GÖRÜŞ

Ukrayna’da sonsuz savaş

Yayınlanma

İnsanlığın 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana gördüğü en büyük yıkımlardan biri olan Ukrayna Savaşı siyasetten askeri alana birçok ezberi yıktı. Küreselleşen dünyanın yumuşayan sınırları ve zayıflayan ulus devletleri yerini içine kapanan ve ekonomik bağımsızlığına odaklanan ülkelere bıraktı. Bu sırada küçülmekte ve “profesyonelleşmekte” olan ordular eski zamanların doktrinlerini tozlu raflarından tekrardan indirdiler.

1990’ların Soğuk Savaş sonrası algısı, gayri nizami harp ve terörle mücadele başlıkları altında toplanıyordu. Sadece NATO değil, Doğu milletleri de bu yeni savaş algısına hazırlanmaktaydı. Rusların Çeçenistan’da yaşadığı sıkıntılar, peşinden Gürcistan seferini getirdi. Rusya, Batılıların yaptığı reformları takip etme ihtiyacı duydu. Sadece piyadelerin teçhizatları yenilenmemişti, Rus ordusu da küçülmeye gitmişti. Ruslarda Sovyetlerin yıkılmasıyla ortaya çıkan “özel askeri şirket” geleneği tam da bu ortama uygundu. Küçük çaplı görevlerin maksadı düşman vekil güçlerini bastırmak, önemli kişileri korumak ve ülkedeki istenilen değişimleri hedefleyen yumuşak güç unsurlarına ufak bir itiş sağlamaktı.

Suriye İç Savaşı, dünyadaki küçük ordu akımının ne kadar güzel işlediğini gösterdi. Neredeyse bütün aktörler kendi vekilini bulmuş, onlara sağladığı hava desteği, eğitimler ve politik yönlendirmeler sonucunda istediklerini elde ediyor gibi gözüküyordu. Yani böylece, devasa fabrikaların sabah akşam top mermisi üretmesine, milyonlarca vatandaşın silah altına alınmasına gerek yoktu. Ukrayna da buna benzer bir örnekti aslında. Neticede 2014’te Donbass’ta başlayan iç savaşa Ukrayna tarafı “terörle mücadele” diyordu. Bu çatışma ortamı da Suriye’den farklı değildi. Azov Tugayı gibi neo-nazi yapılarla Rus ayrılıkçıların iki ayrı vekil güç olarak sahada karşı karşıya geldiği düşük yoğunluklu bir çarpışmaydı. Bu dönemde Azov’lar Ukrayna ordusuna dahil olmadığı gibi kendilerine verilen direktiflere itaat bile etmiyordu. Kural tanımazlıkları Batı medyasında bile defalarca gündem olmuştu.

Yeni Nesil Savaş

Askeri çevrelerde Rus Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov’a atfedilen ama birçok farklı subayın katkısıyla ortaya çıkan “Yeni Nesil Savaş” teorisi 2013’te gündeme geldi. Buna günümüzde çokça popüler olan “hibrid savaş” konseptinin Rus versiyonu da demek mümkün. Yeni Nesil Savaş, konvansiyonel olmayan yöntemlerin kullanılarak bir bölgede gerginliğin artması ve sonunda konvansiyonel bir müdahaleyle istenilen politik hedefin başarılmasını içeriyor. Bu yöntemin kullanıldığı en popüler yer 2014’te Kırım oldu.

Kırım’ın ilhakı öncesi Ruslar bölgeye çokça müdahalede bulundular. Bunların en meşhuru “Küçük yeşil adamlardı”. Bu gizemli kişiler, giydikleri yeşil askeri üniformaların üzerinde hiçbir isim ya da sembol taşımıyorlardı. Kırım’da propaganda, rüşvet, casusluk gibi çeşitli faaliyetler yürüttüler. İşlerini bitirdiklerinde Ukrayna ordusu zayıflamış, Kırım’daki halk Rusya’yı “bekler” hale gelmişti. Yeni Nesil Savaş’ın son hamlesi olarak bir askeri harekatla Kırım ilhak edildi. Ruslar, kan akmadan çok değerli gördükleri Kırım’ı ele geçirmeyi başarmışlardı.

