Çevirmenin notu: 7 Ekim’den sonra İsrail’e Batı’dan beklenen düzeyde bir destek geldi. Macaristan’ın sunduğu dayanışma mesajının tonu yüksekti ve bu da sürpriz değildi. Fakat Budapeşte ile Tel Aviv arasındaki ilişkilerin mazisi yakından bakmaya değer. Netanyahu-Orban dostluğunu besleyen ana hususlar arasında Soros karşıtlığı dikkat çekiyor.
Orban’ın İsrail ve onun başbakanı ile güçlü bağlarının kökleri
Andras Dezso
Balkan Insight
14 Kasım 2023
Macaristan’ın İsrail ile dayanışması, ABD’li milyarder Soros’a ve Fidesz partisinin entelektüel çevresindeki tarihi antisemit figürlere karşı yürüttüğü propaganda ışığında çelişkili görünebilir. Fakat her iki taraf da yıllar boyunca bu ilişkiden kazançlı çıktı.
“Dış politika karmaşıktır, yalnızca ne dediğinizi biliyorsanız bu işe girişin,” Macaristan Başbakanı Viktor Orban, aşırı sağcı Mi Hazank (Vatanımız) partisinin lideri Laszlo Toroczkai’nin parlamentoda kendisine Macaristan’ın neden BM’de İsrail ateşkesine karşı oy kullandığını sorması üzerine böyle yanıt verdi.
Orban hükümetinin dış politikası ve İsrail ve Yahudi halkıyla dayanışması, propagandasının yıllardır Yahudi, Macaristan doğumlu ABD’li milyarder George Soros’u bir numaralı halk düşmanı olarak göstermesi nedeniyle pek çok insana karmaşık ya da en azından çelişkili gelebilir.
Macaristan hükümeti, iktidardaki Fidesz partisine göre er ya da geç eski kıtanın İslamlaşmasına yol açacağı için Yahudi-Hıristiyan Avrupa’ya zarar veren AB’nin yasa dışı göç sorunundan Brüksel’in “yanlış göç politikasının” yanı sıra Soros’u ve vakfı tarafından finanse edilen STK’ları sorumlu tutuyor.
Macaristan’da 2010 yılından bu yana başbakanlık görevini yürüten Viktor Orban ile İsrailli mevkidaşı Binyamin Netanyahu arasında ve onlar aracılığıyla Fidesz ile Likud partileri arasında siyasi ittifak kurulmasına yardımcı olan da tam olarak bu tutum.
George Soros, Macar sağında olduğu kadar Likud taraftarları arasında da tehlikeli bir düşman olarak görülüyor. İsrail sağı, Soros’un parasının dolaylı olarak İsrail’in yok edilmesini isteyen Filistinli örgütlere gittiğini düşünüyor. Bu nedenle İsrail’de Soros’u eleştirenler, milyarderi antisemitleri desteklemekle suçlarken, Macar hükümeti de Yahudi kökenli iş insanına saldırmak amacıyla reklam panoları kullandığı için düzenli olarak antisemit olmakla suçlanıyor.
Esasında Macar hükümetinin Soros karşıtı tutumu Yahudilere değil, Orban hükümetine göre siyasi otorite olmaksızın uluslararası siyaseti etkilemek isteyen STK’lar da dahil sol-liberal siyasi güçlere yönelik. Bununla birlikte Macar aşırı sağı da Soros’a karşı yürütülen kampanyadan rahatsızlık duymuyor, zira bu kampanya Yahudiler hakkındaki komplo teorileriyle örtüşüyor.
Yine de Fidesz’in başını çektiği Soros kampanyası İsraillileri böldü. Orban 2018’de İsrail’i ziyaret edip Yad Vaşim Holokost Müzesi’ne gittiğinde, kendisini azarlayan protestocular tarafından karşılandı.
Kadim dostluk
Orban ve Netanyahu’nun ilişkisi uzun bir maziye dayanıyor. İlk olarak 1998-2002 yılları arasında başbakanlık koltuğunda oturan Orban, Netanyahu ile ilk olarak 2005 yılında bir araya geldi. Orban o dönemde muhalefetteydi, 1996-1999 yılları arasında başbakanlık yapan Netanyahu ise İsrail’in maliye bakanı olarak görev yapıyordu. Orban, o zaman bile Netanyahu’nun İsrail gibi küçük bir ülkenin nasıl güçlü bir ulus devlete dönüştürülebileceğine dair vizyonundan etkilenmişti.
