DÜNYA BASINI

Suikastlar Hamas’ın direncini kırabilir mi?

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız Salih el-Aruri suikastı üzerine kaleme alınan makalede, Hamas ve Hizbullah’ın İsrail’e karşılık verip vermeyecekleri değerlendiriliyor. Aruri’nin Hamas içinde Devrim Muzafızlarına en yakın isim olduğunu ileri süren makalenin askeri ve savunma konularında önde gelen İsrailli gazetecilerden biri olan yazarı Amos Harel, Gazze’de İsrail’in kesin zafer kazanma kapasitesini sorguluyor. Harel, İsrail’in kesin zaferden ziyade “zafer tablosu” elde etmeye çalıştığını belirtiyor ve İsrail’in suikast hedeflerini bu pencereden yorumluyor. Harel, “Ancak suikasta uğramaları halinde örgütün savaşçı ruhunun tamamen kırılacağına dair bir kesinlik yok. Şimdilik ordu ve Şin Bet güvenlik servisi yakın gelecekte Hamas liderlerinin yerini tespit edebileceklerinden bile emin değil” diyor.

***

Lübnan’da Hamas Yetkilisinin Öldürülmesi Hizbullah’la Gerginliğin Daha da Artmasına Yol Açacak mı?

Savaş başladığından bu yana Hizbullah, İsrail’e yönelik günlük saldırılarını sınıra yakın bölgeyle sınırlandırarak savaş seviyesinin altında kalmaya özen gösterdi. Asıl soru, Hizbullah’ın kendi sahasında gerçekleşen bir suikasta nasıl karşılık vereceği.

Amos Harel

Hamas’ın üst düzey yetkililerinden Salih el-Aruri’ye Beyrut’ta düzenlenen suikast, savaşın başlamasından bu yana İsrail’in (resmi olarak üstlenmese de) örgütün lider kadrosundan böylesine kilit bir ismi vurmayı başardığı ilk kez rapor ediliyor.

Gazze Şeridi’nde bunun için büyük çaba sarf edilmesine rağmen, Hamas liderleri suikast girişimleri başladığı anda tünellerine sığındı.

Suikastın Hamas’tan, özellikle de Lübnan’dan sert bir karşılık alacağı tahmin ediliyor. Asıl soru, Hizbullah’ın kendi sahasında, yani Beyrut’un güneyindeki Şii mahallesi Dahiye’de gerçekleşen bir suikasta nasıl karşılık vereceği.

Hamas’ın yurt dışındaki lider kadrosu şu anda Katar, Türkiye ve Lübnan arasında dağılmış durumda. İsrail, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’in güneyinde gerçekleştirdiği katliama karşılık olarak örgütün tüm üst düzey yetkililerine suikast düzenlemeyi planladığını açıklamış olsa da Doha’nın daha fazla İsrailli rehinenin serbest bırakılması için anlaşmaya varma çabalarına dahil olduğu göz önüne alındığında, Katar’da yaşamanın şu anda kendilerine bir sigorta poliçesi sağladığını varsaymış olmaları makul. İsrail’in şu anda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerilimi tırmandırmak istediği de açık değil.

Dolayısıyla Lübnan bir suikast için en uygun yerdi. Ancak belirtildiği gibi bu, Hizbullah ile gerilimin daha da tırmanması tehlikesini beraberinde getiriyor.

Geçen yaz Başbakan Binyamin Netanyahu Aruri’yi öldürmekle açıkça tehdit etmişti. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah o zaman verdiği yanıtta hedefin Lübnanlı, İranlı ya da Filistinli olmasının örgüt için fark etmediğini, İsrail’in Lübnan topraklarında düzenleyeceği herhangi bir suikastın Hizbullah’ın sert tepkisine yol açacağını söylemişti. Ancak Gazze’deki savaşın ışığında işler şimdi biraz farklı görünüyor.