Ezberler yıkılırken

8 yıl sonra, 24 Şubat 2022’de Rus zırhlı formasyonları Ukrayna’ya dört koldan saldırdı. Bu taarruzun sonucu için ABD Genelkurmay Başkanı Milley; “Kiev en fazla 3 gün dayanır” diyordu. Çatışmalar günlerce devam etti ama Rus ordusu yavaşlamıştı. Kiev sınırlarına kadar ulaşan birlikler korkunç kayıplar veriyordu. Cephe arkasına indirilen Rus elit hava piyadeleri, Hostomel Havaalanı’nda kıstırılmış ve imha edilmişti. Ellerinde bidonlarla benzin almaya çalışan Rus askerleri… yok edilmiş konvoylar… etrafa saçılmış cesetler… Savaşın ilk bir haftası tam anlamıyla bir faciaydı. Rusların ısrarı Kuzey cephesinde çok uzun sürmedi. Ağır kayıplar sonrası 1 ay geçmeden Kiev etrafından çekildiler. Rusların yaşadığı soğuk duş tüm askeri çevrelerde de şok yarattı. Peki Ruslar neyi yanlış yapmıştı? Modern teknolojilerde zırhlı araçların, daha doğrusu tankların devri geçiyor muydu? Yoksa küçük ordu konsepti tarihe mi karışıyordu?

Rusların yaşadığı facialar bir süre daha devam etti. Verilen ağır kayıplar sonrası cephe hattında boşluklar oluşmuştu. Ukraynalılar bunları kullanarak başlattıkları taarruzda Harkiv bölgesini geri aldılar. Rus ordusunun yaşadığı en büyük sorun insan gücüydü. Operasyona ayrılan kuvvet 150 bin ila 200 bin askerden oluşuyordu. Ukrayna ordusunun savaş başladığındaki personel sayısı 250 bini buluyordu.  Amerikalıların 2. Dünya Savaşı’ndan kalma hesaplarına göre ele geçirdiğiniz bir bölgeyi tutmak istiyorsanız 40 sivil başına en az 1 asker bulundurmanız gerekir. ABD, Irak işgalini başarıyla tamamlamasına rağmen işgal sonrasında bölgede 160 bin asker bulundurmuş yani 160 Iraklıya 1 asker düşmüştü. Sonrasında ABD için epey kanlı isyanların başladığı bir döneme şahit olduk.

Yani Ruslar işin konvansiyonel yönünü bitirseler bile, tüm ülkeyi kontrol edecek asker sayısına yakın bile değildiler. Ukrayna’nın savaş başında 30 milyon, mülteciler dağıldıktan sonra ise 20 milyon nüfusunun olduğunu söylemek gerekir. Bu kadar ufak bir güçle Ukrayna gibi büyük bir ülkeye saldırmaları, çok bir çatışma olmadan işi bitireceklerini düşündükleri anlamına geliyordu. Zelenski’nin eski danışmanı Oleksiy Arestoviç de aynısını söylüyor. Ona göre Ruslar, işgalden ziyade “darbeye” gelmişlerdi. Yönetime el konulacak, ordu dağıtılacak, Ukraynalılar da onları Kırım’daki gibi çiçekle karşılayacaklardı. Olmadı.

Rus ordusunun ikinci büyük sorunu formasyonlarında yatıyordu. Devasa konvoyları etkileyici gözüküyordu ama onlara eşlik eden hafif piyade yoktu. İşgal için seçtikleri gün olan 24 Şubat’ta ülkedeki zemin zırhlı araçların ilerlemesi için pek elverişli değildi. Bazı ABD’li emekli askerler, “Ruslar saldırmak için zeminin donmasını bekleyecekler” bile diyordu. Ancak 24 Şubat geldiğinde, tankların büyük çoğunluğu araziden ziyade yolları kullanmak durumunda kaldı. Böylece hareket kabiliyetleri kısıtlandı. Tek sıra halinde ilerleyen araçların bir tanesi vurulunca diğerleri kaçamadı. Konvoyun içindeki araçlar güdümlü anti tank füzeleri tarafından avlandılar.

