İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ASEAN Merkezi Başkanı Sibel Karabel, İki Toplantı’ya ilişkin sorularımızı yanıtladı: “Bu toplantılar Çin’in ekonomik, siyasi, diplomatik olarak hedeflediği rota ve planlamalarıyla ilgili dışarıdan izleyenlere ve takip edenlere çok önemli ipuçları sunuyor.”
Çin’in en üst düzey yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi (UHK) ve en üst düzey siyasi danışma organı Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı’nın “İki Toplantı” olarak bilinen toplantıları başkent Pekin’de Büyük Halk Salonu’nda devam ediyor.
Pekin’in ülkenin toparlanmasını sağlamlaştırmak için ivme kazanmaya çalıştığı bir dönemde, bu yıl 14’sü düzenlenen toplantılarda Çin’in önümüzdeki dönemde izleyeceği politikalarına yön verecek kararlar alınıyor. Başbakan Li Qiang’ın sunduğu hükümet raporunda, 2024 yılı için yüzde 5 büyüme hedefi belirlenirken, savunma harcamalarında yüzde 7,2 artış açıklandı.
Hükümetin çalışma raporu ve taslak bütçe, 11 Mart’taki kapanış oturumunda oylanacak.
Ayrıca Dışişleri Bakanı Wang Yi, “Çin’in Dış Politikası ve Dış İlişkileri” başlıklı basın toplantısında, Tayvan’dan Ukrayna ve Gazze’deki savaşlara ve ABD ile ilişkilere kadar geniş bir yelpazede küresel meseleler hakkında değerlendirmelerde bulundu. Yeni döneme ilişkin ipuçları verdi.
Devlet Başkanı Xi Jinping, delegasyonlarla görüşmede, ‘yeni üretici güçleri teşvik etme’ vurgusu yaptı.
İki Toplantı’dan öne çıkan başlıkları ve dünyaya yansımalarını İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ASEAN Merkezi Başkanı Sibel Karabel ile konuştuk.
‘ÇİN’İN İÇİNDE BARINDIRDIĞI ÇEŞİTLİLİĞİ SEMBOLİZE EDİYOR’
Çin takviminin en önemli siyasi etkinliği olarak anılan ‘İki Toplantı’ Çin için ne ifade ediyor?
Çin’de gerçekten iki toplantı olduğu için, yasama ve danışma organlarının yani en yüksek temsildeki organların yıllık toplantıları olduğu için adına iki toplantı deniyor. Bunlardan bir tanesi Çin Halk Siyasi İstişare Konferansı, bir diğeri ise Ulusal Halk Kongresi. Bunlar benzer zamanlarda, yani bir gün arayla başlıyor ve bu genelde 9-11 gün sürebiliyor. 11 güne kadar sürdüğü de oldu. Bu toplantıların bu sene için bir hafta olacağı belirtildi.
Ulusal Halk Kongresi’nde 3 bine yakın delege var ve en yüksek yasama organı bu. Çin Halk Siyasi İstişare Konferansı ise Çin’in dışarıya açılan yüzlerinden bir tanesi ve önemli bir istişare kurulu. Çin’in dışarıyla temasının ve siyasi temaslarının önemli göstergelerinden bir tanesi.
Bu yıllık toplantılar aynı zamanlarda farklı yerlerde oluyor ve burada 3 bine yakın katılımın olduğu farklı etnisiteler farklı kökenler Çin’in içinde barındırdığı çeşitliliği de sembolize ediyor.
‘EKONOMİDE İSTİKRAR ARAYIŞI DEVAM EDİYOR’
Bu seneki oturumlarda takip ettiğiniz kadarıyla öne çıkan siyasi, ekonomik, uluslararası başlıklar, kararlar neler oldu?
5 Mart’ta ilk toplantı oldu. Halk Kongresi’nde Başbakan bir hükümet çalışma raporu sundu. Bu rapor önemli bu sene için. Başbakan Li Qiang’ın sunduğu hükümet raporu ile Dünya Ekonomik Forumu’nda Davos’ta yaptığı konuşma çok paralel. Aynı şekilde Münih Güvenlik Zirvesi’nde Wang Yi’nin verdiği mesajlarla toplantıdaki mesajları çok paralel.
