DÜNYA BASINI

Teknoloji devleri anti-sosyal bir distopya inşa ediyor

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale 3 Ocak 2023 tarihinde Tribune‘de yayınlandı. Makale, pandemi zamanında uygulanan ‘kapanma’ların, teknoloji tekellerinin distopik bir gelecek kurgulamasına neden olacak teknolojik ve iktisadi gelişmeleri hızlandırdığını vurguluyor. Buna, ‘kapanma’ döneminde Amerikan teknoloji devlerinin kârlarına kâr katmaları da eklenebilir. Amazon gibi devasa örgütlenmelerin ‘hayatı kolaylaştıran’ uygulamaları, aslında korkunç bir emek sömürüsünün üzerinde yükseliyor. Evde kalanlara hizmet, kalamayanların zorlanmasıyla götürülüyor.


Teknoloji devleri anti-sosyal bir distopya inşa ediyor

Paris Marx
3 Ocak 2023

Teknoloji endüstrisinin hayali, hizmet görenler ve hizmetkarlar arasında ayrışmış, insan etkileşimi sirkülasyonunun ortadan kaldırıldığı bir toplum, fakat geleceğimiz üzerinde tekrar söz sahibi olmak için hâlâ zamanımız var.

Kovid-19 karantinalarının insanları mümkün olduğunca evde kalmaya zorlamasından beş yıl önce gazeteci Lauren Smiley, halihazırda şirketlerin yeni adımlarının nasıl bir “kapanma ekonomisi” yarattığını yazıyordu. Bu kapanmalarda, rızası dışında eve tıkılı kalan veya bu benzeri görülmemiş sağlık krizinden kendilerini koruyan insanlar değil, çalışmak için fazlaca zaman harcayan, bundan ziyade başka bir şey için zamanlarının azaldığını hisseden teknoloji çalışanlarıydı.

Geriye dönüp daha sağlıklı bir iş-yaşam dengesi bulmak yerine, hemen hemen her şey için iste gelsin hizmetleri kullanmaya başladılar. Kendi yemeklerini yapmak zorunda kalmamak için dışarıdan sipariş ettiler. İnsanların bu sayede yiyeceklerini almalarını ve hatta bazen dolaplarını doldurmalarını sağladılar. Getir götür işlerini yapmak veya ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkmak yerine Amazon’a ve çeşitli uygulamalara yaslandılar.

Bu iste gelsin hizmetlerinin çoğu, teknoloji endüstrisindekiler tarafından, kendileri gibi diğer insanların ihtiyaçlarını karşılarken, giderek daha güvencesiz hale gelen iş gücünden faydalanmak amacıyla yapıldı. Ancak onları finanse eden risk sermayedarları, bu niş pazara hizmet etmekle asla yetinmeyecekti; şirketler tekelleşmek için çabalamak zorundaydı ve bu da çok daha geniş bir pazara ulaşmak anlamına geliyordu.

ABD’nin beş büyük teknoloji devi Amazon, Apple, Facebook, Google ve Microsoft, pandeminin ilk on iki ayında bir önceki yıla kıyasla yüzde 25’ten fazla artışla toplamda 1,2 trilyon dolarlık gelir elde etti. Pandemi ayrıca birçok insanı iste gelsin hizmetlerini denemeye ve Amazon’a daha fazla bağımlı olmaya itti. Geriye dönüp bakarsak pandemiyi muhtemelen iste gelsin türü bir ekonomiye geçişi hızlandırmada kilit bir zaman olarak göreceğiz; bunun yaşamımıza, çalışmamıza ve topluluklarımızın nasıl işlediğine dair sonuçları olacak.

İste gelsin ekonomisinin doğuşu

İste gelsin ekonomisi, yeni teknolojilere kavuşulması ve 2007–8 mali krizinin getirdiği sonuçlarla mümkün oldu. 2002’de Amazon, sunucu kaynaklarına iste gelsin hizmetlerine ucuza erişim sağlamaya dönük bulut bilgi işlem platformu olan Amazon Web Services’ı yarattı ve bu da insanların ve şirketlerin yeni çevrimiçi hizmetler oluşturmasını çok daha kolaylaştırdı. On yılın sonunda Google ve Microsoft gibi diğer şirketler kendi bulut hizmetlerini oluşturarak, insanların internet ve bunun üzerine inşa edilen hizmetlere erişimini geniş kapsamlı biçimde değiştirdiler.