İddia o ki Ruslar birçok konuda hazırlıksız yakalanmışlardı. Pantsir gibi hava savunma sistemleri Bayraktar SİHA’ları hedef almak için ayarlanmamıştı. Belarus’ta bekleyen askerler Ukrayna’ya gireceklerini sadece saatler önce öğrenmişlerdi. Wagner CEO’su Prigozhin’in iddiasına göre, orduda korkunç bir nepotizm sorunu vardı. Savaşta önemli bir yer tutan İHA/SİHA’lar, Putin’in de itiraf ettiği şekilde küçümsenmişti.  İşte üst üste konulan bu sorunlar Rusya’nın birinci aydaki faciasının temelini oluşturdu.

Yıpratma Savaşı

İş bu noktadan sonra yıpratma savaşına döndü. Cephede büyük toprak parçalarının el değiştirdiği dönem geride kaldı. Rusya zırhlı formasyonları düşmanın üstüne yollamaktan vazgeçmişti. Küçük ordu konseptini hızlı bir şekilde çöpe attılar ve Sovyet doktrinlerinin kapağını açtılar. Hava Savunmasına, yoğun topçu bombardımanına ve yüksek insan gücüne odaklı Sovyet yolundan gideceklerdi. Rusya’nın elinde korkunç bir envanter vardı. Milyonlarca top mermisi, binlerce zırhlı araç… Savaşın bu döneminde Rusya, günde 60 bin kadar top mermisi kullanabiliyordu. Bu sürede Ukraynalılar en iyi ihtimalle 3-5 bini ancak buluyordu. Wagnerleri meşhur Bahmut kentinde kullanan Rusya’nın amacı belliydi. Prigozhin, Savunma Bakanlığı’yla yaptığı anlaşmada maksatlarının Bahmut’u almak yerine Ukrayna ordusunu yıpratmak olduğunu söyledi. Ruslar, ilk aylardaki yaralarını sararken Ukraynalılar Wagner tarafından yıpratılmaya devam edecekti.

Bu süre zarfında Batı, önceden geçmekten çekindiği birçok çizgiyi aştı. Ukrayna’ya önce HIMARS füzeleri verildi. Rusya’nın hızının kesilmesinde önemli bir pay sahibi olan bu füzeler, cephe arkasındaki mühimmat depolarını vuruyor, lojistik desteği zorlaştırıyordu. Sonra zırhlı araçlar geldi. Ukrayna bir taarruza hazırlanmalıydı. Topraklarını geri alacak ve Rusya’yı ülkeden atacaktı. 6 ayı geçen eğitim kampları sonrası yaklaşık 12-13 tugay bu taarruz için hazırlandı. Ülkenin deneyimli askerleri olan Azov taburu ya da Aidar Tugayı gibi yapılar Bahmut çevresinde beklerken bu yeni deneyimsiz ama eğitimli grup, NATO doktrinleri uygulamak için sahadaydı. Yaz başında zayıf nokta bulmak için yapılan “probing” saldırıları başladı. 2 ay sonra da ana saldırıya geçildi. Ukrayna NATO doktrinleri ve ekipmanlarıyla sadece birkaç kasabayı geri alabilmişti. Rusların Harkiv yenilgisi sonrası başa getirdiği komutan Surovikin, bir havacı olmasından dolayı Ukrayna’nın enerji altyapısına saldırmayı öncelese de derin tahkimatlar hazırlamayı ihmal etmemişti. “Surovikin” hattı olarak da bilinen bu savunma sistemi Ukrayna taarruzunu durdurdu. Sadece birkaç haftada Ukraynalılar Batı’dan aldıkları ekipmanların 3’te 1’ini kaybettiler.

