DÜNYA BASINI

Sahra Wagenknecht İttifakı Rusya güdümünde mi? Sevim Dağdelen yanıtlıyor

Yayınlanma

Alman Federal Meclisinde Sahra Wagenknecht İttifakının dış politika sözcüsü ve Dışişleri Komisyonu üyesi Sevim Dağdelen, ana akım basın ve “aktivistlerin” partiye dönük yalan, asılsız ve saldırgan iddialarını ele almış. Dağdelen, partisinin Rusya güdümünde olduğu iddiaları ve kamu yayın kurumlarının Ukrayna’daki savaşa dönük güncel tavrını değerlendiriyor.


Seçimler öncesinde Sahra Wagenknecht İttifakı yalan ve Rusya’nın söylemlerini yaymakla suçlanıyor

Sevim Dağdelen

Berliner Zeitung

7 Ağustos 2024

Eylül ayında yapılacak seçimlere dair kamuoyu yoklamalarında, Sahra Wagenknecht İttifakı’na çift haneli sonuçlar öngörülüyor. Anketlerin seçim sonuçlarını yansıtmadığı bilinse de, şu geçerli görünüyor: Thüringen, Saksonya ve Brandenburg’daki eyalet seçimleri yaklaştıkça, BSW’nin tutumlarını, özellikle partinin Ukrayna’da derhal koşulsuz ateşkes talepleriyle ilgili olanları itibarsızlaştırma teşebbüsleri artıyor.

Örneğin, tarihçi Ilko-Sascha Kolwaczuk, “Doğu Alman Yurttaş Hareketi” mensuplarının imzasının yer aldığı bir açık mektup yayımladı. Bu mektup, CDU’yu Ukrayna’ya dair tutumları nedeniyle BSW ile koalisyon kurmamaya çağırıyor. Makale, BSW’nin tutumunun “Kiev’de faşistlerin hüküm sürdüğü” olduğu masalını yaymaya çalışıyor. Bunun bir yalan olduğunu ve Rusya’nın tavrını yansıttığını iddia ederek, BSW’nin “Rusya yanlısı” bir parti olduğunu ve bu nedenle tavsiye edilmemesi gerektiğini öne sürüyor.

Yolsuzluk ve muhalefet partilerinin yasaklanması

Bu mektup, önce kendi kurduğu ve sonra doğal olarak da vurduğu safsata yöntemini kullanıyor. Görünüşe göre, BSW’nin Ukrayna hükümetine karşı eleştirel bir tutum sergilemesi, öne sürülen iddiaları rahatsız ediyor. BSW partisinin Federal Meclis’te Ukrayna ile AB üyelik müzakerelerinin başlatılmasına karşı sunduğu önerge, diğer hususların yanı sıra şu eleştirel tespiti yapıyor: “Stepan Bandera ve Roman Şuheviç gibi Nazi işbirlikçileri ve binlerce Yahudi, Polonyalı ve Rus’un katledilmesinden sorumlu şahsiyetler Ukrayna’da resmi olarak onurlandırılıyor (bkz. Jüdische Allgemeine‘deki 18.01.2024 tarihli ‘Milli Kahramanlar ve Nazi İşbirlikçileri’ makalesi; Federal Meclis belgesi, 05.06.2024 20/11653)”.

Ancak Ukrayna, demokrasi ile otokrasi arasındaki mücadelenin yansıtılması için pek çok başka nedenden ötürü de güvenilir değil. Ukrayna’daki muhalefet partilerinin yasaklanması, yaygın basın sansürü, sendikaların çalışmalarının kısıtlanması, Rus azınlığa karşı ayrımcılık, savaş istemeyen on binlerce Ukraynalının zorla silah altına alınması ve Transparency International’ın verilerine göre yaygın olan yolsuzluk da son derece ağır basıyor.

Çok sayıda Doğu Almanyalı iftiraya uğruyor

AB verilerine göre, Ukrayna’nın birliğe üyeliği 186 milyar avroya mal olacak. Bu, bir yandan AB toplumları için finansal açıdan aşırı bir yük olarak görülürken, diğer yandan birliğin kendi belirlediği kriterlerin altını oyuyor. Stepan Bandera gibi Nazi işbirlikçilerine dönük skandal devlet kültü de buna ekleniyor. Sivil haklar hareketinin üyelerinin bundan açıkça haberdar olmak istememeleri kaygı verici. Sayın Kolwaczuk, geçmişte Bandera’yı savunan ve Münih’teki mezarına Ukrayna adına bir onur çelengi bırakan eski Ukrayna Büyükelçisi Melnik’in savunucusu olarak ortaya çıkmıştı. Ukrayna’daki savaşı her ne pahasına olursa olsun sürdürmek ve bu bariz hatalı gelişmeleri artık halı altına süpürmek isteyenlerin, bunun sadece Rusya’nın anlatısını beslediği şüphesini yaymaya çalışmaları suç teşkil ediyor. Doğu Alman Yurttaş Hareketinin “Kılıçtan Sabana” mirasını ayaklar altına almak ahlaki bir iflastır.

