SÖYLEŞİ
Rusya’nın yeni dış politika vizyonu
Yayınlanma
Rusya – Ukrayna savaşının uluslararası ilişkilerde köklü ve kalıcı değişimleri beraberinde getirdiği bir gerçek. Burada tartışmalı olan husus değişimin gideceği yön ve alacağı biçim. Geleceğin neye benzeyeceğini bire bir tahmin etmek mümkün değil. Ancak olasılıkları görmek açısından canlı ve dinamik olarak işleyen Türk-Rus ilişkilerini irdelemek öğretici. ABD’nin müttefiklerine ve dünyaya dayattığı yaptırımlara katılmayan Türkiye, Rusya ile ilişkilerini her alanda geliştiriyor. Batı kurumları içindeki kurumsal varlığını da sürdürmeye devam ediyor. Yeni güçlenen Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi kurumlara ilgi gösteriyor.
Rusya ile pratik ilişkilerdeki iş bitiricilik ise ayrı bir seviyeye ulaşmış durumda. Astana sürecinden Tahıl Koridoruna, askeri iş birliklerinden çatışmalı alanlardaki ortak eylemlere kadar bir dizi uzlaşı, uzlaşamama ve müzakere süreci akıyor. Türk-Rus ilişkilerinde şu an için çekilen fotoğraf seneye muhtemelen çok daha fazla değişmiş olacak. Acaba iki devlet de Soğuk Savaş’a ve tarihe dayanan eski kalıplarını kırıyor mu? Ya da eski “kalıp” ile yeni belirsiz çok kutuplu düzen arasında plansız bir şekilde salınım mı söz konusu…
Elbette bu değişimin sınırlarına ve ulaşacağı noktaya siyasi liderler ve onları iş başına getiren toplumlar karar verecek. Ancak biz de bu sürece fikir zemininden katkı koyabiliriz. Bu düşünceden hareketle St. Petersburg Devlet Üniversitesi Diplomatik Araştırmalar Direktörü Prof. Dr. Stanislav Tkachenko ile konuştuk. Rusya lideri Vladimir Putin’in sık sık fikir toplantılarına katıldığı Valdai Kulübü’nün de üyesi olan Prof. Tkaçenko, Rus dış politikasının Ukrayna savaşıyla ile birlikte kökten değişeceğini ve Batı ile olan ilişkilerde normalleşmenin nesiller alacağını söylüyor. Tkaçenko’ya göre “zorlayıcı diplomasi” Batı’ya karşı belli ölçülerde başarısız oldu ve artık Afrika, Latin Amerika ve Asya’ya açılma zamanı. Türkiye’nin ise Moskova’dan bakınca uluslararası ilişkilerde “yeni bir olgu” olarak görüldüğünü dile getiren Tkaçenko, Türkiye’nin çok kutuplu yeni ortamda bir kutbun lideri olma potansiyeli taşıdığı değerlendirmesini yaptı. Çok kutuplu ortamda sürekli müzakere ve diyaloğun önemine atıf yapan Tkaçenko çok kutupluluğu özetle; “ilişkilerin üç beş yılda bir baştan sonra değişebileceği esnek bir sistem” olarak tarif ediyor…
- Hoş geldiniz Profesör Stanislav Tkaçenko, bize vakit ayırdığınız için teşekkürler.
Beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim, çok memnun oldum.
- Profesör, ilk sorum bu devasa savaşın sıfır noktasıyla alakalı olacak. Her gün Ukrayna sorunu hakkında konuşuyoruz. Bildiğimiz gibi Rusya Ukrayna’daki faaliyetlerini “özel askeri operasyon” olarak tanımlıyor. Batı ise “Rus işgali” ya da “Rusya’nın saldırısı” gibi başka terimler kullanıyor. Başta ben de bu çatışmanın adı hakkında emin değildim belki de başka bir tanım gerekiyordur. Bu sorunun ilk nasıl başladığını bunca bilgi bombardımanı altında soruyorum. Bu konudan sonra da günümüze gelip yeni süreçteki Türkiye-Rusya ilişkilerini ve Rusya’nın Orta Doğudaki büyük stratejisini konuşacağız.