Savaşın geleceği

Bu kronoloji üzerinde gerçekleşen olaylar hem bu savaşın gidişatı hem de savaş olgusunun geleceği üzerine bize birkaç şey söylüyor. Öncelikle en çok konuşulan “tankların devri geçti” iddiasından başlayalım. Ukrayna yanlısı açık istihbarat kaynaklarına göre Rusya, 1600-2000 arası ana muharebe tankı kaybetti. Bu sayı birçok Avrupa ülkesinin envanterlerinin toplamından fazla. Ukraynalıların tank formasyonlarının da başarısız olması sonrası bu kadar ağır kayıp verildiğine göre tankların devri geçmiş denilebilir değil mi? Pek sayılmaz. Tanklar, hala manevra savaşı için çok şey ifade ediyorlar. Eğer hızlı bir şekilde taarruz edecek ve büyük miktarda toprağı kontrol edecekseniz mekanize birliklerinize önderlik edecek tanklara ihtiyacınız var. Sovyetler 2. Dünya Savaşı’nın meşhur tank muharebesi olan Kursk’ta 1 ay içinde 6 bin tank kaybettiler ama muharebeyi kazandılar. İçinde kıymetli elektronik sistemler bulunan modern tankların kaybı daha yaralayıcı olsa da onların görevini yapacak başka bir teçhizat yok. Bu araçların kullanım yöntemleri de ne kadar katkı sağladığını belirliyor. Mesela savaş başından beri çok efektif olmayan Rus helikopterleri Ukrayna taarruzuna karşı inanılmaz bir savunma yaptılar. Daha iyi organizasyon ve daha yüksek bir insan gücüyle tanklar da aynı başarıyı sağlayabilirler.

Burada kilit başka bir konu da Ukrayna taarruzunun neden başarısız olduğuydu. Birçok batılı uzman NATO eğitimlerinin etkisiz olduğunu söylüyor. Bunun sebebiyse Ukrayna’nın, NATO’nun sahip olduğu devasa ateş gücü ve hava üstünlüğüne sahip olmamasıydı. Hava gücü olmadan NATO doktrinleri başarısızlığa mahkumdu. Bahmut çevresinde Sovyet doktrinleriyle savaşan Azovlar çok daha başarılı olmuşlardı.

Ancak bu Ukrayna’nın beceriksizliği mi yoksa modern savaşın soğuk savaş sonrası doktrinleri boşa çıkarmasından kaynaklı mı bilmek kolay değil. Ruslar, soğuk savaş döneminde hava gücü olarak Batı’yı yakalayamayacaklarını anlamış ve hava savunma sistemlerine yatırım yapmaya başlamıştı. NATO, Rusya’yla karşılaşmasında Ukrayna’dan çok daha fazla kaynağa sahip olsa da Bağdat’ta olduğu gibi rahatça bombalayabileceği bir ortam bulamazdı. Ciddi kayıplar verirdi.

Bu da bize şunu söylüyor. Hem insan gücü hem de teknoloji ve ateş gücü bakımından denk iki kuvvetin savaşında modern silahlar hızlı ilerlemelerin önünü kesiyor. 2. Dünya Savaşı’nda Almanların uyguladığı ama İngilizlerin isimlendirdiği Blitzkrieg’in başarılı olması için hala savunan tarafın gerçekten ne yaptığını bilmemesi ya da şok geçirmesi gerekiyor. Bu da gözlem kabiliyetlerinin çok yüksek olduğu modern çağda nadir yaşanan bir durum. Özellikle stabil hale gelmiş bir cephe hattının kırılması artık çok zor.

