ABD’deki Politico haber sitesine bakılırsa, Demokratik Parti içerisinde kimileri Biden yönetiminin ‘dünyada çoklu savaş cephelerine müdahil olmanın ağırlığı altında ezildiğinden’ kaygılı. Hem de başkanlık seçimi senesinde… Haksız sayılmazlar.
Biden’ın 2014 darbesi sürecinden beri şahsi savaşı olan Ukrayna’da durum onca paraya ve silaha rağmen gerçekten vahim. İsrail’in, Hamas’ın 7 Ekim baskını sonrası Gazze’deki savaşı çığırından çıkmakta ve ABD’nin en sıkı müttefiki BM’nin en üst yargı organı tarafından ‘soykırımla’ itham edilmekte. ABD’nin, başarısı tartışmalı bölge dizaynında Irak ve Suriye sahalarında tutunduğu üsleri açık hedef. Kızıldeniz’de müttefik Britanya ile birlikte eskortluk yaptıkları gemileri Ensarullah (Husi) hareketinden koruyamayarak alenen aşağılanmaktalar. Hepsinin üzerine ‘ezeli hasım’ İran, göstere göstere Erbil’in yanı sıra 1300 km ötedeki İdlib’de bir vakitler liberal Amerika’nın ‘ılımlılık’ medeti umduğu Heyet Tahrir-üş Şam bölgesini vurabilmekte. Bölgedeki müttefikleri ABD’yi zorlayan bir vekalet savaşı yürütürken, İran artık doğrudan devreye girmekte…
Biden yönetiminin seçim yılında çoklu cephelerdeki dış politika sarsıntılarına geçen hafta Demokratların göç politikalarına başkaldıran Cumhuriyetçi yönetim altındaki Teksas eyaleti eklendi. Ama bu ayrı yazının konusu. Bugünden yarına görünen o ki Demokrat Başkanı Joe Biden, yeniden Donald Trump ile kapışacak gibi durduğu 5 Kasım seçiminde adeta Jimmy Carter’ın akıbetine koşuyor.
TRUMP’IN ORTADOĞUSU, BIDEN’IN ORTADOĞUSU…
ABD’nin sarsıntı yıllarının ardından Trump ekarte edilip Barack Obama’nın başkan yardımcısı Joe Biden başa geldiğinde Ortadoğu için ne düşünüldü ve ne hamle yapıldıysa tam aksi oldu. Yeni savaş çıkarmamış Trump, bölgede İran’ı hedef seçmiş, nükleer anlaşmayı çöpe atmış, Kasım Süleymani’yi de Bağdat’ta suikastla öldürmüştü. İsrail’i de İbrahim/Abraham anlaşmaları ile bölge ile barıştırma yolunu açarak ihya etmişti. Yemen’de Obama’nın savaşını sürdürmüş ve Suudilerin vahşi savaşının destekçisi olmuştu.
Biden idaresi gelir gelmez Yemen’de Husileri terör örgütü listesinden çıkarıp barış arayıcısı pozisyonu aldı. İran’la nükleer anlaşmanın yeniden müzakeresine soyundu. Dört senede gelinen yer vahim… Bütün hışmıyla Ukrayna savaşı çıkarıp Rusya’yı mağlup etme hırsıyla dolup taşan Biden, Ortadoğu perspektifinin çöküşüne tanıklık ediyor.
Trump, İsrail’e kayıtsız şartsız destekle eleştirilmişken, bunun zor zamandaki tartışmalı icracısı Biden oldu. ABD Başkanı, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze’de hışımla intikama yönelmesi yerine, 7 Ekim saldırısını BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine taşıyıp verili uluslararası ilişkiler sistematiğini de kullanarak adımlar atması, askeri misillemelerini dengelemesini telkin etmek yerine açık çek verdi. Dünyada çizmeye çalıştığı imajı da batırdı. Yıldızının barışmadığı Netanyahu’nun Trump varken mevzu bile olmayan hamlelerini göğüslemek durumunda kalan Biden, kendi ordusunu da açık hedef yaptı.