Savaş başladığından beri Hizbullah, İsrail’e her gün düzenlediği saldırılarla Filistinlilere olan borcunu ödüyor. Ancak bu saldırıları sınıra yakın bir bölgeyle sınırlı tutarak savaş seviyesinin altında kalmaya özen gösteriyor.

Yine de Nasrallah ve İranlı hamilerinin politikası aynı kalsa bile, Lübnan’dan gelecek tepki düzeyindeki artış, manevra alanını daraltacak ve karşılıklı yanlış hesaplama olasılığını artıracaktır.

7 Ekim’deki kitlesel vahşetin ardından Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Sinvar’ın planlanan saldırının niteliği ve zamanlaması konusunda yurtdışındaki üst düzey Hamas yetkililerinin yanı sıra İran ve Hizbullah’ı da bilgilendirmediği ortaya çıktı. Görünüşe göre İsrail istihbaratından gizlemeyi başarmasının ana nedeni de bu.

Bununla birlikte İsrail artık Gazze’deki Hamas ile Gazze dışındaki Hamas arasında ya da örgütün askeri kanadı ile sözde siyasi kanadı arasında herhangi bir ayrım yapmıyor. Katliamdan bu yana İsrail’in hepsiyle hesaplaşmak niyetinde olduğuna dair çok sayıda açık ifade var.

Aruri, İsmail Heniyye ve Hamas’ın diğer dış liderliğinin 7 Ekim’de Katar’da bir tören düzenleyerek saldırının başarısı için şükranlarını sunmaları da bu kişilerin öldürülmesi kararını güçlendirmiş görünüyor.

Grubun ilk öldürülen üyesi olan Aruri’nin eski Mossad şefi Zvi Zamir’in öldüğü gün öldürülmesinin de tarihsel bir sembolizmi var, zira Zamir 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrailli atletlere yönelik katliamın faillerinin aranmasına başkanlık etmişti.

Hamas’ın İsrail’in merkezine roket atma kabiliyeti hâlâ sınırlı. Örgütün Lübnan’daki faaliyetlerinde de bir yenilik olan ve etkisi olması muhtemel başka türden bir tehlike bulunuyor. Hamas hücreleri, Hizbullah’la koordineli olarak Güney Lübnan’dan roket atmaya başladı bile. Nasrallah’ın onlara daha alan tanıyıp tanımayacağına ve daha güneydeki Acre ve Safed’e ateş açılmasına izin verip vermeyeceğine karar vermesi gerekecek.

Aruri, Hamas’ın İran Devrim Muhafızları nezdindeki en önemli adamıydı ve Nasrallah ile sık sık bir araya geliyordu. Şii ekseninin geçen hafta Şam’da üst düzey Devrim Muhafızları yetkilisi Razi Musavi’ye düzenlenen suikast nedeniyle İsrail’le hâlâ görülecek bir hesabı var.

Musavi, Nasrallah’a yakındı ve 1990’ların başında Hizbullah genel sekreteri olduğundan beri ona eşlik ediyordu. Nasrallah’ın çarşamba günü Beyrut’ta bir konuşma yapması bekleniyordu. Konuşmanın planlandığı gibi yapılıp yapılmayacağı konusunda çelişkili haberler var. Eğer konuşmayı seçerse, ne yönde ilerlemek istediğini anlamak daha kolay olabilir.

Aruri suikastı, intikam sembolizminin ve İsrail’in üst düzey Hamas yetkililerini vurmada başarılı olduğunu gösterme ihtiyacının ötesinde pratik bir önem de taşıyor. Üç yıl boyunca yargılanmadan hapiste tutulduktan sonra 2010 yılında Şin Bet güvenlik servisiyle yaptığı anlaşma uyarınca Batı Şeria’dan ayrıldı.

O tarihten bu yana Hamas’ın Batı Şeria’daki terör faaliyetlerini uzaktan yönetiyordu. Ayrıca Filistin Yönetimi’nin yönetimini zayıflatma girişimlerinin de arkasındaydı. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Şin Bet’in 2014 yılında Aruri’nin Batı Şeria’da faaliyet gösterdiği ve geniş bir şebekeyle Filistin Yönetimi’ne ve İsraillilere karşı saldırılar planladığını ortaya çıkarmasının ardından Aruri’ye öfkelenmişti.

