DÜNYA BASINI

İran-BAE normalleşmesinin dinamikleri

Yayınlanma

İran ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), yedi yıllık bir gerilimden sonra bu yıl ilişkileri yeniden tesis etmeye kararı aldı. Bu kapsamda nisan ayında karşılıklı büyükelçiler atandı. Gelişme bölgedeki gerilimin azaltılması ivmesine uygundu. Suudi Arabistan-İran normalleşmesi üzerine çok yazılıp çizildi ancak İran-BAE ilişkilerindeki dinamiğin üzerinde çok durulmadı. Peki iki ülkeyi Çin gibi “ağır” bir arabulucu olmadan masaya oturtan sebepler neydi, Tahran ve BAE’nin karşılıklı beklentileri neler ve ABD bu ilişkinin neresinde?

Dubai Kamu Politikaları Araştırma Merkezi (B’huth) Genel Müdürü Muhammed Baharoon ve Orta Doğu Enstitüsü İran Programı Direktörü Alex Vatanka İran-BAE ilişkilerinin dinamiğini inceledi:

***

İran ve KİK iş birliği gündemi: Washington’un İran politikasına dair öneriler

İran muhtemelen Birleşik Arap Emirlikleri’nin “düşman” olarak nitelendirebileceği tek ülke. İki ülke, İran’ın 30 Kasım 1971’de “ele geçirdiği” ancak BAE’nin kendi toprağı olduğunu iddia ettiği Körfez’deki üç ada (Ebu Musa ile Büyük ve Küçük Tunblar) üzerinde anlaşmazlık yaşıyor. Yine de BAE-İran ilişkisinin siyasi pragmatizm veya riskten kaçınma gibi kavramların tek başına açıklayamayacağı daha önemli ve çok katmanlı bir yönü daha var.

Körfez bölgesinde hâkim siyasi iklim şu anda gerilimi azaltma yönünde. BAE ve İran örneğinde, mevcut bir dizi bağlantı gerilimi azaltma sürecini hızlandırmaya yardımcı olabilir ve bunun bölgedeki başka herhangi bir yerden daha hızlı gerçekleşmesini sağlayabilir. Uzun süredir BAE’nin İran politikalarını şekillendirme çabaları göz önüne alındığında sonuç sadece BAE ve İran’ı değil, ABD’yi de ilgilendirmeli.

BAE’nin pragmatik hesapları

Toprak anlaşmazlıkları tarih boyunca çatışmaların başlıca sebeplerinden biri olmuştur ve bugün de Ukrayna’daki savaşın ve Güney Çin Denizi’ndeki gerilim ve militarizasyonun merkezinde yer alıyor. BAE’ye göre İran’ın üç adaya sahip olması, Lübnan’ın güneyindeki tartışmalı Şebaa Çiftlikleri bölgesi üzerindeki Lübnan-İsrail çatışmalarına benzer bir çatışma kaynağı olabilirdi.

BAE’nin savunma bütçesine bakıldığında İran’ın büyük bir endişe kaynağı olduğu açıkça görülüyor. BAE, 2023 yılında 23,2 milyar dolar olarak tahmin edilen savunma bütçesiyle Orta Doğu’daki en büyük üçüncü harcamayı yapan ülke konumunda. Bunun büyük bir kısmı hava savunmasına tahsis ediyor. BAE, Rus yapımı orta menzilli Pantsir-S1 ile birlikte ABD menşeili Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması (THAAD) ve MIM-104 Patriot PAC-3 sistemlerini işletiyor. BAE ayrıca kısa bir süre önce Güney Kore yapımı II KM-SAM hava savunma sistemlerini almak için 3,5 milyar dolarlık bir sözleşme imzaladı. Tüm bu hava savunma yatırımlarının tek bir amacı var: İran’ı ve Yemen’deki Husiler gibi bölgesel ortaklarını caydırmak.

Ancak olası bir tehdit olarak İran, hikâyenin tamamı değil. BAE İran’a bir başka prizmadan, “küresel bağlantı gündemi”nden de bakıyor. Bağlantının dört arterine – ticaret, insanlar, para ve bilgi – bakıldığında, ticari ilişki muhtemelen en bariz olanı.

BAE, diplomatik ve güvenlik ilişkileri gerildiğinde bile İran’la ticaretini ve insanlar arası ilişkilerini sürdürdü. Nitekim BAE, 21 Mart 2022-20 Ocak 2023 döneminde toplam 19,77 milyar dolar değerinde 20,27 milyon ton mal ticaretiyle İran’ın en büyük ticaret ortağı oldu. Bu rakam, İran’ın aynı dönemde, pek çok kişi tarafından Tahran’ın Arap dünyasındaki en yakın ortağı olarak görülen Irak’la yaptığı 9,08 milyar dolarlık ticaretin iki katından fazla.

