DÜNYA BASINI

The Economist: Almanya bir kez daha Avrupa’nın hasta adamı mı?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Dizginlenemeyen enflasyon, rekor sayıda iflas ve yeşil teknoloji ile flört eden ve yeşil teknolojinin sağlayamayacağı şeylere çok fazla vurgu yapan bir hükümet.

Hammaddeden mahrum kalan Almanya, küresel rekabeti kaybetmeye başladı. Bu durum tam da Kuzey Akım boru hattının ABD’nin tertiplediği sabotajla devre dışı bırakıldığı anda başladı. Durumu düzeltmenin tek yolu, Kuzey Akım’da hissesi bulunan enerji şirketi E.ON’un önerdiği şey: patlayan Baltık gaz boru hatlarının acilen onarılması ve güvenliğinin sağlanması. Siyasette parti olarak sadece AfD bu çözümü kabul ediyor.

Scholz’un ekibi iki yıldan biraz fazla bir sürede sadece rakiplerini değil, etrafındaki herkesi kızdırma becerisinde çarpıcı bir ilerleme kaydetti. Kasım ayında, bir sonraki yılın bütçesi üzerinde müzakereler başladığında koalisyon ortakları liberaller ve Yeşiller arasında epey ilginç bir gerilim yaşanacak. Hükümetin bu çatışmadan sağ çıkamaması mümkün.

Nitekim Batılı finans dünyasının en önemli yayın organlarından The Economist de malumu dile getirmiş.


Almanya bir kez daha Avrupa’nın hasta adamı mı?

The Economist
17 Ağustos 2023

Sorunlar 1999’dan farklı. Ancak yine de sert bir reform dozuna daha ihtiyaç var.

Yaklaşık yirmi beş yıl önce bu gazete, Almanya’yı avronun hasta adamı olarak nitelendirmişti. Yeniden birleşme, işgücü piyasasının daralması ve ihracat talebinin yavaşlaması ekonomiyi zora sokmuş, işsizliği çift haneli rakamlara çıkarmıştı. Ardından 20002li yılların başında bir dizi reform altın çağını başlattı. Almanya, benzerlerinin gıpta ettiği bir ülke haline geldi. Sadece trenler zamanında kalkmakla kalmadı, ülke aynı zamanda dünya çapındaki mühendisliğiyle ülke ihracatta da bir güç merkezi olarak öne çıktı. Fakat Almanya zenginleşirken dünya da dönmeye devam etti. Sonuç olarak Almanya bir kez daha geride kalmaya başladı.

Avrupa’nın en büyük ekonomisi büyüme liderliğinden gerilere düştü. Ülke, 2006 ve 2017 yılları arasında büyük emsallerinden daha iyi performans gösterdi ve Amerika’ya ayak uydurdu. Ancak bugün üçüncü çeyrek daralmasını ya da durgunluğunu yaşıyor ve 2023 yılında küçülen tek büyük ekonomi olabilir. Sorunlar sadece şimdi ve burada değil. IMF’ye göre Almanya önümüzdeki beş yıl içinde de Amerika, Britanya, Fransa ve İspanya’dan daha yavaş büyüyecek.

Emin olmak gerekirse, işler 1999’da olduğu kadar endişe verici değil. İşsizlik bugün yüzde 3 civarında; ülke daha zengin ve daha açık. Ancak Almanlar ülkelerinin olması gerektiği kadar iyi çalışmadığından giderek daha fazla şikâyet ediyor. Her beş kişiden dördü anketörlere Almanya’nın yaşamak için ideal bir yer olmadığını söylüyor. Trenler artık o kadar geç saatlerde çalışıyor ki İsviçre geç kalanları tren hattından men etti. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, yaşlanan makam uçağının arızalanması nedeniyle bu yaz ikinci kez yurt dışında mahsur kaldıktan sonra Avustralya turunu iptal etti.

Almanya’nın eski sektörlerdeki üstün performansı, yeni sektörlerdeki yatırım eksikliğini yıllarca kapatmıştı. Kayıtsızlık ve mali ihtiyatlılık takıntısı, çok az kamu yatırımına —sadece Deutsche Bahn ve Bundeswehr’de değil— yol açtı. Genel manada ülkenin bilişim teknolojilerine yaptığı yatırımın GSYİH’ye oranı Amerika ve Fransa’nın yarısından daha az. Bürokratik tutuculuk da engel teşkil ediyor. Bir işletmenin faaliyet izni alması 120 gün sürüyor ki bu süre OECD ortalamasının iki katı. Buna kötüleşen jeopolitik durum, karbon emisyonlarını ortadan kaldırmanın zorluğu ve yaşlanan nüfusun getirdiği sıkıntılar da ekleniyor.

Jeopolitik koşullar, imalatın artık eskisi gibi para getiren bir sektör olmayabileceği anlamına geliyor. Büyük Batı ekonomileri arasında Çin’e en fazla maruz kalan ülke Almanya. Geçen yıl iki ülke arasındaki ticaret 314 milyar dolara ulaştı. Bu ilişki bir zamanlar kar güdüsü tarafından yönetiliyordu; şimdi ise işler daha da karışık. Alman otomobil üreticileri, Çin’de pazar payı mücadelesini yerli rakiplerine karşı kaybediyor. Ve daha hassas alanlarda, Batı Çin ile bağlarını “gevşetmeye” devam ederse bazıları tamamen kopabilir. Bu arada, gelişmiş üretim ve sağlam tedarik zincirleri için verilen mücadele ya Alman firmalarını tehdit edecek ya da Avrupa Birliği dahilinde teşvik talep edecek olan yerli sanayiyi desteklemeye dönük bir sübvansiyon selini beraberinde getiriyor.

