Olga Morozova İç Savaş ve sonrası güney Rusya tarihinde uzmanlaşmış bir tarihçi. Rusçası yayına hazırlanmakta olan çok uzun bir makalesini Harici için özetlememize izin verdi. Makale, Türkiye’de genellikle az bilinen bir dönemi ve sonuçlarını ele alıyor: Sovyet Rusya’da tarımda makineleşme için Alman şirketlerine verilen imtiyazlar ve bunun sonuçları. Türkiye’de okurun ilgisini dört açıdan çekecektir. Birincisi, sanayileşme ve kolektivizasyon döneminde alabildiğine sert tedbirlere alabildiğine esnek tedbirlerin eşlik ettiğini gösteriyor. İkincisi, aynı dönem Türkiye’de de yabancı imtiyazları tartışması çokça yapılmış ancak genellikle daha az başarılı sonuçlar alınmıştı. Üçüncüsü: Sovyetler Birliği’nde NEP ve sonrasında verilen yabancı imtiyazları sanayi alanında kısmen başarılı olmuştur; tarım ise gelişmesini neredeyse tamamen Sovyet bilimsel, örgütsel ve idari çabasına borçludur. Dördüncüsü, günümüz şartlarında Rusya’da benzer imtiyazların verilmesi beklenebilir; sermaye birikiminin ve özellikle teknolojik yeterliliğin sağlanması ihtiyacı, azami verimlilik ölçüsünde devlet garantili imtiyazlara kapı açabilir.
İmtiyaz işletmelerinde mali gelişmeler: hesap ve gelir durumu
Manıç ve Drusag, öz sermaye katkısının ödenmesi için muafiyet süresinin üç yıl olmasına dayanarak muhasebeyi sınırlı bir şekilde, sadece cari işlemleri kayda geçmek şeklinde yürütüyordu. Berlin’deki imtiyaz kurulları, hissedarlara sunulmak üzere yıllık bilançonun hazırlanmasından sorumluydu. İmtiyaz sahibi ise bilançoyu ticari sır diye gizleme eğilimindeydi ve belgeleri sunmayı reddediyordu. Sovyet organları imtiyazın mali belgelerini inceleme hakkına sahip olduklarını kanıtladıklarında bile yıllık bilanço belirlenen sürelerde sunulmuyordu. Bu yüzden devlet bütçesine yapılacak kira ödemeleri de gecikiyordu.
SSCB bankalarında imtiyazlar işlem hesapları açmamıştı. Genellikle para yurtdışından havale şeklinde geliyor ve imtiyaz müdürlüğü tarafından derhal çekiliyordu. Hesap hareketlerini takip etmek mümkün değildi. Sovyet hükümeti teftiş komisyonu sunulan veriler üzerinden incelemeler yapıyordu ve teftiş heyetleri sık sık, gerçek ve raporlanan rakamlar arasında tutarsızlıklar tespit ediyordu.
Krupp imtiyazının ilk bilançosu Baş İmtiyazlar Komitesi’ne 1928 ocağında sunuldu. Ancak bu bilançoda önemli belgelerde eksikler vardı. Komite düzeltme istedi; ancak gönderilen düzeltme de eksikti. Maliye Halk Komiserliği bilançoyu inandırıcılıktan uzak diye niteledi. Baş İmtiyazlar Komitesi ise sadece hoşnutsuzluk ifadesi ve bundan böyle bilançoların kurallara uygun sunulması talebiyle yetindi. Bu devlet organının faaliyetlerine yön veren mantık, imtiyazı mümkün olduğunca uzun süre koruma ihtiyacıydı, çünkü bu sırada bütün sektörlerde imtiyazlar azalıyordu. Bunun temel nedeni de yabancı tüccarların yeterli sermayesi bulunmamasıydı; bunlar Rusya içinde kaynak bulma umudu besliyordu.
