Çatışmaların ve istikrarsızlığın şiddetli olduğu bir dünyada Hindistan yükselişini nasıl sürdürebilir ve “lider güç” statüsüne nasıl ulaşabilir? Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, bunun ancak Hindistan’ın bin yıllık görkemli uygarlık ve mirasının doğasında var olan güç, cesaret ve güven rezervlerinden yararlanması durumunda mümkün olabileceğine inanıyor…
Peki, Hindistan’ın çağdaş dünya meselelerinde “yükselen bir güç” olarak rolünün temeli nedir? Jaishankar’a göre bunlar Chandrayaan’ın başarısı ve bir uzay gücü olarak ortaya çıkması, G-20 liderliği, kapsayıcı demokrasi, yetenek yeterliliği, artan stratejik katılım, “dünya bir ailedir” ve “Hindistan dünyanın dostudur” kavramları, çok kutupluluk, yeniden dengeleme ve uygarlık devleti…
Tüm bunlar ve daha fazlası Hindistan Dışişleri Bakanı Dr. Subrahmanyam Jaishankar’ın yeni kitabında…
Evet, Jaishankar’ın 3 Ocak’ta çıkan “Why Bharat Matters” (Bharat Neden Önemlidir) kitabını henüz bitirdim.
İlk söylenecek şey, Jaishankar’ın kitabın isminde ülke ismi olarak yaygın bir biçimde kullanılan İngilizce “India” (Hindistan) yerine “Bharat” sözcüğünü kullandığı unutulmamalı.
İkinci ilk söylenecek şey ise Jaishankar’ın düşüncelerinin, yaklaşımlarının ve stratejik planlamalarının önemi kuşkusuz yüksektir; kendisi yalnızca mevcut hükümetin dışişleri bakanı değil, aynı zamanda Amerika ve Çin gibi Hindistan için özel stratejik öneme sahip ülkelerin büyükelçiliğini de yapmış uzun süreli bir kariyer diplomatı.
Kitapta Hindistan’ın günümüz dünya politikası, ekonomisi ve jeopolitiğinde nerede olduğunu, neden özel bir öneme sahip olduğunu ve Hindistan’ın nasıl “yükselen bir dünya gücü” olduğunu ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Jaishankar, Amerika ve Çin’i çağdaş “büyük güçler”, Hindistan’ı ise küresel bağlamda “yükselen güç” olarak gördüğü gerçeğini gizlemiyor; iki büyük güç olan Amerika ve Çin arasındaki keskin güç mücadelesinin yalnızca zorlukları ve riskleri değil, aynı zamanda yükselen güçler için olasılıkları ve fırsatları da artıracağına inanıyor.
Bununla birlikte, politika, ekonomi, demografi, kültür ve düşüncenin güçlü bir birleşiminin Hint gücünün yükselişinin temeli olduğuna inanıyor.
Jaishankar’ın 11 makalesinden oluşan bir koleksiyon olan bu kitap, konuşmalardan ve kamuya açık yorumlardan derlenmiş bir kitap; açıkçası politik ve Jaishankar’ın 2020’de yayımlanan “The India Way” (Hindistan Yolu) kitabından daha az edebi; ancak bunu olumlu anlamda söylüyorum çünkü daha doğrudan, hatta zaman zaman daha samimi ve açık sözlü.
Bununla birlikte, Why Bharat Matters biraz tutarsız işlenmiş (en azından ilk yarı; ikinci yarı ilkinden çok daha tutarlı) çünkü bir yanıyla övgü, bir yanıyla manifesto ve bir yanıyla analiz; her ne kadar Hintleri kendine güvenmeye çağırsa da Hindistan’ın 2020’den bu yana başta Çin ve Kovid olmak üzere aldığı darbelerin izlerini taşıyor.
The India Way kitabında Jaishankar’ın önerdiği ve Hindistan’ın uygulamasını istediği dış ilişkiler stratejisi şuydu: Amerika ile sıkı bağlar kurmak, Çin’i yönetmek, Avrupa’ya nüfuz etmek, Rusya’ya güven vermek, Japonya’yı oyuna çekmek, komşuları içeride tutmak, komşuluğu genişletmek ve geleneksel destek bölgelerini genişletmek.