Orban’ın Netanyahu ile olan dostluğu Fidesz’in Orta Doğu politikasını zaman içinde dönüştürdü. Orban, liberal soldaki siyasi rakipleri tarafından daha 1998’de, başbakanlığının ilk döneminde, kampında antisemitler bulundurmakla suçlandı. Bu eleştiri, siyasi kariyerine 1980’lerin sonunda liberal ve anti-komünist olarak başlayan Orban’ın 1990’ların ortalarından itibaren Fidesz’i sağa doğru yönlendirdiği hakikatine dayanıyordu.
Dünya Savaşı sırasında Macaristan’daki Yahudi kökenli yaklaşık yarım milyon insanın tehcir edilmesi ve ardından öldürülmesinde dönemin sağcı ve aşırı sağcı partilerinin ağır sorumluluğu olduğu için antisemitizm on yıllar boyunca sağın peşini bırakmadı. Bu durum 1990’larda da farklı değildi, dolayısıyla Fidesz’in sağ kampı ele geçirmesiyle birlikte partinin entelektüel çevresinde de antisemitik figürler ortaya çıktı.
İlk Orban hükümeti dönemindeki ABD liderliği (Clinton yönetimi) buna içerlemişti. Ancak Orban, Washington’da daha iyi lobi gücüne sahip olan solcu, liberal siyasi rakiplerinin asılsız bir saldırısı olarak gördüğü bu eleştirileri umursamadı. Orban, başbakana yakın olanların “taktiksel antisemitizm” olarak adlandırdığı antisemitik sağ kanadı kazanmak zorunda olduğunu biliyordu.
Bu “taktiksel antisemitizm” nedeniyle Orban’ın hükümeti 2002’de düştüğünde Fidesz antisemit olarak yaftalandı. Orban 2005 yılında İsrail’e giderek Netanyahu ile sadece ortak bir zemin bulmakla kalmadı, aynı zamanda ondan çok şey öğrenebileceğini de keşfetti.
Hakikaten de Orban ve Netanyahu’nun siyasi kariyerlerinde ve dolayısıyla Fidesz ve Likud’un kaderinde ortak olan bir nokta vardı: her ikisi de güçlü sol rüzgarlara karşı durmaya çalışmış ve partilerini zafere taşımışlardı. Orban ve Netanyahu, 2006 parlamento seçimlerini kaybettiğinde Fidesz ve Likud, halihazırda kardeş partiler olarak görülüyordu. O zamana dek Fidesz, antisemitik etiketinden kurtulmayı başarmıştı ve hatta Macar aşırı sağı Orban ve Likud ile son derece yakın bir ilişki içinde oldukları için alay ediyordu.
Yeniden iktidarda
Orban, 2010 yılında iktidara geldiğinden bu yana Netanyahu ile verimli bir siyasi ortaklık yürütüyor.
Orban sistematik olarak liberal olmayan bir devlet inşa etmeye başladı ve bu da onu Netanyahu’nun giderek daha az İsrail taraftarı olduğunu düşündüğü AB ile giderek artan bir çatışma içine soktu. 2011 Arap Baharı AB ve ABD tarafından memnuniyetle karşılanırken hem Orban hem de Netanyahu Arap devrimlerinin yalnızca kaos getireceğine inanıyordu. Ve Orban hükümeti, İsrail’e karşı giderek daha fazla jest yaptı: Filistin meselesini bir kenara iterek şimdiye kadarki dengeli Orta Doğu politikasını bir kenara bıraktı ve AB’de İsrail karşıtı veya Filistin yanlısı olduğuna inandığı her şeyi engellemeye çalıştı.
Dolayısıyla Orban ve Netanyahu, Fidesz 2015 yılında -İsrailli-Amerikalı kampanya danışmanları tarafından kendileri için icat edilen bir kampanya olan Soros karşıtı kampanyasını başlattığında halihazırda aynı gemideydiler.
