DÜNYA BASINI

Mısır ve Tunus adım adım böyle “periferileşti”

Yayınlanma

Arap dünyasında tartışmasız bir öneme ve konuma sahip Mısır, tarihinin en derin ekonomik kriziyle boğuşuyor. Ekonomisinin yapısal sorunlarının yanı sıra Kovid-19 sonrası küresel enflasyon ve yükselen faiz oranları, Mısır’ı son yılların en kötü enflasyonlarından birisiyle karşı karşıya bıraktı. Mısır yaşadığı krizden kurtulmak için büyük ölçüde Körfez ülkelerinden aldığı hibeler ve kredilere bel bağlamış durumda. Ülkenin ekonomisi enerji zengini Körfez ülkelerine giderek daha fazla bağımlı hale geldikçe Arap dünyasındaki öncü rolü de aşınıyor. Geçmişin Arap dünyasına yön veren önder ülkesi Mısır, dış politikada Körfez ülkelerine ayak uydurmak zorunda kalıyor. Benzer bir durum Tunus için de geçerli. Ciddi ekonomik krizle boğuşan ve dış finansman sorunu yaşayan Tunus, mali destek konusunda kendine el uzatan Cezayir’e uyum sağlamak zorunda kalıyor. 

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale bu iki ülkenin geldiği konumu “periferileşme” olarak niteliyor. Makale, iki ülkenin ekonomik görünümünü ve yaşanan krizi resmederek borç batağına ve dış finansmana nasıl bağımlı hale geldiklerini açıklıyor. Makale, bu bağımlılıkla eşgüdüm halinde dış politikalarında yaşanan dönüşümü açıklamaya odaklanıyor. 

***

Artan Borç Mısır ve Tunus’un Jeopolitik Periferileşmesini Nasıl Hızlandırdı?

Giriş

Yüksek borç seviyeleri ve değişen kurtarma stratejileri Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın jeopolitik manzarasını yeniden şekillendiriyor. Hidrokarbon ihraç eden ülkeler; Mısır, Ürdün, Lübnan ve Tunus gibi yüksek borçlu ülkeler karşısında daha fazla önem kazanıyor. Bu durum, düşük ve orta gelirli ülkelerin ekonomik marjinalleşmesini daha da kötüleştiriyor ve onları, örtüşen ya da çatışan nüfuz alanları bölgeyi parçalayan, hırslı, kaynak zengini fon sağlayıcılarla jeopolitik olarak aynı hizaya gelmeye zorluyor.

Borçlu ülkeler arasında Mısır ve Tunus, 2011’den bu yana farklı siyasi ve ekonomik gidişatlarına rağmen benzer zorluklarla karşı karşıya. Ardı ardına gelen gıda ve enerji fiyat şoklarının yanı sıra yükselen faiz oranlarından mustarip olan her iki ülke de dış mali destek sağlamaya çalışıyor. Dünyanın en büyük buğday ithalatçısı olan Mısır, yıllar süren kemer sıkma politikalarının ardından Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı şoklarla mücadele ediyor. Tunus ise giderek kötüleşen bir mali durum ve zar zor sürdürülebilir kamu borcuyla karşı karşıya.

Kovid-19 salgınından bu yana, iki ülkenin uzun vadeli yapısal kırılganlıkları olumsuz küresel ekonomik koşullarla daha da kötüleşti. Küresel ekonomideki uzun süreli yavaşlama nedeniyle doğrudan yabancı yatırımların azalması, küresel ticaretin ve kârlı Mısır ve Tunus turizm sektörlerinin daralması ve artan gıda ve enerji fiyatları, açıkları ve mali ihtiyaçları daha da ağırlaştırdı. Mısır, Aralık 2022’de Uluslararası Para Fonu (IMF) ile bir anlaşma imzalayarak kısa vadeli borçların büyük ölçüde dışarıya akmasının ardından bir felaketi önledi, ancak hâlâ esas olarak Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin cömertliğine güveniyor. Yine de KİK ülkeleri, önemli mali ihtiyaçları göz önüne alındığında Mısır’ı destekleme konusunda isteksiz davranıyor.

Tunus’ta Devlet Başkanı Kays Said, Temmuz 2021’de bir darbe düzenledikten sonra ülkenin on yıllık demokratikleşme sürecini tersine çevirirken Tunus’u Batılı destekçilerinden izole etti. Popülist otoriter rejimi büyük ölçüde komşu Cezayir’in sağladığı yetersiz mali desteğe dayanıyor. Mısır’ın mali gereksinimleri nedeniyle Körfez ülkeleriyle yakınlaşmak zorunda kalması gibi Tunus da geçmişteki daha bağımsız yaklaşımından uzaklaşarak Cezayir ile aynı şeyi yapmak zorunda kaldı.