Yeni kitabında Hindistan’ın tüm bu alanlarda eşit derecede başarılı olamadığını itiraf ediyor Jaishankar. Bu arada bazı ilişkilerin sanıldığından daha karmaşık hale geldiğini de (Rusya’nın Çin’e artan bağımlılığının Hindistan’ın Rusya ile ilişkilerini – en azından psikolojik olarak – karmaşıklaştırdığını düşünün). Dış ilişkilerde pek çok beklenmedik olayın yaşanmaya devam ettiğini de söylüyor.
Jaishankar, çağdaş dünyada Hindistan’ın çıkarlarının korunması açısından belirsizliğin artmasından üç ana olayın sorumlu olduğunu düşünüyor. Birincisi: Hindistan-Çin sınır anlaşmazlığı, ikincisi: Rusya-Ukrayna savaşı ve üçüncüsü: Batı Asya (Orta Doğu) çatışması.
Jaishankar’ın vurgusu her zaman Bharatiya Janata Partisi’nin Hindistan’da iktidara yükselişinin ve Başbakan Narendra Modi’nin yönetiminin “belirsiz ve öngörülemez bir dünyada” gerçekleştiği noktasında.
Bununla birlikte Jaishankar, Hindistan’ın uluslararası sahnedeki son başarılarının Modi rejiminin “özel liderlik yetenekleri” sayesinde mümkün olduğuna inanıyor. Başbakan Narendra Modi’nin özel bir liderliğe ve herkesle iyi geçinme, kimya yaratma yeteneğine sahip olduğunu düşünüyor. Modi’nin Batılı demokratik liderler ve Körfez bölgesinin yöneticileriyle koordinasyon kurma yeteneğini açıkça övüyor.
Jaishankar’a göre çağdaş dünya politikasının beş ana boyutu var: küreselleşme, yeniden dengeleme, çok kutupluluk, teknolojik etki ve ulusların dinamikleri; Doğu-Batı kutuplaşmasını ve Kuzey-Güney bölünmesini paralel sorunlar olarak değerlendiriyor.
Bu beş nedene ek olarak, Hindistan’ın dış politikası üzerinde belirleyici etkisi olan değişmez bir neden daha var: ulusal güvenlik.
Hindistan için ulusal güvenlik nedir? Bu soruyu çok iyi tespit etmiş ve tanımlamış. Terörle mücadele ile ilgili konular, Çin ve Pakistan ile sınır anlaşmazlıkları ilk öncelikler arasında yer alıyor.
İkincisi: komşu ülkelerle kolay ilişkiler. Bu durumda Nepal, Bhutan, Bangladeş, Sri Lanka ve Maldivler ile ilişkilerini sürdürüyor. Jaishankar, 2015’te Bangladeş ile yapılan sınır anlaşmasını bu açıdan önemli bir başarı olarak değerlendiriyor.
Hindistan ulusal güvenliğinin üçüncü önemli yönü deniz güvenliği. Bunun için Sri Lanka ve Maldivler dışında Asya, ada devletleri ve okyanus bölgelerine ağırlık veriliyor. Mauritius ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilere özel önem veriliyor.
Jaishankar’a göre ulusal güvenliğin dördüncü önemli boyutu ülke içindeki ayrılıkçılık, köktendincilik, aşırılık ve komünalizm. Ülkedeki bu tür eğilimlerin küresel terörle ilişkilendirilmesine izin verilmemesi gerektiğini düşünüyor.
Jaishankar’ın yeni kitabının ikinci yarısı, “Modi Kaal-Amrit Kaal”da (Vedik astrolojide altın çağ) elde edilen dış ilişkiler ve diplomatik başarıları detaylandırıyor: Bunlar arasında G-20 Başkanlığı ve Zirvesi, Uluslararası Yoga Günü, 2015’teki COP-21 Paris Toplantısı’nda güneş enerjisi savunuculuğu ve Güneş Enerjisi İttifakı ve Afet Yönetimi İttifakı, Kovid-19 aşı dünyasında liderlik, Önce Komşuluk politikasının kullanılması, Quad’a katılım ve RCEP’te bağlantısızlık, savaşa karşın Rusya ile iyi ilişkiler ve petrol alım anlaşması, Sri Lanka’ya ekonomik krizden çıkış için yardım, I2U2 ve IMEC gibi gelişmeler, Filistin ve terörizmi farklı anlama yaklaşımı ve BRICS’teki rolünün genişletilmesi tartışılıyor.
