Güney Ortak Pazarı (Mercosur) ve Avrupa Birliği (AB), 6 Aralık’ta Uruguay’ın başkenti Montevideo’da 25 yıl süren müzakerelerin ardından, her üye ülkenin hangi ürünlerin tarifelerinin etkilenip hangilerinin etkilenmeyeceğini belirleyeceği bir serbest ticaret anlaşmasına (STA) varmak üzere bir niyet mektubu imzaladı.
Mercosur-AB STA’sı diğer konuların yanı sıra pazara erişim, gümrük ve gümrük dışı engellerin ortadan kaldırılması, yatırımların teşviki, fikri mülkiyetin korunması ve ticaretin kolaylaştırılmasına ilişkin maddeler içeriyor.
İspanya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre AB, Mercosur blokundan yapılan tarımsal gıda ithalatının yüzde 82’sini serbestleştirecek ve en hassas ürünler için gümrük kotaları uygulayacak. Zorlu Avrupa gıda güvenliği standartları korunacak ve Avrupa Birliği’ndeki 357 Coğrafi İşaretli (Menşe Adı) yiyecek ve içeceğin korunması garanti altına alınacak.
Mercosur ise 10 yıllık bir süre içerisinde AB’den yaptığı ithalatın yüzde 90’ı üzerindeki gümrük vergilerini kaldıracak. Otomobiller, sermaye malları, kimyasal ürünler, eczacılık ürünleri veya tekstil ve ayakkabı gibi daha yüksek gümrük tarifesine sahip sektörler daha fazla fayda sağlayacak.
Mercosur-AB serbest ticaret anlaşmasının karşıtları olduğunu vurgulamak önemli; bunlardan en önemlileri Fransız hükümeti ve Fransız çiftçileri. Nitekim Fransa parlamentosu anlaşmayı reddetti. Aynı şekilde Polonya, Avusturya ve Hollanda da Mercosur ile STA’ya karşı.
Öte yandan çevre örgütleri, serbest ticaret anlaşmasının bir sonucu olarak, tarımsal faaliyetlerin genişlemesi nedeniyle Amazon’da ormansızlaşmanın artacağından korkuyor; bu da yerli halklar ile tarım şirketleri arasında toprak çatışması veya anlaşmazlığı olan bölgelerdeki yerli grupları da tehlikeye atıyor.
Mercosur-AB anlaşması dünyanın en büyük serbest ticaret alanını temsil ediyor.
İlk bakış
İlk bakışta Mercosur ile AB arasında serbest ticaret anlaşması imzalanması, ikili ticarette bir artış sağlanması gerektiğini düşündürebilir:
1) STA’lar gümrük ve gümrük dışı engelleri ortadan kaldırarak her iki örgüte üye ülkeler arasında mal ve hizmet alışverişini kolaylaştıracak.
2) Mercosur şirketleri AB’de daha geniş bir pazara erişebilecek, bu da faaliyetlerini genişletmelerine ve ihracatlarını arttırmalarına olanak sağlayacak.
3) Ticaret engellerinin ortadan kaldırılması yabancı yatırımcıları bölgeye çekebilir, bu da ekonomiye fayda sağlayabilir, istihdam yaratabilir ve dolayısıyla Mercosur üyelerinin gayri safi yurtiçi hasılasını (GSYİH) artırabilir.
Bununla birlikte, haksız rekabet gibi göz önünde bulundurulması gereken bazı riskler mevcut; Mercosur şirketleri, özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler, teknoloji, sermaye ve büyüklük açısından rekabet avantajlarına sahip olan veya olabilecek Avrupalı şirketlerin haksız rekabetiyle karşılaşabilir. Avrupa’nın daha büyük bir ekonomik güce sahip olduğu iyi biliniyor.
AB, 2022 yılında küresel ihracatın yüzde 27,7’sini ihraç etmiş ve küresel ithalatın yüzde 29,6’sını ithal etti. Aynı dönemde Mercosur küresel ihracatın yüzde 1,90’ını ihraç ederken, küresel ithalatın yüzde 1,59’unu ithal etti. Avrupa’daki rakamlar mantıksal olarak daha yüksek, zira örgütleri daha fazla ülkeyi barındırırken Latin Amerika örgütü sadece dört tam ve aktif üyeden (Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay) oluşuyor.
Ayrıca Mercosur ekonomisinin imalat gibi bazı sektörleri, daha ucuz ve daha kaliteli Avrupa ürünlerinin rekabetinden etkilenebilir.
Aynı şekilde, pazarların açılması Mercosur ekonomisini AB’ye daha bağımlı hale getirebilir ve bu da ekonomik ve siyasi özerkliğini sınırlayabilir.