Kira sadece üç yıllık bir sürenin ardından ekili topraktan alınıyordu. Koyunculuğun ortaya çıkmasından sonra ise yün satışından. İmtiyazlar İdaresi çalışanları sözleşme metinlerini düzenlerken birkaç defa aynı hatayı yapmışlardı: vergiye tabi özkaynak listesine bölgede mevcut saman, canlı hayvan, yapı malzemelerinin satışından, tamirhanelerden vb. elde edilen geliri dâhil etmemişlerdi.
İmtiyaz sahipleri iyi hasat yıllarında bile birkaç yüz bin ruble zararda olduklarını ileri sürüyor ve bu bahaneyle kira ödemelerinden muafiyet istiyorlardı. Belli ki bunlar, güven uyandırmayan verilerdi. Manıç imtiyazı, 1928 eylülünde Rus-Alman ortak işletmesine dönüştü. Bir Sovyet müdür atandı, o da Alman müdüre rağmen kendi idaresini kurdu. İşletme o yılı neredeyse zararsız kapadı, ertesi yıldan itibaren de kâra geçti.
Manıç-Krupp imtiyazında tarla çalışması, 1930.
İşletmeler güçlendikçe ihraç etmek için büyük miktarlarda hububat (buğday, arpa, yulaf) alımına da girişmeye başlamışlardı. Bu, dünya piyasasındaki konjonktürden kaynaklanıyordu. İmtiyaz anlaşmasına göre kalite kontrolü standartlarını karşılayan tohumluk hububatın ihracatı yasaktı. İmtiyaz bundan, hububatın yeterince kaliteli olmadığı ve dolayısıyla gıda olarak ihraç edilebileceğini ileri sürerek kaçınıyordu.
Drusag kendi yönetiminde yetiştirilen yerli hububatın ihracı peşinde koşarken bir yandan da SSCB’ye cins tohum diye Alman hububatı ithal etmeye çalışıyordu. Bu manevranın kökeni, Rusya’da “tohumculuk” imtiyazı düşüncesini ilk ortaya atan tüccar Singer’e kadar uzanır. Singer’in kurduğu plan zaten tüketime ayrılmış hububatı tohumluk bahanesiyle Rusya’ya yüzde 50 zamlı satmaktan ibaretti. Oysa Rus hububatı dünya piyasasında Alman hububatından daha değerliydi.
Gıda durumunun zorlaştığı 1930 güzünde Drusag buğday kıtlığından yararlanarak kooperatiflere, özel kişilere hatta devlet kuruluşlarına yüksek fiyattan satıyordu. Kray toprak idaresi bile imtiyazdan ortalama fiyatın üçte bir fazlasına tohumluk buğday almak zorunda kalmıştı. Alman yönetici F. F. Dittloff, Sovyet halk komiserleriyle yazışmasında imtiyazın ekonomik zorluklar içinde bulunduğunu ileri sürüyordu. 1933-1934 yıllarında Alman okur için yazılan raporlarda Ditloff, yatırımlar sayesinde ve yerel pazarlarda satarak böylelikle düşük devlet fiyatlarının etrafından dolanmaya imkân veren “sağlam bir pazarlama siyaseti” sayesinde net yüksek kâr elde etmeyi başardığını söyleyecekti. Sovyet iktidarının gözünde ise bu, kabul edilemeyecek bir spekülasyondu.
Drusag imtiyazının müdürü Fritz Dittloff.
İmtiyazların tasfiyesi
Manıç giderek sovhoz statüsüne yaklaşıyordu.