Dış finansmana olan bu kronik bağımlılık Mısır ve Tunus için iki katmanlı bir periferileşme süreci yarattı. Her ikisi de küresel ekonomide periferik hale geldi, böylece ekonomi politikaları artık esas olarak dış finansman sağlama ve sürekli genişleyen finansman boşluklarını doldurmak için kreditörlerinin tercihlerini kabul etme zorunluluğuna dayanıyor. Aynı zamanda, hidrokarbon ihraç eden ülkelere bağımlılıkları, Mısır ve Tunus’un uzun süredir devam eden dış politika özerkliğinin altını oyarak Orta Doğu ve Kuzey Afrika jeopolitiği açısından periferileştiklerini de yansıtıyor.

Dış finansmana bağımlılık süreçleri

Mısır ve Tunus 2013’ten bu yana gıda, enerji ve faiz şokları nedeniyle yabancı mali kaynaklara önemli ölçüde daha bağımlı hale geldi. O yıl, Tunus 2011’deki ayaklanmanın ardından ilk IMF programını kabul ederken Mısır ekonomisini istikrara kavuşturmak için uzun vadeli mevduatlara ve KİK ülkelerinden gelen düşük faizli kredilere bel bağladı. Tunus da Mısır gibi 2016 yılında bir IMF programını kabul etti. Bu programlar her iki ülkenin de uluslararası finans piyasalarına erişimi için hayati önem taşıyordu. Ancak bu programlar Mısır ve Tunus’u uluslararası finans kuruluşlarının dayattığı koşullara maruz bıraktı ve onları dış şoklara, özellikle de ABD doları faiz oranlarındaki değişikliklere karşı daha kırılgan hale getirdi. Bu şoklar Mısır’da Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin rejimini daha da zorlayarak toplumsal gerginlik riskini artırırken, Tunus’ta ise Said’in otoriter liderliğini pekiştirme kabiliyetini ciddi şekilde törpülemeye devam ediyor.

Mısır’ın ekonomik sorunları 2011 ayaklanmasını ve ardından gelen istikrarsızlığı takip eden döneme kadar uzanıyor. Gıda güvensizliği, büyük cari ve ticaret açıkları, ülkenin dış finansmana olan bağımlılığını, dış borç stokunu ve borç ödeme yükünü artırdı. IMF anlaşmasının 2016 sonlarında tamamlanmasından bu yana Mısır hükümeti, Mısır poundunun keskin bir şekilde devalüe edilmesini ve bunun sonucunda enflasyon oranlarının yükselmesini içeren neoliberal bir gündem izledi. IMF programı aynı zamanda aralarında sübvansiyonların kesilmesi, kamu hizmetlerinin azaltılması ve dolaylı vergilendirmenin genişletilmesinin de bulunduğu ciddi kemer sıkma önlemlerini de dayattı.

Sisi rejimi, popüler olmayan kemer sıkma politikalarını uygulamak için siyasi muhalefete ve sivil toplum gruplarına karşı baskıcı önlemler aldı. Makroekonomik göstergelerin göreli iyileşmesi, Mısır’ın genellikle bir yıldan az vadeli olan dış borcuna kısa vadeli portföy yatırımlarını çekmek için gerekliydi. Gerçekten de 2000-2010’da ortalama yüzde 11,86’dan Mısır’ın dış rezervlerindeki kısa vadeli borcun payı 2011-2021 döneminde yüzde 29’a yükselerek üç katına çıktı. Bu, 2016’daki IMF anlaşmasının ardından çok yüksek olan reel faiz oranlarının yanı sıra Mısır’ın daha uzun vadeye odaklanma eğilimindeki doğrudan yabancı yatırımı çekme kapasitesinin azalmasıyla da ilgiliydi.

Başlangıçta, kısa vadeli borç, Mısır Merkez Bankası’ndaki KİK merkez bankalarından alınan mevduatlardan oluşuyordu. Ancak 2017 itibarıyla bunların yerini kademeli olarak uluslararası sermaye fonlarından kısa vadeli girişler aldı. Ancak bu, Mısır’ı küresel finans piyasalarının kaprislerine daha fazla maruz bıraktı. Bu durum aynı zamanda, daha uzun vadeli yatırımların yokluğunda kısa vadeli finansmanı çekmeye uğraşmak zorunda kalan Küresel Güney’deki çevre ekonomiler için kötüleşen borçlanma koşullarını da yansıtıyordu.