BRICS ve Brezilya
Bu anlaşma aynı zamanda çok taraflılığın daha da güç kazandığı küresel bir dinamik içerisinde gerçekleştiriliyor. Nasıl BRICS, kurucu ülkelerle (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) aynı iktisadi gelişmişlik düzeyine sahip olmayan ülkelerin katılımına izin verdiyse, şimdi AB de aynı pozisyonu üstlendi ve diğer bloklarla ilişkilerini ilerletiyor. AB, Mercosur ile başladı.
Bu zamanlar Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının patlak verdiği zamanlara son derece benziyor; güç mücadeleleri vardı, zira tek bir yerleşik güç yoktu ve savaşlar sona erdiğinde dünya liderleri Yalta’daki gibi toplantılarda bir araya geldi ve etki alanları oluşturuldu. Şimdiye kadar Avrupa ve ABD, Afrika gibi bu bölgeyi de kendi nüfuz alanları olarak görüyorlar. Fakat, Brezilya, Arjantin ve Uruguay gibi Mercosur üyeleri de dahil olmak üzere pek çok Latin Amerika ve Karayip ülkesinin ana ticaret ortağı olan Çin’in bölgedeki artan varlığını dikkate almak önemli.
Serbest piyasa yanlısı ekonomi uzmanları tarafından daraltıcı mali politikaları nedeniyle eleştirilen Lula da Silva gibi bir devlet başkanına sahip olan Brezilya örneğinde, bu anlaşma ile kalkınma modelinde aşkın bir değişim görülebilir. Bu siyasi eylem onu AB emperyalizmine yaklaştırıyor ve Amerikan imparatorluğunun önünü açıyor. BRICS zirvesine katılmaması da buna eklenebilir. Lula’nın tüm bu eylemleri, Latin Amerika’nın entegrasyonunu amaçlayan ve bölgemizdeki yabancı emperyal iddialardan uzak duran geçmiş siyasi tutumlarıyla tamamen çelişiyor.
Enerji açısından Brezilya, önde gelen petrol üreticisi olarak Latin Amerika için önemli bir rol oynuyor. Petrol Üreten Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) enerji trendlerine göre bu ülke 2040 yılına kadar üretim seviyesini iki katına çıkaracak. Bu ülkenin petrol politikası, ABD’nin üretim seviyesinin düşeceği 2030 yılına kadar daha da önemli hale gelecek ve dünya genelinde arzın arttırılması ve fiyatların düşürülmesi gerekecek. Lula’nın eylemleri göz önüne alındığında, tehlike ABD ile bir STA imzalaması ve Amerikan ulusötesi şirketlerinin daha fazla katılımı, zira saha tasarımları 20 veya 25 yıla kadar uzun süreler için gerçekleştiriliyor. Lula’nın petrol politikası ülkesinin ve bölgenin geleceği açısından büyük önem taşıyacak.
Son düşünceler
Böyle bir ticaret müzakeresinde, öncelikle hangi ülkelerin yatırım için en büyük ekonomik güce sahip olduğu belirlenmeli. Latin Amerika örneğinde, bölge ekonomik bir yavaşlama süreci yaşıyor; pek çok ülkede yabancı yatırımı teşvik etmek için pazarı açmaya yönelik mali politikalar halihazırda mevcut. Ancak bu anlaşmanın etkinliğini ölçmek için sorulması gereken temel mesele, Avrupa’nın Mercosur üyesi bu ülkelerde ekonomik büyümeyi hızlandırmak için gerekli üretimi yaratabilecek ekonomik yatırım kapasitesine sahip olup olmadığını bilmek.
Gerçeklerden daha da uzak olan bir olgu, Avrupa ülkelerinin Rusya ile açık bir savaş içinde olan Ukrayna’yı finanse etmeleri ve bunun karşılığında bölgedeki doğal gaz arzını durduran ve onları daha pahalı olan sıvılaştırılmış doğalgaz ithal etmeye zorlayan Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2’nin yok edilmesi nedeniyle büyük kayıplara yol açması.
Aynı şekilde, Avrupa’nın beslenmesinde buğday gibi önemli bir ürünün kaybı da söz konusu, zira Rusya ve Ukrayna bu ürünün üretiminde ana ve neredeyse tek ülkelerdi. Benzer şekilde, Avrupa Orta Doğu’daki savaş çatışmalarını finanse ediyor. Bu da Mercosur-AB arasındaki birliğin Güney Amerika bölgesinde çok fazla ekonomik etkisi olmadığını (ve muhtemelen olmayacağını) gösteriyor.