GÖRÜŞ

Türk- Çin ilişkilerinde işbirliği alanları: Geç oldu güç olur mu?

Yayınlanma

Küresel çapta üretim ve buna bağlı olarak ortaya çıkan değerlerin Asya’ya doğru kaydığı gerçeği dünya üzerindeki tüm ülkelerin başta Çin olmak üzere bölge politikalarını revize etmesine yol açtı. Eski Başkan Barack Obama döneminde ABD bir “Hint-Pasifik” ülkesi olarak tanımlanırken, ulusal güvenlik belgelerinde Çin’e karşı tutum kademeli olarak iş birliğinden rekabete doğru evrildi. ABD’nin risklerin azaltılması, Çin’in ise “kuşatma” girişimi olarak yorumladığı politika uyarınca Washington yönetimi gümrük duvarlarını yükseltip teknoloji savaşına hız verirken bölge aktörleri ile ittifaklar kurma yolunu tercih etti. Bu tercihin çıktısı olarak AUKUS, QUAD gibi platformlara tanıklık edilirken, NATO’nun Asya’ya doğru genişlemesi ya da Asya’nın NATO’su gibi tartışmalar hız kazandı.

Geleneksel olarak ABD’nin inşa ettiği güvenlik mimarisi içinde yer alan Avrupa’nın Çin’in yükselişine tepkisi de rekabet ve işbirliği arasında salınım gösteriyor. Avrupa’nın özerkliğini savunan Fransa ve çeperde temsi edilen Macaristan gibi güçler daha itidalli bir yaklaşımı benimserken Berlin’de ibre ekonomik çıkarların korunması kaydıyla rekabeti göstermekte.

Çin’in yükselişine Küresel Güney ülkelerinin yaklaşımı ise bu zamana değin ABD ve onunla birlikte hareket edenlerin tersi istikametinde oldu. Sömürgeciliğe karşı mücadele neticesinde kurulmuş, Batılı ülkelerin kalkınma reçetelerini taklit etmek istemeyen, farklı tarihsel arka planlardan gelen ve farklı yönetim biçimlerine sahip ülkeler Çin’i fırsat penceresi olarak gördü. Zira ABD’nin baskılama politikası karşısında farklı coğrafyalardaki dostlarını artırmak isteyen Çin bu ülkelere daha cömert teklifler sunmakla kalmayacak aynı zamanda onlara Washington karşısında manevra alanı sağlayacaktı.

Çin ve Türk-İslam ilişkilerinde yeni aşama

Çok kutuplu dünya olarak tasvir edilen bu gerçekliğe uyum sağlayan bölgelerin başında Orta Doğu ve Ora Asya’nın geldiğini söylemek mümkün. Orta Doğu’da Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in 2022 yılında Suudi Arabistan’ı ziyareti ile ilki düzenlenen Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi, bu sene onuncusu tertip edilen Çin-Arap Dışişleri Bakanları Forumu siyaseten kurumsallaşan işbirliğinin sembolü olarak okunurken, BRICS’in bölge ülkeleri ile genişlemesi artan ekonomik bağın boyutlarını özetliyor. Bununla birlikte artan siyasi itibarı ve ekonomik ağrılığı uyarınca bölgesel ihtilaflarda Çin’ “oyun kurucu” payesi verilmesi dikkat çekiyor. Suudi Arabistan ve İran arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasına 2023’te ev sahipliği yapan Çin’in ağırlığı Filistin başlığında da hissedilmekte. İslam İş Birliği Teşkilatı’na mensup ülkelerin dış işleri bakanları Filistin turunda ilk adres olarak Çin’i tercih ederken, Hamas ve el Fetih birleşme müzakereleri için Pekin’de masaya oturdu. İlk toplantıda iyi niyet beyanlarında bulunan Filistinli fraksiyonların toplantılarına Çin’de devam etme kararı aldığı biliniyor.

