Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Hamas-İsrail arasındaki ateşkes müzakerelerinin bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra daha da olası hale gelen Refah operasyonunun Mısır açısından risklerini ele alıyor:
***
Mısır Gazze’ye kapıyı neden açamıyor ve açmayacak?
İsrail’in sınır kenti Refah’a olası bir saldırısı Kahire’nin özellikle ABD ile ilişkilerini zorlaştırıyor.
GIORGIO CAFIERO
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze-Mısır sınırında yer alan ve 1,5 milyondan fazla Filistinlinin barındığı Refah kentini işgal sözü verdi.
Gerilimin Gazze’den Sina Yarımadası’na sıçramasının istikrarı ne kadar bozabileceği düşünüldüğünde Mısır’ın riskleri son derece yüksek. Kahire anlaşılır bir şekilde bu savaşın bir an önce bitmesini istiyor.
Gazze’den Sina’ya kitlesel bir mülteci akını, Filistinlilerin Mısır topraklarından İsrail’e karşı silahlı bir direniş başlatmasıyla sonuçlanabilir ki bu Kahire açısından kabus gibi bir senaryo. Mısır ayrıca ABD’den para karşılığında Filistinli mültecileri kabul ediyor gibi görünmek istemez ki bu da “Arap Sokağı”nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi hükümetinin “Nakba 2.0″ın suç ortağı olduğu algısına katkıda bulunur.
Mısır’ın Gazze’den yayılmaya karşı kırılganlığını anlamak için Kahire’nin diğer dış politika sorunlarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Gazze savaşının Kızıldeniz’e yayılması gemilerin bu su yolundan tamamen uzak durmak için yön değiştirmesiyle Mısır ekonomisine Süveyş Kanalı’ndan elde edilen gelirin azalması şeklinde zarar verdi. Ayrıca Mısırlı yetkilileri endişelendiren tek sınır güvenliği krizi Refah değil.
Soufan Center Kıdemli Araştırmacısı Kenneth Katzman RS’e verdiği demeçte, “Güneyde Sudan var, orası da tam bir karmaşa. Batıda ise Libya tam bir karmaşa. Yani Mısır’ın şu anda baktığı her yer sorunlu. Bir de Rönesans Barajı meselesi var” dedi.
ABD’nin Rolü
Ekim ayından bu yana Mısır diplomasisi, ateşkesin uygulanması, rehine-tutsak takası müzakereleri ve Gazze’ye insani yardım ulaştırılması çabalarında kilit rol oynadı. Sonuç olarak Biden yönetimi Mısır’ı her zamankinden daha vazgeçilmez olarak görüyor. Biden ve ekibinin son zamanlarda Sisi hükümetinin insan hakları sicilini eleştirmemesi de dikkat çekici; bu durum Biden’ın başkan adayı olarak kullandığı söylemle büyük bir tezat oluşturuyor.
Beyaz Saray Kahire’nin kaygılarını anlıyor ve Biden’ın pozisyonu da İsrail’in Refah’ta barınan Filistinlilerin güvenliğini sağlamadan bu bölgeye kapsamlı bir saldırı düzenlememesi gerektiği yönünde. Ancak Kahire elbette Biden yönetiminin durum üzerinde ancak bu kadar kontrol sahibi olabileceğinin farkında. Washington’un Tel Aviv üzerinde ne kadar etkisi olduğunun bilincinde olan Mısır, Biden’ın İsrail’e tutumunu değiştirmesi için daha fazla baskı yapmayı reddetmesinden dolayı hayal kırıklığına uğramış durumda.
Kahire ve Kudüs’te görev yapmış eski bir ABD’li diplomat olan Charles Dunne RS’ye verdiği demeçte, “Washington’un Mısır’a bu konuda verdiği destek, mültecilerin zorla, zorlamadan, kalıcı ya da geçici herhangi bir şekilde tam ölçekli transferine karşı olduğunu açıkça belirtmekle sınırlı kaldı” dedi.
Dunne, “İsrail’in Gazze sorununun çözümünün bir parçası olarak kitlesel bir nüfus transferi yapılabileceği yönündeki -şimdiye kadar resmi olmayan- İsrail’deki konuşmaları reddediyor” diye ekledi.
Washington’daki Ulusal Savunma Üniversitesi’nde yardımcı doçent olan Dave DesRoches RS’ye yaptığı açıklamada, “[ABD’li yetkililer] muhtemelen [Mısırlı muhataplarına] İsrailliler askeri operasyonları Refah’a yaklaştırdıkça daha büyük bir insani felaketi önlemek için Gazzelilerin bir kısmının kaçınılmaz olarak Mısır’a girmesine izin verilmesi gerektiğini söylediler” dedi. DesRoches, “Tahminimce Mısırlılar hem Gazze’deki varlığın kalıcı hale gelmesinden hem de Mısır’ın İsrail’in askeri operasyonlarına yardım ediyor gibi görünmesinden endişe ediyor” diye ekledi.
