Çevirmenin notu: ABD ve Avrupa’nın uzak coğrafyalardaki nüfuzunu kaybetmesi, merkez Asya’daki aktörlere siyasi ve iktisadi anlamda özerklik şansı tanıdı. Fakat Rusya ve Çin’in varlığı bu eğilimi belirli sınırlar çizmiş olsa da Ukrayna’da yaşanan savaş, Orta Koridor güzergahının Kazakistan ve Azerbaycan gibi aktörlerin özerklik kazanma eğilimini desteklemiş görünüyor. Carleton Üniversitesi Avrupa, Rusya ve Avrasya Çalışmaları Enstitüsü’nün kıdemli araştırma görevlilerinden olan Robert M. Cutler’ın değerlendirmesi.
Rusya savaşı Orta Koridor’un önemini vurguluyor
Robert M. Cutler
The Asia Times
8 Haziran 2023
Bu geniş coğrafya, dünya siyasetinde görece özerk bir aktör olma fırsatına sahip.
Soğuk Savaş sona erdikten sonra Güney Kafkasya, Hazar Denizi havzası ve Orta Asya, bölgenin zengin enerji kaynaklarının ötesinde uluslararası ilişkiler açısından önemini fark eden Batılı jeopolitik stratejistler açısından pratik politikanın odaklandığı bölgeler haline geldiler. Ancak yeni yüzyılın ilk on yılının sonunda bu stratejik angajmana paydos verildi.
Şimdi, yani on buçuk yıl sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Washington’daki karar alıcılar ve danışmanların buraya olan ilgisi yeniden canlandı ve buna şu ana kadar ılımlı olan yeni bir Avrupa varlığı eşlik etti.
Xian’daki son yüksek profilli zirvenin de örneklediği üzere, Çin ile beş Orta Asya ülkesi arasındaki diplomatik ve ekonomik alışverişin yoğunlaştığı bir ortamda, Hazar Denizi boyunca uzanan Orta Koridor’un önemi son yıllarda giderek arttı.
Xian’daki buluşmayla aynı tarihte Almatı’da düzenlenen ikinci AB-Orta Asya Ekonomik Forumu daha az dikkat çekti. Avrupa Birliği, böylece Orta Koridor’u Rusya’nın hakimiyetindeki altyapıya bağımlılığa karşı olası bir denge unsuru olarak kabul ettiğinin sinyalini vermiş oldu.
Almatı buluşması, Brüksel’in Haziran 2019’da Avrupa Birliği Konseyi tarafından kabul edilen ve Orta Asya ülkeleriyle daha yakın ilişkiler geliştirmeyi amaçlayan stratejik politika yöneliminin bir göstergesi.
Bu stratejik politika, sınır güvenliği ve çevre dâhil olmak üzere dayanıklılığa; bilhassa “sürdürülebilir ilişki” olmak üzere refaha ve bölgesel işbirliğinin teşvik edilmesine odaklanıyor.
Azerbaycan ve Kazakistan’ın rolü
Batı’nın odağının canlanması, iki kilit ülke olan Azerbaycan ve Kazakistan tarafından savunulan stratejik vizyonla örtüşüyor. Zira Orta Koridor’un hayata geçirilmesinde kilit rol oynayan bu ülkeler, Güney Kafkasya ve Orta Asya’nın özerk kalkınmasını teşvik etmek için çaba sarf ediyorlar.
Özellikle Azerbaycan, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan coğrafi bağlantısı ve Orta Koridor yapısı içinde kritik bir ulaşım ve lojistik dayanak noktası olması nedeniyle önemli bir rol oynadı.
Orta Koridor’un faaliyete geçmesinin başlıca katalizörü, iki ülkenin 2017’den bu yana sürdürdüğü aktif ikili işbirliği oldu. Bu ikili işbirliği o zamandan bu yana bölgesel kalkınmayı teşvik etmek ve jeo-iktisadi manzaranın dönüşümüne katkıda bulunmaya yönelik çok taraflı bir platforma dönüştürüldü. Orta Koridor, jeo-iktisadi bir plandan siyasi açıdan önemli bir geçiş güzergâhına dönüştü.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını yeniden canlandırmasının ardından uluslararası ticaret modellerinde meydana gelen dönüşümler, Orta Koridor’un öneminin altını çizdi. Artan öneminin kanıtı niceliksel olarak da görülebiliyor; Orta Koridor boyunca yük hacmi sadece geçtiğimiz yıl iki kat artış kaydetti, ancak bu artış nihai anlamda nispeten düşük kaldı.
Çin’in niyetleri
Orta Koridor’u Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin bir bileşeni olarak tasvir eden hâkim anlatı, Pekin’in görüşünü yanlış anlıyor ve onun kendi farklı stratejik persektifini ihmal ediyor. Özünde, Çin’in Orta Koridor’a olan bağlılığı, Kuşak ve Yol Girişimi’nin ayrılmaz bir parçası olan diğer transit rotalara (Rusya üzerinden kuzey rotası ve güney deniz rotası) yönlendirdiği kaynaklarla karşılaştırıldığında sönük kalıyor.