İnsan akışı da benzer bir gerçeği yansıtıyor. BAE’de yaklaşık 480.000 İranlı yaşıyor, yani toplam nüfusun yaklaşık %4,76’sı. Buna karşılık Mısırlılar BAE nüfusunun yaklaşık %4,23’ünü oluşturuyor.

Turizm de bir başka gösterge. İki ülke kısa süre önce Etihad Havayolları, Emirates, flydubai, Air Arabia ve RAK Havayolları tarafından gerçekleştirilmek üzere BAE’den İran’a uçuşları haftada 215’e çıkarma konusunda anlaştı. Arap Yarımadası devleti ayrıca Iran Havayolları, Mahan Havayolları, İran Aseman Havayolları, Caspian Airlines, Kish Air ve Taban Air’e BAE’ye uçuş izni verdi.

Bu arada BAE, Silahların Yayılmasını Önleme ve Kontrol İcra Dairesi ve Merkez Bankası’nın eylemleri yoluyla silahların yayılmasını önleme ile ilgili olanlar da dahil İran’a yönelik uluslararası yaptırımlara katılsa da iki ülke arasında yaptırım dışı para transferlerini desteklemeye devam ediyor. Bu, iki büyük İran bankasının, İran Milli Bankası ve İran Saderat Bankası’nın BAE’de faaliyet göstermesine izin vermenin yanı sıra BAE’nin İranlı gurbetçiler tarafından İran’a yapılan havaleler de dahil döviz bürolarının ticari olmayan işlemler gerçekleştirmesine izin vermeyi de kapsıyor.

İran ile “bilgi ilişkisi”ni belki de en iyi şekilde Fucayra ve Bandar Cask arasında 170 kilometre uzanan BAE-İran denizaltı kablosu gösteriyor. Ayrıca BAE’ye ait telekomünikasyon şirketi Etisalat’ın bir yan kuruluşu olan E-Marine, İran ile Kuveyt arasında denizaltı kablolarının uzatılması için çalışıyor.

Ancak bilgi paylaşımı Tahran için Kovid-19 salgınına kadar önemli değildi. BAE’nin İran’a yardım olarak yolladığı test kitleri, yalnızca İran’ın virüsün kendi nüfusuna yayılma boyutunu belirlemesine yardımcı olmakla kalmadı, aynı zamanda bu verilerin uluslararası sağlık kuruluşlarına aktarılmasını da kolaylaştırdı.

Görünüşe göre İran, dünyayla bağlantısını sınırlamak için çok çalışıyor ve çoğu yabancı sosyal medya platformuna erişimi engelliyor. Yine de Ocak 2022 itibarıyla ülkede internet erişimine ulaşan insanların oranı yaklaşık %84,1 ve mobil internet kullanım oranı %109,27 iken, genişbant indirme hızları Mayıs 2022 itibariyle saniyede 10,34 megabit (Mbps) gibi yüksek bir rakamdı. Hükümetin mobil ağlar için beşinci nesil (5G) teknolojisini geliştirmeye yönelik çabaları nedeniyle Economist’in Kapsayıcı İnternet Endeksi’nde ankete katılan 100 ülke arasından İran 45. Sırada yer alıyor.  Bu, vatandaşlarının internete erişimini sınırlamak gibi çelişkili hareketlerine rağmen, İran’ın küresel dijital bağlantısını artırma yönündeki atağı gösteriyor.

BAE, 2021’de 50. Kuruluş yıldönümü yaklaşırken, liderliği neler başarıldığını ve hala yapılması gerekenleri değerlendirmeye başladı. Önümüzdeki yarım yüzyıl için yeni pusula, “Gelecek 50 Yıl İçin 10 İlke” başlıklı bir belge şeklini aldı. Ekonomik kalkınmanın en yüksek ulusal çıkar olduğunu öngören bu ilkeler, BAE’nin Yemen, İsrail, Türkiye, Katar ve İran ile uygulamaya başladığı gerilimi azaltma politikasının temelini oluşturuyordu. Güvenlik parametrelerinin savunma yeteneği oluşturmaktan “iyi komşuluk”a yatırım yapmaya şeklinde değiştiği belgenin beşinci ilkesinde açıkça yazıldı.

