İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna saldırısına İran’ın ne yapacağı sorusunun cevabını bulmaya çalışırken, perşembe günü Ankara’daki İran Büyükelçiliği’nin kapısını çaldım. İran İslam Cumhuriyeti’nin Türkiye Büyükelçisi Muhammed Hasan Habibullahzade İsrail’in kırmızı çizgileri aştığını vurgulayarak, “İran’ın bu saldırıya orantılı karşılık verme hakkı var” dedi.
Geçen hafta İsrail, Suriye’nin Şam kentindeki İran konsolosluğunu vurmuştu ve İran, yedi askeri danışmanının öldürüldüğünü açıklamıştı. Bunların arasında üç üst düzey komutanın da yer alması, İsrail’in bölgesel düşmanlarıyla savaşında büyük bir ivmeye işaret ediyordu. Saldırıda General Zahedi, General Hossein Aminollahi ve General Mohammad Hadi Haj Rahimi öldürüldü. Bu saldırı, İran’ın Suriye’deki çıkarlarına karşı hedeflenen eylemlerde büyük bir sertleşmeyi temsil ediyor ve Gazze çatışmasının Orta Doğu’daki daha geniş yankıları arasında İsrail’in İran ve müttefiklerine karşı devam eden askeri eylemlerini yoğunlaştırıyor.
Bu, İsrail’in İran’ın Suriye’deki askeri unsurlarını ve vekil güçlerini hedef aldığı ilk saldırı değildi; fakat 1 Nisan’da, İsrail, ilk kez bir büyükelçilik yerleşkesini vurdu.
İsrail, 2010’dan bu yana İran topraklarında suikastlar da dahil olmak üzere birçok saldırı düzenledi. Hedeflerin önemli bir kısmı, İsrail’e göre varoluşsal bir tehdit olan Tahran’ın tartışmalı nükleer programıyla bağlantılıydı. Başta fizikçiler ve nükleer fizikçiler olmak üzere birçok bilim insanı suikasta kurban gitti ve İran, İsrail’i sorumlu tuttu. Bunların bazıları Tel Aviv tarafından reddedilen ancak Washington tarafından teyit edilen cinayetlerdi.
2021’den 2023 yılına kadar İran’ın nükleer, endüstriyel ve savunma üretim tesislerini çok sayıda saldırı hedef aldı. Haziran 2021’de İsrail’e ait bir drone, Kerec’de nükleer program için santrifüj üreten bir tesisi vurdu ve yangın çıktı. Altı İsrail insansız hava aracı, Kirmanşah yakınlarındaki bir üste yüzlerce insansız hava aracını imha etti. Tesis, İran’ın askeri insansız hava araçlarının üretimi ve depolanması için ana merkez olarak hizmet ediyordu. Mayıs 2022’de, İran içinden konuşlandırıldığı iddia edilen patlayıcı donanımlı helikopter, Tahran’ın 60 kilometre güneydoğusunda bulunan Perçin askeri tesisini vurdu. Ertesi ay patlayıcı taşıyan insansız hava araçları İsfahan’daki merkezi bir askeri tesisi hedef aldı. Ayrıca İslam Devrim Muhafızları’na bağlı çok sayıda üst düzey asker de hedef alındı. Bazıları kaçırıldı, bazıları vuruldu.
Bunlar İsrail’in İran topraklarında gerçekleştirdiği saldırılardan bazıları. Ancak saldırılar bununla sınırlı değildi. İran’ın İran dışındaki, özellikle Suriye’deki askeri üsleri veya vekilleri, Suriye’de birkaç kez vuruldu. Ancak gerilimi en çok tırmandıran saldırı, General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi oldu. 2020’de ABD, Irak’ta, İran’ın Orta Doğu’daki askeri stratejilerini yönlendirmede son derece etkili olan İran’ın Kudüs Gücü liderinin ölümüyle sonuçlanan bir hava saldırısı düzenledi. Bu saldırı teknik olarak İsrail’in sicilinde yer almıyor ancak suikast emri, İran açısından İsrail’le eşdeğer tutulabilecek eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından verilmişti. Süleymani, 3 Ocak 2020’de Irak’ta ABD’nin insansız hava aracı saldırısında suikasta kurban gitmeden önce, İran’ın dini liderden sonra en güçlü figürü olarak görülüyordu.