Çin ile ilişkilerin derinleştiği coğrafyalar arasında Orta Asya da özel konumunu koruyor. 2020 yılından bu yana dışişleri bakanları seviyesinde toplanan Çin, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan (C-C5) 2023 yılında işbirliğini devlet başkanları seviyesine çıkarmak için Tarihi İpek Yolu’nun başlangıç noktası olan Xi’an kentinde bir araya geldi. Çin’den Avrupa’ya uzanan ve içinde Türkiye’nin de yer aldığı Orta Asya merkezli Orta Koridor’a yapılacak yatırımların habercisi olan zirvede gündemde sadece ekonomi yoktu. Bölge ülkelerine 3,8 milyar dolar hibe verileceğini duyuran Çin tarafı aynı zamanda Orta Asya ile “ortak kaderi paylaşan topluluk” olduklarını vurgularken, 5 ülke Pekin’in dış politika anlatısına verdiği desteğin altını çizdi.

Türkiye geç mi kaldı?

Türkiye’nin başat çıkar alanları arasındaki coğrafyalar başta olmak üzere küresel çapta Çin’in artan ağırlığı Ankara’da tespit edilmekle birlikte politika geliştirme süreci görece daha yavaş ilerledi. Türkiye, 2019 yılında Çin’in merkezi rol oynadığı bölgeye dair “Yeniden Asya Açılımı” adı altında bir süreç başlatırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu politikanın gerekliliğini “Tarihin sarkacı Asya’ya kaymıştır” sözleri ile açıklıyordu. Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan, tıpkı diğer Küresel Güney ülkeleri gibi uluslararası sistemin yeteri kadar temsiliyet hakkı vermediğini “Dünya beşten büyüktür” sözleri ile formüle ederken, çok uluslu platformların küresel akut sorunların çözümünde yetersiz kaldığını söylemekten çekinmedi.

Türkiye’nin tespitlerinin küresel bir kabul haline gelen doğruluğuna karşın Ankara’nın attığı adımların kurumsal düzende bir ilerlemeye karşılık gelmediği aradan geçen zaman içerisinde ortaya çıktı. Böylesine bir tablonun oluşmasında Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinin aksine Batı dünyası ile kurduğu angajman kadar, ekonomiye indirgenmiş beklentiler ve Uygur başlığındaki ihtilaflar rol oynadı. Eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türk heyetinin Çin’in öngördüğü biçimde Uygur Özerk Bölgesi’ne gitmek istemediğini dile getirerek bu farklılığı 2022 yılının sonunda ifade etmişti. Bununla birlikte yine Türk medyasının Çin’e karşı yaptığı haberlerin birçoğunun Batı merkezli çevirilerden ibaret kalması, Türkiye’nin Çin’de Çin’in ise Türkiye’de yeteri kadar tanınmaması politika yapım sürecini etkileyen faktörler arasında yer aldı.

Bakan Fidan yeni bir denklem kurabilir mi?

Türkiye’nin başta Orta Doğu ve Orta Asya olmak üzere dünyanın kalkınmakta olan diğer ülkeleri gibi Çin ile ilişkilerini yeni gerçekliklere göre düzenlemek için hala vakti bulunuyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 3-5 Haziran’ı kapsayan ziyareti bu bağlamda Ankara’nın Çin’i ilgilendiren başlıklardaki pozisyonunu duyurması bakımından oldukça kıymetli bir başlangıç olarak kabul edilebilir.

Bakan Fidan, burada yaptığı açıklamada Ankara ve Pekin’in Filistin ve Ukrayna gibi ihtilaflı alanlar olmak üzere uluslararası ilişkilerin pek çok başlığında örtüştüğünü, Türkiye’nin Çin’in Asya ve Orta Doğu ülkeleri ile kurduğu yapıcı ilişkileri desteklediğini, Suudi Arabistan ve İran barışı gibi ara buluculuk rolünü ise takdirle karşıladığını ilan etti.