Bu, yalnızca doğuda değil, giderek daha fazla insanın yerleşik partilerden neden uzaklaştığını da açıklıyor: Ukrayna’daki faşist Bandera kültüne dikkat çekiyorlar veya Ukrayna’ya yapılan büyük miktardaki mali ve askeri yardımın durdurulmasını talep ettiklerinde Putin destekçisi olarak iftiraya uğramaktan bıktılar. Anketlere göre, Almanya’daki nüfusun yüzde 55’i, doğuda ise yüzde 70’i Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına karşı çıkıyor. Peki bu insanların hepsi “Putin destekçisi” mi?

Aşırı sağa karşı mücadelemiz

Eğer iş sivil aktivistlere kalsaydı, Vladimir Putin Almanya’da asla bugünkü kadar destek bulamazdı. Burada anlaşılmayan, savaşın büyümesine karşı çıkan ve nükleer güç Rusya’ya karşı Ukrayna’da özlem duyulan bir muzaffer barışının makul bir tutum olmadığını savunan tutumların söz konusu olduğu. Örneğin Federal Siyasi Eğitim Merkezi’nin belirttiği üzere “Ukrayna Ulusal Muhafızlarına bağlı düzenli alay, onların İçişleri Bakanlığı liderliğiyle bağlantıları, Ulusal Kolordu partisi, silahsız sivil savunma örgütü ‘Ulusal Takipçiler’ ve çeşitli diğer kollarıyla” Azov hareketi gibi Ukrayna’daki aşırı sağcı güçlerin toplumda ciddi bir etkiye sahip olduğu görüşünü paylaşmasa bile, ciddi bir demokratik kaygısı varsa, en azından durup düşünmelidir.

Elbette, bu hareketin Nazi sembollerini kullanmaya devam etse de ideolojisinden uzaklaştığı iddia edilebilir. Fakat bu hareketin, Almanya’daki baskın aşırı sağcı oluşum olan Dritter Weg’in (Üçüncü Yol) ortağı olduğunu da dikkate almak gerekir. Peki, Kiev için göz yumulurken Almanya’da aşırı sağcılara karşı mücadele nasıl inandırıcı bir şekilde yürütülebilir?

Gerçekler doğruluk kontrolcülerini alt ediyor

Bu sivil aktivistlerin çağrısı, bu soruların artık sorulmasına izin vermiyor gibi görünüyor zira bu, savaşa yönelik istenen seferberliği bozuyor. Bu durum, kamu yayıncılığında tutumların sertleşmesiyle paralellik gösteriyor ve bu sertleşme, savaş propagandası tarzında, iç düşmanın yaratılmasına çalışıyor. Güya bu iç düşman, dış düşmanla iş birliği yapıyor.

Bu sertleşme, Sahra Wagenknecht’in Rusya’nın oligarşik kapitalizminden uzak olduğuna işaret etmesini veya BSW’li Avrupa Parlamentosu üyesi Fabio De Masi’nin Bundestag’daki Wirecard soruşturma komisyonunda, Rusya casusluğu ile suçlanan eski Avusturya Anayasayı Koruma ve Terörle Mücadele Dairesi ajanı Egisto O. ve kaçak Wirecard yöneticisi Jan Marsalek’e yardım ettiği iddia edilen meslektaşı Martin W.’ye odaklanmasını bile önemsemiyor. Ancak, gerçekler doğruluk kontrolcülerini doğruluk kontrolcülerini alt edecek gibi görünüyor.

Savaş propagandasının hainliği

Rus propagandasıyla aynı çizgide” başlığı altında, öncelikle ARD’nin “faktenfinder”larından[1] gazeteci Pascal Siggelkow’u anmak gerekiyor. Siggelkow, absürd araştırmalarıyla —mesele; Kuzey Akım saldırısında “bitki biçiminde patlayıcı” kullanıldığı iddiası— adından söz ettirdi ve kamu yayıncılığında hakikat otoritesi olarak kendini göstermeye çalışıyor. Koşulsuz ve derhal bir ateşkes ve savaşın dondurulması çağrısında bulunanlar, GEZ[2] finansmanlı gerçeklik kontrolcüleri tarafından “Rus diktatörlüğü barış hareketi”olarak nitelendiriliyor. Maksat, savaşa devam edilmesine karşı çıkan herkesi Kremlin taraftarı olarak yaftalamak gibi görünüyor. Bu yaklaşım, kasıtlı olmasa bile, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un öldürülmesini adeta teşvik eden Birinci Dünya Savaşı propagandacılarını hatırlatıyor. Ya da Rudi Dutschke’ye yönelik suikastla doruğa ulaşan Bild gazetesinin 68 hareketine karşı yürüttüğü kampanyayı anımsatıyor.[3]

Bir başka örnek, Almanya’nın askeri harcamalarının miktarı konusundaki tartışma ve burada da savaş propagandasının özel bir hainliği dikkat çekiyor. Sahra Wagenknecht, Almanya’nın askeri harcamalarının muazzam büyüklüğünü (90 milyardan fazla) dile getirmemeli, yalnızca Alman savunma bütçesinin daha düşük rakamlarını belirtmeli, ki burada yurt dışı operasyonlar veya NATO’ya yapılan doğrudan ödemeler gibi harcamalar dahil değil. Bu yüzden, ARD‘nin bahsi geçen gerçeklik kontrolcüsü, ilk anlatımında Sahra Wagenknecht’in 90 milyar ile yanıldığını iddia ediyor.