Şu an Ukrayna’daki çatışma ile ilgili sorunla başlayacak olursam, bir düşünce kuruluşu sayılabilecek Valdai Kulübü’nün düzenlediği ve Rus Devlet Başkanının da katıldığı foruma ben de katıldım. Ayrıca Valdai Kulübü’nün üyesiyim. Bu sene de düzenlenen forumda Rus Devlet Başkanıyla dört saat boyunca konuşma fırsatımız oldu ve orada başkana sorulan sorulardan birisi Ukrayna’daki şu an olan durumun bir “iç savaş” olduğuna katılıp katılmadığıydı. Putin de “Evet bu doğru, bu bir iç savaştır” diye cevap verdi. Bu aslında şu an yaşanan çatışmanın en önemli boyutlarından birisi. Çünkü şimdi ben ne kadar jeopolitik düzenden ve Avrupa’nın yeni güvenlik yapılanmasından bahsetsem bile eski Sovyet Cumhuriyetlerinde yaşayan insanların düzeyinde en nihayetinde bu bir iç savaştır. Ama tabi Batı ile Rusya arasındaki bu çatışmanın özüne dönecek olursak aslında 21. yüzyılın başlarındaki tek kutuplu dünya George W. Bush yönetiminde başlamıştı. İlk karşı karşıya gelme ise 2004’te Ukrayna’daki sözde Turuncu Devrim’di. Bundan sonra ilişkilerimiz 2014’te Doğu Ukrayna’daki çatışmaya kadar kötüleşmeye devam etti ve başta Kırımlılar ve Sivastopol Rusya’ya katıldı. Yani 2022’deki çatışmaya giden bu süreç aslında kaçınılmazdı. Bu gibi bir çatışmaya giden bu süreci engellemek imkansızdı. Dolayısıyla benim görüşüme göre Rus hükumeti çok hızlı bir hamleyle ilk vuruşu yapmaya karar verdi. Çünkü bir yandan da Ukrayna’nın bir vekil olduğunu ve bu çatışmanın sadece bir iç savaş olmadığını aynı zamanda Rusya ile ABD ve saldırgan NATO üyeleri arasında, Rusya’yı Avrupa Siyasi-Ekonomik Bölge’sinden atmaya yönelik bir vekalet savaşı olduğunu da görüyoruz. 2021 Aralığından beri çatışmanın bu safhasında Rusya ABD’ye, NATO’ya ve OECD’ye Avrupa’nın yeni güvenlik yapılandırılması için müzakere tekliflerinde bulundu ve Rus teklifleri Batı tarafından reddedildi. Şubat’ın sonlarında başlayan bu askeri operasyon da bu uzun kitabın sadece bir sayfası oldu.
“İlk planda öngörülenler gerçekleşmedi”
- Profesör, siz bu çatışmayı engellemenin hiçbir yolu olmadığını söylediniz ama bazı uzmanlar da “Rusya’nın bu savaştan kaçınma ihtimali var mıydı?” diye soruyor. Çünkü yine bir değerlendirmeye göre bu Rusya için hazırlanan bir tuzaktı. Siz Rusya’nın tıpkı Afganistan’da olduğu gibi stratejik bir hata yapıp kendini kırılgan bir noktaya getirmiş olabileceğini düşünüyor musunuz?
