Ukrayna’nın çevre meselesinin yeni bir uluslararası kampanya olarak örgütlenmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Bunlar arasında bir dizi siyasi, “bilimsel” ve “aktivist” faaliyeti üzerinde durmaya değer.
İdeolojik mücadelede çevre seferberliği
Geçen ayın sonunda Kiev, bir “ekosit” (ekosistemde meydana gelen aşırı tahribat ve yıkım) uygulaması geliştirdiğini, yerel halk ve uzmanların katılımlarıyla Rusya’nın 2215 çevre suçunu belgelediğini ileri sürdü; bunlar arasında 600 bin hektardan çok orman alanının yok edilmesi, 300 koruma alanının zarar görmesi, askeri ekipman kullanımı ve patlamalar sonucu su ve toprakta ağır metal birikmesi meydana gelmesi sayılmış. İki de ilginç suç var: Harkov’daki bir “havaifişek deposuna” ve benzer yerlere yapılan saldırılar ciddi hava kirliliğine sebep olmuş, Rusya’nın Karadeniz donanmasına bağlı denizaltıların sonar ekipmanları yüzünden de en az 700 yunus ölmüş. Bütün bunların tazminat talebinde bulunmak için rapor edildiği gizlenmiyor.
2022’den beri çevrimiçi yayınlanan “Ukraine War Environmental Consequences” adlı bir dergi var. Bir “uzmanlar” dergisi bu: kendisini tanıtmasına bakılırsa, aynı adı taşıyan ve çevreci aktivistlerden, uzmanlardan ve gazetecilerden oluşan bir çalışma grubu tarafından yayınlanıyor. Son sayısındaki başlıklar şunlar: Ukrayna 1000 kilometrekareden çok ormanını kaybetti; Ukrayna’nın koruma altındaki alanları; Ukrayna’da özgül çevre projeleri; savaşın Ukrayna’da çevresel sonuçları; yenilenebilir enerji. Benzerlerine bizde de çokça rastladığımız şeyler — üstelik tıpkı bizdeki gibi, bütün bunlar “Avrupa entegrasyonuyla” ilişkilendiriliyor. Fon kokuyor yani.
“Conflict of Environment Observatory” de (2018’de kurulmuş uluslararası bir çevre gözlem örgütü) birkaç ay önce etraflı bir rapor hazırladı. Raporda çatışmanın doğal ekosistemlere ciddi zarar vermekte olduğu belirtiliyor, uzun vadeli olası çevresel etkileri üzerinde duruluyor. Benim en çok dikkatimi çeken yanı, savaş yüzünden Kiev rejiminin “çevresel yönetişiminin zayıfladığı” tespiti oldu — çatışma, çevre koruma faaliyetlerini sekteye uğratıyor ve çevre mevzuatının uygulanmasını aksatıyormuş. Norveç, Finlandiya dışişleri bakanlıkları, AGİT ve Britanya tarafından fonlanıyor. Belirtmeden geçemeyeceğim: Ukrayna’yla ilgili 2022’den bu yana 18 çalışma yapmış, onu 6 çalışmayla Yemen takip ediyor (sonuncusu 2021’de), “işgal altındaki Filistin topraklarıyla” ilgili çalışmaların sayısı ise iki ve bunların sonuncusu 2022 tarihli.
El Cezire’nin geçen ayın başında yayınladığı, eski İsveç dışişleri bakanı ve eski İrlanda cumhurbaşkanının imzasını taşıyan bir makale de Rusya’nın Ukrayna’daki “çevre suçları” üzerinde duruyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne bu suçları yargılama yetkisi verilmesini istiyor. Örnek verdiği çevre suçu: “Bir yıl önce işgalci Rus güçleri tarafından kasıtlı olarak yapıldığı düşünülen Kahovka barajının yıkılması, köyleri ve tarım arazilerini sular altında bırakmış ve Karadeniz’e kadar uzanan geniş bir ekolojik hasara yol açmıştır.” Matematik öğretmeninin 2+2’yi sorduğu, 5 diyen öğrenciye itiraz eden öğrencinin ise ötekileştirmeyle suçlandığı bir kara mizah güldürüsünü hatırlattı bu bana. Gerçekten büyük bir çevre felaketine neden olan saldırı, geçen yıl 6 Haziran’da Kiev kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmişti.