Bakan Fidan’ın belki de Çin için bu tespitlerden daha önemli olacak şekilde Washington ve Pekin arasındaki bilek güreşine dair “Egemen güçlerin önceki yüzyılda kurmuş oldukları pazarların daha adil, rekabet edilebilir pazar şartlarında yeniden el değiştiriyor olması kabul edilmesi gereken bir sonuçtur” ifadelerini kullandı. Bakan Fidan’ın küresel anlamda bir güç transferinin yaşandığı ve bunun barışçıl biçimde olması gerektiği yönündeki değerlendirmeleri kadar Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne duyulan saygıyı yinelemesi de olumlu faktörler olarak kayıtlara geçti.

İşbirliği alanları neler?

Bakan Fidan’ın Türkiye’nin pozisyonu anlatması yeni dönem için ilişkilerin çerçevesini belirlerken Ankara ve Pekin arasında işbirliğini zorunlu dışsal gelişmelerin başında Filistin ve Ukrayna krizi ile ticaret yollarında ortaya çıkan risk ve fırsatlar geliyor.

Filistin başlığında kısa vadede ateşkes, uzun vadede 1967 sınırlarına dayanan Kudüs başkentli egemen Filistin devletinin kurulmasını savunan Türkiye ve Çin, bu çözümü olgunlaştırmak adına Filistinli fraksiyonların birleştirilmesinde aktif olarak rol alabilir. Türkiye ve Çin’in koordineli mi bilinmez ancak bu yönde paralel adım attıkları aşikar. Nitekim Fetih ile birleşme müzakereleri için Pekin’e giden Hamas heyeti bir gün önce İstanbul’dan uluslararası basına demeç vermiş ve tek çatı altında birleşmek istediklerini beyan etmişlerdi.

Türkiye ve Çin’in denklem değiştirici rol oynayabileceği krizler listesinde Ukrayna da yer alıyor. Krizin tarafları olan Rusya ve Ukrayna ile aynı anda diplomatik ilişkilerini devam ettirebilen Ankara ve Pekin yönetimleri yaptırım siyasetine karşı çıkma, Rusya’nın barış müzakerelerinde temsil edilmesi, ülkelerin egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine saygı konusunda yakınsayan görüşlere sahip. Moskova, Kiev ve Avrupa başkentleri arasında 12 maddelik yol haritası ile mekik diplomasisi yapan Çin ve daha önce iki ülkeyi İstanbul’da barışın kıyısına kadar getirebilen Türkiye savaşan tarafların ama özellikle de Ukrayna’nın irade göstermesi durumunda kolaylaştırıcı rol oynayabilir.

Küresel ticaret rotalarında rüzgarın Türkiye’den yana esmesi de yeni dönemdeki iş birliği boyutları arasında öne çıkıyor. Nitekim Ukrayna krizi sonrasında Çin’den Avrupa’ya Rusya üzerinden uzanan Kuzey Koridoru popülaritesini kaybederken, İran’ın içinde bulunduğu Güney Koridoru jeopolitik gerilimlerin neticesinde daha kırılgan hale geldi. Buna karşılık Türkiye’nin merkezinde bulunduğu Orta Koridor ise Orta Asya ülkelerinin altyapı çalışmalarını büyük oranda tamamlaması ve gümrük prosedürlerini kolaylaştırması ile cazibesini artırdı. Kuzey Koridoruna oranla Çin ve Avrupa arasındaki mesafeyi 2 bin kilometre kısaltan Hazar geçişli Orta Koridor Türkiye’nin yeni dönemde gündeme getireceği başlıklar arasında kalmaya devam edecek. Bununla birlikte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kalkınma Yolu’nun da Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile uyumlu hale getirilmesi beklentisini dile getirerek Türkiye’nin karşılaştırmalı üstünlüğünün altını çizdi. Kalkınma Yolu’nun Çin’e de fırsatlar sunacağını belirten Ankara, böylelikle küresel ticarette Batı’nın arzuladığı biçimde Çin’i dışlayan değil ortak haline getirmeyi amaçlayan tutumunu ilan etmiş oldu

İşbirliğinin adresi: BRICS, komiteler, uluslararası zirve ve liderler buluşması

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin ziyaretinde yaptığı konuşma Ankara’nın sıcak başlıklardaki pozisyonu ve sıralanan işbirliği alanları kadar net olmasa da kullanılabilecek platformlar hakkında da ipuçları sunuyor.