Bu toplantıda ekonomik gündemde en çok dikkat çeken nokta büyüme hedefinin %5 olarak belirlenmesi oldu. 18 trilyon dolarlık bir ekonomiden bahsediyoruz ve benzer hedef Davos’ta da açıklanmıştı. Orada, bu 18 trilyon dolarlık ekonominin küresel ekonomiye katkısının yüzde 30 gibi çok iddialı bir oran olduğunun altı çizilmişti.
Toplantıda ayrıca yeni üretici güçlerden bahsedildi. Tedarik zincirlerinde Çin aleyhine döndürülebilecek hususlardan bahsedildi. Bu risklerin bertaraf edilmesi yönünde önlemlere gidilmeye başlandığı belirtildi. Burada yapılmak istenen şeylerden biri de Çin’de ekonomide iç piyasadaki talebi artırmak.
Şu gerçekliği bütünsel olarak kavramak ve bütünsel olarak bakmak daha faydalı gibi Çin ekonomisi 2010’dan itibaren aslında bir yeni normali yakalamaya çalışıyor. Şimdi hem yapısal bir takım faktörler var hem de konjonktürel faktörler var.
Xi Jinping’in toplantıda belirttiği gibi hem yeni büyüme faktörleri hem inovatif katma değeri yüksek bir ekonomik büyüme modeli aslında hedefleniyor. Dolayısıyla bu noktada bir orta sınıf oluşumu da var. Aşırı yoksullukla mücadele de çok ciddi yol kat edildi. Aslında sınıflar arası değerlendirdiğimiz vakit, var olan yeni sınıfların sisteme eklemlendiğini görüyoruz. Yani artık 450 milyon kişilik bir orta sınıftan bahsetmek mümkün ve aşırı yoksullukla mücadele edildiği için ve burada başarı kat edildiği için yukarı doğru artan ivmeyle sınıflar arası dönüşüm de söz konusu. Bu bağlamda da orta sınıf tuzağına düşmeden ekonomik büyümeyi istikrarla ve yeni parametrelerle devam ettirmek gerekiyor. Artık yüzde 10’luk büyümeler yerine, yüzde 5 gibi daha istikrarlı, makul, tutturulabilir hedefler belirleniyor.
Bu hedefler Çin’in istikrar arayışında olduğunu gösteriyor. Özellikle bu noktada Dünya Ekonomik Forumunda Başbakan Li Qiang’ın belirttiği gibi ve yine iki toplantıda vurgulandığı gibi dışarıyla birlikte bu boyutların ele alınacağı, özellikle inovatif araştırma geliştirmenin olduğu dijital ekonomi gibi yeni parametrelerin, yeşil ekonomi gibi yeni parametrelerin devreye sokulacağı, dışarıya kapalı izole bir anlayışa gidilmeyeceğinin altı çizildi.
Özellikle ekonomiyle ilgili izole olunmayacağına dair mesajlar bir noktada Çin’in Batı tarafından yürütüldüğünü düşündüğü ‘ayrıştırma’ ve ‘riskten arındırma’ stratejilerine bir yanıt mahiyetinde okunabilir.
‘ASKERİ BÜTÇE BATI TARAFINDAN SPEKÜLE EDİLDİ’
Şimdi biz bu noktada ekonomiden hemen askeri bütçeye geçtiğimiz vakit askeri bütçenin %7’lik bir artışla arttığını görüyoruz. Batı tarafından bu çok böyle speküle edildi.
Tayvan’la bağlantılandırıldı, farklı yönlerle bağlantılandırıldı ama askeri bütçedeki bu artışı da hemen bu şekilde provokatif yorumlamamak gerektiği kanısındayım açıkçası.
Şu an her yerde jeopolitik riskler var. Ukrayna ve Gazze’de savaşlar var. Pandeminin tedarik zincirlerine etkileri hâlâ devam ediyor. Küresel talep düşmüş durumda. Bu jeopolitik riskler bakımından değerlendirildiğinde askeri bütçenin yüzde 7’lik bir oranla artırılması çok büyük bir artış gibi gözükmüyor.