Ukrayna’nın silahlandırılmasının Rusya’yı bu çatışmada savurma ve nihayetinde kendiliğinden yenilmesini sağlama amacı olduğunu söyleyen makale ve yazıların sayısı gittikçe artıyor. Çünkü bu yaklaşıma göre Rusya aslında kendisinin varlığına güvenliğine ve istikrarına çok da büyük bir tehdit olmayan bir savaşta ama bu görüş artık Rusya’da popülerliğini yitirmeye başladı. Çünkü Ukrayna’nın 2022’de Luhansk ve Donetsk bölgelerine ve 2023’te de Kırım’a operasyon düzenlemeye hazırlandığı yönündeki istihbarat bilgileri ortaya çıktı. Elbette hala devam eden bir süreçten bahsediyoruz. Hiç şüphe yok ki 2022 Şubat’ında Moskova’daki, Kremlin’de birçok insan buradaki özel askeri operasyonun hemen hemen aynı zamanlarda gerçekleşen Kazakistan’daki olaylardaki gibi olacağını değerlendirdi. Tıpkı Kazakistan’daki gibi birkaç bin paraşütçü ile bu isyanın veya terör saldırılarının bastırılabileceğini düşünenler vardı. Tabi bu ilk planda öngörülenler gerçekleşmedi ve şimdi de Rusya yeni hedefleri amaçlayan yeni bir strateji geliştiriyor. Bu süreçte söylemler de oldukça değişti. Ukrayna’nın Nazilerden arındırılmasından başlayan bu söylemler çok temel sorunlara yöneldi. Bu temel sorunların başında Rusya Federasyonu’nun güvenliği ve Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğinin garantisini aldığı, askeri altyapının şeffaf olduğu, iki tarafın da birbirine ani saldırılarda bulunamayacağı, Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden yapılandırılması gibi konular var.
“Türkiye’nin köprü olacağını umut ediyoruz”
- Okuduğum bir makalenizde “Rusya’nın zorlayıcı diplomasisi” dediğiniz, Başkan Putin’in dış siyasette aldığı kararlar ve Rusya’nın diplomatik eğilimleri hakkında bir kavramdan bahsediyorsunuz. Sorum ise Rusya’nın dış politikadaki eğilimlerinin Ukrayna’yla beraber nasıl değişeceği üzerine. Mesela Rusya ‘zorlayıcı diplomasi’den uzaklaşıp başka bir dış siyaset modeline geçiş yapabilir mi?
Bu büyük oranda akademik bir soru aslında. Çünkü SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya için asıl meselelerden ve araştırma konularından birisi Rusya’nın askeri ve nükleer gücünün nasıl dış siyasetin gerçek bir alanında kullanılabileceği ve nasıl Avrupa’daki ve dünyadaki kurumlar tarafından hak ettiği değeri alabileceğiydi.Bahsettiğiniz makalem tam olarak bu konuyla ve Putin’in 1999’da Başbakan olduktan ve 2000’de Devlet Başkanı olduktan sonra geliştirdiği tüm mekanizmalarla alakalıydı. Bu yıl Ukrayna’daki çatışma ve ekonomik yaptırımlar Rusya’nın dış siyasetini kökten değiştirecektir ve hatta bu sürece çoktan girmiş bulunmaktayız. Rusya’nın ABD ve Avrupa’yla ilişkilerinin bozulmuş olduğunu görmek hiç zor değil. Bu ilişkileri tekrar uygun bir tabana oturtmak birkaç nesil ya da 20 ila 40 yıl arası bir zaman alacaktır. Bazı değerlendirmelere göre de ekonomik bağlar, birtakım aracılar yoluyla doğrudan veya dolaylı olarak devam edecek. Türkiye’nin de Rusya ile Avrupa arasındaki yatırım ve ticari akışın yeniden düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynayacağını umut ediyoruz.