‘İRAN’ VURGUSU VE ABD’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ
Gazze’nin alevi, Amerika’nın irili ufaklı üslerine kaçınılmaz olarak sıçrıyor. Biden ve ekibi ise Gazze savaşının kaynattığı Ortadoğu’da bir süredir boş yere ‘İran’ı anıp durmuyor. İran’ın ‘müttefiklerimiz’ dediğine ABD ‘vekil güçler’ diyor. 2003 işgali sonrasında ekonomik olarak ABD’ye bağlanmış, bölünmüş Irak’ta IŞİD bahanesiyle Amerikan güçlerinin ‘sonsuz konuşlanması’ sağlanmışken, rejim değişikliği projesi patlamış olan Suriye’de yasadışı ABD askeri varlığı, bölge ülkeleri tarafından hoş karşılanmıyor.
Biden idaresi 7 Ekim’den bu yana 150’den fazla saldırı ile karşı karşıya kaldı. ‘İran’ın vekil güçleri’ vurgusuna ‘ABD askerleri öldürülürse…’ diye kırmızı çizgi çekti. Ve şimdi bu kırmızı çizginin aşılmasıyla karşı karşıya.
ÜRDÜN’DEKİ GİZLİ CIA ÜSSÜ
Geçen pazar sabahı haber Ürdün-Suriye sınırından geldi. ABD’nin Suriye’deki yasadışı askeri varlığının odağındaki Tanaf üssünün 20 km doğusunda ve anlaşılan Ürdün topraklarının içerisinde Kule 22 istihbarat üssü İHA’lı saldırıya uğradı. CENTCOM, 3 Amerikan askerinin öldüğünü, 40’a yakınının yaralandığını açıkladı.
Kısa süre öncesinde Irak İslami Direnişi, Irak’ın batısındaki Ayn el-Esad hava üssünü balistik füze ile vurarak bilinmeyen sayıda ABD askerinin yaralanmasına yol açmıştı. ABD de Irak’ta IŞİD’le mücadelede nam salmış devlete bağlı Haşdi Şabi unsurlarını vurarak yanıt vermişti. Ne ki Washington vekalet savaşında ilk askerlerini Ürdün’de yitirdi.
Öyle anlaşılıyor ki, Kule 22 sıradan bir askeri nokta değil. CIA’nın Levant’ta bulunan süper gizli istihbarat ve operasyonlar istasyonu. Wall Street Journal, ABD’nin İHA saldırısını bir başka ABD İHA’sı üsse görevden dönerken yakalandığı için durduramadığı iddiasını aktardı. Doğrulanmış değil. Fakat böylesi bir üssün iyi korunduğunu varsaymak gerekir. Her koşulda asker kayıpları ve yaralanmalar Amerikan yönetimini öfkelendirdi.
Bu yazı yazılırken, Biden idaresinin misillemeye karar verdiği duyurulmuş, haliyle detayları açıklanmamıştı. Amerikan misillemesi için mükemmel fırsat çıkmış görünüyor ama tam olarak nereye, kime, nasıl? Amerikan medyası; İran’ın Irak ve Suriye’deki unsurlarının ve/veyahut İran’ın kilometrelerce uzakta Körfez’deki donanma unsurlarının vurulabileceğini öne sürüyor. Ve misillemenin ‘haftalar sürebilecek bir kampanya’ olacağını….
VEKALET SAVAŞTA MANİDAR ZAMANLAMA
Gazze savaşının başından bu yana Lübnan’daki Hizbullah hareketi dikkat çekici biçimde eylemlerini sınırlı tutmayı seçerken, Yemen’deki Ensarullah hareketi (Husiler) dünya deniz ticaretini etkileyen hamleleriyle öne çıktı. Irak ve Suriye sahalarındaki vekalet çatışması ise yarattığı siyasi sonuçlar bakımından daha sancılı.
Irak’taki durum Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani hükümetinin hassas dengelerini etkilenebilir. Trump üç yıl önce Bağdat’ta Kasım Süleymani ve Haşdi lideri Ebu Mühendis’i suikastla öldürttüğünden beri Irak parlamentosu ABD güçlerinin gitmesini istiyor. Ne ki Irak parlamentosu; ülkenin anayasasını işgalle yazdırmış ABD’nin dikkate aldığı bir makam değil.