UCM vurgusu rastgele değil. Georgetown Üniversitesi’nin yayınladığı “Journal of National Security Law & Policy” dergisi de nisan ayında aynı çağrıyı yaptığı etraflı bir makale yayınladı. Makalede, daha 2016’da anlaşmasından çekildiği mahkemede Rusya’nın nasıl yargılanacağı üzerine de uzun uzadıya argümanlar sıralanıyor; ama gereksiz bunlar, zira aynı mahkeme, daha 2022’de Putin ve Rusya’nın çocuk ombudsmanı Lvova-Belova hakkında da tutuklama kararı çıkarmıştı. Kaldı ki Britanya kuklası savcı Karim Khan da, batılı liderlerin kendisine, mahkemenin Rusya ve Afrika ülkelerine karşı kurulduğunu söylediğini itiraf etti zaten.
Kiev rejimi çevre bakanlığı geçtiğimiz ay Avrupa entegrasyonunda dev bir adım duyurdu. En önemlisi, “daha Avrupa Birliği’ne üye olmadan Seville sürecinde gözlemci statüsü” kazanmıştı. Şunları da taahhüt ediyordu: sınai kirliliğin azaltılması ve kontrolü, Emerald ağ alanlarının (SEI; Avrupa doğa koruma alanları ağı) korunması, atık yönetimi reformu, vb. Çevre bakanı Ruslan Strilets, “bu değişikliklerin pek yakında Ukraynalılar tarafından günlük hayatlarında hissedileceğini” de vaat etti.
Birkaç “küçük” mesele daha
Bütün bunlar pek harika şeyler. Yalnız birkaç küçük mesele var.
Bunlardan biri, ABD yönetiminin geçen yıldan beri Kiev rejimine göndermekte olduğu seyreltilmiş uranyum içeren mühimmatla ilgili. Bunların ilk partisi 2023 baharında Hmelnitsk ve Ternopol oblastlerindeki depolarda Rusya füzeleriyle vurulmuştu; ama Kiev rejimi savunma sanayisi portalı Militarnyi, daha birkaç hafta önce bile, 21 Mayıs’ta, ABD’nin epeydir Abrams tankları için seyreltilmiş uranyum mühimmatı göndermeye devam ettiğini yazıyordu. Bununla birlikte endişeye mahal yoktu; zira: “Royal Society of Science çalışma grubu tarafından seyreltilmiş uranyum mühimmatının sağlığa yönelik tehlikeleri üzerine yapılan bir araştırma, seyreltilmiş uranyumun silahlarda kullanılmasından kaynaklanan sağlık risklerinin ihmal edilebilir düzeyde olduğu sonucuna vardı.”
Yugoslavya’ya NATO saldırısında 15 ton seyreltilmiş uranyum kullanıldı. Sırp çevre uzmanı Prof. Velimir Nedeljkovic, 1999 bombardımanından sonra Sırbistan’ın Avrupa’da en yüksek kanser oranına sahip ülke haline geldiğini vurgular; buna göre bombardımanı izleyen on yılda en az 30 bin kişi kansere yakalanmış, bunların 10 ila 18 bini ölmüştür. Nükleer fizikçi Chris Bursby, 2008’de yayınlanan bir makalesinde şu kesin araştırma sonuçlarını vurgulamıştı: “Muharebe alanında kullanılan seyreltilmiş uranyum sağlığa ciddi radyolojik etkide bulunuyor; bu bölgelerdeki hastalıklarda artış uranyumla bağıntılı; Irak’ta uranyumdan ötürü kanser ve sakat doğum vakalarında kanıtlanabilir artışlar var; seyreltilmiş uranyum parçacıkları havada uzun süre kalıyor ve kilometrelerce öteye ulaşabiliyor.”