Yahya Sinvar da muhtemelen Aruri için bir damla gözyaşı dökmeyecek. İkili son yıllarda örgüt içindeki pozisyonlar ve nüfuz için rekabet etti. Gazze ile Hamas’ın yurtdışındaki karargahları arasındaki iç güç mücadelesinin merkezinde yer aldılar.

Yerin altında kontrol

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Hamas taburlarını vurmasının ardından Gazze’nin kuzeyindeki çatışmaların azalması, bölgede kalan Filistinlilere, yıkılan mahalleler de dahil daha fazla özgürlük sağlıyor. Aynı zamanda Gazze’nin güneyinden de ürkütücü haberler gelmeye devam ediyor, ancak oraya neredeyse hiç gazeteci gitmiyor ve haberlerin çoğu Filistinli muhabir ve kaynaklara dayanıyor.

İki Amerikan gazetesi, New York Times ve Wall Street Journal, son günlerde Gazze Şeridi’ndeki zor koşullarla ilgili haberler yaptı. Haberlerde 2,2 milyon Gazzelinin yaklaşık yarısının açlık riski altında olduğu ve bölge sakinlerinin yaklaşık yüzde 90’ının “düzenli olarak bir gün boyunca yiyeceksiz kaldıklarını söylediği” belirtiliyor.

Gazzelilerin yaklaşık yüzde 20’si kıtlığın ilk kriteri olan “aşırı gıda yetersizliğinden” muzdarip. Yiyecek bulunan yerlerde ise fiyatlar çok yüksek: bir çuval un savaş öncesi fiyatının 10-11 katına mal oluyor. Gazze’deki evlerin yaklaşık yüzde 70’i ve konutların yüzde 50’si İsrail’in hava saldırıları ve bombardımanı nedeniyle yıkıldı ya da ağır hasar gördü.

Hamas’ın askeri kabiliyetleri Gazze’nin kuzeyinde ciddi şekilde hasar gördü ama tamamen ortadan kalkmadı. Hamas’ın Gazze Şehri ve çevresindeki küçük güçlerini yeniden organize etmeye çalışması nedeniyle, buradaki 12 taburdan oluşan iki Hamas tugayı artık tugay olarak işlev görmüyor.

Bazı teröristlerin tüneller aracılığıyla yavaş yavaş savaş alanına geri döndüğü görülüyor. Hamas’ın kuzeydeki sivil idaresi tamamen çökmüş durumda, güneyde ise bölgeyi yönetecek ve bölge sakinleriyle ilgilenecek idari kapasiteye sahip.

Ancak yönetim oldukça zayıf ve büyük ölçüde uluslararası kuruluşlardan gelen yardımlara dayanıyor. Hamas yönetiminin, örgütün 7 Ekim’de Gazze sınırındaki topluluklara yönelik terör saldırısının ardından zor durumda kalan halkla ilgilenmek için fazla zaman ya da çaba harcadığı şüpheli.

İsrail çatışmalarının çoğunu 98. Tümen’in faaliyet gösterdiği güneydeki Han Yunus bölgesine yoğunlaştırıyor. Gazze’nin merkezindeki mülteci kampları çevresinde ise daha az çaba sarf ediyor; 36. Tümen güneyden saldırırken 99. Tümen kuzeyden baskınlar düzenliyor.  İsrail, Han Yunus’taki çabalarının yeraltındaki tüneller arasında saklandığına inanılan Hamas liderlerini hedef aldığı gerçeğini artık gizlemiyor. Muhtemelen kendilerini canlı kalkan olarak İsrailli rehinelerle çevrelemişler.