“Rusya, ABD ve Avrupa için tehdit oluşturmuyordu”
Ayrıca Rusya’ya yaptırım uygulayan ve Ukrayna’daki savaşa dahil olan aşağı yukarı 50 ülkenin yanı sıra bu çatışmada Rusya’yı destekleyen ya da tarafsız olan dünya nüfusunun da yüzde 80’ini oluşturan yaklaşık 150 ülke bulunmakta. Bunların başında BRICS üyeleri ve Şangay İşbirliği Örgütü üyeleri ve diğer örgütler geliyor. Dolayısıyla uzun vadede Rusya’nın dış siyasetteki eğilimleri öncelikle Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle ekonomik ve ticari bağlar kurmaya yönelik olarak değişecektir. St. Petersburg’da yapılan ekonomi zirvesinde yaklaşık 50 Afrika ülkesi lideri Rus liderlerle birlikteydi. Yani Rusya uzun vadeli stratejisini artık bu yönde kurmaya başladı. Rus dış siyasetinin yeniden şekillenmesinden bahsediyoruz ve bunun da sebebi Rusya’nın eski “zorlayıcı diplomasisi”nin ABD ve Avrupa ile ilişkiler bağlamında başarısız olması. Bunun birçok sebebi vardı. Mesela Rusya, ABD ve Avrupa güvenliği açısından doğrudan bir tehdit oluşturmuyordu. Rusya’nın nükleer silah kullanması hiç olası değildi ve konvansiyonel silahları da NATO üzerinde müthiş bir tehdit oluşturmuyordu. Böylece hem Rusya hem de NATO için Avrupa’nın güvenlik mimarisini kökten değiştirecek yeni stratejik adımlara yönelik uygun bir alan oluşmuştu.
- Profesör, yakın dönemle ilgili bir sorum var. Rusya’nın bu zorlayıcı diplomasi çizgisini devam ettirebilmek için içeride yeterli gücü var mı? Ayrıca Rusya’nın iç siyasetini ve gücünün sınırlarını merak ediyoruz. Mesela Rusya’da farklı bir küresel düzen hayali olan bir güç, bir siyasi parti veya bir siyasi sınıf mevcut mudur?
Oldukça zor bir soru. Öncelikle Rus ekonomisinde, Rus finansal sisteminde ve Rus ticari sisteminde mevcut siyaset ve durum şaşırtıcı bir şekilde iyi gidiyor. 2022 yılı için cari dengemiz artıda seyrediyor. Bütçe sistemimiz şimdilik güvende, sağlıklı işliyor. Bir yandan Rus Rublesi değer kazanıyor. Yani makroekonomik açıdan baktığımızda ve dış ticaret yapısına baktığımızda Rusya fena bir durumda değil diyebilirim. Öte yandan Rusya’nın Ukrayna’daki faaliyetlerine halkın desteği oldukça yüksek. Tabi ki şimdi Rusya’da farklı siyasi güçler bulunuyor ve Rusya’nın mesela Herson’da ve Harkiv Oblastı’ndaki askeri başarısızlıkları tartışılıyor. Uzun vadeye baktığımızda da Rus ordusu modernize ediliyorken Batılı akademisyenler ve siyasetçiler, bazı kanaat önderleri anketlerle Rusya’nın içerisinde, örneğin sol partilerden Komünistlerden veya milliyetçilerden, Rusya’ya karşı bir muhalefet aramaya çalışıyorlar.
“Rusya’da yapısal bir muhalafet yok”
Nitekim bu partiler zaten alenen Rusya’nın askeri operasyonu hakkında şüphelerini dile getiriyorlar. Aynı zamanda bu muhalefet oldukça teknik bir seviyeden ilerliyor. Yapısal bir muhalefet ise bulunmuyor. Bunun sebebi biraz da halkın mutlak bir çoğunluğunun bu çatışmadan ötürü sosyoekonomik refahının müthiş ölçüde kötü etkileneceğini düşünmemesidir. Tabi ki cephedeki can kayıpları Rusya Federasyonu için üstlenmesi çok ağır bir yük. Ayrıca Ukrayna’da bu askeri operasyonun bitmesi üzerine giderek artan beklenti, cephedeki durum donması, müzakerelerle ilgili. Sonuç olarak ihtilafın çözülmesine yönelik seçenekler de Rus kamuoyunda oldukça popüler.