Ülkede bu dönemin başlıca kazanımları arasında Anayasa’nın 370. maddesinin yürürlükten kaldırılması, inovasyon ve start-up’a vurgu yapılması, Kovid karantinası döneminde sınır bölgelerindeki kalkınma planlarının ilerlemesi, Chandrayaan-3’ün başarısı ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma yolunda yeni Ay gücünün ortaya çıkması, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi haline gelmesi, hızlı ekonomik büyüme ve dijitalleşen Hindistan ele alınıyor. Bu liste aynı zamanda “Shri Anna” (iri taneli darıyı simgeliyor) programı kapsamında özel ekim yoluyla küresel gıda egemenliğinin ve gıda hakkının garanti altına alınmasına katkısını da içeriyor. (Darının ismi Sanskrit’te Annam, Hintçe’de Anna’dır. Shri sözcüğü burada herhangi bir hayırlı başlangıç veya nesne için kullanılıyor. Bu girişimin “Shri Anna” olarak adlandırılmasının nedeni budur. Hükümet onu yemeye, yetiştirmeye ve ihraç etmeye odaklanıyor. Ayrıca Hindistan’ın ısrarlı çabalarının ardından 2023 yılının Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Darı Yılı ilan edildiğini anımsayın.)
Ve ayrıca Jaishankar, Hindistan demokrasisinin erozyona uğradığı yönündeki eleştirilerin ortasında, demokrasinin risklerinin azaltılmasından bahsederken uzun vadeli ve istikrarlı bir tedarik zincirinin ancak piyasa ekonomisiyle uygun ilişki kurarak inşa edilebileceğini tartışıyor. Daha merkezi olmayan bir küresel ekonominin mevcut kaygılara pratik bir çözüm olduğuna inanıyor. Hindistan demokrasisinin çürüdüğü yönündeki eleştirileri reddediyor.
Kitaptan kritik çıkarımlarım şöyle:
Kitapta Jaishankar’ın “özel önem verdim” diye ifade ettiği iki bölümden Çin ile ilgili olan 8. bölüm, ikili ilişkilerin mevcut (kötü) durumuyla ilgili herhangi bir ideoloji ve/veya idealizmden arın(dırıl)mış “realist” içgörüler sunarken Quad ile ilgili 7. bölüm ise oldukça ilgi çekici; Hindistan’ın tarafsız bir “zayıf halka” olduğunu düşünenlere karşı bir yanıtı var ki şöyle özetlenebilir: Hindistan her ne kadar Quad’ın en zayıf halkası olarak düşünülse de bir zincirin en zayıf halkası kadar güçlü olduğunu unutmayın (burada derin/ince bir nüans var).
Hindistan-İngiltere ilişkileri, “oy bankası” politikaları ve Rusya ile ilgili anlatılar ayrıca ilginç: Moskova beklenmedik şekilde “ruhsuz” ele alınırken Jaishankar, Londra’da “iç gözlem” yapılması ve Britanya’da “ayrılıkçı güçlerin” ve “ideolojik düşmanlığın” daha iyi yönetilmesi çağrısında bulunuyor.
Ayrıca Canberra, Avustralya’nın Hindistan için “kritik değere” sahip olarak tanımlandığını görmekten kuşkusuz memnun olmuştur.
Ve kitabın “Güvenliği Yeniden Tasarlama” başlıklı 9. bölümü ilginç bir biçimde kısa ama bazı düşündürücü şeylerle açılıyor: “Korozyon artık yeni bir rekabet… Uluslar artık birbirleriyle doğrudan yüzleşmek yerine nüfuz ediyor ve etkiliyor.”
Hadi kitaba biraz daha yakından bakalım:
“Çağımızın her geçen gün daha da netleşen gerçeğini – Hindistan’ın Bharat olduğu için önemli olduğu gerçeğini – anlamak ve ciddi şekilde düşünmek için her Hint’in mutlaka okuması gereken bir kitap” tanıtımı ile yayına çıkan Why Bharat Matters kitabında Jaishankar tek cümle ile “daha etkili bir Hindistan” beklentisini tartışıyor.
Kitabın ana teması: Dünyanın milliyetçi bir Hindistan’a alışması gerekiyor.
Öncelikle “Bharat” ne anlama geliyor?
