Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale Küresel Güney’in lideri olduğunu iddia eden Hindistan hükümetinin İsrail’in Gazze katliamlarına neden sessiz kaldığını açıklıyor. Hindistan’da yaşayan gazeteci Shakir Husain, kaleme aldığı analizde Hindistan’da yayın yapan medya kuruluşlarının “İsrail ordusunun bu kanalları ele geçirdiği ve tutsak bir izleyici kitlesine propaganda yaptığı” izlenimi verdiğini söylüyor. Bunun nedenleri üzerinde duran yazar, “Hindistan, BJP iktidarda olsun ya da olmasın, kendisini kurtaramayacak şekilde İsrail’in kucağına hapsolmuş durumda” iddiasında bulunuyor:
****
İsrail’in kucağındaki Hindistan kapana kısıldı
Shakir Husain
Hint televizyon kanallarına bakıldığında, İsrail ordusunun bu kanalları ele geçirdiği ve tutsak bir izleyici kitlesine propaganda yaptığı izlenimi ediniliyor.
Hindistan kurallara dayalı düzen ve uluslararası hukuka uymanın önemi konusunda sık sık sesini yükseltiyor. Ancak İsrail’in küresel sisteme küstahça saldırısı karşısında sesi rahatsız edici derecede cılız.
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana BM Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu’nun (UNRWA) 100’den fazla çalışanını bombalayarak öldürmesiyle Birleşmiş Milletler’in kendisi de doğrudan saldırı altında kaldı.
ABD vesayeti altındakiler hariç, dünyanın büyük bir kısmı İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı ve bunun küresel barış ve güvenlik üzerindeki etkilerinin vahim olduğu konusunda hemfikirdir.
İsrail’in hastaneleri, okulları, camileri, fırınları, mülteci kamplarını ve yerleşim alanlarını bombalamasına karşı yaygın bir tiksinti hissediliyor.
Dünya, İsrail’in Gazze’deki 2.3 milyon insana gıda, su, elektrik ve hareket özgürlüğü gibi temel ihtiyaçları çok görmesini dehşet içinde izliyor.
İsrail yanlısı Batılı ülkelerde bile, hükümetleri İsrail karşıtı protestoları engellemek için hile ve gözdağı vermeye çalışsa da insanlar Filistinlilere destek için sokaklara döküldü.
İsrail’in Hindistan hükümeti ve medyası üzerindeki etkisi
Hindistan’da hükümet düzeyinde, dünyanın Gazze’de önemli bir krizle boğuştuğunu gösteren neredeyse hiçbir şey yok.
Hint televizyon kanallarına bakıldığında, İsrail ordusunun bu kanalları ele geçirdiği ve tutsak bir izleyici kitlesine propaganda yaptığı izlenimi ediniliyor.
Hindistan Halk Partisi (BJP) hükümeti, Hamas’ın “terörist saldırılarından” ve “insani krizden” duyduğu “endişeyi” dile getirerek kendisini İsrail-Filistin çatışmasında bir tür tarafsız oyuncu olarak sunmaya çalışıyor.
Hükümet tarafından yapılan açıklamalar, İsrail’in en ufak bir olumsuzluk içinde görülmemesi için her türlü çabanın gösterildiğini açıkça ortaya koyuyor.
Genelde devlet ihaleleri ve reklamlarla ayakta duran aile şirketlerine ait olan medya, İsrail’in Filistinlilere uyguladığı soykırım çılgınlığı hakkında hiçbir fikir vermeyen resmî açıklamalardan yola çıkıyor.
Gazze’de yaşananlar uluslararası ilişkileri ve Orta Doğu’nun ya da Arap Yarımadası’nın doğusunda daha çok bilinen adıyla Batı Asya’nın jeopolitiğini yeniden şekillendirecek.
Kısa süre önce düzenlenen bir basın brifinginde Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne Hindistan’ın ateşkes çağrısında bulunup bulunmayacağı soruldu.
Genel bir yanıt verildi: “İsrail ve Gazze’deki çatışma konusuna gelince, bakın, bu konunun birkaç kez gündeme geldiğini biliyorum. Spesifik bir güncellemem yok, ancak farklı sorular olduğu için nerede durduğumuzu yinelememe izin verin. Pozisyonumuzu, 27 Ekim’deki BM Genel Kurulu görüşmeleri de dahil birçok kez açıkladık.”
