Fransa’nın başındaki Rothschild bankerinin mealen “Kiev’e destek için kıta göndermek mümkün olabilir” şeklindeki açıklamasından sonra Stoltenberg, NATO’nun Ukrayna’ya kıta göndermeyi planlamadığını söyledi. Stoltenberg, NATO üyesi ülkelerin 2014’ten beri Ukrayna’ya askeri yardımda bulunmakta olduğunu, ama “Ukrayna’da NATO askeri birlikleri konuşlandırma planı olmadığını” belirtti. Aralarında ABD’nin de olduğu bir dizi ülke daha Stoltenberg’i takip etti; Fransa savunma bakanı ise amirinin sözlerini “ihtimalleri dışlamamak tırmandırma anlamına gelmez” diye düzeltti — aslında onayladı.
Aydın Sezer, görüşlerine çok değer verdiğim, bu cephedeki siyasi gelişmeleri gün gün takip eden sayılı birkaç kişiden biridir; dün Rothschild bankerinin sözlerinin ciddiye alınacak tarafı olmadığını, herhalde sarhoşluk anında söylendiğini yazmıştı.
Ben tamamen aksi fikirdeyim. Fransa’nın başındaki Rothschild bankeri sarhoş olabilir; velinimeti öldüğü için (Marquez’in sözlerini hatırlamamak mümkün değil) kederinden lafın ötesini berisini bilmeden konuşmuş da olabilir. Ama her iki durumda da söylediklerini ciddiye almamak değil daha fazla ciddiye almak gerekir, çünkü bu bir itiraf niteliği taşır. Rothschild bankerinin başbakan atadığı Attal’ın da amirinin ardından aynı şeyleri söylemesi, dışişleri bakanı atanan sevgilisi Séjourné’yle birlikte Fransa’nın en kilit iki makamını elinde tutan bu genç adamın ihtiraslarına yorulabilir, ama o zaman da tehlike artar.
Üstelik, şunu da unutmamak gerek: ondan önce Slovakya başbakanı Robert Fico söyledi bunu, şu ifadelerle: “Bazı AB ve NATO ülkeleri Kiev rejimiyle ikili anlaşmalara dayanarak kıta göndermeye hazırlanıyorlar.”
Fico’nun sözlerinde iki nokta öne çıkıyor: “bazı ülkeler” ve “ikili anlaşmalar”. Yani bu hazırlıkların NATO ve AB adını taşımadığı ve taşımayacağı anlaşılıyor: “bazı” NATO ve AB ülkeleri kuşkusuz NATO ve AB’nin onayı, hazırlığı ve örgütlemesiyle ama NATO ve AB’nin kendini dışında tutması yoluyla Ukrayna topraklarına muharip birlik gönderebilirler.
Kuşkusuz, bunu yaptıktan sonra söz konusu ülkeler gene de kendilerinin Rusya ile savaş halinde olmadığını iddia edebilirler. Şimdiye kadar olduğu gibi. Polonya’nın muharip gönderdiği toplanan cesetlerden biliniyor mesela; Britanya’nın muharip göndermekle kalmayıp Rusya içine ve Karadeniz donanmasına saldırıları planladığı da biliniyor; ABD’nin paralı asker gönderdiğini bilmeyen yok; Fransa’nın muharip gönderdiğini Harkov’da Rusya’nın bombaladığı otelin enkazlarından biliniyor, vb. Dahası, Financial Times’in üst düzey bir Avrupalı yetkiliye dayandırarak yazdığına göre, Ukrayna topraklarında batılı bir özel harekât birliği operatif durumda zaten; ve The New York Times’ın yazdığına göre, Ukrayna-Rusya sınırında 8 yıldır kurulan 12 CIA üssünden oluşan bir ağ da operatif durumda zaten; ve Britanya’nın başındaki Goldman Sachs bankerinin söylediğine göre, Kiev kuvvetleri Britanyalı askeri personel tarafından Ukrayna topraklarında eğitiliyor zaten; vb.