Tunus’ta ise durum biraz farklıydı. Ülkeye, 2010-2011 yıllarındaki halk ayaklanmasının ardından düşük faizli krediler, Tunus merkez bankasındaki mevduatlar, ABD garantili krediler ve Avrupa Birliği’nden makro-finansal yardım gibi çeşitli türlerde ve önemli miktarda sermaye girişi oldu. Bunlar, ülkenin 2015 ve 2016’daki terör saldırılarının ardından doğrudan yabancı yatırımlardaki keskin düşüş ve turizmdeki çöküşle başa çıkmasına yardımcı oldu. O dönemde Tunus, Tunus’un demokratikleşme sürecinden kaynaklanan demokratik bir rant fonlamasından yararlandı. Ancak Tunuslu karar alıcılar, uluslararası ortakların ne olursa olsun Tunus demokrasisini desteklemeye devam edeceğinden emin oldukları için uluslararası finans kuruluşlarının koşullarına uymak için hiçbir neden bulamadılar. Bu yüzden yönetici elitler Tunus’un borç yükünü azaltacak reformları uygulamak yerine, zaman kazanmak ve çok ihtiyaç duyulan ekonomik düzenlemelerden kaçınmak için (sermaye) girişine bel bağladılar.

Ülkenin kötüleşen mali durumu hükümeti 2016’da IMF anlaşmasını müzakere etmeye zorladı. IMF’nin talepleri arasında kamu sektörü harcamalarının ve sübvansiyonların azaltılması ve vergi reformunun uygulanması vardı. Ancak siyasi liderlerin, çatışan ekonomik ve sektörel çıkarları uzlaştırmadaki başarısızlığı, reformların kabul edilmesini ve kamu borcunun azaltılmasını zorlaştırdı. Programının ilerlemediğini gören IMF, 2019’da kredi dilimlerinin ödenmesini askıya almaya karar verdi. Bu, Tunus’un ekonomik durumu aşırı kırılgan hale geldikçe kurumun tutumundaki değişikliğe işaret ediyor.

Yurtiçinde, Tunus hükümetlerinin bir yük paylaşımı uzlaşması oluşturmadaki başarısızlığı, yerel oyuncuları -sendikalar, iş çevreleri ve şirketler- taleplerini ikiye katlamaya teşvik etti. Tunus, Kovid-19 salgınının patlak vermesinin ardından geciken reformların bedelini ödedi. Ekonomik faaliyet üzerindeki etki, 2020’de reel GSYH açısından yüzde 8,6’lık negatif bir büyüme oranına yol açarak 1956’daki bağımsızlıktan bu yana kaydedilen en büyük düşüşe neden oldu. Tunus bu şoktan kurtulmaya çalışırken, Şubat 2022’de Ukrayna savaşının başlaması mali dengesizliklerini daha da artırdı. Kamu borcu 2012’de GSYH’nin yüzde 47,7’si iken 2022’de yüzde 88’e yükseldi. Tunus’un 2011’de yüzde 21,7 olan dış borcundaki kısa vadeli borçların oranı 2021’de yüzde 32,4’e yükseldi. Kısa vadeli borçların toplam rezervlere oranı da 2011’de yüzde 51 iken 2021’de yüzde 152,5’e yükselerek önemli ölçüde arttı. Bu eğilimler, ülkenin dış finans piyasalarına olan bağımlılığını ve uzun vadeli döviz kaynaklarındaki (yatırım, turizm ve Tunus’un fosfat ihracatından elde edilen gelirler) keskin düşüşü işaret ediyor. Uluslararası enerji fiyatlarındaki hızlı yükseliş, gıda ithalatına olan aşırı bağımlılık ve küresel faiz oranlarındaki artış Mısır’da olduğu gibi Tunus’un da dövize olan ihtiyacını daha da artırdı. Ayrıca 2019’dan sonra Tunus, kredi notunun büyük derecelendirme kuruluşları tarafından periyodik olarak düşürülmesiyle uluslararası finans piyasalarına erişimini de kaybetti.

