GÖRÜŞ

Neoconlar, Batı militarizmi ve mükemmel fırtına – 1

Yayınlanma

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana -Kore ve Vietnam haricinde- güçsüz ülkelerin işgali, vekil güçlerin işe koşulması ve sınırlı operasyonların ötesinde bir büyük savaşa girmemiş olan ABD, neocon’ların liderliğinde ‘mükemmel fırtınayı’ topluyor.

‘Büyük güç rekabeti’ stratejisi uyarınca, aynı anda ikisi de nükleer silahlı güçler olan Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti’ne yükleniyorlar. Özellikle Ortadoğu’daki yangının tüm dünyayı sarstığı bir ortamda, Amerikan hegemonyasının ilelebet idamesini merkezine alan bloklaşmayı derinleştiriyorlar. İşin aslı hiçbir ayar kalmadı.

Biden idaresinin son bir ayda; Ortadoğu’da kontrolden çıkabilecek bir savaşı, kilit müttefik İsrail’i ‘tırmandırma hakimiyeti ayrıcalığından’ da edecek şekilde önleyip yönetmesi, kimseyi yanıltmamalı. Aksine, 5 Kasım başkanlık seçimine giderken, Amerikan iç siyasetindeki çalkantılara eklenen Ortadoğu kriziyle, oluşturdukları dalganın üzerine binerek Kongre’de ‘savaş partisini’ kurdular.

‘Savaş partisi’; dünyada bitmeyen ABD savaşlarının Kongre’deki iki partili uzlaşmayı simgeleyen adlandırma. Son 30 yıla damga vuran her savaşta olduğu gibi Demokratlar ve Cumhuriyetçiler yine birleşti. Ve Kongre’de toplamı 95 milyar doları bulan ‘Ukrayna, İsrail ile Hint-Pasifik (Tayvan)’ askeri yardım fonlarını ayrı ayrı çıkarmakla kalmadılar. Cumhuriyetçi Michael McCaul’un önayak olduğu ’21. Yüzyılda Güç Yoluyla Barış Yasası’ eşliğinde; Rusya, Çin ve İran’a yaptırımlar, Rusya’nın dondurulan varlıklarını çalma yolunu açan ‘Ukrayna İçin Ekonomik Refah ve Fırsatların Yeniden İnşası Yasası (REPO) ile ‘TikTok yasası’ diye anılan Çin’i 9 ayda popüler bir şirketten ekarte etme hedefli ‘Amerikalıları Yabancı Düşman Kontrollü Uygulamalardan Koruma Yasası’nı da geçirdiler.

Yani; Demokrat Başkan Joe Biden’ın altı ay gecikmeyle kurduğu ‘savaş partisinde’ yok yok. Kapitalizmin sözüm ona özel mülkiyetin kutsallığı ilkesini ihlal ederek küresel mali sistemi sarsma riski taşıyan hamleler bilhassa önemli. Ucu Avrupa’dan Çin’e uzanıyor.

Bu koşullarda neoconların topladıkları ‘mükemmel fırtına’ iyi anlamakta fayda var.

ORTADOĞU’DA KONTROLLÜ KRİZ

Biden idaresi, 2014’de Kiev’deki darbe dizaynından kalma Ukrayna iç savaşını körükleyerek, 2022 Şubat’ında Rusya’yı özel harekata mecbur bıraktığı vekalet savaşını başlattığında, hesaba katmadığı unsur Ortadoğu’ydu. 7 Ekim 2023’de Hamas’ın İsrail’e baskınından bir hafta önce Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Ortadoğu’daki suküneti emsal göstermişti. Önceki başkan Donald Trump’ın İbrahim anlaşmalarının üzerine konan Biden idaresi, enerjisini engin kaynaklarına sınırsız erişim arzuladığı Rusya’nın rejim değişikliği ve/veya parçalanması projesine adamıştı.

Ne ki Biden idaresi beklemediği yerden ‘gol yedi’. İsrail, bir günde 1200 vatandaşının öldüğü, onlarcasının kaçırıldığı ortamda hışımla Gazza savaşını başlattı. İsrail’in katliamları ve şehir savaşının yarattığı ağır sivil kayıplarını, ABD’nin dünyadaki medya hakimiyeti bile kaldıramadı. Yedi aylık sürede; ABD BM Güvenlik Konseyi’nde zora düştü, Filistin davası canlandı, İsrail ‘soykırım davalısı’ haline geldi.