Resmi olarak muharip göndermenin yaratacağı fark bunun hukuki sonuçlarından ibaret olacaktır; bununla birlikte o hukuki sonuçlar göğüslenebilir.
Kaldı ki, Rusya bunu savaş ilanı olarak değerlendirse bile, kendi muhariplerini Fransa’ya ulaştırmak için dört ülkeden geçmesi gerek ve bugün 19’uncu yüzyılda yaşamıyoruz; kaldı ki 1799’da Suvorov ordusu Roma’ya kadar yürürken Avusturya-Macaristan ordusuyla ittifak halindeydi; 1814’de I. Aleksandr muzaffer ordunun başında Paris’e girdiğinde gene Avusturya-Macaristan ve Prusya ile ittifak halindeydi.
Bugün ise Rusya eğer sınırı bulunmayan ülkelerin olası muharip göndermesini savaş ilanı sayarsa (ve bu, eşyanın tabiatı gereği savaş ilanıdır zaten), diplomatik ilişkilerin kesilmesi, savaş halindeki düşmana ait varlıklara el konulması gibi tedbirlerden başka elindeki tek vasıta nükleer silahlar olur. Eğer kendileri de nükleer güç olan bu ülkeler nükleer silahları sürdürülebilir bir risk sayıyorlarsa, muharip göndermeyi resmileştirebilirler.
Bu sürdürülebilir bir risk midir? Evet, sürdürülebilir bir risktir.
Böylece nükleer caydırıcılığın yerine nükleer savaş tehdidi geçer; ama taraflar düğmeye basmayı göze alamadıkları ve karşı tarafın da göze alamayacağına inandıkları sürece, çatışma devam eder.
Rusya’nın nükleer doktrini gereği nükleer caydırıcılık ancak nükleer silahların kullanılmasına kadar geçerlidir; nükleer silahlar kullanılmaya başlandığı anda nükleer caydırıcılık siyaseti sona ermiştir: “Nükleer caydırıcılık barış zamanında, dolaysız saldırı tehdidi döneminde ve savaş zamanında, nükleer silahların kullanılmasının başlangıcına kadar aralıksız hayata geçirilir.” (https://medyagunlugu.com/doktrine-bakin/)
Nükleer silahlar ise ancak şu şartlar altında kullanılabilir:
“a) Rusya Federasyonu ve (veya) müttefiklerinin topraklarına saldıran balistik füzelerin ateşlendiğiyle ilgili güvenilir istihbarat alınması;
“b) düşman tarafından nükleer silahların veya diğer kitle imha silahlarının Rusya Federasyonu ve (veya) müttefiklerinin topraklarında kullanılması;
“c) düşmanın, Rusya Federasyonu’na ait, devreden çıkması halinden nükleer kuvvetlerin cevabi eyleminde başarısızlığa yol açacak kritik önemdeki devlet ve askeri tesisleri üzerinde etkide bulunması;
“d) Rusya Federasyonu’na karşı konvansiyonel silahlarla yapılan saldırganlık, bizatihi devletin varlığı tehdit altına girdiğinde.”
Demek ki Rothschild Fransa’sı veya Goldman Sachs Britanya’sı yahut Yeşiller Almanya’sı (şansöliye kategorik olarak karşı çıktı, ancak şansöliyenin kategorik olarak karşı çıktığı her şeyin gerçekleştiğini unutmamalıyız), yani Rusya ile doğrudan sınırı bulunmayan ülkelerden biri veya bir bölüğü Ukrayna’ya Rusya ile savaşmak için muharip gönderdiği takdirde, bu, nükleer savaş anlamına gelmez; sadece, diğer şartlar baki kalmak kaydıyla, esas itibariyle bu konvansiyonel saldırı Rusya devletini doğrudan tehdit eder hale getirilmeden, riskin sürdürülebilir olduğu anlamına gelir.
Üstelik muharip gönderilmesi, Rusya’nın diplomatik ilişkilerin kesilmesi ve düşman ülkeye ait varlıklara el konulması gibi tedbirlerini tetikleyeceğinden, muharip gönderen ülkelerin de Rusya’ya karşı aynı türden tedbirlere başvurmasını kolaylaştırır. Böylece Rusya’nın varlıklarına el konulmasındaki ihtiyat payını da artık gözetmeye gerek kalmaz.