Bu kötüleşen durum karşısında Tunus, IMF ile yeni bir anlaşma arayışına girdi. Ekim 2022’de kurumla ön anlaşma imzaladı ve bu anlaşma IMF yönetim kurulunun onayını bekliyor. Said’in darbesi, reform taahhüdünün olmayışı ve Tunus’un önceki on yıl boyunca tutmadığı sözler, IMF’nin, Cumhurbaşkanı’ndan dört yıllık zorlu bir reform programına (2023-2027) başlamaya istekli olduğunu gösterecek önlemler talep etmeyi sürdürmesine yol açtı. Ancak Nisan 2023’te Said’in IMF koşullarını “dikte” olarak reddetmesiyle tam tersi bir durum ortaya çıktı. Bu durum Tunus tahvillerinin uluslararası piyasalarda daha fazla değer kaybetmesine yol açarak ülkenin kredi notuna daha da zarar verdi ve borç sürdürülebilirliğini tehdit etti. Derecelendirmesi en düşük olan AB, kendi iç düzenlemeleri nedeniyle daha fazla fon sağlayamayacak.

Tunus’un harcamalarını karşılayamaması ve önemli ölçüde uluslararası mali destek sağlayamaması, temel ithalatın güvence altına alınmasında sorunlara yol açmaya başladı. 2022’de şeker, bitkisel yağ, pirinç, kahve ve süt gibi temel ürünler süpermarketlerde bulunamamaya başladı. Tunus ve Mısır’ın finansman güçlükleriyle karşı karşıya kalmasının her iki ülkeyi de bölgesel siyasi yaklaşımlarını etkileyen ikilemlere itmesi şaşırtıcı değil.

Dış finansman ve jeopolitik sonuçları

Mısır ve Tunus, finansal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, dış politika görünümlerini gözden geçirmek ve onlara fon sağlayan ya da fon sağlayabilecek durumda olan ülkelerle uyum sağlamak zorunda kaldılar. Mısır için bu, Arap dünyasındaki ana siyasi yönelimleri belirleyen bir ülke olarak önceki rolünün aksine, onu KİK devletlerinin siyasi konumlarına yaklaştırdı. Tunus, yalnızca Cezayir’den anlamlı bir destek aldı ve geleneksel orta yol politikasını Kuzey Afrika meselelerine bıraktı. Bu değişimler, daha önce sömürge sonrası Arap tarihinde öncü rol oynayan iki ülkenin bölgesel periferileşme sürecini besledi.

Mısır’ın son on yıldaki ekonomik zayıflıkları, ülkenin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) tekrar tekrar mali desteğe ihtiyaç duyması anlamına geliyordu. İki Körfez ülkesi, Arap ayaklanması dalgasını durdurmak, İslamcıları iktidardan uzaklaştırmak ve Mısır’ı etki alanları içinde tutmak gibi siyasi ve jeostratejik nedenlerle durumu istikrara kavuşturmaya çalıştı. Katar da giderek artan bir rol oynadı. Mısır’ın Katar’a yaptırım uygulamak için Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’e katılmasının üzerine yıllarca süren yıpranmış ilişkilerin ardından, 2022’de Katar yatırımının Mısır’a dönüşünü kolaylaştıran diplomatik ve ekonomik bir yakınlaşma başlatıldı.

Ancak bugün Körfez ülkelerinin Mısır’a karşı tutumu değişti. Odak noktası artık yalnızca siyasi ve güvenlik konuları değil. Bunun yerine, KİK yatırımcıları, bazıları limanlar ve kamu hizmetleri gibi stratejik değeri olan devlet varlıklarının kontrolünü ele geçirerek yatırımlarından daha kârlı geri dönüşler arıyor. Buna paralel olarak, Mısır ekonomisiyle ilgili endişeler artıyor. Mısır’ın daha sık ve daha büyük kurtarma paketlerine bağımlı hale geldiği göz önüne alındığında, Körfez’deki hükümetler Mısır’ın makroekonomik politikalarına ilgi duymaya başladı. Tarihsel olarak Mısır, KİK ile olan güçlü bağlarını IMF finansmanının yerine kullanmıştı. O dönem bitmiş görünüyor. Aralık 2022’de IMF, Mısır için bir ilk olan KİK ülkelerinden fon sağlamayı “katalize etmeyi” kabul etti. Ayrıca, IMF koşullarına uygun olarak Körfez ülkeleri Mısır’ı, Mısır ordusunun ekonomiye katılımını azaltmaya ve devlete ait işletmelerin finansmanı konusunda daha şeffaf olmaya zorluyor.