- Profesör, şimdi ise Türkiye – Rusya ilişkilerine gelmek istiyorum. Moskova bu kaotik ortamda Türkiye’nin rolünü nasıl değerlendiriyor merak ediyorum. Mesela bir süper güç adayı olarak mı görüyor? Bu bir seçenek… Veya geçici bir arabulucu olarak mı, ya da Batı bloğunda güvenilir bir NATO üyesi olarak mı, yoksa çok kutuplu dünya düzeninin kutuplarından biri olarak mı görüyor Moskova Türkiye’yi ? Moskova’nın, Türkiye’yi orta vadede yakın bölgemizde ve küresel ölçekte nasıl değerlendirdiğini merak ediyorum.
Bu sorular için çok teşekkür ediyorum Rus dış siyaseti açısından çok önemli sorular bunlar. Her yıl en az birkaç kere akademisyenler ya da gazeteciler Putin’e “Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ne düşünüyorsunuz? Ona güveniyor musunuz? Sizce istikrarlı ilişkiler kurabileceğiniz birisi olarak görüyor musunuz?” gibi sorular soruyorlar ve cevabı her zaman “evet” oluyor. “Ülkesine ve milli çıkarlarına sahip çıkan birisi. Anlaşma yaptığımızda da sözüne ve hareketlerine güvenebileceğimiz birisi” diye cevap veriyor.
Genelden daha özele inecek olursam Rusya Türkiye’yi sayısı beşi geçmeyecek tam olarak bağımsız olan ülkelerden birisi olarak görüyor. Bu Rusya’da da yeni ortaya çıkan bir tanım. Bu gibi ülkeler kendi çıkarlarına küresel çıkarlardan veya uluslararası örgütlere bağlılıklarından daha fazla önem veriyorlar. Türkiye’nin dışında bu ülkeler arasında Suudi Arabistan, Kuzey Kore, Brezilya, İran, Hindistan ve tabi ki Çin gibi ülkeler var. Bu gibi ülkeler gerçekten yeni çok kutuplu düzende kendi kutuplarını oluşturabilecek ülkeler. Çünkü bunlar kendi bağımsızlıklarını kazanmış yüzlerce yıllık tarihi olan medeniyetleri temsil eden ülkeler. Aynı zamanda bunlar kendi bölgelerindeki entegrasyonun yer yer serbest ticaret anlaşmalarıyla ve bazen de gümrük birlikleriyle merkezini oluşturan ülkeler. Bu açıdan baktığımızda Rusya, Türkiye’yi klasikleşmiş askeri ve siyasi ittifaklar arasında rekabet ve yarıştan daha öteye gidebilen, uluslararası ilişkilerdeki yeni bir olgu olarak görüyor.
“Putin, Türkiye’ye ve Erdoğan’a güveniyor”
Çift kutuplu sistemde dış siyasette ABD’ye ya da SSCB’ye biat etmeniz yeterliydi. Ancak artık sistem tam olarak çok kutuplulaştı ve bu kutupların kendi aralarındaki anlaşmalar da gelişmeye başladı. Bence de bu uzlaşmalar hali hazırda ilerleyen müzakerelerle sürdürülebilir ve sürdürülmeli. Şimdi Rusya ve Türkiye arasında ilişkilerde gördüğümüz şey ise hassas konular hakkında aralıksız müzakereler ve bu çok önemli. Ukrayna’daki çatışma, Rus ve Ukrayna tahılının Türkiye üzerinden küresel pazarlara ihracatı, Orta Doğu’da ve Suriye’deki durumlar, enerji projeleri, taşıma ve lojistik koridorları gibi…Yani buradan yaklaşmakta olan dünyanın iki ittifakın oyunun kurallarını belirleyip bazen çatışıp bazen ilişkilerin iyileştiği Soğuk Savaş dönemindeki gibi bir istikrar sağlamayacağını anlayabiliyoruz. Gelmekte olan çok kutuplu dünyada, kalıcı ittifakların aksine tamamen bağımsız olan devletler arasında sürekli müzakereler görülecek. Bu da her üç ya da beş yılda bir ilişkilerin değiştiği, bazen daha uzlaşmacı bazen daha az uzlaşmacı olurken, karşılıklı saygının hep olduğu ve çok kutuplu dünyanın hep olacağı anlayışıyla bu çok kutuplu sistemin Rus dış siyasetinde daha da öne çıkacağı görülüyor.