‘Xİ’NİN ROL ÇALMAYA İHTİYACI YOK’
Politik olarak öne çıkan bir tartışma daha var. Doksanlardan itibaren 1991’den itibaren iki toplantı sonunda başbakan tarafından basın toplantısı yapılıyordu, ancak ilk kez bu sefer başbakan tarafından basın toplantısı yapılmayacağı açıklandı. Bu yine Batı tarafından “Xi Jinping’in öne çıkmak istediği ve kendi liderliğini ve otoritesini göstermek istediği” şeklinde speküle edildi. Benim şahsi kanaatim bu yönde değil. Çünkü iki toplantının mantığını biraz bilen biri, bu toplantılarda aslında Xi Jinping’in rol çalmaya ihtiyacı olmadığı bir ortam olduğunu görür. Xi burada sadece belirli delegasyonlarla bir araya geliyor. Aslında buradaki başrol, başbakanın, hükümetin planları, hükümetini ajandası.
Bu toplantılardan bir tanesi Çin’in dışarıya en çok kendini gösterdiği siyasal etkileşimin olduğu bir platform, diğeri de yasaların geçirilmesiyle ilgili bir süreç. Dolayısıyla burada Xi Jinping’in direkt olarak kendini gösterme ihtiyacı olduğu bir durum zaten yok.
Şimdi Tayvan noktasında yine Batı’dan bir spekülasyon var. Tayvan noktasında raporda barışçıl bir araya gelmenin kaldırıldığı öne sürülüyor. Ve dolayısıyla tonun Tayvan’la ilgili daha sert bir ton olduğu belirtiliyor. Ancak bu o kadar basit bir konu değil. Çin’in ulusal güvenlik doktrini ile ilgili bir mesele ve devamlılık içeriyor.
Bu toplantıların amacını, hedeflerini ve nasıl olup bittiğini ve toplantı öncesinde sonrasında neler olup bittiğini takip eden biri için aslında bunlar çok ciddi konular ve spekülasyon yapacak hadiseler değil.
‘ÇİN’İ DAHA İYİ TANIMAK VE ANLAMAK İÇİN BU TOPLANTILAR TAKİP EDİLMELİ’
Bu seneki toplantılar dünyadan ve Türkiye’den bahsettiğiniz gibi ‘ilgiyle’ takip ediliyor mu? Diğer ülkeler için ne ifade ediyor?
Bu toplantılar Çin’in ekonomik, siyasi, diplomatik olarak hedeflediği rota ve amaçladıklarıyla ilgili dışarıdan izleyenlere ve takip edenlere çok önemli ipuçları sunuyor. Dolayısıyla dışarıdan çok fazla ilgi var. Önemli uluslararası iş dünyası çevrelerinin ve şirketlerin de gözünün kulağının orda olduğu bir toplantı bu. Çünkü Çin’in küresel ekonomideki yeri malum.
Ancak Türkiye’den ilginin özellikle Batı’dan ve dünyanın diğer farklı bölgelerinden olan ilgiye nazaran nispeten daha az olduğunu söylemek mümkün.
Türkiye’de genel olarak Çin, ya Amerika-Çin rekabeti bağlamında ya da ekonomik bir dev güç olarak yani ihracat ithalat ilişkisindeki ve küresel mali sistemdeki yeriyle değerlendiriliyor. Ya da sadece Türkiye ile olan ticareti ile alakalı değerlendiriliyor. Halbuki Çin bundan ibaret değil. Çin’i, siyasi dinamiklerini, dış politika doktrinlerini anlamak için bu toplantılar çok önemli. Dünyanın her yerinden çok farklı kademelerdeki insanlar takip ediyor ve geliyor. Ancak bu toplantılara Türkiye’den gözlemciler, gazeteciler katılırsa durumun değişeceğini, oradaki gözlemlerin Türkiye’ye daha rahat aktırılabileceğini düşünüyorum. Bunun Türkiye-Çin ilişkilerinin gelişimi ve iki ülkenin birbirini daha iyi tanıması da için de vesile olacağını düşünüyorum.
Hem medyada hem akademide hem de STK’larda bu bağlamda yazılanlarla, gözlemlerin aktarılmasıyla Türkiye-Çin ilişkilerine sadece ekonomik olarak değil, Çin’i daha iyi tanımak, Çin’in siyasi sistemine daha iyi vakıf olmak bakımından da çok ciddi katkıları olacağına inanıyorum.