İsrail’i genellikle sert tepkilerle tehdit etmeye devam eden ancak aynı zamanda başka bir bölgesel savaştan kaçınmaya çalışan İran, 8 Ocak 2020’de Şehit Süleymani Operasyonu olarak bilinen askeri girişim sırasında El Anbar’daki El Esad Hava Üssü’ne bir düzineden fazla balistik füze ateşledi. Batı Irak Valiliği ve Erbil’deki başka bir hava üssünü vurdu. Bunun dışında İran’ın birçok eylemi sembolik veya “orantılı tepki” düzeyindeydi.
Peki İsrail’in İran’ın Şam’daki diplomatik misyonuna saldırısı bir dönüm noktası mı? İran bu saldırıya sert bir cevap mı verecek, yoksa bunu İran’ı savaşa sürüklemeye yönelik bir provokasyon olarak mı algılayacak? Bunlar herkesin cevabını bulmaya çalıştığı sorular.
Saldırının ardından devlet işlerinde en üst otoriteye sahip olan İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, “Onları suç ve benzeri eylemlerden dolayı pişman edeceğiz” diyerek İsrail’e karşı intikam sözü verdi. BM Genel Sekreteri António Guterres saldırıyı kınadı ve “ilgili herkese azami itidal göstermeleri ve gerilimi daha fazla artırmamaları” çağrısında bulundu. İsrail, İran’ın misillemesine hazırlanıyor. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in askeri danışmanı General Rahim Safavi, yarı resmi Tasnim ajansına “İsrail rejiminin büyükelçiliklerinin hiçbiri artık güvende değil” diye konuştu. Ayrıca Lübnan’daki Hizbullah grubunun lideri, Şam’daki İran konsolosluğuna yapılan son hava saldırısını bir dönüm noktası olarak nitelendirdi ve İran’ın cevabının kaçınılmaz olduğu sözünü verdi.
Perşembe günü, İsrail dışişleri bakanlığı ile iç istihbarat ve güvenlik ofisi Shin Bet, Şam’da yedi İranlı subayın ölümünün ardından güvenlik endişeleri ve İran’dan gelebilecek potansiyel misilleme tehdidine yanıt olarak dünya çapındaki çok sayıda İsrail büyükelçiliğini geçici olarak kapatma kararı aldı. Elçiliklerin kapatılmasının ardından İsrail büyükelçilerine, büyükelçilik ofislerine rapor vermekten kaçınmaları talimatı verildi.
ABD, İran’ın İsrail’in saldırısına misilleme yapma niyetini açıklamasının ardından alarm durumunu artırdı. Üst düzey bir ABD’li yetkili Reuters’e, Amerika’nın, konsolosluğa yapılan saldırıya misilleme olarak İran’ın bölgedeki İsrail veya Amerikan üslerini hedef alabilecek potansiyel bir saldırı beklentisiyle ihtiyati tedbirler aldığını belirtti.
İran Büyükelçisi: Saldırıya orantılı karşılık verme hakkımız var
İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna saldırısına İran’ın ne yapacağı sorusunun cevabını bulmaya çalışırken, perşembe günü Ankara’daki İran Büyükelçiliği’nin kapısını çaldım. İran İslam Cumhuriyeti’nin Türkiye Büyükelçisi Muhammed Hasan Habibullahzade İsrail’in müzakereden değil sadece kaba kuvvetten anladığını söyledi. Bir saatten fazla süren sohbetimizde Büyükelçi Habibullahzade, Batılıların kendilerine karşı yaptıkları katliamları durdurmak için kurdukları uluslararası sistemin işlemediğini uzun uzun anlattı. Sohbet, Vestfalya Antlaşması’na yol açan koşullardan ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam eden kitlesel ölümlerin yaşandığı tarihe kadar uzandı.
Büyükelçi Habibullahzade, “Batılılar tarih boyunca büyük savaşlar yürüttüler. 20. yüzyılda milyonlarca insan öldü. Birleşmiş Milletler’in kuruluşu ancak bu büyük katliamlardan sonra gerçekleşti. Birleşmiş Milletler sistemi barışı korumak, savaşı ve masum insanların öldürülmesini önlemek için kuruldu. Ancak kuruluş amacından sapan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, veto hakkı tanıyarak adeta dünya çapında kendi çıkarlarını koruyan, galip ülkelerin kulübü haline geldi. Dünyada barışı korumak da onların siyasi arzularının bir işlevi haline geldi” diye konuştu.