Apple, 2007’de mali çöküşten aylar önce iPhone’u çıkardı. Cihaz, henüz tam işlemeye başlayan interneti masadan alıp insanların avucuna yerleştirdi. Apple 2008’de App Store’u piyasaya sürene kadar geliştiricilerin ilk etapta iPhone ile yapabilecekleri şeyler sınırlıydı. Bu, Batılı ülkelerin resesyondan çıkıp ekonomik büyümeyi sürdürmenin yeni yöntemlerini ararken, hızla büyüyen aplikasyon ekonomisinde hak iddia edecek şirketler kurma çılgınlığını başlattı.

O zamandan itibaren sözümona paylaşım ekonomisi ortaya çıktı; sadece yeni teknolojilerden değil, kriz sonrası koşulların yarattığı diğer faktörlerden de fazlaca yararlandı. Yeni kurulan şirketler, en düşük faiz oranları sayesinde sermayeye çok daha kolay erişebiliyorlardı; bu da, tekelleşme peşinde koşarken hizmetlerini düşük fiyatlandırdıkları için elden ele para kaybetmelerini sağladı. Bu arada büyümeye başlayan ekonomi den herkes eşit şekilde yararlanmadı.

Resesyonda şirket kurucuları nispeten kolay bir şekilde finansman bulabilirken ve teknoloji çalışanları yüksek talep görürken, çoğu işçi kaybetmişti. Paylaşım ekonomisine dahil olan şirketler, bu insanları hedef alan bir mesaj hazırladılar; hayatlarını çalışma saatleri üzerinde kontrole sahip olarak kazanabilirlerdi. Bu yeni “esnek” alanı tanımlayan şirket Uber’di. 2009’da özel şoför kiralama alternatifi olarak başladı, fakat neredeyse herkesin sektöre uygulanan düzenlemelerin ardından dolanarak sürücü olmak için kaydolmasına olanak vererek taksi endüstrisini hızla ele geçirdi.

Bu şirketler etraflarını paylaşım ve ortaklık laflarıyla çevrelediler ama gerçek şu ki, önemli bir istisna dışında onlar da diğer hepsi gibi birer şirketti; daha fazla müşteri getirdiklerini gösterebildikleri müddetçe yıllarca para yeme özgürlüğüne sahiplerdi. Bu büyüme uğruna, hizmeti sağlayan işçilerden, güvendikleri diğer şirketlere kadar yararlanabildikleri herkesten yararlandılar.

Kolaylık sömürüyü nasıl görünmez kıldı?

İste gelsin ekonomisini güçlendiren hizmetler, tüketici açısından harika görünüyordu; nispeten uygun fiyatlıydılar, inanılmaz düzeyde kullanışlıydılar ve doğrudan telefondan erişilebilirlerdi. Fakat pazarlama ve tasarımlarıyla, hizmetin nasıl sunulduğunu ve bunun çalışanlar ve daha geniş toplam için ne anlama geldiğini de gizlediler.

İste gelsin ekonomisi, çok geçmeden uygulama tabanlı hizmetlerin çok ötesinde gelişme kaydetti. Kendi teslimat ağını kuran Amazon, Prime üyelerine hızlı teslimat sunarak bunun önemli bir parçası haline geldi. Ancak altyapısı emek sömürüsüne bağlıydı: Amazon’un ABD’deki depo çalışanları, sektör ortalamasının neredeyse iki katı bir oranda ciddi yaralanmalar yaşarken, ücretleri rakiplerin sunduklarının çok altında. Tuvalet molası verememeyle ilgili şikayetler var: Şirketin teslimat çalışanları, teslimat hedefleri çok yüksek olduğu için şişelere işemek ve hatta poşetlere dışkılamak zorunda kaldıklarını bildirdi. Bu, kolaylığın bedellerinden sadece biri.