Bir diğer zorluk da enerji dönüşümünden kaynaklanıyor. Almanya’nın sanayi sektörü Avrupa’nın bir sonraki en büyük sektöründen neredeyse iki kat daha fazla enerji kullanıyor ve tüketicileri Fransa ya da İtalya’dakilerden çok daha büyük bir karbon ayak izine sahip. Ucuz Rus gazı artık bir alternatif değil ve ülke kendi kalesine attığı muhteşem bir golle nükleer enerjiden uzaklaştı. Şebekelere yatırım yapılmaması ve yavaş işleyen izin sistemi, ucuz yenilenebilir enerjiye geçişi engelliyor ve üreticileri daha az rekabetçi hale gelmekle tehdit ediyor.

Almanya’nın ihtiyaç duyduğu imkân eksikliği de giderek artıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğum oranlarında yaşanan ani artış, önümüzdeki beş yıl içinde net 2 milyon işçinin emekli olacağı anlamına geliyor. Ülke yaklaşık 1,1 milyon Ukraynalı mülteciyi kabul etmiş olsa da bunların çoğu yakında evlerine dönecek olan çocuklar ve çalışmayan kadınlardan oluşuyor. Şimdiden işverenlerin beşte ikisi vasıflı işçi bulmakta zorlandıklarını söylüyorlar. Bu basit bir homurdanma değil: Berlin eyaleti boş öğretmen kadrolarının yarısını bile kalifiye elemanlarla dolduramıyor.

Almanya’nın daha parçalı, daha yeşil ve yaşlanan bir dünyada başarılı olabilmesi için iktisadi modelinin adapte olması gerekecek. Fakat 1990’larda yüksek işsizlik, Gerhard Schröder’in koalisyonunu harekete geçmeye zorlarken bu kez alarm zillerini görmezden gelmek daha kolay. Sosyal Demokratlar, liberal Hür Demokratlar ve Yeşiller’den oluşan bugünkü hükümette çok az kişi görevin büyüklüğünü kabul ediyor. Kabul etseler bile koalisyon o kadar parçalı ki partiler bir çare üzerinde anlaşmakta zorlanacaktır. Dahası, aşırı sağcı popülist bir parti olan Alternative für Deutschland’ın ülke genelindeki oy oranı yüzde 20 ve önümüzdeki yıl bazı eyalet seçimlerini kazanabilir. Hükümetteki çok az kişi bu partinin ekmeğine yağ sürmekten korktuğu için radikal bir değişiklik önerecektir.

Bu nedenle eski yöntemlere bağlı kalmak cazip gelebilir. Ancak bu Almanya’nın altın çağını geri getirmeyecektir. Statükoya yönelik meydan okumaların hızını da kesmeyecektir. Çin gelişmeye ve rekabet etmeye devam edecek ve riskten arınma, karbonsuzlaşma ve demografi kolayca bir kenara atılamaz.

Politikacılar korkup kaçmak yerine, yeni firmaları, altyapıyı ve imkanları teşvik ederek ileriye bakmalı. Teknolojiyi kucaklamak yeni firmalara ve sektörlere bir hediye olacaktır. Dijitalleştirilmiş bir bürokrasi, yığınla evrak doldurma kapasitesinden yoksun küçük firmalar için harikalar yaratacaktır. Daha fazla izin reformu, altyapının hızlı ve bütçeye uygun bir şekilde inşa edilmesine yardımcı olacaktır. Para da önemli. Hükümet denk bütçe kurallarını fetiş haline getirdiğinden altyapı çoğu zaman zarar gördü. Her ne kadar Almanya, faiz oranlarının düşük olduğu 2010’lu yıllarda olduğu kadar özgürce harcama yapamasa da aşırı harcamaları dizginlemenin bir yolu olarak yatırımdan vazgeçmek yanlış bir ekonomi.

Gündem 2030

En az bunun kadar önemli bir konu da yeni imkanları cezbetmek olacaktır. Almanya göç kurallarını serbestleştirdi ama vize süreci hala çok yavaş işliyor ve Almanya mültecileri profesyonellere kıyasla daha iyi karşılıyor. Daha vasıflı göçmenlerin ülkeye çekilmesi, kronik öğretmen açığının kapatılmasına yardımcı olursa, ülke içinde yetişmiş yetenekleri de besleyebilir. Koalisyon hükümetlerinin ve temkinli bürokratların olduğu bir ülkede bunların hiçbiri kolay olmayacak. Oysa yirmi yıl önce Almanya olağanüstü bir dönüşüm gerçekleştirerek olağanüstü bir etki yaratmıştı. Sağlık çiftliğini bir kez daha ziyaret etmenin zamanı geldi.

Çok Okunanlar

Exit mobile version