“İsrail’e yönelik korkunç terör saldırısını şiddetle kınadık, terörizme sıfır tolerans gösterilmesi gerektiğini vurguladık ve rehinelerin derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması çağrısında bulunduk.”
“Ayrıca Gazze’deki insani kriz ve artan sivil kayıplar karşısında duyduğumuz derin endişeyi ilettik ve durumu yatıştırmaya ve insani yardım sağlamaya yönelik çabaları memnuniyetle karşıladık.”
“Hindistan ayrıca 38 ton insani yardım malzemesi gönderdi. Uluslararası insancıl hukuka sıkı bir şekilde riayet edilmesi gerektiğini vurguladık.”
“Ayrıca tarafları gerilimi düşürmeye, şiddetten kaçınmaya ve iki devletli bir çözüme yönelik doğrudan barış müzakerelerinin erken bir tarihte yeniden başlaması için gerekli koşulları yaratmaya çağırdık. Sanırım bu, oradaki çok zor duruma nasıl baktığımızı tüm yönleriyle ortaya koyuyor.”
Hindistan muhtemelen İsrail’in davranışlarının dehşetine doğrudan değinmeden durumu idare edebileceğini umuyor.
Hindistan’ın resmi düşüncesinde böyle bir iyimserlik varsa bile bu rasyonel değil. Hindistan, BJP iktidarda olsun ya da olmasın, kendisini kurtaramayacak şekilde İsrail’in kucağına hapsolmuş durumda.
Hindistan buraya nasıl geldi?
Hindistan’ın İsrail ittifakına nasıl dahil olduğunu belirtmekte fayda var.
Hindistan, Ulusal Kongre Partisi’nin Yeni Delhi’de hem güçlü hem de iktidarda olduğu dönemde İsrail ile yakınlaşmaya başladı. Resmi ilişkiler, Hindistan tarihinde bir dönüm noktası olan 1992 yılında, Hindu aşırılık yanlılarının Uttar Pradesh eyaletindeki Ayodhya kasabasında bulunan 16. yüzyıldan kalma Babri Mescidi’ni yerle bir etmesiyle kuruldu.
Kongre lideri P.V. Narasimha Rao o dönemde başbakandı. O kadar sağcı olarak görülüyordu ki, merkezci parti içindeki bazıları onu Hindistan’ın ilk “BJP başbakanı” olarak nitelendirdi.
İdeolojik olarak sertlik yanlısı Rashtriya Swayamsevak Sangh’a (RSS) ya da BJP’nin ana örgütü olan Ulusal Gönüllüler Birliği’ne, daha sonra Mohandas Karamchand Gandhi (daha çok Mahatma Gandhi olarak bilinir) ve Jawaharlal Nehru’nun “laik” felsefesine yakın olan böyle bir adam nasıl Kongre başkanı oldu?
Kazara.
Kongre başkanı Rajiv Gandhi 1991 yılında Tamil Nadu eyaletinde bir bombalı saldırıda öldürülünce bu göreve getirildi.
Partideki liderlik pozisyonunu nasıl idare etti? Zor olmadı çünkü Kongre’nin bir bölümü gerçekten de RSS kadar Hindu milliyetçisi bir bakış açısına sahip.
Hindistan siyasetinde Kongre yumuşak “Hindutva”nın (Hindu milliyetçiliği) savunucusu olarak görülürken BJP ise arsız ve saldırgan milliyetçiliğin partisidir. Hindistan’ın İsrail ile ilişkileri bu bağlamda değerlendirilmeli.
Kongre partisinin yumuşak Hindutvası, uluslararası koşullar elverişsiz olduğunda Hindistan’a yardımcı oluyor. Müslüman ülkelerle iyi ekonomik ve diplomatik ilişkiler yürütmek için buna ihtiyaç var.
Üst kast Hinduların hâkim olduğu etkili ve nüfuzlu kesimler, Müslüman ülkeleri kolayca etkileyebilecek veya onlara şartlar dikte edebilecek bir konumda olduklarına inandıklarında sert Hindutva hüküm sürüyor.