Bakan Fidan’ın Rusya’da düzenlenen BRICS toplantısına katılacağını ifade etmesi ekonomik ilişkilerin kurumsallaşmasında bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2018 yılındaki açıklamaları ile güdeme gelen BRICS,  son katılımlarla birlikte dünya ekonomisinin yüzde 31’ini temsil ederken, dünyanın en büyük 10 petrol üreticisinden 6’sını da bünyesinde barındırıyor. Zenginler kulübü olarak adlandırılan G7 karşısında her geçen gün ağrılık kazanan BRICS’in Türkiye’nin acil ihtiyaçlarının bir bölümüne Yeni Kalkınma Bankası gibi araçlarla karşılık verebilecek olması Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de görmezden gelemeyeceği gerçekler arasında. Nitekim Bakan Mehmet Şimşek, 2017 yılında yaptığı açıklamada BRICS’e dair “Onların vereceği projelerden yararlanmak için üye olunması gerekiyor. Sırf onun için şu anda ciddi ciddi üye olmayı değerlendiriyoruz” diye konuşmuştu.

Bakan Fidan’ın Çin gezisinde duyurduğu “hükümetler arası çalışma komitesi” de Ankara ve Pekin hattındaki kurumsallaşma bağlamında kayda değer ikinci adımı temsil ediyor. Bu komitenin başına Türkiye tarafında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in atanması devasa ticaret hacmindeki dengesizliklerin düzeltilmesi, nükleer ve yeni teknoloji alanındaki yatırımların artması, Orta Koridor’un daha fazla etkinleştirilmesi gibi çok sayıda başlıkta sonuç alınmasına yardımcı olacaktır.

Hükümetler arası çalışma komitesinin ilk toplantısını önümüzdeki aylarda düzenlemesi beklenirken, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in Türkiye’yi ziyaret etmesi ihtimaller arasında. Dışişleri Bakanı Fidan Türkiye’nin davetini “Bu yıl Çin Devlet Başkanı Sayın Xi Jinping’i de ülkemizi ağırlamak istiyoruz. Cumhurbaşkanımızın davetini tekrar Çinli meslektaşımıza ilettim” sözleri ile duyurdu. Xi’nin davete icabet ederek Türkiye’yi ziyaret etmesi ikili ilişkiler kadar bölgesel düzen açısından da yeni bir sayfanın açılmasına hizmet edebilir.

Öte yandan Uygur başlığı Orta Doğu ve Orta Asya’ya nazaran daha geç kalınan taraflar arasındaki angajmanı güç hale getirebilir.  Bir süredir Türkiye ve Çin arasında sorun haline gelen “suç, suçlu, özgürlük ve bölücülük” gibi kavramlardaki anlaşmazlığın yanına Bakan Fidan’ın ziyareti ile Urumçi ve Kaşgar kentlerinin tanımlanması eklendi. Bakan Fidan temasları sırasında bu iki şehri Türk ve İslam şehirleri olarak tanımlarken, bu tez Çin tarafında kabul görmüyor. Pekin yönetiminin yayınladığı Beyaz Kitap’a göre bölge kadim Çin kültürünün devamı niteliğinde resmedilirken, Uygurların Türkler ile zaman içinde ayrıştıkları savunulmakta.

Bakan Fidan’ın Çin’den farklı bir tanımlamayı tercih etmesine şu ana değin resmi ya da gayri resmi (medya üzerinden) bir yanıt gelmese de rahatsızlık yaratması sürpriz olmayacaktır.

Çok Okunanlar

Exit mobile version