Demek ki, “Rusya’ya karşı Ukrayna’ya resmi muharip gönderilmesi mümkün değil, çünkü bu NATO ile savaş demektir ve nükleer savaşın düğmesine basmak anlamına gelir,” argümanı doğru değil. Birincisi, Fransa’nın Kiev’e muharip göndermesi, herhangi bir Afrika ülkesine asker göndermesinden farksızdır; eğer bu karar NATO için bağlayıcı sayılmıyorsa hiç de NATO’nun o Afrika ülkesiyle çatışmaya girdiği anlamına gelmez. Fiili durum ve hukuki durum farklıdır; kuşkusuz böyle bir kararın NATO’dan bağımsız alınamayacağını yeterince açıktır ama bu fiili durum hukuki olarak NATO’yla çarpışma anlamına gelmez; sadece bir NATO ülkesiyle çarpışma demektir.
İkincisi de, saldırgan başta Kremlin olmak üzere Rusya devletinin en temel askeri ve siyasi kurumlarını yok etmek üzere eyleme geçmediği sürece nükleer savaş riski sürdürülebilir.
Kuşkusuz gene de riskli bir adım olur bu (Peskov’un dediği gibi, Rusya bu durumda NATO’yla çatışma ihtimalini değil bu çatışmanın kaçınılmazlığını vurgulayacaktır, ama çatışmanın lokalize olduğu Ukrayna toprakları dışına çıkması yakın zamanda beklenemez). Batılıların bu riski göze alıp alamayacaklarını zaman gösterecek.
Kapalı kapılar ardında şehvetle konuşanların kamuoyu karşısında itidal abidesi haline gelmesi boşuna değil. İtalya Kiev rejimiyle ikili anlaşmaya imza atarken bunun kuvvet konuşlandırmak anlamına gelmediğini özellikle vurgulamak zorunda hissetti kendini; Polonya kategorik bir şekilde reddetti; Almanya’dan başka İsveç ve Çekiya da ret kervanına katıldılar.
Ama önemli olan şu: kategorik bir risk değildir bu ve avantajları da hiç az sayılmaz.
Fransa’nın başındaki Rothschild bankerinin problemi, kendisini çok seven ve kelimelerin şehvetine çok çabuk kapılan çok küçük bir adam olmasıdır belki de; ama bu niteliksizlikler söylediklerini önemsizleştirmiyor, tersine daha fazla önem vermek gerekiyor. Gaf, tanımı gereği, palavracı yalanı değildir; gaf, zayıf kişiliklerin genellikle böbürlenmek için çenesini kapalı tutamaması demektir. Hem zaten bu sözleri gaf, boşboğazlık saymak da kolay değil; çünkü her ne kadar kendisinin kıta gönderilmesinden yana olduğunu ima etse de “göndereceğiz” veya “gönderilmeli” demedi, sadece bu ihtimalin dışlanmaması gerektiğini söylemekle yetindi, ancak “konsensüs” olmadığını da vurguladı.
Bu yüzden, Fransa savunma bakanı Sébastien Lecornu’nün, amiri Rothschild bankerinin sözlerine açıklama getirirken ister istemez sirkatin söylediği görülüyor. Bakan, “Rusya’ya karşı savaşa girmek için asker göndermenin söz konusu olmadığını” söylemiş, “konsensüs olmadığını” o da vurgulamış, peşinden de eklemiş: “Hiçbir ihtimali dışlamıyoruz demek zayıflık ya da tırmandırma değildir.”
Demek ki ileride “asker gönderiyoruz ama savaşa girmek için değil,” demek gayet mümkündür.
Financial Times’in Avrupalı üst düzey bir yetkiliye dayandırarak, ABD ve NATO’nun aksi yöndeki açıklamalarına rağmen bu ikisinin Kiev’e muharip gönderme ihtimalini dışlamadığını yazması boşuna değildir.