Bu tarz bir girizgahla başladıktan sonra şunu söylemek istiyorum: Biz Türkiye’yi çok güvenilir ve işlevsel bir arabulucu bir vekil ve barışı sağlayan bir unsur olarak ya da Rusya’ya gerçekleşen gıda krizinde, ticaret gibi çok temel konularda yardım edebilecek bir ülke olarak değerlendiriyoruz.
Putin birden çok kez Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanına güvendiğini 2021’de ve 2022’deki Valdai Forum’larında da söyledi. Çünkü aslında Türkiye Cumhurbaşkanının ülkesini hem içerde hem de uluslararası camiada nasıl koruduğunu anlayabiliyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kalıcı üyelerinin değiştirilmesi yönündeki fikirlere veya 21. yüzyıldaki süper güçlerin yeniden tanımlanması konusundaki tartışmalara Rusya çok fazla önem vermiyor. Birleşmiş Milletler örgütü 80 yıl önce kuruldu ve dünya o zamandan bu yana çok köklü değişimler geçirdi. Şu anda da küresel sistemdeki süper güçlerin aralarındaki ilişkiler üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Tam bağımsız ülkeler için ve çok kutuplu dünyanın Rus, Çinli ve Hint bölgelerinde askeri ittifaklar oluşturulabilecek ancak sürekli olarak ekonomi çevre ve ticaret gibi konularda müzakerelerin yapılabileceği bir forum oluşturduk.
“Rusya, Suriye’de askeri bir operasyondan memnun olmayacak”
- Sayın Profesör, şimdi biraz resmi daraltmak istiyorum çünkü bir yandan da bu sıralar Suriye’de Türk Ordusu’nun operasyon yapma ihtimalini konuşuyoruz. Rusya’nın böyle bir olası operasyona tepkisi nasıl olur. Çünkü biliyorsunuz Türkiye YPG’yi NATO’nun terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın bir uzantısı olarak tanımlıyor ama bir yandan da Batı yıllardır YPG’ye silah yardımlarında bulunuyor. Türk toplumu Moskova’nın Türkiye’nin yapacağı olası bir operasyona tepkisini merak ediyor…
Öncelikle bu tabi ki yüksek siyaset ve diplomasisinin bir konusu ve Rusya’nın tam olarak tutumu ne olacak bilmiyorum, ama yine de Kremlin’den Başkan Putin’in yardımcısından ve Dışişleri Bakanlığından konu üzerine birtakım sinyaller veriliyor. Öncelikle bu askeri operasyondan pek memnun olmayacağız. Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlıyoruz, İstanbul’da ve sınır bölgesinde gerçekleştirilen terör saldırılarını düzenleyenlerin cezalandırılması gerektiğini düşünüyoruz.Rusya aynı zamanda güvenlik istihbaratı veya bu saldırıları düzenleyenlerin yakalanmasında işbirliği yapmaktan da memnuniyet duyacaktır. Ancak Rusya olarak maalesef savaşın çok riskli bir iş olduğunu biliyoruz.