Soros karşıtı kampanya sadece kelimelerden ibaret değildi. 2018 Macaristan seçim kampanyası sırasında Fidesz’in medyası, dünyanın çeşitli yerlerinde Soros’la bağlantılı STK’ları suçlamak için İsrailli bir özel istihbarat şirketi tarafından üretilen itibarsızlaştırma materyallerini kullandı. Operasyon Macaristan’da, İsrail özel istihbarat teşkilatının Macar istihbaratının muhbiri olduğunu bilmediği Migration Aid’in başkanı olan bir aktivisti hedef almasıyla başarısızlığa uğradı. Bu durum ortaya çıktıktan sonra Fidesz karalama kampanyasını hızla durdurdu ama Soros aleyhtarı kampanya o zamandan beri devam ediyor.
Orban ve Netanyahu son yıllarda karşılıklı olarak birbirlerine destek oldular. Orban, Netanyahu’nun Visegrad Grubu’ndaki diğer ülkeleri, özellikle de Polonya’yı İsrail’in müttefiki haline getirmesine yardımcı oldu, fakat Çekya ve Slovakya da dahil V4’ün tamamı artık İsrail yanlısı olarak kabul edilebilir.
Netanyahu İsrail’de pek çok kişi tarafından Avrupa’da, özellikle de Orta ve Güneydoğu Avrupa’da antisemitik olarak görülen (aşırı) sağa açıldığı için eleştiriliyor. Ancak Netanyahu’nun politikası 2015’teki mülteci krizine tepkiydi: o andan itibaren Müslüman göçmenler düşmandı ve Netanyahu, Avrupa’daki sol ve aşırı solun aşırı sağdan daha İsrail karşıtı olduğunu düşünüyordu. Likud partisi içinde “yeni antisemitizmin” İsrail karşıtlığı olduğuna inanıyorlar. Ayrıca bazı sol çevrelerin İsrail işgali altındaki topraklardan gelen ürünlerin boykot edilmesi çağrısında bulunması da “yeni antisemitizm” olarak değerlendiriliyor.
Orban Avrupa’da Netanyahu’ya yardım ederken, İsrail Başbakanı da Fidesz’in ABD’de İsrail’e yakın olan Cumhuriyetçi Parti’nin sağ kanadıyla bağlantı kurması için çalışıyordu. Netanyahu, Donald Trump ve Orban’ın bir araya gelmesinde etkili oldu. Orban için de ABD içindeki ilişkilerinin en azından Cumhuriyetçiler tarafından kabul edilebilir olması hayati önem taşıyordu. 2014 yılı civarında Orban hükümeti ile Barack Obama’nın Demokrat yönetimi arasındaki ilişkiler kötüleşme noktasına gelmişti. Trump’ın başkanlığı döneminde ilişkiler biraz düzeldi ama Demokratların tekrar kazanmasının ardından ABD-Macaristan ilişkileri yeni bir dibe vuruş yaşadı.
Orban’ın 2024’te Trump’ın kazanmasını bu kadar istemesinin ve bundan bu kadar emin olmasının nedeni de bu. Orban’ın Netanyahu ittifakı ise tamamen başka bir mesele; İsrail Başbakanının mevcut çatışmayla silinmesi beklendiği için muhtemelen gelecekte pek bir kıymeti olmayacak.
Bu mazi göz önüne alındığında, Orban hükümetinin Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli sivillere yönelik acımasız saldırısının ardından İsrail’in yanında durmakta bir an bile tereddüt etmemesi şaşırtıcı değil.
Dahası, Soros kampanyası nedeniyle antisemitizmle suçlanan Fidesz, şimdi Yahudilerin Macaristan’da güvende olduğunu ve antisemitizme sıfır tolerans gösterildiğini söyleyerek övünebilir. Bu iddiaya karşı çıkmak zor olacaktır: Orban, Macaristan’da Filistin yanlısı hiçbir gösterinin yapılamayacağına bizzat karar vermişti. Yahudilere yönelik İslamcı saldırıların son dönemde arttığı Almanya ve Fransa’nın aksine Macaristan’da şimdilik böyle bir tehdit yok.