Orwellvari bir senaryo

Haziran 2024 tarihli bir Tagesschau haberinin gerçekleri ortaya çıkarmasının ardından, yanlış iddia şu şekilde düzeltiliyor: “Alman hükümeti NATO’ya, savunma ve güvenlik için toplamda 90,6 milyar avro harcayacağını bildirdi, ancak bu rakamı hesaplama hileleriyle şişiriyor: “Örneğin, emeklilik ödemeleri veya kalkınma yardımı harcamaları da bu hesaba dahil ediliyor”.

Fakat uluslararası düzeyde askeri harcamalar tam da bu şekilde belirtiliyor. Stockholm Barış Enstitüsü Sipri, her yıl bu rakamları yayımlar ve burada da emeklilik fonları Rusya, Çin ve diğer tüm ülkelerdeki askeri harcamalara dahil edilir; yalnızca Almanya için ARD’nin gerçeklik kontrolcüsü farklı olduğunu iddia ediyor. Uluslararası standartlara uygun olarak rakamları sunanlar burada yalan söylemekle suçlanıyor. Bu, Orwellvari bir senaryo.

Ukrayna ile Rusya arasındaki barış müzakerelerinin sekteye uğraması

Alman savaş propagandasının kendine özgü karakteristiği her halükârda kendi yağında kavrulması. ABD’de eski yanlış fikirler göz kırpmadan terk edilirken, Almanya’da kamuoyunun gerçeklik kontrolcüsünden gelen eski, uluslararası alanda çoktan çürütülmüş yanlış iddialar hala sürdürülebilir. Özellikle ciddi bir örnek, 2022 baharında Ukrayna ile Rusya arasındaki barış müzakerelerinin sekteye uğramasından ABD ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın mesul olması.

Siggelkow şöyle yazıyor: “Wagenknecht, 2022 baharında ateşkes müzakerelerinin sözde Batı tarafından sabote edildiğini defalarca iddia etti”. Ancak gerçeklik kontrolcüsüne göre, müzakerelerin akamete uğramasının başka nedenleri de varmış. Böylece BSW’nin kurucusunu bir kez daha yalancılıkla suçladığını düşünüyor. Bu hem gülünç hem de cahilce bir yaklaşım.

Örneğin, saygın Amerikan dış politika dergisi Foreign Affairs‘te 16 Nisan 2024’te Samuel Charap ve Sergey Radchenko tarafından kaleme alınan “Ukrayna’daki Savaşı Bitirebilecek Müzakereler: Sonuç Vermeyen Ancak Gelecekteki Müzakereler İçin Dersler İçeren Gizli Bir Diplomasi Tarihi başlıklı kapsamlı bir makale yayımlandı. Bu makalede, Buça hadisesinden sonra bile müzakerelerin devam ettiği ve Boris Johnson ile ABD’nin rolü açıkça anlatılıyor. ARD‘nin bu makaleyi tercüme ettirebilmesi mümkündü.

Almanya’daki kamu yayıncılığının bazı bölümlerinin şu anki işlevinin, okurlarından eleştirel bilgileri saklamak olduğu izlenimi edinilebilir. ARD‘nin gerçeklik kontrolcüsü, kamuya yönelik habercilik anlayışını BSW’yi itibarsızlaştırmaya yönlendirerek kamu yayıncılığının tamamına zarar veriyor. Kazanılamayacak bir savaşı her ne pahasına olursa olsun sürdürmek amacıyla muhalefeti karalamaya ne kadar çok ağırlık verilirse, halkın propagandaya dönüştürülmüş bir haberciliğe para ödemeye devam etme konusundaki rızası o kadar azalacaktır.


[1]ARD’nin “faktenfinder”ları: Kanalın doğruluk kontrol birimi, yanlış bilgilendirmeyi tespit etmek ve “kamuoyunu doğru bilgilendirmek” amacıyla çalışır. (ç.n.)

[2] Almanya’da kamu yayıncılığının finansmanı için kullanılan zorunlu televizyon ve radyo lisans ücreti. (ç.n.)

[3] 1960’ların sonunda Almanya’daki öğrenci hareketinin önde gelen isimlerinden biri. 1968’de bir suikast girişiminde ağır yaralandı. (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version