Uber Eats ve Deliveroo gibi yemek dağıtım hizmetleri, yalnızca düşük ücretli işçilere değil, aynı zamanda teslim ettikleri yiyecekleri hazırlamayan restoranlara da bel bağlıyor; sonuç olarak, özellikle pandemi döneminde daha fazla müşteri uygulama tabanlı hizmetlere yöneldikçe, restoranlar menülerini bunlar üzerinden sunmak zorunda kaldı. Şimdiye değin teslimat hizmetleri daha fazla müşteri kazandıkça, bazen toplam maliyetin yüzde 40’ına varan daha yüksek teslimat ücretleri alma gücü kazandılar. Ücretler arttıkça birçok restoran fiyatlarını yükseltmek veya tamamen kapanmak zorunda kaldı.

İste gelsin ekonomisi, kamu yararına hizmet ediyormuş gibi pazarlansa da, durum hiçbir zaman tam anlamıyla böyle olmadı. Hizmetler, çok çalışan profesyonellerin ihtiyaçlarını karşılamak için tasarlandı ve bu nedenle her zaman, işleri üzerinde çok az kontrole sahip olan, oldukça düşük ücretler alan ve genellikle işçi statüsünün hak ve avantajlarından mahrum bırakılan güvencesiz işçilerin emeğinden yararlanarak orantısız bir şekilde varlıklı bir insan grubuna hizmet ettiler.

Bunu 2015’te Smiley de görmüştü; “Her şeyin iste gelsin olduğu yeni dünyada, ya şımartılmış, tecrit edilmiş bir kraliyet mensubusunuz ya da yirmi birinci yüzyılın bir hizmetkarısınız” gözlemini yapmıştı. Zenginler her zaman yapmak istemedikleri işleri yapacak bir dizi personele sahip oldular ama iste gelsin hizmetleri, görece daha varlıklı insan grubunun da yaşam savaşı veren ve büyümekte olan işçi sınıfından yararlanarak ev işlerini daha kolay bir şekilde yapmasına olanak sunmayı vaat etti. Ancak bu süreçte şirketler etrafımızdaki dünyayı da dönüştürmeye başladı.

Etkileşim sirkülasyonunu kırmak

Pandeminin ilk aşamalarında, birçok insan Kovid-19’un yayılımını en aza indirmek adına evde kalmaları talimatı verildiği için “kapanmıştı”. Ama herkes bu lükse sahip değildi. Sağlık, ulaşım ve süpermarket çalışanları hayati kabul edildi, ancak teslimat çalışanları zaruri bir işi yerine getirirken her zaman aynı takdiri görmediler. Ekonomi yavaşladıkça ve insanlar işlerini kaybettikçe, daha fazla insan başlarını sokacakları bir çatı ve masada yiyecek bulundurmak için ihtiyaç duydukları parayı bulmak üzere uygulamalara akın etti. Smiley’in 2015’te hakkında yazdığı dinamik daha da pekişti ve bunu mümkün kılan iste gelsin hizmetleri hayatımıza daha da yerleşti.

2021’in ilk üç ayında, insanların Kovid’e yakalanma riskiyle karşı karşıya kalabilecekleri mahallelerindeki dükkanlara gitmek yerine online alışverişe yönelmesiyle Amazon’un satışları 2020’nin aynı dönemine göre yüzde 44 arttı. Fakat bu tehdit ortadan kalksa bile, çevrimiçi alışveriş yapmaya alışan insan sayısı arttı ve buna muhtemelen gelecekte de devam edecekler. Bugün ekonomimizde enflasyona neden olan tedarik zinciri kaosu, mal ve hizmetlerin nasıl sağlandığını yeniden düzenleme süreciyle yakından ilişkili.

Ve bu daha başlangıç. Şirket, Amazon Go ve Fresh mağazalarında yıllarca kasiyersiz alışverişi test ettikten sonra, ABD’de bazı Whole Foods mağazalarında “Yürü Geç” sistemini uygulamaya başladı. Amaç, insan kasiyer veya kasada ödemenin yerine, aldığınız her ürünü izleyen ve ardından mağazadan çıktığınızda Amazon hesabınıza ücretlendiren bir gözetim sistemi koymak.