Netanyahu yönetimi ise Refah operasyonuna girişme sinyallerinin Batılı müttefiklerde bile alarm yarattığı koşullarda 1 Nisan’da kumarını oynadı. Suriye’nin başkenti Şam’daki İran Büyükelçiliğinin konsolosluk binasını vurdu. Enkaza dönen binada ikisi general yedi İran subayı öldürüldü. Viyana sözleşmesi alenen ihlal edilmişken, Batı Bloku BM Güvenlik Konseyi’nden bir kınamayı bile engelledi.

Ne ki, İsrail’in ya İran’ın geçmişte ‘yanıtsız bıraktığı’ saldırılardan hareketle yahut her koşulda ABD’yi İran’la çatışmaya sokma hesabıyla yaptığı bu saldırı, benzersiz sonuçlar üretti.

İran, İsrail’i 13-14 Nisan’da göstere göstere doğrudan vurdu. ‘Gerçek Vaat’ adı verilen misillemede İHA ve balistik füzeler, 5 saatlik sürede dalgalar halinde fırlatıldı. İsrail’i çok katmanlı savunma sistemine eklenen ABD-Britanya-Fransa üçlüsü koruyabildi. Fakat bu ‘kalkan’, ABD’li kaynakların da teslim ettiği üzere 9, belki de fazla füzenin hedeflerine ulaşmasına engel olamadı. İsrail’in Nevatim ve Ramon askeri üsleri ile rivayet o ki Hermon Dağı’ndaki Mossad üssü vuruldu. 5 saatlik savunmanın İsrail ve müttefiklerine maliyeti 1.3 milyar dolar oldu.

Tahran, ‘görece eski sistemler kullandıklarını’ söyleyip, ‘yenileri de var’ mesajı verirken, İsrail ‘stratejik caydırıcılığını’ bir yıl geçmeden ikinci kez hedef alan bu misillemeye 20 Nisan’da yanıt verdi. Doğrusu İran’ın hesaplı biçimde sınırlandırılmış gövde gösterisini karşılamaktan uzak kaldı. Natanz nükleer tesisinin de bulunduğu İsfahan’daki askeri üssü hedef alan saldırıya dair ABD’li yetkililer Amerikan medyasını örgütledi. O medya ‘İsrail’in başarılı yanıtına’ dair haberler geçti.

İranlılar ise üç İHA’nın hava savunma sistemi tarafından vurulduğunu duyurdu. Ertesi günü İsrail İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir kendi saldırılarının ‘zayıf kaldığını’ X hesabından ifşa ederken, İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ‘çocuk oyuncağı’ diye andığı İHA’larla verilen bu yanıtı ‘saldırıdan saymadıklarını’ söyledi.

Hakikaten uydu görüntüleri İsfahan’daki üste hasara işaret etmedi. Bu arada İsrail’e ait iki F-35’in Irak hava sahasından saldırı girişimine dair iddialar doğrulanmış değil. Bu krizden Tahran, nükleer tesislerinin hedef alınması halinde ‘barışçı nükleer doktrinini değiştireceği’ vurgusuyla çıktı.

Hesaplaşma boyunca CIA Başkanı William Burns’ün devrede olduğu, Umman’da İranlılarla konuştuğu belirtiliyor. Netanyahu’nun ise Biden ile görüşünce büyük ve sert yanıtı rafa kaldırdığı…

Her koşulda sonuç; sivil kayıplardan kaçınan İran’ın ‘stratejik caydırıcılık’ kapasitesini göğsünü gere gere sergilemesi olurken, İsrail üslerinde ‘çok az hasar olduğu’ anlatısı jeopolitik etkiyi kurtarmıyor.