Drusag, yabancı bir devletin sermaye koyduğu işletme olarak dokunulmazlığa sahipti. Ancak onun da kaderi Hitler’in ve nazilerin iktidara gelmesiyle tayin oldu. 1932 yazında Weimar Cumhuriyeti devlet başkanı Hindenburg olağanüstü bir kararnameyle F. von Papen’i hem Reich şansöliyesi hem de Freistaat Preußen’a Reich komiseri olarak atadı. Böylece Prusya’da devlet iktidarı merkezi Reich hükümetine geçti ve merkezi hükümet Prusya’nın bütün işleri üzerinde kontrolü ele geçirdi. O yılın sonunda nazilerin kışkırtmasıyla, Osthilfe fonunda bulunan ve aslında Doğu Prusya’nın iflas halindeki büyük tarım alanları için ayrılmış olan devlet sübvansiyonlarının hedef dışı kişisel amaçlar için harcandığı kamuoyuna yansıdı, bu da programın sonu oldu. 1933 şubatındaki gergin olayların ve Hitler’in Alman ordusu komuta heyeti önünde doğuda yaşam alanı ele geçirme ve bu bölgenin merhametsizce Almanlaştırılması görevini önlerine koyduğu konuşmasından sonra Sovyet Dışişleri Halk Komiserliği Alman büyükelçiliği ve Reich bakanlığıyla ilişkilerini yeniden şekillendirmeye başladı. İmtiyaz da mali yardım ve destek imkânlarını kaybetti.
SSCB Tarım Halk Komiserliği 1933 yazında Drusag yönetimine imtiyazdan beklenen makineleşmeye dayanan teknolojik gelişmenin gerçekleşmediğini, buna her şeyden önce idare ve kurucuların kâr elde etme amaçlarının engel olduğunu bildirdi. Drusag imtiyazı işçileri ve yerel yetkililer de imtiyazın tasfiyesi haberini coşkuyla karşıladılar.
Dittloff imtiyazın tasfiyesini öfkeyle karşıladı. Bütün suçu Sovyet devletine yükledi ve kendisinin aslında “Alman örneğine uygun örnek bir işletme” kurmayı başarmış olduğunu ileri sürdü.
Dittloff daha Kuban’da çalışırken, 1933 mayısında NSDAP’a girmişti. Almanya’ya dönünce Sovyet iktidarının tarım uygulamalarını olumsuz bir şekilde rapor etti. 1934’te naziler tarafından örgütlenen Alman Azınlıkları Avrupa Kongresi genel sekreteri Ewald Ammende’nin Britanya ziyaretine katıldı. Ziyaretin amacı, kamuoyunun dikkatini Almanya’da faşist darbeden uzaklaştırmak için dünya basınını SSCB’de açlık konusunda harekete geçirmekti. Bu faaliyet SSCB’de de görüldü ve değerlendirildi. 1937’de Pravda, zamanın ruhuna uygun olarak, Ditlov’u Alman casusu, Gestapo ajanı, imtiyazı da istihbarat ağının perdesi diye anıyordu.
Hitler ordusunun Güney Rusya topraklarını istilası sırasında imtiyaz yöneticileri de işi kendi idarelerinde yeni baştan başlatma planıyla eski imtiyaz arazisine geldiler. Ama Sovyet ordusunun 1943 kışındaki taarruzu bu umutları söndürdü. Bir zamanlar Drusag yönetiminde yer almış olan Eduard von Boguslawski Alman ordusunun Herson’daki uzun süren işgali sırasında (ağustos 1941 – mart 1944) işgal altındaki doğu topraklarında tarım araştırmalarını yeniden örgütlemekle görevlendirilmiş dört bilimsel araştırma enstitüsünün başındaydı. Açıkça görülüyor ki, 1920’lerde güneye gösterilen ilgi, sadece ticari değildi.
Bu imtiyazları işbirliği olarak anmak güçtür. Bu, bitmeyen bir menfaat mücadelesiydi. Bu iki tarım imtiyazı ve başka sektörlerdeki bir dizi işletmeyle ilgili belgelere dayanarak yapılacak bir genellemeyle şu kesin olarak söylenebilir: yabancı tüccarların SSCB ekonomisine döviz kaynağı ve teknoloji yatırımında bulunmak için birçok durumda imkânı, diğer durumlarda da niyeti yoktu.
(Bu araştırmaya desteğini sunan Rusya Bilim Fonu’na teşekkür ederim.)