Tunus da bir çıkmazda. On yıllık mali destek ve kolay paraya erişimin ardından ülke kendini Said hükümetinin altında sıkışmış buldu. Cumhurbaşkanı, herhangi bir yedek plan olmaksızın Tunus’u izole etmiş durumda. 2022’de yapılan ön anlaşmaya göre IMF, Tunus’a 1.9 milyar dolar sağlamayı kabul etti. Ancak kurum finansman boşluğunu diğer devletlerin doldurmasını bekliyordu. Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE’nin başlangıçta bunu yapması muhtemel olsa da nihayetinde bu işi Avrupa ülkelerine bıraktılar.

Tunus hükümetinin fon bulma konusundaki başarısızlığı, Said’in rejimini sağlamlaştırmak ve toplumsal gerilimleri yönetmek için ciddi mali kaynak sıkıntısı çektiğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı bunun yerine zaman kazanıyor ve Tunus’un mali ve ekonomik sorunlarının üstesinden gelmekte isteksiz olduğu ya da gelemediği yönündeki uluslararası görüşü meşrulaştırıyor. Said’in Şubat 2023’te “Sahra altı Afrika’dan gelen göçmenlere” yönelik ırkçı sözleri işleri daha da kötüleştirdi. Cumhurbaşkanı’nın yorumlarının yol açtığı şiddet ve tacize tepki gösteren Dünya Bankası, 7 Mart’ta 2023-2027 Ülke İşbirliği Çerçevesi görüşmelerini donduracağını ve önümüzdeki yıllarda Tunus’a olan taahhüdünü askıya alabileceğini açıkladı.

Said’in son IMF koşullarını reddetmesi, öncelikle bunların Tunus’un egemenliğinin ihlali anlamına geldiği kanaatine dayanıyor. Cumhurbaşkanı, Tunusluların, yozlaşmış bir elitin eylemlerinin sonucu olarak gördüğü ekonomik krizi çözmek için kendilerine güvenmeleri gerektiğine inanıyor. Paranoyak tarzı, uluslararası finans kuruluşları da dahil büyük ortaklara karşı güvensizlik yarattı. Bu güvensizliğe, Said’in Batı karşıtı söyleminin Tunus’un siyasi ve ekonomik bağlarında bir değişikliğe yol açmasından korkan ABD ve Avrupa ülkeleri de karşılık veriyor.

Said’in IMF’nin koşullarını reddetmesinin ikinci bir nedeni de halk protestolarından duyduğu korku. Cumhurbaşkanı’nın Tunus’un siyasi sistemini yeniden inşa etme ve kamu işlerini yönetme konusundaki tek taraflı tutumu onu pek çok toplumsal aktörden uzaklaştırdı. Geniş toplumsal koalisyonu bir araya getirememesi yeni siyasi sistemin meşruiyetini zayıflatıyor ve Said’i halk desteğindeki eksikliğini telafi etmek için güvenlik güçlerine bağımlı hale getiriyor. Devlet ve toplum arasındaki aracı kurumları görmezden gelmesi onu çoğu siyasi parti, işçi sendikası ve iş dünyasıyla çatışma içine soktu. Bu tablo, ekonomik durumun daha da kötüleşmesi ve aynı zamanda Tunus’un IMF anlaşmasının rağbet görmeyen şartlarını uygulaması halinde protesto riskini artırmaktadır.

İzole edilmiş olması nedeniyle Tunus sadece Cezayir’den gelen mali desteğe bel bağlamak zorunda kaldı. Bu destek; krediler, mevduatlar ve ayrıcalıklı fiyatlarla gaz tedariki yoluyla gerçekleşti. Said’in iktidarı ele geçirmesinden bu yana Tunus merkez bankasındaki Cezayir kredileri ve mevduatları 800 milyon dolara ulaştı. Ancak bunun bedeli, Tunus’un Fas ile olan çatışmasında Cezayir’in yanında yer alması oldu. Tarihsel olarak Tunus, rakip ülkeler arasında tarafsızlık olmuştur. Tunus mali açıdan Cezayir’e bağımlı hale geldiği için bu artık mümkün değil. Dönüm noktası, Said’in Eylül 2022’de Polisario Cephesi liderlerini Tunus’ta resmen kabul etmesiyle yaşandı ve Tunus’un Batı Sahra ihtilafında Cezayir’in pozisyonuna meylettiğini gösterdi. Cezayir’in desteklediği Polisario, Batı Sahra’nın Fas’tan ayrılmasını istiyor ve bu olay Tunus ile Rabat arasında açık bir diplomatik krizi tetikledi ve her iki ülke de büyükelçilerini geri çağırdı.

