Rusya, nükleer caydırıcılık politikasını güçlendirme ve Batı’nın potansiyel müdahalelerine karşı daha detaylı stratejik adımlar belirleme arayışında. Bu doğrultuda, Vladimir Putin’in açıkladığı değişiklikler doğrultusunda, özellikle Belarus gibi müttefiklere verilen nükleer garantiler gibi caydırıcı önlemler öne çıkıyor.
Rusya Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu Dünya Askeri Ekonomisi ve Stratejisi Enstitüsü’nün hazırladığı, Caydırıcılıktan Gözdağına başlıklı raporda “Rusya’nın Ukrayna’daki özel askerî harekâtı, nükleer caydırıcılık politikasının Batılı elitler, özellikle de Amerikalılar üzerinde yeterince etkili olmadığını gösterdiği belirtildi. Raporda, “Bu yüzden, yıkıcı bir savaşı önlemek adına caydırıcılık unsurlarının daha detaylı ve etkili hale getirilmesi gerekiyor,” ifadelerine yer verildi.
Vedomosti gazetesine göre, rapor halihazırda Dışişleri Bakanlığı’na iletildi. Bakanlık ise, raporun yazarlarının “jeopolitik süreçlere dair kişisel görüşlerini” yansıttığını ve “Rusya’nın resmi tutumu” ile bağdaştırılamayacağını ifade etti.
Raporda, Rusya’nın caydırıcılık stratejisini güçlendirmesi gerektiği savunuluyor. Sergey Karaganov, Dmitriy Trenin ve Sergey Avakyants gibi uzman yazarlar, nükleer caydırıcılığı artırmaya yönelik dokuz farklı tür caydırıcılıktan bahsediyor.
Yazarlara göre, en büyük sorun Rusya’nın jeopolitik caydırıcılıkta yaşadığı başarısızlık.
1990’larda göz ardı edilen bu caydırıcılık ihtiyacı, NATO’nun genişlemesiyle Ukrayna’daki çatışmaya kadar uzanan bir sürece neden oldu.
Yazarlar, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri müdahale sırasında nükleer caydırıcılığının kısmen işe yaradığını, ABD ve müttefiklerinin doğrudan müdahaleden kaçındığını belirtiyor.
Ancak yazarlar, gözdağı, yani savaş durumunda düşmana kabul edilemez bir zarar verileceği sinyalinin etkinliğinin azaldığını vurguluyorlar.
Yazarlar ayrıca, ABD’nin NATO müttefiklerine sağladığı nükleer güvenlik garantilerini “blöf” olarak değerlendiriyor. Soğuk Savaş döneminde Amerikalıların Avrupa’da nükleer bir savaşa karşılık olarak SSCB’ye saldırma niyetinde olmadıklarını savunan uzmanlar, özellikle Avrupalı elitlerin Ukrayna’daki çatışmanın tırmanmasına yönelik mevcut yaklaşımını tehlikeli buluyor.
Bu nedenle, Rusya’nın “tırmanma merdiveni” olarak adlandırılan ve Batı’nın belirli provokatif adımlarına karşı hangi tedbirleri alacağını detaylandırması gerektiği ifade ediliyor.
Raporda, düşmana yönelik nükleer saldırının en son çare olarak görülmesi gerektiği, fakat insansız hava araçları ve siber saldırılara karşı farklı stratejik adımların öne çıkabileceği belirtiliyor.
Nükleer doktrinin değiştirilmesi kapsamında, terk edilmiş topraklara yapılacak bir saldırı gibi seçenekler de tartışılıyor.
Aynı zamanda, mevcut nükleer doktrindeki “devletin varlığını tehdit eden” ifadesinin “devletin ve halkın stratejik çıkarlarını tehdit eden” şeklinde değiştirilmesi öneriliyor.
Bu kapsamda Belarus’un nükleer silahlarla korunmasına yönelik doğrudan garanti verilmesi de tavsiye ediliyor. Güvenlik Konseyi’nin 25 Eylül’deki toplantısında Devlet Başkanı Vladimir Putin, nükleer doktrinin güncellenmesi gerektiğine dikkat çekmişti.
Ekonomi Yüksek Okulu Askeri ve Ekonomik Çalışmalar Merkezi Direktörü Prohor Tebin, Rusya’nın nükleer doktrininin güncellenmesi önerisinin kitabın temel unsurlarından biri olduğunu belirtti.
Tebin, “25 Eylül 2024’teki toplantıda, Devlet Başkanı Putin, ülkenin nükleer doktrinine ilişkin üç temel değişiklik önerdi. Birincisi, nükleer olmayan herhangi bir devletin, bir nükleer devletin desteğiyle Rusya’ya saldırısının ortak bir saldırı olarak değerlendirileceği. İkincisi, nükleer silahların hava-uzay saldırı araçlarının kitlesel olarak fırlatılmasına karşı kullanılabileceği. Son olarak, Belarus’a nükleer güvence sağlanması,” diye konuştu.
Diğer yandan Rusya Dış İlişkiler Konseyi (RIAC) uzmanı Aleksandr Yermakov, mevcut nükleer caydırıcılık stratejisinin tamamen etkisiz olduğunu söylemenin mümkün olmadığını belirtti.
Yermakov’a göre, ABD ve Batı Avrupa’nın çatışmaya katılımını sınırlayan ana unsur nükleer tırmanma tehdidi, ancak uzman, bu tehdidin daha da güçlü hale getirilebileceğini vurguladı.
Yermakov, “Dünyadaki nükleer silahlar bir şekilde ortadan kalksa, uzun menzilli hedefleri vurma kapasitemiz önemli ölçüde sınırlanır ve NATO ülkeleri neredeyse dokunulmazlık hissine kapılabilir,” dedi.
Rusya Bilimler Akademisi Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Oleg Krivolapov ise önceki belgelerin nükleer caydırıcılığı yeterince derecelendirmediğini belirtti.
Krivolapov’a göre, Rusya ordusu sınırlı bir nükleer savaşın yönetilmesinin imkânsız olduğunu kabul ediyor.
Bu bağlamda, 1950’ler ve 60’larda Amerikalı teorisyenlerin sınırlı nükleer savaşın faydalarına yönelik argümanlarına katılmadıklarını ifade deden Krivolapov, “Eğer nükleer caydırıcılık tam anlamıyla işe yaramıyorsa, yakın gelecekte tamamen işlevsiz hale gelebilir,” değerlendirmesini yaptı.