7 Ekim’den sonra BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail saldırılarının durdurulması, ateşkes sağlanması veya insani yardım sağlanmasına ilişkin bazı kararları yalnızca ABD’nin veto ettiğini hatırlatan İranlı Büyükelçi, en son “25 Mart’ta kamuoyunun baskısı altında karar çıktı; bunun bağlayıcı olmadığını söylediler. Yani uygulanmadı” dedi.
Büyükelçi Habibullahzade’ye göre Filistin halkı 70 yılı aşkın süredir işgale ve öldürmeye direniyor. Birleşmiş Milletler’in kararları tasarlandı. Birçoğu büyük güçler tarafından veto edildi. Ancak soru şu ki, bunca yıldan ve tüm bu kararlardan sonra Filistin halkının haklarını güvence altına alabildiler mi? Pek çok kişi artık Filistinlilerin kendilerini uluslararası hukuk ihlallerine ve 1948’den bu yana devam eden İsrail işgallerine karşı savunma hakkına sahip olduğu aşamaya ulaştı.
Filistinli direniş gruplarının yaptığının İsrail’in anlayacağı bir dil konuşmak olduğunu ifade eden Büyükelçi Habibullahzade, İsrail’in İran’ın Şam’daki diplomatik misyonuna saldırısı söz konusu olduğunda aynı sözleri tekrarlayarak, “İsrail uluslararası hukuku tanımıyor ve uygun bir karşılığı hak ediyor. İsrail bir dönüm noktasına geldi ve orantısız ve temelsiz saldırılarla birçok kırmızı çizgiyi aştı. Hastanelere, okullara, yerleşim yerlerine, uluslararası yardım görevlilerine, açlıktan ölen insanlara saldırıyor ve şimdi de Şam’daki İran konsolosluğuna saldırıyor. Diplomatik misyonlar uluslararası koruma altındadır ve 1961 Viyana Anlaşması çerçevesinde dokunulmazlığa sahiptir” dedi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konuda bir toplantı yaptığını ancak diplomatik bir konuma saldırının uluslararası hukukun ve 1961 Viyana Sözleşmesi’nin açık bir ihlali olmasına rağmen, ne yazık ki uluslararası kuruluşlara uygulanan adil olmayan sistem nedeniyle Batılı güçlerin, basit bir suçluluk beyanının düzenlenmesinin engellediğini hatırlatan İran Büyükelçisi, “İran İslam Cumhuriyeti’nin bu saldırıya orantılı bir karşılık verme hakkı vardır” dedi.
Peki, İsrail diplomatik misyon saldırısıyla ne amaçladı? İran, diplomatik misyon saldırısına aynen cevap verebilir mi?
Uluslararası hukuk profesörü aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Mesut Hakkı Caşın’a sordum. İsrail’in savaşta bir şekilde cepheyi genişletmek istediğini ve İran’ı da savaşa çekmeyi amaçladığını söyleyen Caşın, “İsrail, İran’da nükleer silah olduğu hipotezini kanıtlamak istiyor. Bunun için de tek yol kışkırtıcı hareketlerine devam etmek” dedi. Viyana Anlaşması’na göre bir devletin diplomatik misyonuna yapılan saldırı, o devlete yapılmış sayılır. “Hukuken İran’ın mukabele etme hakkı doğar. Ancak bu devletler hukukunda tartışmalı bir konu” diyen Profesör Caşın, İran’ın İsrail’in başka bir devletteki diplomatik misyonuna saldırıda bulup bulunmayacağının belirsiz olduğunu söyledi. Caşın, “İran dini liderinin cuma namazında verdiği mesajın stratejik sabır olarak nitelendirildiğini görüyoruz. Yani İran’ın doğrudan İsrail topraklarına doğrudan bir füze saldırısı yapacağını düşünmüyorum. Ancak İran’ın hiç karşılık vermeyeceğini de söylemek mümkün değil” dedi. İran’ın kendi kamuoyunu ve özellikle Devrim Muhafızlarını yatıştırmak için bir eylem yapmasının mümkün olduğunu söyleyen Caşın, önümüzdeki bir haftanın çok kritik olduğunu belirtti.