Fakat Biden yönetiminin ‘realist’ tavrı dikkat çekici. Şüphesiz İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatarak seçim yılında petrol fiyatlarına tavan yaptıracağı bir çatışma işlerine gelmiyor. Kriz, Ortadoğu’daki kilit müttefikin zayıf görünmesi pahasına yönetildi. Tabii İsrail’in fırsat bulduğunda İran’ı hedef seçmesi hala beklenebilir. Hele Gazze çatışmasının ucu bucağı henüz görünmezken…

BIDEN’IN ASIL SAVAŞI

Krizle birlikte Batı’da İran’ın arkasında ‘Çin ve Rusya’nın olduğu’ analizleri sökün ederken, Biden ekibi asıl savaşlarına kolayca döndü. Aylardır Cumhuriyetçi partinin ‘önce Amerikacı’ kanadı güney sınırındaki göç kriziyle sınır güvenliğini talep ederek ayak diremekteyken, Temsilciler Meclisi’nin Başkanı Mike Johnson, yelkenleri indirdi. Sınır sorunlarını kenara koydu, İsrail için İncil pasajları okudu, ‘istihbaratı dinleyince Ukrayna için ikna olduğunu’ söyledi. Bush döneminden kalma “Xi, Putin ve İran şer ekseni” diye buyurdu.

Johnson’a Florida Mar-a-Lago’da görüştüğü Donald Trump’ın da onay vermesi çarpıcı. ‘Seçilirse 24 saatte Ukrayna savaşını bitirmekten’ söz eden Trump, liberallerin ‘Rusya casusu’ ithamlarına uğramıştı. Sonuçta Rusya Devlet Başkanı Putin’in “ABD’de kimin seçileceğinin kendileri için fark etmeyeceği” saptaması isabetle doğrulanmış oldu.

‘SAVAŞ PARTİSİNİN’ FONLARI

ABD Kongresi’nin onayladığı 95 milyar dolarlık askeri yardımın 61 milyar doları Kiev’e, 9 milyar doları insani yardım olmak üzere 26 milyar doları İsrail’e, 8 milyar doları ise Hint-Pasifik’e (Tayvan) ayrıldı.

ABD ve AB’nin bugüne kadar toplamda yaklaşık 200 milyar dolar fonladıkları Ukrayna için bu kez 61 milyar dolar kimseyi tatmin etmedi. Tüm Batı basını şimdiden ‘çok az çok geç’ diyor. Geçen yıl yaz taarruzu öncesi onca ‘mucize’ silah ve mühimmatın işe yaramamış olmasına rağmen ‘gecikme’ teması işleniyor. Fonlamanın adresi belli.

“Biz niye İsrail gibi korunmuyoruz” diye yakınan Zelenskiy aslında sadece 13.5 milyar dolar alacak. ABD’ye ait bir ‘şirket-devlet’ olarak zaten ödmeyeceği kredi şeklinde sunulan fonun yarısını başkan affedebilecek. Örneğin, 23.2 milyar doları ABD silah stoklarının yenilenmesi için; 11.3 milyar dolar bölgedeki ABD askeri operasyonları için kullanılacak. Ve paranın çoğu ABD askeri-sınai kompleksi ile başkanlık seçiminin kilit kararsız eyaletlerine gidecek. Patriotların üretildiği Arizona, Javelinlerin üretildiği Alabama, top mermilerinin üretildiği Pennsylvania, Ohio ve Texas…  (Askeri paketin içeriği için Brian Barletic’in The New Atlas kanalını öneririm.)

Askeri paketin en önemli unsuru 300 km menzilli ATACMS sistemleri. Donbass cephesinde durum Kiev’in aleyhine dönerken, Zelenskiy’nin ATACMS’lar dahil kimi deniz drone’larıyla Kırım Köprüsü’nü vurma şovu bekleniyor. Askeri uzmanlar, bunun sahada hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söyleseler de…

Hedef açık; Kiev’in 5 Kasım başkanlık seçimine kadar ‘dayanması’. Artık Fransız askerlerinin çaktırmadan sahaya indiği gibi ABD’nin tıpkı Vietnam/Kore örneğindeki gibi danışmanlarını artırma kisvesi altında savaşa katılımı beklenebilir.

VASAL AVRUPA RAHAT BİR NEFES ALDI

‘ABD’siz savaşı biz karşılayamayız’ diye beyan etmiş Avrupalılar Kongre’nin Kiev’e yeni fonlamasından memnun. Macaristan ve Slovakya dışında ‘müzakere’ diyen zaten yok. Avrupalılar şimdi Rusya’nın sürekli imha ettiği hava savunma sistemlerinden ellerinde kalanları sunmak üzere seferber oldular.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg adeta ‘silah/mühimmat bizden, insan kaynağı sizden’ diye buyurmuşken, Kiev’in seferberlik yasası da çıktı. İlk sonucu Banderacı rejimin Avrupa’ya kaçan askerlik yaşındaki Ukraynalılar için konsolosluk hizmetlerine son vermesi oldu. ‘404’ şirket-devletin bu icraatının ‘insan hakları ve hukuku’ işine geldiği gibi yorumlamaya başlayan AB’nin itirazıyla karşılaşmasını beklemek gerçekçi değil.