Manevra için daha fazla alan
Dost kazanma ve küresel güneydeki ülkelerle güçlü ilişkiler sürdürme ihtiyacı, Hindistan’ın bağımsızlığını takip eden on yıllarda, Çin ve Pakistan gibi düşman komşularla kıyaslandığında İslam dünyasıyla dostane ilişkiler geliştirme arayışında büyük rol oynadı. Bugün Hindistan’ın ekonomik ve askeri gücü ona daha fazla manevra alanı sağlıyor.
Enerji güvenliği için Arap dünyasına bel bağlasa da Körfez Arap bölgesinden her yıl on milyarlarca dolar havale alsa da ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 57 üyesi, ürünleri için büyük bir ihracat pazarı olsa da Hindistan, İsrail’i askeri ve güvenlik sektöründe kilit bir ortak olarak görüyor.
Birçok kişi, bazı Arap ve Müslüman ülkelerin İsrail ile diplomatik ilişkileri olduğu için Hindistan’ın bu konuda suçlanamayacağını savunuyor. Bu argümanın yanlışlığı, Hindistan’ın İsrail ile olan ilişkisinin normal diplomatik ve ticari ilişkilerin ötesine geçmesi. Hindu milliyetçiliği ve çeşitli jeopolitik kaygıların da yönlendirdiği bir ittifak söz konusu.
Hindistan’ın 1,4 milyarlık nüfusunun neredeyse %15’ini oluşturan Müslümanların ezici çoğunluğu Filistin yanlısı. İdeolojik olarak Hindutva’yı ya da İsrail’le ittifakı benimsemeyen yüz milyonlarca kişi de hesaba katıldığında Hindistan’da belli bir düzeyde Filistin yanlısı halk hissiyatı var.
Ancak medya, ekonomi, düşünce kuruluşları ve diğer güç odakları, İsrail ile ittifakı Hindistan’ın Çin ve ABD gibi önemli küresel güç olması için hayati önemde gören üst kast Hindular tarafından kontrol ediliyor. İsrail’in tipik bir ülkenin temel niteliklerine sahip olmadığı gerçeği onlara bir şey ifade etmiyor.
Hindistan kendisini küresel güneyin sesi olarak sunuyor. Yine de BM Genel Kurulu 27 Ekim’de “düşmanlıkların durdurulmasına yol açacak acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes” çağrısında bulunan kararı kabul ettiğinde, oylamada çekimser kaldı.
Kurala dayalı düzen
Hindistan’ın sözde savunduğu kurallara dayalı düzen gelişmekte olan ülkeler için önemli; İİT ve Arap Birliği için önemli. BM genel sekreteri ve ajansları, İsrail’e soykırım yapmaması, uluslararası hukuka saygı göstermesi ve milyonlarca insanı yiyecek, su, ilaç ve barınaktan mahrum bırakmaması için yalvaracak kadar aciz duruma düşürülemez.
“Eğer bugün yeryüzünde bir cehennem varsa, onun adı Kuzey Gazze’dir. Orada kalan insanların yaşamlarının her köşesi ölüm, yoksunluk, umutsuzluk, yerinden edilme ve karanlık” diyor, İnsani İşler Koordinasyon Ofisi Sözcüsü Jens Laerke.
Hindistan’ın Gazze politikası, onu ülkelerin büyük çoğunluğuyla ters düşürüyor. İsrail’in hukuksuzluğu karşısında dehşete düşen İslam dünyası ile ilişkilerini test etmesi muhtemel.
İsrail ortalama her 10 dakikada bir çocuk öldürüyor ve 1,5 milyondan fazla insan barınaksız durumda.
ABD’nin İsrail’e karşı her kararı veto etmesi nedeniyle umutsuzca etkisiz kalan BM Güvenlik Konseyi, krizi görüşmek üzere 10 Kasım’da toplandı. Ateşkes çağrısında bulunan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Gazze’de hiçbir yer ve hiç kimse güvende değil” dedi.
Büyükelçilere “Bu durumda kapana kısıldığınızı hayal edin” diye sordu.
Hindistan’ın durumunda, soykırıma göz yuman İsrail ile kucaklaştığınızı hayal edin.