithalat vergilerini, girdilere ilişkin vergilerin düşürülmesi, Çince uygulamaların yasaklanması ve veri yerelleştirme politikalarını içeriyor. İkincisi, elektronik, ilaç, elektrikli araçlar, tıbbi cihazlar, beyaz eşya ve tekstil dahil olmak üzere seçilmiş endüstrilerin genişleyen listesi için baz yılın üzerinde satışlarda artışlar için teşvikler yaratıyor. Firmalardan gelen gereksinimleri karşılamayı, ithalata bağımlılığı azaltmayı, istihdam yaratmayı ve ulusal üretim şampiyonları yetiştirmeyi amaçlıyor. Fakat minimum yatırım içeriyor. Üretim odaklı Atmanirbhar, maddi devlet aktivizminin kolaylaştırdığı yapısal değişim yerine piyasa temelli davranış değişimini teşvik ediyor. Ancak Atmanirbhar’ın ekonomik etkinliği ve dolayısıyla Hindistan’ın uluslararası ekonomik yatırımcılarının ve jeopolitik ortaklarının küresel hedeflerine uzun vadeli katkısı daha az olumlu. Bu politika tasarımı, büyük firmalara küçük firmalara göre daha fazla fayda sağlıyor, böylece yapısal zayıflıkları da dikkate almayan “elitist” bir politik ekonomi olarak görülüyor.

Ancak başka bir açıdan da Modi hükümeti, altyapı artırımı, bakımı ve iyileştirmelerine yönelik harcamaları artırdı. Bunun sosyal toplumsal yaşama olumlu etkilerinin büyük olduğu kadar savunma bağlamında da çok olumlu lojistik etkileri var. Ve elektriğe erişim, hanelerin yüzde 98’ini kapsayacak şekilde genişletildi ve nakit transferleri ülkenin en yoksul kesimlerinin çoğunu iyileştirdi. Ayrıca, ülke hanelerinde ciddi bir oranda tuvalet eksikliği sorunu da vardı ki Modi yönetimi ile söz konusu olan planlama ve girişimlerle bu sorun da büyük oranda ortadan kalktı. Bu arada, özellikle Birlik devletleri arasındaki satış vergisi oranlarındaki farklılıklardan kaynaklanan bazı verimsizlikleri azaltmak için vergi yapısı yeniden düzenlendi ve iflas kanunu iyileştirildi.

Kısacası, her ne kadar görevdeki hükümetin Hindutva ideolojisi ile hareket ettiği ve yükselen ülke ekonomisinin yayılımı konusunda eşitsizliklerin yarattığı etkiyle yoksulluğun önlenmediği veya giderilmediği başta olmak üzere birtakım eleştiri ve şikayetler gündeme geliyor olsa da hem yukarıda sayılan olumlu yönler hem de muhalefet ile kıyaslandığında Hint halkı arasında – yalnız Hindu tabanında değil, hatta Hint Müslüman halkı arasında da – daha çok tercih edilen bir alanda kaldığını görüyoruz. Hindistan’ın çoğu Müslüman halkı arasında dahi, başta ve çoğunlukla Kongre Partisi olmak üzere muhalefet “elit” tabanda kalmaya devam ederken mevcut iktidarın daha çok toplumsal, yerel veya genel tabanla etkileşime geçtiği ve muhalefetin açık bir planlaması olmamasına karşın görevdeki iktidarın hem ne yaptığını bildiği hem de şeffaflığa önem verdiği düşünülüyor.

Çok Okunanlar

Exit mobile version