Çevre açısından bir başka önemsiz sorun, misket bombaları.
Kiev’e misket bombaları müjdesi, aşağı yukarı seyreltilmiş uranyum müjdesiyle eş zamanlı verildi. Bu bombalar bir Amerikan klasiğidir; 1964-1973 arasında sadece Laos’a 270 milyon misket bombası attıkları biliniyor. Ama bu bombaların kurbanı çoğunlukla insanlar ve ancak nadiren hayvanlar olduğu için çevre faciası olarak saymaya değmez.
En önemsiz sorun ise, bunca hengamenin, bu dört başı mamur siyasi kampanyanın orta yerinde meselenin bam teline bastığı halde aylardır görmezden gelinen bir haber. Haberi geçen yılın sonunda Fransız gazeteci Jules Vincent yayınladı. Vincent, Kiev rejimiyle Soros’un oğlu Alexander arasında yapılmış bir anlaşmayı ortaya çıkarmıştı; buna göre rejim, kimyasal, farmakolojik ve petrol atıklarını gömmesi için Soros’un oğluna 400 kilometrekare toprak parçasını vermişti. Vincent, Kiev çevre ve doğal kaynaklar bakanlığından bir memurun kendisini bu anlaşmayla ilgili bilgilendirdiğini söylüyordu; üstelik ses kaydını da yayınlamıştı görüşmenin. Bakanlıkta görevli olan bu memur, anlaşmanın Soros’un oğluyla başkanlık ofisi başkanı Andrey Yermak arasında 7 Kasım’da yapıldığını açıklıyordu; başkanlık ofisi anlaşmanın ardından bakanlığa, verimli tarım arazileriyle ünlü Ternopol, Hmelnitsk ve Çernovitsk oblastlerinde batılı şirketlere 400 kilometrekare “süresiz ve karşılıksız imtiyaz mülkü” verilmesi için talimat göndermişti. DuPont, BASF, Evonik Industries, Vitol ve Sanofi şirketleriyle imtiyaz anlaşmalarının belgeleri de vardı.
Belli ki NATO, batı Ukrayna’yı bir tür gri bölge haline getirmeyi planlıyor ve doğrudan doğruya iktidarın en tepesi, bu büyük hayır işinde hizmete koşuluyor. Ve bu, sadece Ukrayna’yı değil, bütün batı komşularını (hepsi de NATO üyesi) ve bütün Karadeniz havzasını (hemen hepsi de NATO üyesi) etkileyebilir.
Ama tabii, faraza bütün bunlar; yoksa seyreltilmiş uranyumun sağlığa zararı olmadığı gibi kimyasal ve farmakolojik, hatta nükleer atıkların bile gübre yerine geçeceği de düşünülebilir. Sahiden, bunca kibar insan neden öldürsün ki halkı, geleceğiyle birlikte?
Yeri gelmişken, Soros’un oğlu 13 Mayıs’ta gene Kiev’deydi (çatışmanın başlamasından beri üçüncü defa), ilk iş Yermak’la özel bir görüşme yaptı, brifing aldı ve yabancı bir hükümet temsilcisi gibi ağırlandı.
İdeoloji olarak bilim
24 Şubat 2022’den bu yana büyük çoğunluğu Ukrayna vatandaşı yüz binlerce insan öldü. Binlerce aile parçalandı. İrili ufaklı onlarca köy ve kasaba yeryüzünden silindi. Milyonlarca Ukrayna vatandaşı başka ülkelerde sefalet içinde yaşamayı göze alarak topraklarını terk etti.
Nihayetinde savaş, kan, demir ve ateşle yapılıyor. Üstelik sadece insanlar değil hayvanlar, bitki örtüsü, toprak, hava, su da paylaşıyor bu felaketi.