İşin aslı Amerikan varlığını izah etmek için ‘IŞİD’le mücadele’ temalı açıklamalar artık insanı gülümsetiyor. ABD çekip gitse, bölge ülkeleri ortak güvenlik sistemi kurabilseler, acaba böyle bir yapı ayakta kalabilir mi?
Soru çok. Ancak böylesine bir ortamda Kule 22 olayı öncesinde Foreign Policy dergisi Pentagon ve Dışişleri kaynaklarına dayanarak tuhaf bir habere yer verdi. ABD yönetiminin Irak ve Suriye’deki askeri misyonları çekmeyi düşündüğü öne sürüldü. Beyaz Saray yalanladı. Ardından Irak Dışişleri Bakanlığı ABD’nin Büyükelçisi Alina Romanowski’nin ‘IŞİD’e karşı kurulmuş uluslararası koalisyonun aşamalı olarak sona erdirilmesi ve ikili ilişkilere dair görüşmelerin başlatılacağını’ duyurdu. Bu süreçte koalisyon güçlerinin güvenliğinin garantilenmesinden bahsedildi. Pentagon şefi Lloyd Austin ise görüşmeleri ‘ikili güvenlik ortaklığına geçiş’ olarak koyarken, bunun Ağustos 2023’te kurulan askeri komisyon çerçevesinde yürütüleceğini vurguladı.
ABD’nin Irak’tan çekilmesine ihtimal veren çıkar mı? Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Suriye’den çekilmeyeceklerini açıkça dile getirdi. Zaten aksini düşünen yoktur. Irak ise 2003 işgalinden bu yana zaten merkezi otoritenin zayıf tutulduğu, petrol gelirlerinin mali kontrolünü de Amerikalıların belirlediği bir ülke. Şüphesiz Şii nüfusun çoğunluğu Washington’ın pozisyonunu İran ile bilek güreşiyle dengelemesini gerektiriyor.
Ve şimdi Gazze çatışmasıyla ‘Direniş Ekseni’ denen İran’ın müttefikleri ABD’yi ‘daha ağır bir yıpratma savaşı’nın odağına oturttular. Biden Kule 22’den vurulmaya İran’a yönelik çok ağır misillemeyle yanıt verse, bölgesel savaşı patlatabilir. ‘Vekil’ dediklerini vursa, ne elde edebilir? Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
Üstelik, olanları izleyen, bölgesel bağlamda Türkiye, İran ve Rusya görünürde koordinasyon halinde. Geçen hafta üstüne Suriye çözümü için Astana formatının 21’inci toplantısı yapıldı. Ortak açıklamada, ‘ABD’nin ayrılıkçı ve terörist gruplara destek vermekten vazgeçmesi, Suriye’nin kaynaklarına yasadışı el koymayı ve transfer etmeyi durdurması, tek taraflı yaptırımlarına son vermesi ve Suriye işgalini bitirmesi’ vurgusu dikkat çekti.
ABD-İRAN MİSİLLEME PAZARLIĞI
Fakat seçim sürecindeki Amerika’da zayıf görünmek ve kamuoyundaki ‘İran’ vurgulu retorik, Biden idaresine İran’ı hedeflemeyi dayatıyor. Kule 22 olayından sonra Beyaz Saray Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, “Saldırının arkasında İran ve desteklediği grupların olduğunu biliyoruz” demiş ama “İran ile bir savaş arayışında değiliz” diye eklemişti.
“Kendi seçtiğimiz bir zamanda ve şekilde tüm sorumlulardan hesap soracağız” diyerek son yıllarda İranlıların benzeri söylemlerini yankılayan Başkan Biden ise Ulusal Güvenlik ekibi ile üst üste toplantıların ardından ‘Olanlardan İran’ı sorumlu tuttuğunu’ belirtti fakat “Orta Doğu’da daha geniş bir savaşa ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Aradığım şey bu değil” diye ekledi.