Mali kırılganlıkları göz önüne alındığında Tunus borçlarını ödeyememenin eşiğinde. Uluslararası finans kuruluşlarıyla bozulan ilişkileri, Körfez ve Avrupa ülkelerinden mali destek alamaması ve uluslararası finans piyasalarına erişememesi ülkenin borç sorunlarını ciddi şekilde ağırlaştırıyor. Tunus, Körfez ülkelerinin siyasi, ekonomik ve güvenlik önceliklerinde sınırlı bir rol oynuyor, bu nedenle KİK ülkeleri Tunus’a fon sağlamaktan kaçınıyor. Said’in destekçilerinin potansiyel bir alternatif olarak gördüğü Çin de devreye girmedi ve muhtemelen Tunus’un sorunlarından uzak duracak. Tüm bunlar ülkenin ekonomik ve siyasi çıkmazını daha da derinleştiren periferileşmesini pekiştiriyor.

Mısır’ın KİK’teki sponsorları karşısında periferileşmesi yıllar önce başladı ve giderek hızlanıyor gibi görünüyor. Mısır 2017’de Kızıldeniz’de üzerinde yerleşim olmayan ancak stratejik öneme sahip iki adayı -Tiran ve Sanafir- Suudi Arabistan’a devretti. Bu durum Mısır’da halkın tepkisine yol açtı. Riyad’ın adaları devralmak için çeşitli sebepleri vardı; en önemlisi de adaların 1950’de İsrail’in ele geçirmesini önlemek için Mısır’a devredilmeden önce Krallık’a ait olduğu iddiasıydı. Ancak bu hamle Mısır’da, Suudilerin mali yardımı karşılığında egemen toprakların teslim edilmesi olarak yorumlandı. Bu yorum, Mısır’ın mali açıdan Suudi Arabistan’a bağımlı olmasaydı muhtemelen adaları iade etmeyeceği düşünüldüğünde haklıydı.

Mısır ayrıca Arap dünyası ile İsrail arasında potansiyel bir aracı olarak jeostratejik önemini de kaybetti. Bu rol, 1979’da İsrail ile imzalanan barış anlaşmasından sonra Mısır’ın ABD ile ilişkilerinin temel taşlarından biri olmuştu. Ancak bugün, sözde İbrahim Anlaşmaları sayesinde, iki KİK ülkesinin (BAE ve Bahreyn) Mısır ve Ürdün’ün tekelini kıran Fas ve Sudan gibi İsrail ile diplomatik ilişkileri var. Belki de bu nedenle Mısır, İsrail’in sadece Arap devletleriyle değil Filistinlilerle de bir anlaşma yapması gerektiğine odaklanarak İbraham Anlaşmalarını üstü kapalı çekincelerle karşıladı. Ancak Mısır’da 2022’nin başlarında yaşanan ekonomik çalkantı ve KİK fonlarına acilen başvurulmasının ardından ülkenin dışişleri bakanı mart ayında İsrail’in ev sahipliğinde düzenlenen ve İsrail ile barış anlaşmaları imzalayan Arap devletlerinin de katıldığı Negev Zirvesi’ne katıldı. Bu durum, Mısır’ın İsrail-Arap normalleşme sürecinde aktif kalacağının sinyalini verdi ki bu süreçte önde gelen bir KİK ülkesi olan BAE, Mısır’ın bölgesel statüsünü gölgede bırakmış olsa da Mısır önemli bir rol oynadı.

Sonuç

Mısır ve Tunus istikrar için mücadele ederken, artan periferileşmeleri onları bir kısır döngüye sürüklüyor. Ekonomik sorunları biriktikçe, finansal ihtiyaçları daha da artacak ve bölgesel fon sağlayıcılara jeopolitik bağımlılıkları daha da derinleşecek. Sorun şu ki, jeopolitik marjinalleşmeleri, değişen bölgesel ve küresel jeopolitik bağlamda giderek daha önemsiz hale geldikleri için manevra alanlarını daraltıyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika derin dönüşümlerden geçerken, iş sonuçları belirlemeye geldiğinde Mısır ve Tunus kenarda kaldı. Mısır, Suudi-İran uzlaşmasında yer almazken, Mayıs 2022’de Cezayir Cumhurbaşkanı, sanki Tunus liderleri bunu kendileri yapamıyormuş gibi, Tunus’un iç siyasi krizinin çözümünde rol oynamayı teklif etti. Periferileşme bir kez başladığında, bunu tersine çevirmek çok zor olabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version