Ancak nedenleri boş verip sadece görüngülere bakarak entelektüel geviş getirmek, nedenleri karartmaya yönelik bir siyasi tercihtir.
İlk kurşunun sıkılmasının ardından daha iki gün geçmişken hiçbir olayın bağımsız bir varlığa sahip olmadığını, her münferit olayın uzun bir zincirin halkalarını teşkil ettiğini yazmıştım. Olayları münferit kabul etmek bilinçli bir siyasi tercihtir; çünkü böylelikle gerçek nedenler gizlenebilir ve her münferit olaydan bir meşruiyet devşirilebilir.
Ukrayna çatışması 24 Şubat 2022’de Rusya’nın “unprovoked” saldırısıyla başlamadı; Donbass ve Lugansk halk cumhuriyetlerinin bağımsızlık ilanıyla başlamadı; Kırım’ın Rusya’ya katılmasıyla başlamadı. Çatışmanın ortaya çıkmasının bir sosyal zemini vardı (gerici, protofaşist ve faşist Ukrayna milliyetçiliğinin toplumda kök salmış olması); bir ideolojik zemini vardı (bu milliyetçiliğin kapitalist restorasyon sonrası devlet ve millet inşasının temeline konulması); bir siyasi zemini vardı (2014 Maydan darbesi ve Ukrayna’nın çekirdek milletlerinden olan Rusların zorla asimilasyonu); bir güvenlik zemini vardı (NATO dayatması)…
Ve bütün bu zeminler doğrudan doğruya emperyalizmle ilgilidir. Herhangi bir bilimsel disiplinin mensuplarının, çatışmanın bu gerçek nedenlerine gözlerini kapayarak toplum, tarih, ideoloji ve siyasetten bağımsız yapacağı çalışmalar, sunduğu veriler açısından değer taşıyabilir; ancak bu çalışmaların muhtevası kelimenin en olumsuz anlamında (hakikatin başaşağı konulması) ideolojiktir.
İdeoloji bütün düşünsel faaliyet alanlarını kapsar. İdeolojik mücadele bu faaliyet alanlarının hepsini: sadece ahlakı, hukuku, kültürü, sosyal alışkanlıkları, sanatı, vb. değil bilimleri de ilgilendirir. Bilim dalları en saf biçiminde bile kullanım amaçları ölçüsünde sınıfsaldır; sosyal ve beşeri bilimlere kaydıkça muhteva itibariyle de daha sınıfsal hale gelir. Ssınıflarüstü değildir hiçbiri: ideolojiktir, söylenen her şey siyasi anlam taşır.
Ekoloji, görünürde daha az siyasi; çünkü beşeri veya sosyal olmaktan çok biyolojiyle ilgili, bir tabiat bilimi. Ama çevre meselesi emperyalist siyasetin ana halkalarından biri haline geldiği ölçüde alabildiğine siyasileşmiş bir bilim o da.
Binlerce sayfayla sayısız doğru şey söyleyebilirsiniz; doğruluğundan şüphe edilemeyecek benzersiz veri setleri hazırlayabilirsiniz; ama söyledikleriniz, söylemediklerinizi gizlemek için olabilir; veya daha önemlisi (ve çoğu zaman olan budur) öyle bir ideolojik formasyona sahipsinizdir ki söylediğiniz her şey aslında söylemediklerinizi karartmak içindir. Bu yüzden, fon koktuğu yerde bile bu sadece parayı verenin düdüğü çaldığı anlamına gelmez; parayı vermeseler de o düdük çalacaktır (çünkü formasyon budur), para sadece yapılan işin meslek olduğunu gösterir, çünkü yaptığınız iş karşılıksız bir fedakarlık değil düzenli ve öngörülmüş ücret aldığınız bir meslektir.
Bir yerlerden talimat verildiğinden değil, bunun için para aldığından da değil, ama başka türlü yapamayacağı, böyle bir ideolojinin evladı olduğu için, hakikati ya yalan ya da sessizlik kurşunlarıyla kurşuna diziyorlar.