İran’ın “Komşuluk Politikası”

İran söz konusu olduğunda BAE de aynı şekilde iyi niyet arayışına girecek. Kâğıt üzerinde bu zor olmasa gerek. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 2021’de iktidara geldiğinden beri defalarca Tahran’ın bölgedeki komşularıyla ilişkilerinin merkezine ekonomik iş birliğini koymak istediğini iddia etti ve bu yaklaşıma “komşuluk politikası” adını verdi.

Eğer bu gerçekleşirse İran’ın bölgesel politikasında büyük bir değişim yaşanmış olacak. 1979’dan bu yana Tahran’da iktidardaki İslamcılar sık sık bölgesel dayanışma ve istikrardan bahsetse de fiilen ekonomik iş birliğini ikinci plana iten ideolojik hedefler güttüler. İran’ın bölgesel politikalarına yön veren ve liderliği tarafından dile getirilen temel ilkeler geçmişte Arap ülkelerindeki Şii İslamcı hareketlere (Bahreynli veya Suudi Şiiler gibi) ve Sünni İslamcı hareketlere (Hamas ve Filistin İslami Cihad gibi) destek ve ABD’yi Orta Doğu’nun dışına itme ve İsrail’le yüzleşme gibi tartışmalı adımları içeriyordu. Diğer tüm Körfez ülkeleri için olduğu gibi BAE için de bu, Arapların iç işlerine karışmak ve kırmızı çizgiyi aşmak anlamına geliyordu.

BAE’nin ABD ile yakın ilişkileri ve 2020’de İsrail ile diplomatik ilişki kurma kararı göz önüne alındığında, Tahran’ın ABD ve İsrail karşıtı duruşu en hafif tabirle ilişkileri zorlaştıran bir başka faktördü. Ancak bu durumun BAE’nin Tahran’a yaklaşımını tamamen şekillendirmesine asla izin verilmedi. İran bir kenara atılamayacak kadar büyük bir komşu.

Aynı şey İran için de geçerli. Örneğin İran, BAE ile ilişkiler söz konusu olduğunda İsrail meselesini hiçbir zaman anlaşmayı bozan bir unsur haline getirmedi: İran, BAE’nin İbrahim Anlaşması’na katılma kararından yakındı ama o zamandan beri bu konuyu önemsizleştirdi.

İranlılar her şeyden önce BAE’nin bankacılık sektörü başta olmak üzere ikili ekonomik ilişkilerini geliştirmesini istiyordu. Trump yönetiminin 2018’de İran’a karşı “maksimum baskı” kampanyası başlatmasının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran hükümetinin “Komşularla İşbirliğinin Geliştirilmesi” başlıklı konferansının ikinci oturumunda açıkladığı gündemin bir parçası olarak daha yakın bankacılık ilişkileri kurmak için bir girişim başlattı.

Ruhani’nin bölgeye seslenişi, İran’ın komşularından yardım çağrısı ve yardım edenlere kâr payı vaadinin bir bileşimiydi. Bu konuşma aynı zamanda uyarı da içeriyordu. Kendisinin de ifade ettiği gibi, “Tüm bölgeyi kalkındırmak için bölgedeki tüm kardeşlerimizle samimiyetle çalışmalıyız. Bölgede koordineli ve paylaşılan bir ekonomi, barış ve güvenliğin sağlanmasına yardımcı olacaktır.” İran Cumhurbaşkanı’nın başka seçeneği yoktu. Satabileceği ham petrol miktarını ciddi şekilde sınırlamak, İran’ın uluslararası finans sistemine erişimini engellemek ve İran’a döviz, özellikle de Amerikan doları transfer edilmesini ciddi şekilde kısıtlamak da dahil Donald Trump’ın İran politikası; Tahran’ı çeşitli düzeylerde şok etmişti. ABD’nin bu eşi benzeri görülmemiş savaşı İran’ın yaratıcı bir yanıt vermesini gerektirdi.

Kısacası, ABD yaptırımları nedeniyle İran’ın komşuları herhangi bir mal alışverişi için İran’a resmi olarak uluslararası para birimi, özellikle de dolar transfer edemiyordu. Sonuç olarak İranlılar, ulusal para birimlerini kullanarak ikili ekonomik ilişkileri güçlendirmek, serbest ticaret anlaşmaları imzalamak ve bazı mallarının yeniden ihracatı da dahil ihracatı artırmaya yönelik önlemler gibi alternatif çözümler için komşu ülkelere bakmaya başladı.