Engellere rağmen Orta Koridor’un ilerlemeye devam etmesi, aslında Güney Kafkasya-Orta Asya bölgesinin siyasi ve iktisadi özerklik arzusunun bir simgesi.
Azerbaycan’ın modern çok işlevli Alat Limanı’nı kurması gibi kritik altyapının geliştirilmesinde atılan övgüye değer adımlara rağmen, Batılı güçlerin bu güzergâhın stratejik öneminin farkına varması henüz genişletilmesine dönük orantılı bir desteğe dönüşmedi. Bunun için Batılı güçlerin daha derin bir stratejik taahhütte bulunması ve çok taraflı yatırımların artırılması gerekiyor.
Orta Koridor zamanında geliştirilirse, Ukrayna’daki savaşın ardından gerilemeye devam eden Orta Asya’nın Rusya’nın etkisinden kurtulması konusunda bir kanal işlevi görme potansiyeline sahip olacaktır.
Çin’in Orta Koridor konusundaki sükunetini, Rusya’nın Orta Asya ülkeleri üzerinde askeri tehditler yoluyla baskı kurmaya dönük tarihsel eğilimi ve enerji piyasaları üzerindeki kontrolü açıklayabilir. Mesela Xian zirvesinde Pekin, Kırgızistan üzerinden Özbekistan’a, oradan da teorik düzeyde kuzey İran ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanması planlanan uzun güzergahın lansmanını yapmış oldu.
Orta Koridor’un en önemli bölümünü oluşturduğu daha geniş kapsamlı bir proje olan Trans-Hazar Uluslararası Ticaret Yolu (TITR) başta Çin ve potansiyel olarak Güneydoğu Asya mallarının Avrupa’ya ulaşması için alternatif bir güzergâh olarak düşünülse de Pekin’in bunu pratikte hiçbir zaman Kuşak ve Yol Girişimi’nin parçası olarak görmediği anlaşılıyor.
Çin’in TITR ve özellikle de Orta Koridor’a yaptığı yatırımlar gecikti. Bunun nedeni Çin’in Orta Koridor’u esas olarak Orta Asya’da kendi nüfuzunu genişletmek için bir kanal olarak görmesi.
Jeopolitik dengede kendi konumuna meydan okumaya yol açabilecek herhangi bir desteği vermekten çekinen Çin, bölgeyi başka yollarla kendi yönüne çekmeye çalışıyor.
Değişen koşullar artık TITR ve Orta Koridor’a Güney Kafkasya ve Orta Asya’da özerk iktisadi kalkınma ve entegrasyon açısından gerçek bir potansiyel kazandırıyor. Ermenistan’ın Azerbaycan ile kapsamlı bir barış anlaşması konusundaki mevcut fırsatı değerlendirmesi halinde bu durum özellikle Güney Kafkasya’nın işine yarayacaktır.
Batı’nın çıkarları
Batı’nın atacağı stratejik adımlar Orta Koridor üzerinden ticaret akışını artırabilir. Bu artan akışlar AB’ye temel hammaddelerin güvenilir bir şekilde tedarik edilmesini sağlarken bölgesel iktisadi kalkınma ve entegrasyonu da teşvik edebilir.
Bunun nihai sonucu, mevcut uluslararası sistemin 2040’ların başı ve/veya ortaları için öngörülen dağılışı ve çökmesi öncesinde bölgenin ekonomik coğrafyasının yeniden yapılandırılması olacaktır.
Bu uzun vadeli perspektifte, Orta Koridor —tartışmasız TITR’in belkemiği— Güney Kafkasya’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir bölgeyi dünya siyasetinde nispeten özerk bir aktör, yani sadece büyük güçlerin kaprislerinin nesnesi olmayan, kendi koşullarını yaratabilen bir aktör haline getirme potansiyeline sahip.
Böyle bir gelişme sadece daha geniş bir bölgenin —Güney Kafkasya, Hazar Denizi bölgesi ve Orta Asya— daha kapsamlı jeo-iktisadi dönüşümünü katalize etmekle kalmayacak, nihayetinde halihazırda devam etmekte olan küresel güç dengesinin yeniden yapılandırılmasını da etkileyecektir.
Bu yeniden yapılandırma Çin, İran ve Rusya’dan oluşan Yeni Üçlü İttifak’ın giderek yoğunlaşan hegemonyasını azaltacaktır. Dolayısıyla bu; Avrupa, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Hint-Pasifik ülkelerinin çıkarına olacaktır.
Buradan Hint-Pasifik ülkelerinin TITR’i ve ilk etapta Orta Koridor’u desteklemek için daha fazla çaba sarf etmeleri gerektiği sonucu çıkıyor.