Kule 22 saldırısında rolü olmadığını söyleyen İran dünyaya ‘müttefiklerinin eylemlerine kendilerinin karar verdiği’ temasını sunuyor. ABD’ye de ‘savaş istemiyoruz ama korkumuz yok’ mesajı veriyor. Diplomatik aracı İsviçre kanalıyla İran ve ABD arasında ‘misilleme pazarlığı’ bile yapıldığı anlaşılıyor.
IRAK İSLAMİ DİRENİŞİNDEN GERİ ADIM
Bu bakımdan ABD misillemesinin beklendiği salı gecesi Irak İslami Direnişi’nden gelen açıklama çok dikkat çekici. Hizbullah Tugayları Genel Sekreteri Abu Hussein Al-Hamidawi’nin imzasıyla yapılan açıklamada, ‘Irak hükümetini utandırmamak için işgal güçlerine karşı askeri ve güvenlik operasyonlarının askıya alındığı’ ve Gazze’nin ‘başka yollarla savunulmasına devam edileceği’ belirtildi. Bu kararda ‘Irak hükümetinin talebinin etkili olduğu’ belirtilirken, Irak İslami Direnişi’nin Gazze’deki mazlumları ‘başkalarının müdahalesi olmaksızın kendi iradesiyle desteklediğinin’ altının çizilmesi manidar.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, yüksek perdeden konuştu, görünümü “1973 savaşından daha tehlikeli bir durumdayız” diye tarif etti. Doğrusu ABD’nin Trump döneminde yapılanlardan farklı bir misillemesine pek ihtimal vermiyorum. Medyaya ‘şatafatlı sunum’ öngörülebilir olsa bile…
KIZILDENİZ’DEKİ AŞAĞILANMA VE ÇİN’DEN RİCACI OLAN ABD
Biden idaresinin belki de daha net görünümünün somutlandığı hat Yemen. ABD’nin Britanya ile birlikte ‘Refah muhafızı’ operasyonu hiç de yolunda gitmiyor. En son ABD Donanması’nın 24 Ocak’ta eşlik ettiği iki Amerikan bayraklı Maersk konteynır gemisini Kızıldeniz’den geçirme hamlesi hüsranla sonuçlandı. Husi saldırıları karşısında gemiler geri dönmek zorunda kaldı. Şirket Kızıldeniz geçişini askıya aldığını duyurdu. Amerikan askeri eskortu işe yaramıyor. Öyle ki, ABD’nin 5. Filo komutanı Charles Bradford Cooper, Yemen füze ve İHA’larının hedeflerini 75 saniyede vurduğunu belirtirken, “Düşünmek ve karar vermek için 9 ila 15 saniyeniz var” diye eklemiş. Husiler hafife almaya gelmiyor.
Üstelik bu durum ABD’yi küresel hasımları karşısında zora sokuyor. Nitekim Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ı Çinlilere ricacı olmaya göndermesi en açık ispatı. Sullivan, geçen cumartesi Tayland’da Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşmesinde Kızıldeniz’deki Husi saldırılarını durdurmak için Tahran üzerinde nüfuzlarını kullanmalarını talep etti. Çinliler hiç oralı olmadı. Batı medyasına servis edilenin aksine Çin’in görüşmeye dair açıklamasında ‘Ortadoğu’ ifadesi dışında tek bir kelime yok. ABD’nin taleplerine dair açıklamalar perde arkasında bir sonuç verse bile dünya kamuoyuna yönelik duruş ‘Çin duvarı’. Husiler Rusya ve Çin gemilerine geçit verirken, Çin diplomasisi Gazze çatışmasının ateşkes ve barış konferansıyla bitirilmesini vurgulamaya devam ediyor.
ABD’nin Ortadoğu bölgesindeki 45 binden fazla askerinin varlığı hep ‘istikrar’ ile izah edildi. Artık kime, neyin güvencesinin olacağı giderek belirsizleşiyor. Biden seçim yılında barış ve savaş arasında seçim yapmak zorunda. İlki ABD’nin artık yitirdiği diplomatik yetenek ve cesareti gerektiriyor. Biden’ın ikincisine cesaret edebileceği koşullar ise açıkçası pek mevcut görünmüyor. Durumları adeta ‘Araf’ta kalmak’.