Yaptırımların yarattığı sorunlar göz önüne alındığında, İran’ın petrol dışı ihracatını geliştirmekten ve komşu ülkelere ve bölgeye odaklanmaktan başka seçeneği neredeyse yoktu. Komşu ülkelere coğrafi yakınlık maliyetleri azaltır ve takas işlemlerinde para veya mal transferini kolaylaştırır. Ayrıca komşular arasındaki ekonomik ilişkiler ne kadar yakın olursa o kadar siyasi iyi niyet yaratılabilir. Tahran’ın umduğu da kesinlikle buydu.

ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar Biden yönetimi altında da devam ederken ve İranlılar dövize erişim sağlamakta zorlanırken, BAE bankalarının Tahran için kolaylaştırıcı rolü daha da önem kazandı. ABD yaptırımları riyal üzerinde büyük baskı yaratmıştı ve Reisi hükümeti ulusal bütçesi için para basmaya devam ediyordu. İran’ın, riyali destekleyecek yeterli dövizi olmadığından, para birimi değer kaybederek enflasyonu körükledi.

ABD dolarına erişimi güvence altına almak Tahran için kritik hale geldi ve üst düzey İranlı yetkililerin Körfez ülkelerine yaptığı son ziyaretler bu bağlamda okunmalı. İran Merkez Bankası (CBI) Başkanı Muhammed Reza Farzin, Ocak 2023’te BAE’ye yaptığı ziyaret sırasında Körfez ülkeleriyle daha yakın “ekonomik, parasal ve bankacılık ilişkileri” için bastırdı. Farzin daha önce de ocak ayında benzer bir misyonla Doha’yı ziyaret etmişti.

İran bankacılık heyetinin bu ziyaretinin, BAE bankalarından ABD dolarına erişim sağlamanın yanı sıra, BAE’deki “İranlı iş adamları için gerekli [finansal] kaynakların sağlanması” da dahil bir dizi başka amacı da vardı. İran-BAE Ticaret Odası’na göre, BAE’de iş kuran İranlı şirket sayısı giderek artıyor. Bu durum Tahran’ın, İran iş dünyası ile Körfez ülkeleri arasında daha güçlü ilişkiler kurma arzusunu yansıtıyor ve küçük işletmeler ilişkilerin yeni omurgasını oluşturuyor.

Bunun da ötesinde, BAE’de İranlılar tarafından satın alınan mülklerin hacminde bir artış oldu. Dolayısıyla iki ülke arasında hareket eden sermayedeki artışı idare etmek için daha güçlü bankacılık kanallarına ihtiyaç var. Yine de İranlı yetkililer, İran yaptırımlar altındayken ya da Mali Eylem Görev Gücü (FATF) gibi kuruluşlarla kara para aklamayı önleme anlaşmaları imzalayana kadar İran-BAE ekonomik ilişkilerinin asla tam potansiyeline ulaşamayacağını kabul ediyor.

İran-BAE dengesi karşısında ABD’nin seçenekleri

BAE’nin İran’a yönelik gerilimi azaltma politikası sadece İran-BAE ilişkilerini etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda tüm bölgeye ve Amerikan çıkarlarına da fayda sağlıyor. Körfez bölgesinde gerilimin düşürülmesi ABD’nin güvenliği sağlama maliyetini azaltabilir ve “Asya’ya yönelme” ya da Rusya’ya daha fazla odaklanma konusunda daha serbest hareket edebilir. Ayrıca hem İran hem de İsrail Körfez İş birliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle daha bağlantılı hale geldikçe bu durum İsrail’e yönelik tehdidi de azaltabilir. Ekonomik olarak daha bağlantılı bir bölgede, ekonomik faydanın değeri İran için “caydırıcı nükleer kapasitesinden” çok daha yüksek hale gelir.

BAE’nin benimsiyor gibi göründüğü İran politikası, bölgesel istikrara yatırım yapan daha geniş “komşuluk politikasının” bir parçası. BAE için bölge ve dünya ile bağlantılı bir İran, küresel enerji arzını, gıda güvenliğini ve Orta Asya, Avrupa ve Afrika arasındaki tedarik zincirlerini sürdürme çabalarını güçlendirecektir.

Başka bir deyişle, BAE İran’ı bağlantı gündeminin prizmasından görüyor, ancak İran’ın BAE’yi ve Arap Yarımadası’nın geri kalanını aynı şekilde görüp görmediğini veya bu ülkeleri bir etki alanı olarak mı yoksa kendisini Amerikan yaptırımlarının yükünden kurtarmaya çalışırken kendisine kısa vadeli faydalar sağlayan bir grup ekonomi olarak mı gördüğünü göreceğiz.

Çok Okunanlar

Exit mobile version