Eğer İsrail Refah’a topyekûn bir saldırı düzenler ve Filistinliler kitlesel olarak Mısır’a göç ederse Washington muhtemelen Kahire’ye mali yardımda bulunacak. Ancak Katzman, Beyaz Saray’ın muhtemelen daha çok bunun olmasını engellemeye odaklandığını düşünüyor. RS’ye konuşan Katzman, “Benim izlenimim, [Biden] yönetiminin Sina’ya bir mülteci akını olursa ne olur fikriyle pek ilgilenmediği yönünde, bence [yönetimin] stratejisi bunun ilk etapta gerçekleşmemesini sağlamak” dedi.
Katzman sözlerini şöyle sürdürdü: “ABD İsrail’i Mısır’la mümkün olduğunca koordinasyon içinde olmaya teşvik ediyor ve bence bu da gerçekleşiyor. Ancak bunun ötesinde yönetimin herhangi bir planlama yaptığını sanmıyorum çünkü en kötü senaryonun gerçekleşmesini beklemiyorlar.”
“Kahire, acil durum planlaması amacıyla bu fikrin gündeme getirilmesinin bile IDF’ye yeşil ışık yakmak olarak algılanmasından endişe ediyor. Şimdilik durum bu gibi görünüyor ve Kahire bir mülteci krizini önlemek için Gazze sınırı boyunca güçlendirilmiş bir tampon bölge oluşturmaya odaklanmış durumda.”
Kızıldeniz Krizi
Gazze savaşı ve savaşın bölgeselleşmesi sürecinde ABD-Mısır ilişkilerinin bir diğer önemli boyutu da Kızıldeniz’deki güvenlik krizi. Kasım ayından bu yana Husiler, İsrail, ABD ve İngiltere’ye bağlı gemileri hedef alarak Gazze’ye destek verdikleri iddiasıyla Yemen açıklarındaki gemilere füze ve insansız hava araçları fırlatıyor. Sisi’ye göre geçen ay itibariyle Mısır’ın Süveyş Kanalı geliri kriz boyunca yüzde 40 ila 50 oranında azaldı.
ABD’nin eski Tunus Büyükelçisi Gordon Gray, RS’ye verdiği demeçte, Husilerin deniz saldırıları sırasında Süveyş Kanalı ücretleri açısından Mısır’ın tehlikede olduğu düşünüldüğünde, “Mısır’ın ABD’nin denizlerin özgürlüğünü garanti altına alma çabalarına yardımcı olması için güçlü bir teşviki” olduğunu söyledi.
Ancak Kızıldeniz’deki güvenlik krizinin yarattığı ekonomik sıkıntılara rağmen Mısır, Refah Muhafızı Operasyonu’na (RMO) katılmadı ve Kahire, Husilere karşı yaklaşık iki ay önce başlayan Washington liderliğindeki bombardıman mücadelesinde resmi bir rol oynamadı. Bunun nedeni Kahire’nin Husilerin gemilere yönelik saldırıları konusunda Batı’nın endişelerini paylaşmaması değil. Aksine Mısır ve ABD, Yemenli hiçbir grubun bölgedeki deniz taşımacılığını aksatmasına izin verilmemesi gerektiği konusunda hemfikir.
Nitekim Suudi Arabistan Mart 2015’te Kararlılık Fırtınası Operasyonu’nu başlattığında Mısır, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde güvenliği sağlamak üzere deniz kuvvetlerini görevlendirdi. O dönemde Sisi, Kızıldeniz’den bir “Arap gölü” olarak bahsetmiş ve Bab el-Mandeb’i “Mısır ve Arap ulusal güvenliği” için önemli olarak tanımlamıştı.
Ülke içindeki kamuoyu, Kahire’nin RMO’ya katılmamasını ya da ABD-İngiltere saldırılarını resmen desteklememesini büyük ölçüde açıklıyor. Pek çok Mısırlı şimdi hükümetlerinin Husilere karşı Washington ve Londra ile açıkça aynı safta yer almasını Kahire’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşını kolaylaştırması olarak görüyor.
Dunne, “Mısır [RMO’ya] katılmayı reddetti ve Mısır’ın perde arkasında bazı katkılarda bulunması mümkün olsa da böyle bir katkı şu anda çıplak gözle görülemiyor. Olsa olsa en azından bu kadarını yapabilirler” diyor.
DesRoches, Mısırlıların muhtemelen Londra’nın Yemen’deki Husi hedeflerini bombalamak için Mısır hava sahasını kullanmasına izin verdiğine inanıyor.
RS’ye konuşan DesRoches, “Tahmin yürütecek olursak, ABD’nin destek, istihbarat ve ikmal uçuşlarının muhtemelen Mısır hava sahasından geçtiğini düşünüyorum” dedi: “Mısırlıların füze izlerini ve fırlatma alanlarını tespit etmek için çeşitli yerlerden gelen istihbaratı ve ortak operasyon resmini paylaşmaları daha düşük bir ihtimal. Bu muhtemelen işbirliği yapmama yönündeki herhangi bir politika kararından ziyade Mısır’ın kapasite eksikliğinden kaynaklanıyor.”
Sonuç olarak, ABD-Mısır ittifakı güçlü olmaya devam ediyor. Ancak Kahire, Washington’un Gazze’nin yıkımındaki rolü ve Arap-İslam dünyasında artan yalnızlığı göz önüne alındığında bu ilişkiye daha dikkatli yaklaşmalı.