Jaishankar şöyle diyor: “Atmanirbhar Bharat’ı, yani kendine güvenen Hindistan’ı gerçekleştirmek için her şeyden önce Bharat olmak önemlidir.”
Jaishankar’a göre “Bharat” bugün Hindistan’da görülen değişiklikleri ifade ediyor.
Kitap, “Yeni Hindistan”ı bir “vishwa guru” (dünya gurusu/öğretmeni) olarak değil; bir “vishwa mitra” (dünya dostu), yeni ortaya çıkan çok kutuplu düzende bir kutup ve bir “uygarlık gücü” olarak konumlandırıyor.
Ülke kendi evinde “uygarlık” statüsü konusunda daha kendinden emin ve iddialı; bu kültürel güven Hindistan’ın dış politikasını değiştirdi. Hindistan dışarıda artık bir “vishwa mitra” (dünyanın dostu) olarak hareket edebileceğine inanıyor. Hindistan’ın kendi ülkesindeki ekonomik ve teknolojik ilerlemesi onun küresel sorunları çözmesine olanak sağlıyor; Jaishankar için bu, Hindistan’ın Kovid salgını sırasında aşı teslimatında keşfedilen bu yeni rolün önemli bir örneği.
İklim değişikliği, terör ve teknoloji konusunda Jaishankar, Hindistan’ın küresel tartışmalara liderlik etmesini ve şekillendirmesini istiyor. Daha çok “Bharat” olan kendine güvenen bir Hindistan, yalnızca kuralları uygulayan değil, kuralları şekillendiren bir güç olmak istiyor.
Bu kendinden emin Hindistan aynı zamanda dış politikasında da pişmanlık duymadan milliyetçi olacak.
Kitabın önsözünde Jaishankar, “Milliyetçi bir bakış açısı doğal olarak milliyetçi bir diplomasiyi doğuracaktır ve bu, dünyanın alışması gereken bir şeydir” diyor; ayrıca, “Hindistan’ın artık başkalarının siyasetinde kum torbası olmayacağını” da ekliyor.
Peki neden “Bharat”a odaklanılıyor?
Tarihsel olarak yükselen güçlerin kendilerini destekleyen güçlü kültürel güçleri var. Örneğin, 19. yüzyılın sonlarında Amerika’nın “Manifest Destiny” (Açık Yazgı) politikasını düşünün. Gerçekte bu, Amerika’nın kaderinde topraklarını ve gücünü “ilahi desteğe” sahip olması nedeni ile kısmen genişleteceğini ve büyüteceğini savunan kültürel bir inanç anlamına geliyordu. “Açık Kader” Amerika’yı İspanya gibi eski güçleri yenmeye ve kıta Amerikası’ndaki toprakları ele geçirmeye sürükledi.
Temel nokta şu ki zirveye çıkma umudu taşıyan güçler genellikle kendi ülkelerinde güçlerini dışarıda da artıracak güçlü bir kültürel desteğe sahip oluyorlar. “Bharat”ın küresel çapta öncü bir rol üstlenecek bir “vishwa mitra” görevi gören bir “uygarlık devleti” olduğu fikri bunun bir örneği.
Ancak Hindistan için bu, kolay bir yolculuk değil…
Ana tema, mevcut dünyanın “aşırı öngörülemezliği” ve her şeyin – Jaishankar’ın “rutin” dediği şeyin – ticaret, turizm, bağlantı veya finansın “silahlaştırılmasının” yarattığı tehlikelerdir.
Jaishankar, Hindistan’ın rekabetçi ve istikrarsız bir dünyada yükselmesi gerektiğine inanıyor. Normalde yükselen güçler toplumlarının barış içinde gelişebilmesi için istikrardan hoşlanırlar. Hindistan’ın böyle bir lükse sahip olması pek mümkün değil çünkü 1990’lardan bu yana dünya düzeninde istikrarı sağlayan güçlerin çoğu ortadan kalktı.
Ekonomik tarafta, bir zamanlar dünyayı birbirine yakınlaştıran küreselleşmeye karşı tepkiler artıyor ve Jaishankar bunun yarattığı güvenlik açıklarından kaygı duyuyor. Bu nedenle kitap, ekonomi ve teknoloji konusunda “politik agnostisizm çağının… sona erdiğini” öne sürüyor; diğer hükümetler gibi Hindistan’ın da her alanda tetikte olması gerekiyor.