Yıllardır güvenliğini NATO üzerinden ABD’ye havale edip ‘zenginliğine bakan’ Avrupa, ABD’nin dediğini yapmak zorunda. Yani halklarına ‘savaş pazarlaması’. Bu yüzden Donbass iç savaşında bombalanan Ruslar ve Rusça konuşan nüfusun görmezden gelinmesi ve ‘Putin bizi işgal edecek’ propagandası lazım. Bırakın Avrupa’yı, Ukrayna’nın batısındaki Lvov’la dahi ilgilenmeyen, 1989 öncesi Doğu Avrupa’nın başlarına açtığı dertleri anımsayan bir siyasi liderliğin bulunduğu Rusya’nın ‘Dunkirk sahillerine ulaşacağı’ yönünde fantastik bir tema sunuluyor. Kendine ‘analist’ diyenler, Rusya’nın NATO üyesi olup 5. Madde şemsiyesinde bulunan Baltık ülkelerine yahut Polonya’ya saldıracağını öne sürüyorlar. Haritaya şöyle bir bakmak 30 yıldır kimin nereye yayıldığını gösterirken…

RUSYA, ÇİN VE VARLIK HIRSIZLIĞI

Rusya’nın bu olup bitenlere şaşırdığı söylenemez. Ruslar, Donbass sahasında ilerlerken, ele geçirdikleri Batı’nın ‘mucize silahlarını’ 9 Mayıs Zafer Bayramı öncesinde Moskova’da sergilemekle meşguller. Özel askeri harekatı provokasyonlarla da ilgilenmeden bildikleri gibi sürdürüyorlar. Batı’da bahsi açılan ‘savaş ekonomisi’ onlar için geçerli görünmezken, IMF yaptırımlara rağmen Rusya ekonomisinin yüzde 3’ü aşan büyüme oranlarına atıf yapıyor.

Asıl kritik gelişme, 34 trilyon dolara ulaşan rekor borçlarıyla ilgili krizi çözmek yerine başkalarının rezervlerine el koyarak gelir elde etmeye odaklanan ABD’nin varlık çalma girişimi. Rusya’nın ABD’deki REPO yasası ile çalınabilecek 5 milyar dolarlık dondurulmuş varlığı var. 300 milyar dolara yakın asıl büyük meblağ ise başta Brüksel olmak üzere Avrupa’da. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde dahil kimi finans uzmanları Rusya varlıklarına el koymanın ‘euro’ ve mali piyasalarda yaratacağı sıkıntılara işaret ediyorlar. Avrupa aylardır Rusya varlıklarının işletilmesinden elde edilen faizleri çalma yahut özel tahviller çıkarma tartışmalarıyla paraları Kiev’e aktarmanın ‘hukuki’ icat yollarını tartışıyor. Rusya da dava açmaya ve Rusya’daki Batılı varlıklara el koymaya hazırlanıyor.

Biden yönetiminin Avrupa ile birlikte tasarladığı bu aleni hırsızlığın Çin’le hesaplaşmayı etkilememesi, mali sistem açısından açık emsal teşkil etmesi kaçınılmaz. Kongre’nin ‘TikTok yasasının’ başka Çin şirketleri üzerinde ‘Demokles’in Kılıcı’na dönüşmesi işten bile değilken, Ukrayna’nın yanında Tayvan’ı da fonlayan neocon Biden yönetimi, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ı Pekin’e göndererek ültimatomlarını da çektiler.

ABD kara birliklerinin geçen şubatta konuşlandığı Tayvan ve Hint-Pasifik’te ikinci bir Ukrayna olmak üzere kışkırtılan Filipinler eşliğinde ABD’de ‘savaşırsak Çin’i yeneriz’ temaları da belirdi. Bu koşullarda Putin’in mayıs ayındaki Pekin ziyareti, dünyayı hızla savaşa taşıyarak ‘mükemmel fırtına’ hazırlayan neocon’lara odaklı olacak. Blinken’ın Çin’e Çin’i tehdit etme ziyareti ve Pekin’in yanıtları ise bir sonraki yazıya…

Çok Okunanlar

Exit mobile version