İran araştırmacısı Adem Yılmaz da benzer bir değerlendirme yaparak İran için savaş tamtamlarını sınırdan uzak tutmanın en temel mesele olduğunu ifade etti. “Bilindiği gibi İslam’ın en temel ibadeti namazdır, devrimin kurucu lideri Ayetullah Humeyni, devrimi korumanın namazdan bile daha önemli olduğunu söylemiştir. Bu noktada İranlı yetkililer için en hayati konu mevcut düzenin devamlılığını sağlamak ve rejimi zayıflatacak bir savaştan uzak durmaktır” diyen Yılmaz, şunları ekledi: “İran’ın Şam’daki diplomatik misyonuna yönelik saldırısı doğrudan İran topraklarına yapılmış bir saldırıdır. Dahası bu saldırıda Kudüs komutanları yaşamını yitirdi. Tüm bu meydan okumalara rağmen İran’ın güçlü bir yanıt vermeyeceğini düşünüyorum. Süleymani intikamı için Ayn el Esad üssüne önceden bilgi vererek yapılan saldırının benzeri bir hamle olabilir. Bu hem iç kamuoyundaki beklentileri geçici de olsa karşılayacak hem de tansiyonun yükselmesini önleyecektir.”
Ayetullah Hamaney’in muhtelif şehirlerindeki temsilcilerinin bu hafta okudukları cuma hutbeleri de sert bir yanıt verilmeyeceğine işaret ediyor diyen Adem Yılmaz, “Bu hutbeler Hamaney’in belli bir konu hakkındaki tutumuna dair ipuçları verir. Hutbelerin ortak mesajı İsrail’e misilleme yapılırken sabırlı olunması, fevri hareket edilmemesi şeklindeydi. Keza İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın bu saldırı sonrası yaptığı ilk yurt dışı ziyareti Umman’a oldu. Umman İran’ın kriz anlarında batıyla haberleştiği posta kutusudur” ifadelerini kullandı.
ABD’de yaşayan uluslararası gazeteci Serra Karaçam, ABD’deki iç atmosferin Biden’ın yeniden seçilmesi gerektiğine odaklandığını ve İran’ın nükleer kapasitesini artırma çabaları olduğuna dair uyarılarda bulunduğunu söyledi. Washington D.C.’deki İsrail lobisi, Biden’ın İran’a yönelik yaptırımların kaldırılması ve onlarca milyar varil petrolün Çin’e satılması gibi eylemlerini diline dolamaya devam ediyor. Gazze’de World Central Kitchen’da çalışan işçilerin öldürülmesinin ardından ABD’nin artık İsrail’i sivil kayıplarını en aza indirecek bir anlaşmaya ikna etmesi gerektiğine dikkat çeken Karaçam, “İran’daki cuma hutbesindeki ‘sabır’ mesajı, ABD’yi İsrail’i yeni taktiklere ikna etmeye mecbur kılmak için bir zaman tanıma niteliğinde okundu. İsrail, Hamas’ın Gazze şeridi lideri Yahya Sinwari’yi ele geçirmeden yumuşamak, yavaşlamak veya geri çekilmek istemiyor. Bu İsrail için zayıflık anlamına gelecek. Ancak İran, İsrail Gazze’den çekilir ve Gazze’de yeniden inşa süreci başlarsa Şam’daki diplomatik misyon saldırısına karşılık misilleme yapmayabilir. Bu denklemin gerçekleşmemesi halinde İran, daha önce olduğu gibi Irak’ın Kürt bölgelerindeki Mossad üslerini hedef alabilir. Kızıldeniz’de Husiler ABD ticaretini hedef almaya devam edebilir. Saldırı cevapsız kalırsa İran’ın da imajı zedelenecek. Bu tüm taraflar için bir imaj savaşı” dedi. Karaçam, “İran’in, konsolosluk saldırısına cevabını Hizbullah üzerinden vermesi bölgeyi daha da karıştırır. Fakat ABD bu ihtimali her zaman aklında tutuyor ve Hizbullah’a karşı her zaman İsrail’in arkasında olmaya, savunmaya ve desteklemeye devam etmek durumunda. İran’ın ne zaman ve ne şekilde yanıt vereceği bilinmiyor. Siber saldırıyla da cevap verebilir, üçüncü bir ülkedeki diplomatik misyonu hedef alarak da” şeklinde değerlendirmede bulundu.