Jaishankar’ın çoktaraflılığın (multilateralism, herkesle çoktaraflılık) ve Üçüncü Dünya dayanışması gibi eski fikirlerin bu zorlukların üstesinden gelemeyeceği konusundaki ısrarı da dikkate değer; yalnızca ortaklıklar ile minitaraflılık ve çoktaraflılık (plurilateralism, benzer düşüncelere sahiplerle çoktaraflılık) etkili araçlardır.
Jaishankar dünyanın giderek artan bir “silahlanma” yaşadığına inanıyor.
Avustralya gibi istediklerini yapmayan ülkeleri cezalandırmak için dünyanın önde gelen ticaret gücü konumunu kullanan Çin’i düşünün. Ayrıca Amerika’nın Rusya’ya yaptırım uygulamak için finansal sistemleri kullandığını da düşünün. Bu, karşılıklı bağımlılığın size karşı kullanılabileceği bir dünyaya yol açacak. Ve bu, belirsiz ve değişken bir dünya.
Jaishankar ayrıca Amerika’nın göreceli düşüşünü de kaygı verici olarak görüyor. Çin boşluğu doldurmaya çalışıyor ama henüz Amerika’nın yeteneklerine sahip değil. Dolayısıyla rekabetçi güçlerin bir karışımı, nüfuzlarını genişletmeye ve daha fazla güç kazanmaya zorlayacak. Bu rekabetçi ortam ve istikrarsızlık Hindistan’ın yükselişini daha zor ve belirsiz hale getirecek ve Hintlerin buna hazırlıklı olması gerekecek.
Kitabın en dikkat çekici bir yönü de Jaishankar’ın, muhtemelen BJP ve Sangh Parivar içindekiler de dahil olmak üzere Batı karşıtı gündemleri açıkça reddetmesidir. Jaishankar’a göre Hindistan “köklerine ve kültürüne” sadık kalmalı, ancak mümkün olan her yerde Batı ile birlikte çalışmalıdır.
Hindistan’ın Batı’ya ihtiyacı var; Jaishankar bunu daha önce de söylemişti. Hintlerin Batı’nın “kötü adam” olduğu fikrinden vazgeçmesi gerekiyor. Batı karşıtı düşünce Hindistan dış politika çevrelerinde her zaman moda olmuştur. Ve Jaishankar, Hindistan ve Batı arasında farklılıkların var olduğunu inkar etmiyor. Ancak Japonya’nın 1890’lardaki yükselişinden günümüze kadar en hızlı yükselen Asya gücünün bunu Batı’nın desteğiyle yaptığına da dikkat çekiyor.
Batı, Hindistan’ın kendi ülke ekonomisini dönüştürmek için ihtiyaç duyduğu yatırımlar ve teknoloji için önemli bir kaynak. Dolayısıyla kitap, çok kutupluluğa “Batı karşıtı bir prizma” ile bakılmamasını tavsiye ediyor ve Batı’nın “hegemonyacılığından” şikayet ederken şunu savunuyor: “Hindistan Batılı olmayabilir ama Batı karşıtlığının pek bir faydası olmadığını anlamalı.”
Jaishankar, Çin ile ilgili bölümünde bu temaya geri dönüyor: “Batı’ya karşı birleşik bir cephe oluşturmak ve Asya’nın Asyalılar için olması gerektiğini öne sürmek, sömürgecilik sonrası dünyanın güvensizliğine hitap eden denenmiş ve test edilmiş taktiklerdir” ancak Hindistan “duygularıyla” hareket etmemeli, “gerçekçi” olmalı.
Anlatılar ve hikaye anlatımı önemli; Jaishankar, bir ülke hakkındaki anlatıların çoğunlukla o ülkenin konumunu belirlediğine dikkat çekiyor: Bir zamanlar Hindistan hakkındaki küresel anlatı büyük ölçüde Pakistan’la ya da tamamen Hint Okyanusu’nda yer alan bir güç olarak yaşadığı sorunlar etrafında yoğunlaşıyordu ki bu, Hindistan’ın rolünü kısıtladı.