Türk Ordusu oldukça büyük, NATO’nun en büyük ikinci ordusu ve oldukça profesyonel. Ancak dağlık ve engebeli arazide bir operasyona gidiyor. Bildiğiniz gibi Rusya, Suriye’deki muhalif Kürt güçlerin büyüklüğünü hesaplamaya çalışıyor. Ve binlerce asker olduğunu hesapladılar. Bu operasyon yavaş ve kanlı ve uzun bir çatışmaya dönebilir. Tabi tam olarak bilemiyorum ama Rusya’nın Türkiye’ye muhtemel mesajı şu olacaktır: Gelin, Kürt güçlerinin bir çeşit bağımsızlık arayışıyla hareket ettikleri alanı sınırlandırmak için Suriye yönetimiyle yani Başkan Esad’la bir işbirliği yapalım. Tabi ki Rusya’nın politikası bölgeyi Amerikalılardan temizlemek ve silah ve diğer askeri teçhizatların aktarılmasını engellemek olacaktır. Çünkü o bölgedeki Kürt güçlerinin saldırabilmesi ve barınabilmesi için ABD desteği hayati bir koşul olarak duruyor. Yani öncelikle Rusya, Suriye ve Türkiye arasında müzakereleri kendine dayanak görüyor ve görecektir. Rusya arabulucu bir rol oynamaya da hazır durumdadır. Tabi askeri seçenek de göz ardı edilmemeli ve bu durumda da Rusya 30 kilometrelik güvenli bölgenin dışındaki etkiyi olabildiğince azaltmaya çalışacaktır.
“Ortadoğu’daki varlığımızın yapısı değişiyor”
- Profesör, son sorum ise Ortadoğu ile ilgili. Rusya’nın hem İsrail hem de Suriye ile özel ilişkileri var. Ukrayna Savaşı Rusya’nın Ortadoğu siyasetlerini nasıl değiştirdi?
Burada iki ana nokta var. Birincisi doğal olarak Rusya şu an Ukrayna’ya odaklanmış durumda ve Ortadoğu’daki Rus varlığı giderek azalıyor. Baktığımızda Ortadoğu’daki birliklerin geri Rusya’ya çekildiğini ve Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki donanmasının da azaltıldığını görüyoruz. Aynı zamanda Rusya’nın Suriye’yle ve İsrail’le özel bir ilişkisinin olduğunu söylediniz ancak 10 yıl önce bir hayal gibi gelecek olan Suudi Arabistan’la da gittikçe iyileşen ilişkilerimizin olduğunu söylemek isterim.
- Belki bu listeye Birleşik Arap Emirlikleri’ni de ekleyebiliriz?
Kesinlikle. Keza İran’la da ilişkilerimiz ayrı bir seviyeye gelmiş durumda. Bu yüzden ilk söyleyeceğim şey askeri varlığın azaldığı ama diplomatik varlığımızın arttığıdır. Özellikle de hem Suudi Arabistan’la hem de İran’la müzakere edebilen belki de tek ülke olarak Rusya OPEC+ anlaşmasında büyük başarılar gösterdi. Bu perspektiften baktığımızda Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığı oldukça değişiyor. O yüzden Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığı azalıyor demek çok sığ olacaktır. Çünkü Rusya da artık bölgedeki istikrarı sağlamak için farklı araçlar kullanmaya başlıyor. Örneğin Türkiye’deki doğalgaz merkezi veya İran’daki enerji firmalarına sağlanan yatırımlar gibi farklı enerji projelerinde rol alıyor. Kuzey-Güney koridoru veya tahıl ve diğer tarım ürünlerini sağlayan gıda programında Rusya’nın öncü rolü gibi farklı alanlar da bulunmakta.
Yani benim şahsi kanaatim Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığı azalmıyor, bu varlığın yapısı değişiyor. Rusya Ortadoğu’nun istikrarına oldukça fazla önem veriyor. Suriye ve Mısır gibi ülkelerle tarihsel bir askeri ittifakımız da mevcut. Başta Ukrayna’daki operasyon Ortadoğu’daki Rus varlığını kötü etkilemiş olsa da, Rusya yakın gelecekte bölgedeki varlığını güvenlik sağlayıcı olarak iyice rayına oturtmuş olacaktır.
Profesör, katılımınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.