Han Yunus’taki operasyonlar Hamas liderlerinin ve İsrailli rehinelerin yerini tespit etmeye yönelik geniş çaplı bir çabayı içeriyor. Şehri çevreleyen büyük güçler banliyölere yerleşerek tünelleri, teröristleri ve mühimmatları metodik olarak arıyor.

İsrail, Yahya Sinvar’ın başını çektiği liderlerin hâlâ bölgede yeraltında olduğuna inanıyor. Bu varsayım, 7 Ekim’den önce orada toplandıkları ve şu anda örgütün zorlu savaş koşullarına ve kitlesel yıkıma rağmen işlemeye devam eden komuta zincirinin çoğunu yönettikleri anlayışına dayanıyor.

401’inci Zırhlı Tugay Komutanı Albay Benny Aharon salı günü Gazze’de son bir hafta içinde yaşanan çatışmalarla ilgili olarak gazetecilere yaptığı açıklamada, Hamas’ın kentteki askeri komuta kademesine hizmet eden ve kent merkezi ile doğu mahallelerinde ortaya çıkarılan son derece karmaşık bir tünel ve sığınak ağından söz etti.

Bu düzenek Hamas’ın yıllar boyunca savaş için ne kadar hazırlık yaptığını ve İsrail’in topraklarının derinliklerine girme ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Buna karşılık Aharon, ordunun Hamas’ın askeri kabiliyetlerini metodik ve sabırlı bir şekilde kontrol edip dağıttıklarını ve Hamas’ın orduyu durduramadığını anlattı.

Yine de bazıları Sinvar’ın tüneller üzerinden bir kaçış rotası hazırlamak yerine neden uzun süre Han Yunus’ta, IDF güçlerine yakın bir yerde kalmayı tercih ettiğini merak ediyor.

(Savunma Bakanı Yoav Gallant Sinwar’ın yakında “İsrail silahlarının namlularıyla” karşılaşacağı tehdidinde bulundu.)

Bir başka zorluk da Refah bölgesiyle ilgili. Silah yapımında kullanılan malzemelerin çoğu ve ithal edilen birçok mühimmat son yirmi yılda Mısır’dan tüneller aracılığıyla Gazze’ye sokuldu.

Mısır ordusu çoğu zaman kasıtlı olarak göz yumdu, çoğu zaman da bundan doğrudan yararlandı. Hamas’ın ana takviye kanalını, İsrail’in bölgede askeri bir harekâta girişmeden ve yeni sınır denetim düzenlemelerini yürürlüğe koymadan kapatmanın mümkün olmayacağı açık.

Ancak İsrail, Mısır’la karşı karşıya gelmekten korktuğu ve İsrail’in başka yerlerdeki saldırıları nedeniyle çoğu mülteci, yaklaşık bir milyon Filistinli Refah ve çevresine gitmek zorunda kaldığı için şimdiye kadar bunu yapmaktan kaçındı.

Eğer ordu önümüzdeki ay savaşın üçüncü aşamasına geçerse, tugaylar Hamas’ın kalan kalelerine baskın düzenleyecek. Ancak Refah’ta harekete geçmek daha büyük kuvvetler ve daha fazla zaman gerektiriyor. Şimdilik bu planların bir parçası gibi görünmüyor ve İsrail’in savaşı kesin olarak kazanma kapasitesinin ne kadar olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

Gözlemciler, ordu ve siyasi liderlerin öncelikle savaşta bir “zafer tablosu” elde etmeye çalıştığını düşünüyor. Genel olarak Hamas’ın askeri liderliği, özel olarak da Sinvar, örgütün son yıllardaki stratejisinin şekillenmesinde ve katliam kararının alınmasında olağanüstü bir etkiye sahipti.

Ancak suikasta uğramaları halinde örgütün savaşçı ruhunun tamamen kırılacağına dair bir kesinlik yok. Şimdilik ordu ve Şin Bet güvenlik servisi yakın gelecekte Hamas liderlerinin yerini tespit edebileceklerinden bile emin değil.

Çok Okunanlar

Exit mobile version