Madem böyle, savaş nasıl bitecek? Yıpratma savaşına dönen bu Ukrayna meselesi, bir tarafın savaşma şevki tamamen kırılana kadar ya da endüstriyel kapasiteler savaşı destekleyememeye başlayana kadar sürecek. Ruslar yıpratma savaşıyla Batı’yı kendi sahalarına çektiler. Batı, ne kadar güçlü ekipmanlara sahip olsa da Sovyet doktrinleri çerçevesinde yapılacak bir savaşa hazır değil. Top mermisi üretemiyorlar. Gerekli adımlar atılsa da şu an ayda 15-20 bin kadar üretilen top mermisi 3-4 yılda ancak 85 bine çıkabilecek. Bu da günde 3 bin atışa denk gelebiliyor.  Bu sırada Rusların Sovyetlerden kalma fabrikaları harıl harıl çalışıyor. Bu yüzden de savaşı şimdi dondurmak istemiyorlar. Çünkü böyle bir durumda batı envanterini dolduracak ve Ukrayna daha iyi bir konuma gelecek. Onlara göre, eğer savaş devam ederse belki envanterin tükenmesiyle, belki de Trump’ın ABD’de tekrar seçilmesiyle Batı desteği yavaşlayacak ve Rusya zafer ilan edecek. Çünkü onlar kendi silahını üretirken Ukrayna “makinaya” bağlı yaşıyor.

Özetle modern savaşta cephe hattını kıracak üstün bir kuvvetiniz yoksa her şey ekonomik gücünüze bağlı kalıyor. Bugün izlediğimiz Ukrayna Savaşı’nın 20 yıl önceden bir farkı yok. Soğuk Savaştan beri var olan güdümlü anti tank füzeleri, mayınlar ve top atışları zayiatın büyük kısmını oluşturuyor. Tek büyük değişiklik SİHA ve İHA’ların varlığı. Bu araçlar sayesinde sahadaki durumu yüksek kalitede gözlemleyebiliyoruz. Bunun dışında bu savaşı “yeni” kılan tek faktör, iki nispeten denk kuvvetin karşı karşıya uzun zaman sonra ilk kez gelmesi.

Yani teknoloji büyük katkılar verse bile geçmişten öğreneceğimiz çok şey var. Mızrakla savaşan atalarımız dahi bugün savaşta fark yaratacak fikirleri bize verebilirler. Bu nedenle “artık x’in devri geçti” derken iki kere düşünmek gerekir. Modern ordular sahada oluşabilecek her duruma karşı hazır olmalılar. Terörle mücadele için de Ukrayna’daki gibi bir konvansiyonel savaş için de hazır durumda bulunmak gerekir. İçin de bulunduğumuz dönem, özellikle yapay zekâ konusunda büyük teknolojik zıplamaların yaşandığı bir dönem. Maalesef ki teknolojik gelişmeler tüm tarih boyunca dünyadaki güç dengelerini sarstı ve büyük savaşlara neden oldu. Önümüzdeki on yıl, orduların tekrar büyüdüğü ve üretim kapasitelerinin silahlara odaklandığı bir dönem olarak geçecek.

Son olarak, Ukrayna savaşının bitişi de Batı’nın onları ne kadar desteklemek istediğine bağlı. Bir tarafın büyük bir hata yapmadığı, ya da savaşma arzusunun tamamen kırılmadığı yerde belirleyici en büyük faktör Batılıların desteği devam ettirip etmemesi üzerine kurulu. Rusların ve Ukraynalıların varoluşsal olarak gördüğü bu savaş Batı için “ölüm-kalım” meselesi değil. Bir yandan Ukrayna’nın insan gücü yavaştan tükeniyor. Şu anda kalan nüfusunun yüzde 10’u silah altına alınmış durumda. Ve dahası, Rusların savaş devam ettikçe toparlanma gibi bir huyları var. Başkalarının dağılacağı yenilgiler sonrası yaralarını sarıp ders çıkarmayı biliyorlar. Herkes 1945’teki Kızıl Ordu’yu konuşur ama kimse 1941’deki tarumar olmuş hallerini konuşmaz. Bu nedenle tarihsel olarak direnci yüksek olan Rusları avantajlı gördüğümü söylemeliyim. Ancak savaşın doğası aldatmaca ve sürprizlerle dolu. Hangi tarafın kimsenin görmediği zaafları değerlendireceği bilinmez. Maalesef ki barış ufukta gözükmüyor.

Çok Okunanlar

Exit mobile version