Mağazada yaptığınız her şeyi izleyen sıra sıra kameraları ve Amazon’un satın alma işlemlerinizi takip etme imkanını görmezden gelmeyi seçecek olursanız, bu yine albenili ve kullanışlı gelebilir. Ama aynı zamanda ayrımcı. Teknolojiyi düzgün bir şekilde kullanmak için internet bağlantısı olan bir akıllı telefona ve bununla bağlantılı bir ödeme yöntemine [genellikle kredi kartı] sahip bir Amazon hesabına ihtiyacınız var. Amazon, 2021’nin mart ayında Ealing’deki Fresh mağazalarından birinin açılışını yaptığı zaman Independent, yaşlı bir adamın içeri girmeye çalıştığını, ancak gerekli adımlar anlatıldıktan sonra, “Kahretsin” diye yanıt verdiğini aktarmıştı.

[Teknoloji şirketleri tarafından kabul edilemez bir sirkülasyon biçimi olarak kabul edilen] insan etkileşimini ortadan kaldırma arzusu, İnsanlar hala perde arkasında rafları stoklamak, çevrimiçi siparişleri almak veya yiyecekleri teslim etmek için çalışırken bile, bu yeniliklerin çoğunun merkezinde yer alıyor. Pandemi sırasında pek çok şirket, müşterilerin insan çalışanla etkileşime girmekten tamamen kaçınması için temassız teslimat bile başlatmıştı.

Teslimat uygulamalarının restoranların ekonomisini nasıl değiştirdiği göz önüne alındığında, “karanlık mutfaklar”, yani oturma, hatta müşterilere içeri girip sipariş verme seçeneği sunmayan restoranlar yaratmak için de artan bir baskı var. Tamamen teslimat uygulamalarına hizmet etmek için tasarlandılar ve insanların sipariş vermesi için dışarıda yemek yemeye daha az zaman ayırmalarını sağlama imkanı sunuyorlar. Bu süreç, sonunda büyük olasılıkla birçok paket servisi olan restoranın vitrin konumlarını terk etmesine yol açacak, ana caddelerimiz ve yediklerimizi üreten yerlerle olan ilişkimiz daha da dönüşecek.

Geleceği kim şekillendirecek?

Sağcılar genellikle kamu yatırımlarını savurgan ve yozlaşmış olmakla eleştirir, fakat gerçek şu ki, devletin çekilmesi tertemiz bir “serbest” pazarı değil, ekonomiyi şekillendirmekten sorumlu zengin, güçlü ve nihayetinde sorumsuz insanları beraberinde getirdi.

İste gelsin ekonomisi, ister ekonomik olarak rasyonel ister sosyal olarak adil olsunlar, teknoloji endüstrisinin güçlü aktörlerinin fikirleriyle uyumlu olacak şekilde, yaşamımızın önemli yönlerini yeniden biçimlendirmeye dönük ortak bir çabayı temsil ediyor. Bu arada, her zamankinden daha fazla kontrolü ellerine bırakmak gibi güzel bir tesadüfe de sahip [Karanlık mutfaklar konusunda, bu vizyonu zorlayan önde gelen insanlardan birinin Uber’in kurucu ortağı ve eski CEO’su Travis Kalanick olması şaşırtıcı olmamalı.]

Önümüzdeki yıllarda önemli bir seçim yapacağız: Güçlü kapitalistlerin hayatlarımızı kendi çıkarları için şekillendirmelerine imkan vermeye devam mı edeceğiz yoksa kolektif geleceğimizi belirleme gücünü geri mi alacağız? Teknoloji endüstrisinin hayali, geri kalanımız adına bir kabus; hizmet görenler ve onların hizmetkarları arasında daha fazla ayrışmış, insan etkileşimindeki sirkülasyonunun yerini dijital arayüzlerin aldığı bir toplum inşa ediyor. Bu anti-sosyal bir gelecek ama durdurmak için hala zamanımız var.

Çok Okunanlar

Exit mobile version