Jaishankar, Hindistan’ın yükselen statüsüne uyum sağlayacak şekilde küresel imajını yeniden oluşturmasını istiyor. Hindistan etrafındaki konuşmayı kendi hedeflerini yansıtacak şekilde şekillendirmek istiyor. Hindistan’ın kendisini “demokrasinin annesi” olarak tanıtmasının ve “vasudhaiva kutumbakam” (dünya bir ailedir) gibi sloganlar kullanmasının nedeni budur.
Ve Dış Politika çok çok önemli; bu kitabın asıl amacı Hintlere dış politikaya bakış açılarını değiştirmeleri gerektiğini açıklamaktır.
Dış politika sıradan vatandaşlardan bağımsız bir şey değil, aksine onlar için doğrudan sonuçları var: Örneğin, Ukrayna’daki bir savaş Hindistan’da fiyatların yükselmesine neden olarak sıradan tüketicilere zarar verebilir veya Sudan’daki iç çatışmalar, tahliye edilmesi gereken Hint vatandaşlarının hayatlarını tehdit edebilir; öte yandan, Hindistan’ın Batı ile daha yakın bağları tüm Hintler için eğitim ve iş fırsatlarının kapısını açtı.
Dolayısıyla kitap, yükselen bir Hindistan’ın, ülkeyi büyük bir güç haline getirmeye istekli ve kararlı vatandaşlara ihtiyacı olacağı ve bu nedenle de Hintlerin dış politikaya daha fazla dikkat etmesi gerektiği mesajını veriyor ki bunu yapmak yalnızca fırsatların önünü açmakla kalmayacak, aynı zamanda onların daha geniş dünyadaki tehlikeler ve riskler hakkında bilgi sahibi olmalarını da sağlayacak.
Sonuçta Why Bharat Matters, “çağımızın her geçen gün daha da netleşen gerçeğini – Hindistan’ın Bharat olduğu için önemli olduğu gerçeğini – anlamak ve ciddi şekilde düşünmek için her Hint’in mutlaka okuması gereken bir kitap.”
Toparlıyorum:
Jaishankar’ın kitabı “uygar devlet” kavramını mevcut Hint politikasının temel taşı olarak kurmayı amaçlıyor. “Vishwamitra”yı ve “vasudhaiva kutumbakam”ı özel bir önemle tartışıyor.
İki önemli Hint destanı olan Ramayana ve Mahabharata gibi şiirlerin çağdaş Hint devlet yönetimi ve diplomasisinde “ortak bir korelasyona” sahip olduğunu iddia ediyor: Mahabharata’nın “realpolitik uygulamasına” ilham verdiği ve Ramayana’nın “kanuna dayalı yönetim sistemine” ilham verdiği görüşünde. Jaishankar, “Ram Rajya” (Hint mitolojisinde Lord Rama başkanlığındaki altın çağ) ve Ramayana’dan çeşitli sahneleri kitabında defalarca kullanıyor.
Önceki The India Way kitabında Jaishankar, Mahabharata’ya ve onun çok rekabetçi ve ihtilaflı bir dünya ile nasıl bağlantılı olduğuna dair bir bölüme yer veriyordu.
Hindistan’ın büyük güçler ve dünyayla olan bağlarını bağlamsallaştırmak için Ramayana’dan ilham alan Why Bharat Matters ise günümüzün jeopolitik zorlukları ile Ramayana’da yer alan kadim bilgelik arasında bir diyalektik sunuyor ve Hindistan’ın kültürel köklerini yeniden keşfetmesi ve kendi kendini tanımlayan gerçek bir güç haline gelmesi nedeniyle uluslar topluluğu içindeki hak ettiği yerini yeniden kazandığını savunuyor.
“Yaşam siyah ile beyaz arasında bir seçim değildir” diyor Jaishankar. Karmaşıklığın ortasında kararların tutarlılığı başarının temelidir. Hindistan ancak gerçek Hindistan haline geldiğinde bir güç haline gelebilir. Ve “India” ile “Bharat” arasındaki çatışmayı şu şekilde uzlaştırmaya çalışıyor: “Yeni Hindistan daha çok Hindistan’dır.”
Şöyle ekliyor: “Aslında ‘Yeni Hindistan’ kendi çıkarlarını tanımlayabilen, kendi konumunu netleştirebilen, kendi çözümlerini bulabilen, kendi imajını geliştirebilen bir Hindistan’dır. Kısacası burası Hindistan’dır, yani daha çok Hindistan.”