ABD yönetimi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya yönelik olası tutuklama kararı iddiasıyla ilgili UCM’nin “yetkisinin olmadığını” savundu. Aynı ABD yönetimi geçen yıl UCM’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında çıkardığı yakalama kararının haklı bulmuştu.
İsrail’de yayın yapan Kanal 12 televizyonunun 19 Nisan’da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Gazze Şeridi’nde savaş suçları işlediği gerekçesiyle Başbakan Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi başta olmak üzere üst düzey İsrailli yetkililer hakkında uluslararası tutuklama emri çıkarma üzerinde çalıştığı iddiasından sonra harekete geçen İsrail Dışişleri Bakanlığı, olası tutuklama emri çıkarılması ihtimalinde oluşabilecek yansımalara karşı dünyadaki büyükelçiliklerinden hazırlıklı olmalarını istedi.
İsrail basını da İsrailli yetkililerin, UCM’nin Avrupa seyahatlerinde ortaya çıkacak şekilde bazı yetkililere “gizli tutuklama kararı” çıkarmasından endişelendiğini gündeme getirdi.
Yedioth Ahronoth gazetesinde yer alan habere göre, UCM’nin olası tutuklama kararına karşı çalışan ekipte yer alan İsrailli bir kaynak, mahkemenin İsrailli yetkililere karşı gizli tutuklama kararı çıkarabileceği yönündeki endişeleri olduğunu aktardı. Haberde, mahkeme tarafından olası bir gizli tutuklama kararı çıkartılan İsrailli yetkililerin, bu durumu ancak Avrupa’ya seyahat ederken öğreneceğine inanıldığı da vurgulandı.
İsrailli gazeteci ve siyasi analist Ben Caspit ise “Walla” sitesi için kaleme aldığı yazıda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun tutuklama kararını engellemek adına yoğun telefon trafiği yürüttüğünü aktardı. Adı açıklanmayan İsrailli 2 yetkiliye dayandırılan haberde, Netanyahu’nun ABD Başkanı Joe Biden’dan UCM’nin olası tutuklama kararını engellemek için yardım istediği aktarıldı.
UCM’nin olası tutuklama kararını değerlendiren Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre, UCM’nin yetkileri konusunda ABD olarak bugüne kadarki pozisyonlarının değişmediğini ve mahkemenin İsrailli yetkililer hakkında hüküm verme yetkisine sahip olduğunu düşünmediklerini söyledi. ABD’li sözcü, UCM’nin hem Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırıları hem İsrail yönetiminin Gazze’deki saldırılarıyla ilgili olarak yetkisinin olmadığını, “UCM soruşturması konusunda görüşümüz açık ve net. Biz bunu desteklemiyoruz ve onların bu alanda yargı yetkisi olduğuna inanmıyoruz” sözleriyle savundu.
ABD Başkanı Joe Biden, UCM’nin geçen yıl Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında çıkardığı yakalama kararının haklı olduğunu savunmuştu. Putin’in açık bir şekilde “savaş suçları” işlediğini ifade eden Biden, UCM hükümlerinin kendileri de dahil pek çok ülke tarafından tanınmamasına rağmen, alınan kararın “çok güçlü bir işaret” olduğunu iddia etmişti.
1998 yılında İtalya’nın başkenti Roma’da toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Konferansı’nda UCM’nin kurulması, “Roma Statüsü” adı altında kararlaştırılmıştı. Karar bugüne dek 120’den fazla ülke tarafından kabul edildi. ABD’nin Putin söz konusu olduğunda haklı bulduğu ancak İsrail’de yetkisiz olduğunu ileri sürdüğü UCM’ye Rusya da İsrail de taraf değil.
İsrail’in hakkında açılan davalar
Güney Afrika, geçen yıl kasım ayında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının soruşturulması için UCM’ye başvuruda bulunmuştu.
Daha sonrasında Güney Afrika, 29 Aralık 2023’te, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle İsrail aleyhine UAD’de dava açmıştı.
Güney Afrika, Gazze’deki durumun aciliyet teşkil etmesi sebebiyle UAD’den ihtiyati tedbirlere hükmetmesini istemiş ve tedbir talebine ilişkin duruşmalar, 11-12 Ocak’ta Lahey’deki Barış Sarayı’nda yapılmıştı.
Divan, 26 Ocak’ta açıkladığı tedbir kararlarında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesinde tanımlanan fiillerin işlenmemesi için elinden gelen tüm önlemleri almasına, İsrail ordusunun Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesindeki fiilleri işlemesini engelleyecek önlemleri ivedilikle almasına, Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırım çağrısı yapanları önlemek, engellemek ve cezalandırmak için gereken tüm adımları atmasına, Gazze’deki Filistinlilerin karşılaştığı olumsuz yaşam koşullarını ortadan kaldırmak için ihtiyaç duyulan temel hizmetlere ve insani yardımın sağlanmasını mümkün kılan acil ve etkili önlemleri almasına, Gazze’deki Filistinlilere karşı Soykırım Sözleşmesi’nin ihlalini gösteren delillerin yok edilmesini önlemek ve korunmasını sağlamak için etkili tedbirler almasına ve kararın yürürlüğe girmesinden itibaren 1 ayda alınan tüm tedbirler hakkında mahkemeye bir rapor sunmasına hükmetmişti.
Güney Afrika, İsrail’in Refah’a saldırı planı nedeniyle yeni tedbir talebinde bulunmuştu.
UAD, 28 Mart’ta “Gazze’deki Filistinlilerin karşılaştığı kötüleşen yaşam koşullarını, özellikle de kıtlık ve açlığın yayılmasını göz önünde bulundurarak” üç yeni tedbire hükmetmişti.
Buna göre Divan, İsrail’den “Birleşmiş Milletler ile tam bir işbirliği içinde, Gazze’deki Filistinlilere gıda, su, elektrik, yakıt, barınma, giyim ve hijyen ihtiyaçlarının yanı sıra tıbbi malzeme ve tıbbi bakım da dahil olmak üzere acilen ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımın, kara geçiş noktalarının kapasitesinin ve sayısının artırılması ve gerekli olduğu sürece açık tutulması da dahil olmak üzere, ilgili tüm taraflarca engelsiz bir şekilde sağlanması için gerekli ve etkili tüm tedbirleri gecikmeksizin almasına” hükmetmişti.
Divan ikinci tedbir kararında İsrail ordusunun, Gazze’de ihtiyaç duyulan insani yardımın ulaştırılmasını engellememek dahil olmak üzere, Soykırım Sözleşmesi kapsamında korunan grup olan Gazze’deki Filistinlilerin haklarını hiçbir şekilde ihlal etmemesini istemişti.
Divan üçüncü tedbir kararında ise, verilen ek tedbirlere ilişkin İsrail’den aldığı önlemleri bir ay içerisinde Divan’a raporlamasına karar vermişti.